31 Mayıs 2008 Cumartesi

(Namaz Zamanı) : MAZLUMDER İnanç Özgürlüğü Platformu 163.Hafta Basın açıklaması BAŞÖRTÜSÜ KADININ İNSAN HAKKIDIR.




Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu 163.Eylemi,31.05.2008 tarihinde İzmit Sabri yalım parkında yapıldı.Basın açıklamasını MAZLUMDER Kocaeli Şube Başkanı Çetin TAHTACI Tarafından yapıldı. Basın metni aşağıdadır.

 

 

 

163.HAFTA BASIN METNİ

 

                                    "BAŞÖRTÜSÜ KADININ İNSAN HAKKIDIR"

 

            Değerli basın  mensupları, hakkını arayan ve başörtüsü mücadelemize destek veren duyarlı insanlar… Yine buradayız yılmadan mücadelemize devam edeceğiz.

            Buradan halkımıza sesleniyoruz. Başörtüsü mücadelemize destek olmanızı istiyoruz. Bu meydanlar  halkın hak arama mücadelesinin verildiği yerlerdir. Sesimizi buradan haykırıyoruz.  Yasak artık bitmelidir.

Ülke de "hukuk" ile siyaset karşı karşıya getiriliyor. Halkın çoğunluğunca üniversitelerde başörtü yasağının kalkması yönünde görüş birliği varsa bu göz önüne alınmalıdır. Demokrasilerde halkın seçtiği milletvekilleri ile yasama yetkisi kullanılır. TBMM Yasama yetkisini kullanarak Anayasa değişikliğini gerçekleştirmiştir. Başından beri söylediğimiz gibi bu değişiklik yarım bir çözüm getirmektedir. Ancak, bu süreçte Yasağın devam etmesini isteyenler, bu yarım çözümü hazmedemeyenler Anayasa Mahkemesine iptal davası açmışlardır. Anayasa Mahkemesinde bu dava ile ilgili Raportör görüşünü bildirmiştir. Dava karar aşamasındadır. Bu dava ilgili herkes düşüncesini dile getirebilir. Sivil toplum olarak bireyler olarak biz tüm bunları gözlemleriz ve Türkiye tarihine olumlu yada olumsuz şekli ile geçecek olan bu karın bize ve bu ülkeye ne kazandırıp ne kaybettireceğini tespit ederiz. Halk üzerinden halk adına yapılan gayri hukuki uygulamaları tespit ve teşhir ederiz.

Anayasa değişikliği sürecinde  okul kapılarında başörtülülere bir gir, bir çık diyen kapı görevlilerinin keyfi uygulamaları son bulmalıdır. Bildiğiniz gibi Valiliklere yollanan genelge ile üniversite önlerinde tutulan özel güvenlikçilerin keyfi uygulamalarının meşru olmadığı hatırlatılmıştır. Bu uygulamaları yapan güvenlikçiler suç işlemektedirler.

Başörtüsü inancın hürriyet sembolüdür. Başörtüsü temel haktır, başörtüsü ifade hürriyetidir, başörtüsü kadının insan hakkıdır. Tüm bunlardan adına ve bir inancın mensuplarını kendilerine rağmen öteleyenlere karşı mücadele sürecektir. Yeni hazırlanacak sivil anayasada da sivil toplumun geniş katılımı ile mutabakata varılmalıdır. Bir kesime değil tüm kesimlerin hak gaspının önüne geçilecek şekilde önlemler alınmalıdır. Bizler sadece bizlerin hak ve özgürlüğü teslim etme ihtimalide olsa bunu talep etmekteyiz. Gerçek anlamada adalet tüm farklı düşünce ve inanç da ki insanların kendi inanç ve düşüncelerinde rahatça yaşaya bileceği bir hukuk düzeninde olacaktır.

Son olarak;  CHP Genel Sekreteri Sn. Önder Sav'ın Hac ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile ilgili alaycı sözleri şaşkınlığa neden olmuştur. Bu sözlerinden dolayı Önder SAV'ı şiddetle kınıyoruz. Bu küstahça yorumunu geri alması gerekmektedir. Halkın karşısına geçip özür dilemelidir. Bu ve benzeri yaklaşımlar insanlarda infial oluşturulmasına sebep olacaktır. Bundan sonra da halkı temsil eden kişilerinde sözlerine daha dikkat etmelerine çağırıyoruz.

            Zulüm bitene kadar buradayız, bu meydanlardaki desteğimizi çoğaltarak sürdürelim.

 

 

 

 

MAZLUMDER Kocaeli Şube Başkanı

            Çetin TAHTACI


--
DİKKAT:Bu maili gruba üye olduğunuz için aldınız. Bu mail mazlumderkocael4@gmail.com adresinden direk olarak size gelmedi.
BU MAİLİN SİZE RAHATSIZLIK VERDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSANIZ,
Bağlı olduğunuz grubun üyeliğine son vermeniz gerekmektedir.
Bunun için, mailin altında, Bu gruba "üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: xxxxxxx-unsubscribe@googlegroups.com " ya da, Abonelik iptali için bu adrese mail atabilirsiniz xxxxxxx-unsubscribe@yahoogroups.com" ikazlarındaki mail adreslerine boş bir mesaj atarak  grup aboneliğinize son vermeniz gerekmektedir.

MAZLUMDER KOCAELİ ŞUBESİ
Tepecik Mah. Yavuz Sok. Afyonoğlu Kardeşler İş Hanı Kat: 4
e-mail: mazlumderkocaeli@gmail.com
Tel: 0262 322 16 29
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

30 Mayıs 2008 Cuma

(Namaz Zamanı) Veda Hutbesi


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) manevi hastalıklar


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Mumin sadece ahirete karsi hirsli olur

[KÜRSÜ] Mümin sadece ahirete karşı hırslı olur

 

Mü'min denge insanıdır. İnanan bir gönül, her mevzûda olduğu gibi rızık peşinde koşarken dinine hizmet etme mevzûunda da ifrat ve tefrite düşmekten kendini korumasını bilmelidir.

Dünyaya dünyada kalacağı müddet kadar, âhirete de yine orada kalacağı müddet kadar ehemmiyet verme dengeyi bulmanın nirengi noktasıdır. Bu sebeple, bizim dünya ile alâkamız, her yerde izzet-i İslâmiye'yi göstermek, temsil etmeye çalıştığımız elmas misali hakikatleri başkalarına da anlatmak, o aydınlık yolu onlara tanıtmak düşüncesine matuftur. Asıl gayemiz bu olunca, gözümüzün bir kenarıyla bazen dünyaya bir "nigâh-ı âşina" kılmamız da yine bu gayeye hizmet edecektir.

Evet biz, "Allah'ın sana verdikleri ile ahiret yurdunun peşinde ol, dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsanda bulunduğu gibi sen de ihsanda bulun; yeryüzünde fesad peşinde olma. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez" (Kasas, 28/77) beyanıyla tam mutabakat içerisinde olmak zorundayız. Zira o âyet-i kerimede Kur'ân, "Ahiret yurdunu ara" derken "ibtiğa" fiilini kullanıyor ki, bu "bütün benliğinle ahirete yönel ve ahirete ahiret kadar değer ver" demektir. Bundan da anlaşıldığı üzere, ahiret için bütün imkânlar seferber edilmeli, dünya için de "nasibi unutmama" esasına bağlı kalınmalıdır.

Bu dünyada, Cenâb-ı Hakk'ı tanıma ve başkalarına tanıtma, i'la-yı kelimetullah vazifesini yerine getirme dışındaki her şey ikinci-üçüncü dereceden, tâlî işlerdir. Meslek, maaş, eğitim, evlilik, yurt-yuva... Birinci hedef değil, asıl gayeye yardımcı unsurlardır. Mü'min hayatını bu esasa göre programlamalıdır. Ve demelidir ki; "Benim hayatımın gayesi dinimi neşretmektir. Ama yaşayabilmem için, -varsa- çoluk çocuğumun geçinebilmesi için, şu fânî dünyanın da bir tarafından tutarım. Cenâb-ı Hakk'ın bana ihsan ettiği şeylerle iktifa ederim. Az verirse aza kanaat ederim; çok verirse hem şükür hisleriyle dopdolu olarak hizmette koşturur, hem hizmet yolunda infak ederim; hem de kendi ihtiyaçlarımı karşılar, çoluk çocuğuma bakarım. Dünya adına hırslı davranmam. Hırsımı, sonuna kadar Allah rızasını kazanmaya ve Allah'ın rızasını da i'la-yı kelimetullah vesilesiyle tahsil etmeye sarf ederim. Harîsim ölesiye.. Beni öldürecek kadar bir hırsım var. Ama ben Allah'ın rızasını kazanma hususunda hırslıyım." Evet, mü'min böyle demeli ve hayatını bu istikamette programlamalı; ahiretle alakalı işleri ilk sıraya koymalı, dinlenmek için az kenara çekildiğinde bulduğu boşlukları da dünyevî işlerle doldurmalıdır.

Zaten kabiliyet itibarıyla i'la-yı kelimetullah yapmaya müsait yaratılmış bir insan, Cenâb-ı Hakk'ın kendisini donattığı o güzel istidatları dünyaya ait bir kısım hasis şeyleri kazanmak için sarf ederse; Allah onu maksadının aksiyle tokatlar. Böyle birisi, bütün ömür boyu koşar da bir çuvaldız boyu yol alamaz. Zira, Yüce Yaratıcı bu fevkalade kabiliyetleri dünyaya ait bu hasis şeyleri tahsil etmesi için vermemiştir ona. Bugün, din tahsili yapmış bazı insanların yüzüstü sürüm sürüm olan durumu buna çok önemli bir örnek teşkil eder. Maalesef onlar, dini anlatma dışında başka şeyler düşünmüşler, dünyanın değersiz işleri ardına düşmüşlerdir. Oysa bu dünya düşünmeye değmemektedir. Şu kısacık ömür öyle de geçer böyle de. İnsan daha rahat bir iş bulamazsa, gider bir yerde taş kırar. O olmazsa eline bir kürek alır, işsizlerin beklediği yerde bekler, fırsatını bulup birinin bahçesinde çalışır, öbürünün toprağını atar ve böylece iâşesini temin eder. Helal kazanma niyet ve gayretinde olduktan sonra icra edilen mesleğin türü ya da yapılan iş çok önemli değildir. Bir Müslüman için mutlaka üst seviyeden, aristokrat bir hayat yaşama şartı yoktur. Ama Cenâb-ı Hak fevkalâdeden geniş imkânlar lütuf ve ihsanda bulunursa, şükür duygusu ve tevazu korunarak o imkânlardan istifade edilebilir.

Bazen dünya kapılarının açılması, bol bol nimetler verilmesi insanın aleyhine de olabilir. Kimi zaman bolluk ve refah küstahlaştırır insanı.. geçim kolaylığı şımartır.. lüks felç eder.. şatafatlı ve süslü bir yaşam tarzı öldürür. Oysa ki, Hakk'a hizmet yolunda canlı insana ihtiyaç vardır. Canlı insan, birkaç kuru ekmek parçasıyla doymasını, bir kayanın üzerine başını koyup yatmasını bilen ve "Çok şükür Allah'a doyduk, yatacak bir yer de bulduk." diyen insandır.

İmanlı bir gönül kulluğa kilitlenir

Böyle bir insan, kendi aleyhine cereyan eden hadiselere ve maruz kaldığı sıkıntılara takılmadan yoluna devam eder; ümitsizlik ve atalete düşmeden, yolda kalmayı ve geri dönmeyi aklının ucuna getirmeden. Geçmesi gerekli kapıları zorlar, "açılmaz"ı hiç kabul etmeden. Bir vesileyle arz etmiştim; karınca çeliğin içinde bal olduğunu bilse, gelir onun etrafında altı ay dolaşır. Bir taraftan delik arar, bir yerden tükürük atar, çeliği bile paslandırıp delmeye uğraşır. En olmadık yerlerin kapağını açar bakarsanız, orada da karınca bulabilirsiniz. O hedefe kilitlenmiştir; ne yapar eder hedefine açılan bir kapı bulur.. İmanlı bir gönlün sahibi de kulluk vazifesine kilitlenir ve yapması gerekenleri her hâlükarda yerine getirir..

Bu mevzuda üç husus çok önemlidir. Bir: im'an-ı nazar; yani, bakışı bir noktaya çevirme ve orada fikren yoğunlaşma. İki: im'an-ı nazarın ötesinde iltisak-ı kalb; yani, o meseleyle perçinlenmiş gibi bir kalbî bağlılık.. onu düşünmeden edememe, kalbe yapılan her müracaatta o meseleyi görme. Üçüncüsü de: En ağır şartlar altında dahi engellerden sıyrılıp mutlaka yola devam etme azim ve gayreti.. kurtulma gayreti değil, yola devam etme azmi. Böyle olunca, insan belki birkaç kez tökezler, yüzüstü kapaklanır ama tekrar doğrulup yeniden nihaî menzile yürür. Önündeki bir kapı kapansa, o başka on kapının sürgüsünü zorlar, kilidini açmaya uğraşır. Bir de Hazreti Müfettihu'l-ebvab'a teveccüh etti mi kapanan bir taneye mukabil on kapının kendisine açıldığını görür. Evet, salih bir kula düşen "Ey bütün kilitli kapıların anahtarına sahip, kapıları açan Allah'ım, bize de en hayırlı kapıyı aç! Şüphesiz Sen lütfu ve ihsanı bol, cömertlerden cömert, nimet ve bağışları engin Rabb'imizsin!" deyip O'na iltica etmek ve sonra da kendi üzerine düşen vazifeyi yapmaktır.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=673064

 

Maneviyattan mahrumiyet en büyük eksikliktir

 

Bilhassa son asırlarda insanlık âleminde büyük karışıklıklar ve ihtilâller olmuştur. Bu tür karışıklıkların başında akide (inanç) sakatlığı, din adına şüphe ve tereddütler gelmektedir.

İnsanlar, fakr u zaruret içinde olsalar da mazbut bir akide ve ahlâka sahip iseler belli ölçüde de olsalar huzur içindedirler. Evet nice kimseler vardır ki, hayatları amelelikle geçtiği halde onlar huzur içinde ve mutludurlar. Evet o, her gün bir şeyler bulur ve bulduğu şeylere yenilerini ilave etmeyi düşünür. Allah'a hamd eder, zevkle, şevkle ve neşeyle dopdolu olarak hep işinin başındadır. Demek ki, servet u sâmân dışında da huzur olabiliyor. Hatta bazen servetle beraber huzursuzluğun atbaşı gittiği de görülür. Bugün değişik yerlerde pek çok millet ekonomik meselelerini halletmiş ve içtimai problemlerini aşmıştır ama ne ferdî, ne ailevî ne de içtimaî huzuru elde edememiştir. Bizim dünyamız da dahil huzura aç yığınlar sadece tenvim (birtakım uyutucu ve uyuşturucularla düşünmekten kaçmak) ile yaşamaya çalışmakta ve bohemlikle müteselli olmaktadırlar.

Bugün iktisadî ve içtimaî meselelerini halletmiş pek çok ülkede o kadar çok intihar vakaları yaşanmaktadır ki, İslam âleminde en fakir olan yerlerde dahi bunun onda biri görülememektedir. Bazı bahtsız ülkelerde yüzlerce mesâvî yaşanmakta ve insanlar bunalımdan bunalıma sürüklenmektedir.

Diğer bir husus, işçi-işveren münasebetlerindeki aksaklıklardır. İşveren çıkarcı, bencil, hodbin, her şeyi kendi menfaatine göre planlıyorsa, yukarıdan aşağıya doğru mütemadiyen zulüm, tehakküm, istismar ve istibdat; aşağıdan yukarıya doğru da hürmetsizlik, saygısızlık ve isyan duygusu yükselecektir. Tabii bu arada orta sınıf eriyecek, sınıflar arasında açılma, daha sonraları da şiddetli vuruşma ve sürtüşmeler meydana gelecektir ki, bunun temelinde de yine maneviyatsızlık, Hakk'a saygısızlık, hak sahibine hakkını vermeme ve Allah huzurunda hesap vereceğine inanmama gibi hususlar söz konusudur. Bu hususlar düzeltildiği takdirde huzur ve emniyet de büyük ölçüde teessüs etmiş olacaktır.

Evet, beşer kendisini tıpkı bir mekanizma, bir sistem gibi yaratan ve sonra onun yanı başına -tabir caizse- bir katalog gibi kitabını koyan Hz. Allah'ın esas ve prensiplerine uygun hareket ettiği takdirde huzur bulacak, bu esas ve prensiplere muhalefet ettiğinde de huzursuzluk yaşayacaktır. Her şeyi en iyi bilen Allah'tır (cc).

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=673063

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) O, butun insanliga ornek bir nesil yetistirdi

O, butun insanliga ornek bir nesil yetistirdi

 

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir gunes gibi insanlik semasinda dogmus, butun dunyaya isiklarini sacmis ve kiyamete kadar da sacmaya devam edecektir.

 

O, cok kisa denebilecek bir zaman dilimi icinde butun caglari aydinlatacak ve insanlarin problemlerine careler sunacak bir hayat yasamistir. Hazreti Muhammed (aleyhissalatu vesselâm)'in, butunuyle beserin hayatina lâzim gelen seylerle zuhuru oylesine harikuladedir ki, insanlik tarihinde esini gostermeye imkân yoktur. Beser tarihinde cesitli icraatcilar, islahatcilar vardir. Kâinatin Efendisi, reformcu degildir. O, Hazreti Adem'le baslayan Allah'in yegane dini Islam'in uzerine konan tozu topragi silmis, bundan on dort asir evvel onu kendine has safligiyla yeniden ortaya cikarmis ve besere takdim etmistir.

 

Hazreti Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) reformcular gibi hayatin sadece bir yonune ait meseleleri islah etme, deforme olmus seyleri reform yapma meselesiyle mesgul olmamistir. O, bir insanin yatip kalkmasindan uyumasina, hangi tarafi uzerine yatacagina, nasil yiyecegine, ibadetlerini nasil yapacagina, inandiklarina nasil inanmasi gerektigine, ahlaka.. hasili hayatin her yonune dair duzenlemeler getirmistir. Bu duzenlemeler neticesinde de butun insanliga ornek bir toplum yetistirmistir. Efendimiz'in mektebinde yetisen Sahabe-i Kiram, oyle bir hayat yasamislardir ki, onlarin hayatlarini okudugumuz zaman saskinliktan kendimizi alamiyoruz.

 

Eger siz onlari gorseydiniz...

 

Sahabenin yasadigi bas dondurucu hayati, Medine'de dunyaya gelen, basta Hz. Omer olmak uzere pek cok sahabinin duasini almis ve yetmisi Bedir gazisi olmak uzere yaklasik yuz yirmi kadar sahabiyle de bizzat gorusme imkani olmus bir sahabi asigi olan Hasan Basri Hazretleri (o. 110/642) soyle dile getiriyor: "Eger siz sahabeyi gorseydiniz, onlara "Deli!" derdiniz; onlar sizi gorselerdi, "Bunlar mumin degil" derlerdi."

 

Hasan Basri Hazretleri'nin Sahabeye karsi cok engin bir sevgi, saygi ve hurmeti vardir. Bir gun kendisine Omer bin Abdulaziz ile Vahsi'nin derece ve mertebeleri sorulunca, "Omer Bin Abdulaziz ancak Vahsi'nin atinin burnunda bir toz olabilir" demistir. Iste Hasan Basri Hazretleri'nin Sahabe dusuncesi buydu. Ayni zamanda o, Sahabenin yasamis oldugu hayata da derin bir ozlem duyuyor ve etrafinda bulunan insanlarin yasayislari ile Sahabenin yasayisini kiyaslayip uzuluyordu.

 

Hz. Ebu Bekir, izzet ve haysiyetini ayaklar altina aliyordu

 

Ashab-i Kiram Efendilerimizin hayatlarina bakildiginda "Eger siz sahabeyi gorseydiniz, onlara "deli!" derdiniz" sozunu dogrulayacak pek cok tablo gormek mumkundur. Mesela Hz. Ebû Bekir, Kureys'in hurmet ettigi, sevip saydigi bir insan olmasina ragmen, Allah Rasulu'ne iman etmesiyle musriklerin dusmani haline gelir. Kureys'in ileri gelenleri bir gun Hacer-i Esved'in yaninda oturup Efendimiz'in aleyhinde konusurken, Allah Rasulu oraya gelir. Onlar Efendimiz'i aralarina alip yakasindan cekerek satasirlar. Biri bu hadiseyi hemen Hz. Ebu Bekir'e haber verir. O, kosa kosa Kabe'ye gelerek, "Yaziklar olsun size! Siz Rabbim Allah'tir diyen birisini oldurmek mi istiyorsunuz. Halbuki O, size Rabbinden apacik delillerle gelmistir" der.

 

Musrikler Hz. Ebu Bekir'in bu cikisi uzerine Efendimiz'i birakip ona yonelir ve onu tartaklarlar.

 

Musriklerin bu tur eziyet ve iskencelerinin artmasi sonucu Hz. Ebu Bekir sicak yuvasini, kendisini cok seven babasini, evlatlarini ve hanimini birakip Habesistan'a hicret etmek icin Nebiler Sultani'ndan izin alir. Amaci Mekke'den ayrilip Kizildeniz yoluyla Habesistan'a ulasmaktir. Yolda Ibn Daginne'ye rastlar ve onun himayesine girerek Mekke'de kalir. Musrikler, Hz. Ebu Bekir, kaldigi evin onunde yaptirdigi bir cumbada Kur'an okuyup etraftaki insanlara tesir ediyor diye ona mani olmak isterler. Bunun uzerine Ibn Daginne, himayesinin devami icin Hz. Ebu Bekir'den Kur'an okumaktan vazgecmesini soyler. Hz. Ebu Bekir ise hayatini ortaya atarak, her seye ragmen Kur'an okumaktan vazgecmeyecegini soyler ve mucadelesine devam eder.

 

Hz. Ebu Bekir, herkesin sevdigi bir insandir. Mekke'de "Ebu Bekir gibi birisine eza ve cefa edilmez. O, Mekke'den uzaklastirilamaz." duygu ve dusuncesi hakimdir. Fakat o, her seye ragmen, izzetini ve haysiyetini ayaklar altina alip Efendimiz'e teslim olmustur.

 

Hz. Ali, olumu goze almisti

 

Hz Ali'ye gelince o, Efendimiz'in hicretinde tamamlayici bir rol ustlenmistir. Daru'n-Nedve'de bir araya gelen musrikler soyle bir karar almislardi: Her kabileden guclu ve cesaretli adamlar bir araya gelecek ve hep birlikte Allah Rasulu'nu oldureceklerdi. Onlar bu karar ile Abdumenaf ogullarinin butun kabilelere kan davasi guderek savas acma cesaretini gosteremeyeceklerini dusunuyor ve sorumlulugu dagitiyorlardi. Bu gelismeden haberdar olan Efendimiz, yatagina Hz. Ali'yi birakmis, musriklerle cevrili evden Yâsin sûresini okuyarak ve bir avuc topragi onlarin uzerine serperek cikip gitmistir.

 

Bu donemde Hz. Ali 23 yaslarindadir. Yani bir insanin dunya ve dunyevi lezzetlerle en cok senli benli oldugu bir devre. Ama onun dusunce ve inancina gore peygambersiz hayat bir hicti ve o, bu ugurda olumu goze alarak Allah Rasulu'nun yatagina seve seve yatmisti. Neden sonra iceriye giren musrikler ortuyu kaldirdiklarinda karsilarinda Hz. Ali'yi gorunce sasirmislar ve onu oylece birakarak Efendimiz'in pesine dusmuslerdir.

 

Muslumanligi dunyaya nasil tanitiriz?

 

Hz. Halid, iki imparatorlugu yerle bir etmisti ama kendisine ait hic mal-mulk edinmemisti. Bu, mal-mulk olmamali demek degildir.. gonlunu dunyaya kaptirmama, mala mulke, makama mansiba baglanmama.. baglanilmasi lazim gelene baglama demektir.

 

Onlar, Allah ve Rasulu'nu anlatmaktan baska hicbir sey dusunmuyorlardi. Istiyorlardi ki; herkes Allah'i (celle celâluhû) tanisin. Insanlar, Hz. Muhammed'le (sallallahu aleyhi ve sellem) tanissin. Gece gunduz "Bu kocaman dunyaya nasil Muslumanligi anlatiriz?" diyorlardi. Bir gun dunyanin buyuklugune bakiyor, anlatilanlari dinliyor ve "Demek ki, bu dunyaya Muslumanligi anlatmak bir insanin omrune sigmayacak kadar zormus." diyorlardi. Sadece su soze bile baksaniz, maksat ve gayelerinin ne oldugunu, ne ile dertlendiklerini gorursunuz.

 

Allah Rasûlu (sallallahu aleyhi ve sellem) "Benim adim gunesin dogup battigi her yere ulasacaktir." buyurmustu. Onlar, bunu bir vazife olarak anlamislar ve hep bu vazifeyi eda etme gayretiyle yasamislardi. Aziz milletimizin mazisi bu kutlu vazifeyi yapmanin izzetiyle doludur.

 

Hz. Mus'ab, Uhud sonrasi yuzunu sakliyordu

 

Ashab-i Kiram'da Peygamber sevgisi zirve noktadaydi. Bu manada Asr-i Saadet'te pek cok ornek yasanmisti. Biz simdi o orneklerden sadece birini sizinle paylasmak istiyoruz:

 

Hz. Mus'ab'in hayati hep dini teblig etmekle gecti. Bir donem geldi ki, dini tamamiyla ortadan kaldirmak isteyen insanlar bir ordu toplayip Muslumanlarin uzerlerine yurumuslerdi. Burada da Mus'ab'a dusen dinini korumakti. Iste Uhud'da sahabi bu mukellefiyeti yerine getirmek icin bir araya geldi. Aralarinda Mus'ab da vardi. O gun elinde kilic aksama kadar savasti. Oyle savasti ki, melekler dahi onu gipta ile seyrediyorlardi. Bir ara Mus'ab yedigi son kilic darbesiyle yuzustu yere dustu. Hemen bir melek onun suretine girdi ve Mus'ab'in kavgasini o devam ettirdi. Aksam uzeri Allah Rasulu ona hitaben "Mus'ab!" diye seslenince melek, "Ben Mus'ab degilim Ya Rasulallah!" dedi. Mesele anlasilmisti. Mus'ab coktan sehit dusmustu. Biraz sonra Allah Rasulu ve bir grup sahabi, Mus'ab'in naasinin yanindadir. Her iki kolu da omuzdan kopmustur. Mus'ab'in basini govdeye baglayan sadece deridir. Ve o sanki yuzunu bir yerden saklar gibidir.

 

Meselenin bundan sonrasini zayif bir rivayet bize soyle anlatir: Mus'ab'in yuzunu nicin sakladigini ancak Allah Rasulu anlayabilmisti. Gozyaslari icinde sahabiye bu durumu soyle anlatmisti: "Biliyor musunuz Mus'ab nicin yuzunu sakladi? Birinci sebep suydu: Kolu kanadi koptu. Artik Rasulullah'i koruyamayacakti. Ya bu esnada biri Allah Rasulu'ne saldirir da ben O'nun yardimina kosamazsam, diye dusundu ve yuzunu onun icin sakladi. Ikinci sebep ise, ben su anda Rabb'imin huzuruna gidiyorum. Halbuki su anda Rasulullah'i korumam lazim. Ya Allah Rasulu'ne bir sey yaparlarsa ben Rabb'imin huzuruna hangi yuzle varirim, diye dusunuyor ve yuzunu Rabb'inden saklamaya calisiyordu.."

 

Iste Rasul-u Ekrem bunu soylerken, hakikat karsisinda fedai ve alabildigine hasbi bir ruhun dusuncelerine tercuman oluyordu. O gun bu ruhu tasiyan sadece Mus'ab degildi. Butun sahabi ayni ruh ve suuru tasiyordu.


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Hadis-i Şerifler


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) en tehlikeli yazdiran kim?

En tehlikeli yazdiran kim?

 

Farkinda misiniz; sizin yazdirdiginiz ve sadece size ozel kitabiniz her gun yeni bir boyut kazaniyor. Hacmi kimi zaman olumlu, bazen de olumsuz anlamda genisliyor. Hakkinizda sahitlik edecek bu kitabin en tehlikeli "yazdiricisi"nin kim oldugunu biliyor musunuz?

 

Eski Turk filmlerinden biliriz: Fabrikator isadamimiz makam odasinda eli cenesinde bir o yana bir bu yana dolasip durmakta, bir yandan da ya bir mektup ya da onemli resmi bir evraki "kâtibe"sine yazdirmaktadir. Ve bu sirada sik sik "Yaz kizim!" sozlerini duyariz. Biraz zaman gectikten sonra da, "Bir oku bakalim, ne yazmisiz?" sozleri duyulur. O beyin "yazdirdiklarini" kontrol ve duzeltme sansi her zaman var. Begenmediyse duzelttirebilir, olmadi tamamen sil bastan deyip yeniden yazdirabilir. Peki, bizim boyle bir sansimiz var mi? Farkinda miyiz belli degil; ancak biz de her gun birilerine bir seyler yazdiriyoruz. Hem de oyle bir yazdiris ki, hic ara vermek yok. Yataktan kalktigimiz andan basliyor, gece olup da bir daha yastiga bas koydugumuz âna kadar devam ediyor. Epey stresli bir o kadar da tehlikeli bir yazarlik aslinda bu; ama biz maalesef cogu kez bu tehlikenin pek de farkinda olamiyoruz. Ne soylesek, ne yapsak yaziliyor, aslinda biz yazdiriyoruz.

 

Tabii ki Kiramen Kâtibîn meleklerinden bahsediyoruz. Hani cocukluk caglarinda bu melekleri ilk ogrenenlerin ayna yanindan gecerken âni bakislarla gormeye calistigi "omuzbasi yazicilari"ndan. Onlar Infitar Sûresi'nde "Degerli Yazicilar / Kirâmen Kâtibîn" olarak gecer: "Muhakkak uzerinizde bekciler, degerli yazicilar vardir. Onlar, yapmakta olduklarinizi bilirler" 10-12.

 

Ardindan atalarimiza "soz gumusse sukût altindir" dedirten Kaf Sûresi'ndeki su ayetler gelir: "Iki melek (insanin) saginda ve solunda oturarak yaptiklarini yazmaktadirlar. Insan hicbir soz soylemez ki, yaninda gozetleyen, yazmaya hazir bir melek bulunmasin." (Kâf: 17-18)

 

Hadislerden anlasildigi uzere, kul gunah islediginde, soldaki melek bunu derhal kaydetmek ister. Sagdaki melek mudahale ederek ona, biraz daha beklemesini, belki tevbe edip pisman olacagini, belki bir sevap isleyip gunahini ortecegini soyler. Nitekim boyle olabilecegini anlatan hadisler de vardir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) soyle buyurmaktadir: "Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Kotuluge daima iyilik ekle ki onu silsin. Ve insanlar arasinda iyi ahlakla yasa." (Tirmizi, Birr 55)

 

Melekler her seyi yazip cizip, tespit etmektedirler. Isin kotusu bu "gunah-sevap gunlugu", bu her seyi ince ince yazan defter bir gun onumuze acilacak ve hesaba bundan cekilecegiz: "Her insanin amel kusunu (defterini) boynuna yaftaladik. Kiyamet gunu onun icin, acilmis olarak bulacagi bir kitap cikaririz. Kitabini oku, bugun nefsin sana hesapci olarak yeter! (deriz)" (Isra, 17/13-14)

 

Evet, Rabb'imiz, "Oku kitabini!" diyor. Cunku o kitabi biz yazdiriyoruz. Hakkimizdaki hukum bu kitapla belirleniyor. "Herkes zerre kadar hayir da ser de islese karsiligini ahirette gorecektir" (Zilzal, 99/7-9). "Kitabini "sagindan" alan sevinecek, "sol"undan alan ise bir yandan "keske toprak olsaydim" (Nebe Sûresi: 40) diger yandan "keske kitabim verilmeseydi" diyecek (Hâkka, 69/19-20).

 

Yaptigimiz her sey, bir buyuk Zât'a (celle celaluhu) arz ediliyor. Oyle ise, yururken, konusurken, susarken, yerken, icerken, alisveris yaparken, calisirken-calistirirken dikkat etmek gerekiyor!

 

Gozumuze, kulagimiza sahip olmali, dudaklarimizdan dokulen her bir sozun ya "zakkum" ya da bir "tûba" agacinin cekirdegi olarak sonsuz iklimlere gonderildigini bilmemiz gerekiyor.

 

"Ilahi guvenlik kamerasi" her seyimizi hem de omuz basimizdan kaydediyor. Gaflet gozumuze perde olmamali. Onumuze kondugunda, "Bunu ben mi yazdirmistim?" dememek icin sahsi kitabimiza iyi editorluk yapmaliyiz.

 

http://ramazan.zaman.com.tr/ramazan/detaylar.do?load=detay&link=188


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) 11 EYLÜL YALANLARI

           
Degerli kardeşlerim vaktiniz varsa şu videoyu
dikkatle izleyin.ABD nin müslümanlara saldırmak
için neleri göze aldıgına bir bakın.
 
 
 

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) İlt: Hayırlı Cumalar

Müptelayım bir ümitsiz gizli derdin zehrine,
Rahmetini umarak, günahkar bir dille, Allah azze ve celle

 

 

 

Sırrını sır eyle, işini tefekkür eyle, ikrârını saf eyle, ahdine vefa eyle, ibretle bak.
Erenlerin sırları hususunda uyanık ol, varlığı aşka ver. Hakk’ı özünde mevcut bil,

mahbub-u canda yok ol. Fakr içinde fahr bul. Ehl-i hâl-i ârif ol. Fakr u fenâda hoş bekâ bul.

Mürşidin Muhammed (as), sülukun aşk u muhabbet, varacak dostun Allah olsun,

Diyelim yâ Hû, yâ men Hû, yâ men leyse illâ Hû...

 

Peki nasıl olacak bu erenler, onu da 156. Mest mp3 dua olup da söylesin:

Aşkınla yandır sultânım Allah, şevkinle döndür sultânım Allah

Sensin ilâhım, püşt ü penâhım, affet günahım, sultânım Allah

Nefsimi bildir, aslımı buldur, ölmeden öldür, sultânım Allah

Sensin ilâhım, püşt ü penâhım, affet günahım, sultânım Allah

Al beni benden, kaydı bedenden, ayırma senden, sultânım Allah

Eyle Zekâi hamd û senayı, dâim duayı, sultânım Allah

Bu münacât ile boyun büküp rıza kapısında duralım eyvallah Hû...

Vakt-i şerif, Cuma, ömür ve şahsiyetlerimiz,
ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim

 

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim 




____________________________________________________________________________
Mynet\'in yeni özelliklerini izle, internette kendine ait bir dünya kur!

____________________________________________________________________________
Mynet\'in yeni özelliklerini izle, internette kendine ait bir dünya kur!

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

29 Mayıs 2008 Perşembe

(Namaz Zamanı) simdi ihtiyar olduk, huzurevini doldurduk!

Simdi ihtiyar olduk, huzurevini doldurduk!

 

Turkiye Aile ve Sosyal Arastirmalari Genel Mudurlugu ve Turkiye Istatistik Kurumu'nun birlikte yapmis oldugu bir arastirma Turkiye'deki yasli nufusun cocuklariyla sorunlar yasadigini ortaya koyuyor. Arastirmaya katilan 60 yas alti grubun % 11'i 'huzurevine giderim', % 21'i 'bakimevi hizmeti alirim' diyor ve bu oranlar kentler soz konusu oldugunda hizla yukseliyor.

 

Gelir ve egitim duzeyi arttikca cocuklarin yaninda kalma talebi azaliyor. Halihazirda genc nufus olarak telakki edilebilecek kesimin huzurevine bakisindaki degisiklik de ilgi cekici. Universite ve lisansustu mezunu olanlarin gelecekte bakimevi hizmeti almak isteyenlerin orani % 38, huzurevinde kalmaktan yana olanlar ise % 24. Sebep ise agirlikli olarak 'cocuklara yuk olmamak (% 55,5). Cinsiyete gore dagilimda ise kadinlarin ayri yasama isteginin erkeklere gore daha fazla oldugu goruluyor.

 

Aile hayatimizda hic suphesiz yaslilarin ozel bir yeri var. Anne-babaya itaat ve sevginin gerektirdigi bu alginin kulturel ve dinî boyutlari bir kenara, yaslilara hurmet ve saygi gostermek insan olmanin da bir geregi... Zaten BBC Dunya Servisi'nin 68 ulkede 51 bin 49 kisiyle yaptigi arastirma sonuclari Turk halkinin ailesine bagliliginin guclu oldugunu ispatliyor. Ancak Turkiye Aile ve Sosyal Arastirmalar Genel Mudurlugu'nun Turkiye Istatistik Kurumu'yla yaptirdigi bir arastirma sonucu, merkezine cekirdek aileyi oturtan bu cok guvendigimiz Turk aile yapimizin erozyona ugramaya basladigini ortaya koyuyor. 'Turk Aile Yapisi Arastirmasi' ust basligini tasiyan arastirma hayli ilginc sonuclara sahip. Eldeki veriler Turkiye'nin yasli nufusunun cocuklariyla sorunlar yasadigina, genc nufusun da yas ilerledikce aile baglarini zayiflattigina dikkat cekiyor.

 

Turkiye Aile ve Sosyal Arastirmalar Genel Mudurlugu'nun on sekiz yas ve uzeri 24.647 kisiyle yuz yuze gerceklestirdigi arastirma 12.280 haneye gidilerek gerceklestirildi. Bu hanelerde yasayan 48 bin kisinin verisinin alindigi calismada 60 yas uzerindeki gruba da ozel sorular yoneltildi. 2.022'si erkek ve 2.196'si kadin olmak uzere toplam 4.218 yaslinin da katildigi bu anketin ortaya cikardigin en carpici sonuc, bilincli ebeveyn olarak bilinen kesimin cocuklarini bir yatirim araci olarak gormez olmalari...

 

60 yas altindaki orta ve genc nufusumuzun yasliliga bakisi nasil degisti? Bunun gelecekteki muhtemel sonuclari neler olabilir? Ortaya cikan bu anketi yorumlayan Turkiye Aile ve Sosyal Arastirmalari Genel Muduru Doc. Dr. Aysen Gurcan, kent ve kirsal kesimdeki yaslilarin en fazla saglik hizmeti, maddi istek ve bakici destegine ihtiyac duydugunu belirtiyor. Ankete katilan ozellikle egitimli ve gelir duzeyi yuksek kesimin yaslandiginda huzurevinde kalmak istedigini belirten Gurcan, bunun Turk aile yapisinda koklu bir degisime isaret ettigi gorusunde. Arastirmaya katilan 60 yas alti grubun % 11'i 'huzur evine giderim', % 21'i 'bakimevi hizmeti alirim', % 68'i 'cocuklarimin yaninda kalirim' derken bu oran kir-kent dagiliminda kentlerde yasayanlarin ayri kalma, kirlarda yasayanlarin cocuklarinin yaninda kalma talebinin yuksek oldugu sonucunu cikariyor. Yani kent yasami cocuklarin yaninda yasamayi da bir sekilde degistiriyor. Cinsiyete gore dagilimda ise kadinlarin ayri yasama istegi erkeklere gore daha fazla. Gelir ve egitim duzeyi arttikca cocuklarin yaninda kalma talebi azaliyor. Bu, egitimde daha net gozlemleniyor. Universite ve lisansustu mezunu olanlarin gelecekte bakimevi hizmeti almak isteyenlerin orani % 38 iken, cocuklarin yaninda kalmak isteyenler % 37 olarak gorunuyor. % 24'luk bir kesim de huzurevinde kalmaktan yana. Peki ama neden? Ankete katilanlar bunun nedenini ise 'cocuklarina yuk olmamak' (% 55,5), 'cocuklarim beni istemeyebilir' (% 15,4), 'huzurevindeki imkânlar daha rahat oldugu icin' (%11,6) diye cevapliyorlar. Bu sonuclari "Kisiler egitildikce gelecekte cocuklarla olan baglari, kimseye muhtac olmama halleri artiyor. Bu kibirli bir sey. Cocuga yuk olmamak ne demek? Cocugunuz su an size yuk mu ki, ileride siz ona yuk olasiniz? Bu oranlar bizim gibi kendi kanina duskunluge onem veren toplum icin anlamli bir yukseklik. Yaslilar daha karamsarken, cocuklar sosyal maskeli." diye yorumlayan Gurcan, ayni zamanda kisilerin ortalama cocuk sayisinin dusuk oldugu evlerde huzurevine gitme oraninin yuksek, cocuk sayisinin cok oldugu ailelerde ise cocuklariyla kalma isteginin yuksek olduguna dikkat cekiyor.

 

http://pazar.zaman.com.tr/?bl=5&hn=2062&sy=20080413


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) zor zamanlar nasil asilir?

Zor zamanlar nasil asilir?

Kuzey yarim kuresinde mevsimler uc ayda bir degisir; fakat insan omrundeki mevsimlerin degismesi aylar degil, bazen dakikalar icine sigmaktadir. Zaman olur, "bu halin icinden nasil cikacagim!" diye kara kara dusunurken; zaman olur islerimiz bir su gibi akar gider...

Bence bazen insanlar hadiseleri, bazen de hadiseler insanlari idare eder. Fakat hicbir seyi emniyet altina alamayiz.

Ve yarinlarimizin sinirlarini keskin cizgilerle belli edemeyiz...

Herhangi bir zorluk karsisinda teferruattan kacinip, temel esaslar uzerinde durmak gerekir. Mesela bir kimse ile aramizda anlasmazlik cikti. Hemen inadimiz tutacak, kinimiz kabaracak ve iftira camurlariyla karsidaki sahsi kirletmeye calisacagiz. Bu hal dinden imandan haberdar olmayanlar icin gecerli olabilir. Dinden haberdar olanlarin ise iclerinden yukselen inat ve kin feryatlarina degil, Islam'in esaslarina uymak zorunda olduklarini unutmamalari gerekir.

'Su dunyada nasil yasarsak mutlu oluruzun sirrini din cozdu. Oyleyse evinde, cemiyette, isyerinde, huzur icinde yasayamayan Muslumanlar, Islamiyet'i geregi gibi anlamamis sayilir.

Yapilan is Islam'a uygun da su veya bu sahsa gore yanlismis... Iste sahsi duygular oncelik alirsa, huzur denilen seyi kovmus oluruz. Insanlar sayisinca anlayis vardir. Herkesin anlayisina tabi olmak mumkun olmadigi gibi anlayisa gore hareketleri tanzim etmek de munakasaya sebeptir. Biz cehennemî bir halde miyiz? Oyle ise Islamiyet'i anlamamisiz.

Unutmayalim ki karsilastigimiz zorluk, ilk degildir. Daha evvel de bircok zorluklarla karsilastik. Onlari sabirla, guzel konusmayla, feragatle cozduk. Simdi yine ayni yollari denemeliyiz. Akli erenlere danismaliyiz. Problemin icindeki sahis, hadiseleri butunu ile goremez, geregi gibi dusunemez. Distan bakanlar, hadiseyi ana hatlariyla tespit edip, cikis yolunu gosterebilirler. Her zaman istisareden istifade etmek lazim.

Zorluklari cozme yerine, zor hallerin icine dusmekten kacinmalidir.

Bir konuda karar vermeden once, namaz kiliniz. Namazda okudugunuz sûrelerin manalarini anlamiyorsaniz, ilmiyle âmil olan kimselere gidip sorunuz.

Her zaman kararinizin yanlis olabilecegini goz onunde bulundurun. Fakat dogru bir karar vermeden once beynimizi zorlamaliyiz. Sadece akilla kalmayip, kalbimize de danismaliyiz. Verdigimiz kararda, icimizde bir kabul etmememe hali varsa, yine beklemeliyiz. Fakat bir olu gibi degil, diri gibi dusunerek, sorarak ve kararimizdan suphelenerek arastirmalarimiza devam etmeliyiz.

Cile ceken, zorluklarla karsilasan sadece biz degiliz. Biz insaniz. Zorluklarla karsilastigimiz gibi insan olan herkes buna benzer zorluklarla da karsilasacaktir. Zorluklari gecistirmek icin meshur kimselerin hayatlarini okumaliyiz. Elbette ki meshurlarin basinda peygamberler, sahabeler ve alimler gelir. Onlarin evleri, coluk cocuklari vardi. Onlar da yakinlarindan zarar gordu. Onlar da haksizliga ugradi ve onlar da bizim gibi cilelerin yumagindan hayat denilen kumasi dokuyup giydiler.

Dereyi gormeden pacalari sivamayin. Ileride olabilecek bazi tehlikeleri dusunup simdiden uzulmek, gelecekteki kitlik yillarini dusunup simdiden yemek yemek gibidir.

Hayat yayiginda hadiselerin darbesiyle sarsiliyoruz. Karisiklilar bir yana bu ayranin bu sekilde yaginin cikacagini da unutmamak gerekir. Yeter ki her darbede, her halde Islam'a uymasini bilelim. Yarinlar, inanan, Allah'in emirlerini tutup O'na asker olanlarindir.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=633392


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) selami sabahi niye kestik - selam vermek neden onemli

Selami sabahi niye kestik?

 

Ayni apartmanda oturanlar, ayni isyerinde hatta ayni ofiste calisanlar birbirlerine selam vermiyor. Asansorde karsilastigimiz, adini sanini bildigimiz kisilerden Allah'in selamini esirgiyoruz. Insanlar birbirine 'Selamun Aleykum'u, bir 'gunaydin'i, bir 'merhaba'yi cok goruyor.

 

Bize ne oldu boyle? Kimse kimseyi dinlemiyor, tanimiyor! Ayni apartmanda oturanlar, ayni isyerinde hatta ayni ofiste calisanlar birbirlerine selam vermiyor. Asansorde karsilastigimiz, adini sanini bildigimiz kisiler-den Allah'in selamini esirgiyoruz. Insanlar birbirine 'Selamun Aleykum'u, bir 'gunaydin'i, bir 'merhaba'yi cok goruyor. Yolda yururken yanlislikla birisine carpsaniz sizi parcalayacakmis gibi bakiyor. Hatta carpan carptigi kisiye 'Af edersiniz' demeden yoluna devam ediyor. Halbuki bu topraklarda selamlasma koklu bir gelenek. Selamlasma adabi uzerine siirler, makaleler ve kitaplar yazilmis. Yuzlerce ritueli ile selamlasmaya cok onem veren bir kulturumuz var. Ustelik Islam dini selamlasmaya buyuk onem vermis. Kur'an da bircok ayette tanidik tanimadik herkese selam vermek emredilmis. Allah, Nisa Suresi'nde, "Size selam verildiginde, siz de ondan daha guzeliyle selam verin veya aynisi ile karsilik verin." buyuruyor. Peygamberimiz ise selam vermenin sunnet, almanin ise farz oldugunu soyluyor. Hatta Hazret-i Peygamber, "Size aranizdaki sevgiyi artiracak bir haber vereyim mi? Aranizda selami yayin!" diyor.

 

Peki biz neden bunlari unuttuk? Hayrettin Karaman, selamlasmanin herkesin gerildigi, en ufak bir tahrikte derhal karsi tarafa kufur ve yumrukla mudahale etmeye hazir oldugu su donemde cok onemli oldugunu vurguluyor. Karaman, insanlarin birbirleriyle selamlasmasi ve selamin yayginlasmasinin yangini baslatan atesin uzerine atilan sondurucu su gibi oldugunu anlatiyor. Ali Bulac da selamin toplumsal baris icin yayginlastirilmasi gerektigini vurguluyor. Selamlasmanin bireylerin biribirine guvenini arttirdigini soyluyor. Sahi bugun kac kisiye selam verdiniz?

 

Selam vermek neden onemli?

 

Ibni Omer'in Buhari'de yer alan rivayetine gore, bir adam Resulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) 'Islam'da yapacagim en hayirli sey nedir?' diye sorar. Resulullah da ona, "Yemek yedirmen ve tanidik-tanimadik herkese selam vermendir." buyurur.

 

Muslim'de rivayet edilen baska bir hadiste de 'selam vermek' cennete girme sebeplerinden biri sayilmistir.

 

Allah'in bir ismi olan ve Kur'an'da 24 defa gecen Selam'in onemini kisaca soyle belirtebiliriz:

 

1. Bir Islam siaridir.

 

2. Muhabbet ve guvenin belirtisidir.

 

3. Bir duadir.

 

4. Sosyal dayanisma ve kaynasmanin vesilesidir.

 

5. Selam vermek sunnettir, korku durumu varsa vaciptir. Selam almak, kisiye farz-i ayn, topluluga da farz-i kifayedir. Mektup ve sahislar yoluyla gonderilen selamlara cevap vermek vaciptir.

 

6. Gunaydin, hayirli sabahlar gibi ifadeler selamin verdigi sevabi vermez. Isaretlerle veya egilerek verilen selam caiz gorulmemistir.

 

7. Sesli Kur'an okuyana, ilim ve zikir meclisinde olana, yeme-icme ile mesgul olana, sarhos, deli, banyo ve tuvalette olan kimselere selam vermek ise mekruh sayilmaktadir.

 

"Efsu's-selâme beynekum"

"Aranizda selami yayiniz." (Muslim)


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) sizi Yaratan uyumuyor

Sizi yaratan Uyumuyor

 

"Kutup" denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac altininiz var? Onun kirk altini vardi, altmis alti eskiya kafileyi durdurdugunda. "Senin neyin var?" sorusunu, "Kirk altinim var!" diye cevaplamis, koltugunun altinda dikili oldugunu haber vermisti, yeri soruldugunda.

 

Gulumseyerek uzaklasmisti eskiyalar gencin yanindan, sozlerine inanmayip. Dahasi haberdar etmislerdi reislerini, o da gulumsesin. Hatta sozlerinde israr eden delikanliyi suzsun ve emretsin: "Bakin koltugunun altina!" Hazar denizinin guney batisindan, Bagdat'a giden kervanin saf yolcusu gomlegine annesinin diktigi altinlari koysun eskiyanin avucuna. Reis saskinlikla: "Neden!" desin. "Neden haberdar ettin bizi!" "Annem!" desin genc yolcu, "Soz verdim. Yalan soylemeyecegim asla!" Birden iki tuz golu kesilsin reisin gozleri. Iki nehir dogsun o golden; iki tuz nehri. "Bunca yildir ben, Rabbime verdigim sozu bozuyorum!" diye hickirsin koca eskiya. "Ben yokum artik bu islerde!" diye ayrilmaya calissin adamlarindan. Ve adamlar da "adam" olsun o anda. "Yol kesmekte reisimizdin. Yol gostermekte de reisimiz ol!" diye haykirsinlar.

 

"Kutup" denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac kizginliginiz var? Onun tek kizginligi vardi. "Gercekte kendi sahsiniz icin hiddetlendiginiz halde, Allah icin hiddet gosterisi yapmayin!" derdi, birden fazla kizginligi olanlara. O yani Abdulkadir Geylânî, on sekiz yasinda Bagdat'a tek kizginligi olsun diye geldi. Nefsi icin kizmamak ilimle mumkundu madem, "Avini kacirmayan sahin" tefsir, hadis, fikih ve edebiyat goklerinde aradi rizkini. Ders verdigi medrese almadi tilmizlerini, cevredeki evler de katildi yapiya bir bir. Haset atesleri yandi. Fakat gonul genisligi icin dedikodularina kulak vermemeliydi insanlarin. Yirmi bes yil nefsiyle savasti Gavsu'l-A'zam, sadece seytanlara kizdi. Ne muthis bir inziva!

 

"Kutup" denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac kerametiniz var? Keramet denizlerinin bu sirli kaptani, "Kerameti gizlemeyen dunyaya duskundur," derdi hep. Bir sûfinin derunî halleri degildi olcu, Kur'an ve hadislere uygun hayatti onemli olan. "Uyun, uydurmayin!" diye uyarirdi talebelerini, "Temizlenin, kirlenmeyin!" Bagdat'a dondugunde yirmi bes yil sonra. Kalabaliklari almadi ogut verdigi camiler. Oyle ki yetmis bin kisi acik havada birbirlerinin sirtina koyarak kagitlarini, hikmet derdiler o buyulu hasatta: "Ey gaflet uykusunda uyuyanlar! Iyi biliniz ki sizi yaratan uyumuyor!", "Ey guclerine ve dirliklerine tapanlar! Allah sizden buyuktur!", "Sabrediniz, sizlanmayiniz. Sabit kaliniz, ayrilip dagilmayiniz. Bekleyiniz, umit kesmeyiniz!", "Acele etme! Acele eden, ya hata yapar ya da yakinina gelir hatanin!", "Hirsi, simarikligi, azginligi ve dunyaya duskunlugu birak. Sevincini ve neseni biraz azalt! Biraz huzunlu ol!"

 

"Kutup" denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac hizmetciniz var? Onun bir hizmetcisi vardi ve elinde bir ekmekle kapida dikilip soyle seslenirdi oradan gecenlere: "Yemek isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen yok mu? Gelsin!" Misafirsiz gece gecirmezdi o. Zayiflar, hastalar, koleler, mazlumlar o evde korunurdu. Ogluna, "Zenginlerle gorusmen izzet ile, onlara deger vermeyerek, yoksullarla gorusmen ise, kendine deger vermeyerek olsun," derdi. Carsiya ciktiginda cocuklar ususurdu basina, siralayan isteklerini. Cuma'ya giderken onu gormek icin doldururdu tum yollari insanlar. Eve dondugunde sira buyuklere dua etmeye gelirdi. "Medet! Ya Abdulkadir Geylânî!" Kandil aydinliginda ta sabahlara kadar.

 

"Kutup" denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac hayatiniz var? Onun bir hayati vardi. "Yakinda dunyadan alinacak, ahirete goturuleceksin. Omrunde sadece su icerisinde bulundugun gunun kaldigini farzet de ahiret icin hazirlik yap! Zamanin zayi olup gidiyor. Halbuki sen yiyemeyecegin seyleri toplamak, ulasamayacagin seylerin pesinde kosmak, oturamayacagin binalari kurmakla mesgulsun!" sozuyle isaret ettigi.

 

Sahi bizim kac hayatimiz var!

 

http://pazar.zaman.com.tr/?bl=14&hn=2076


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) ozur dilemek, insanin ayricaligidir

Ozur dilemek, insanin ayricaligidir

 

Kendini cok gunahkâr gorup, artik varligindan utandigini, Rabbinin karsisina cikmayi da iki yuzluluk gibi gordugunu soyleyen kardesler var. Bu kardesleri umide davet etmek gerekiyor; Allah'in rahmetinden asla umut kesilmeyecegi daima hatirlanmali.

 

Unutmayalim ki, bu konuda kimse kimseden daha asagida ya da yukarida degildir. Defterlerimiz acilmadan "iyi" ya da "kotu" oldugumuza karar veremeyiz. Cunku kimse kimsenin gercekte isledigi gunahi bilmiyor; herkes hatalari konusunda kendisine sirdastir. Oyleyse, kendimizi cok gunahkâr bilme halini umutsuzluk sebebi degil, Rabbin af dergâhina daha cok yakinlik kazanma firsati olarak gorelim. "Senden baska kime gideyim ki.." caresizligini ancak o utanc ve pismanlik halinde yasariz. Carenin yalniz O'nda oldugunu icten ice bilme halini samimi tazarrularimiz icin, gozu yasli yakarislarimiz icin baslangic eyleyebiliriz. Boylesi gunahlarin agirliginin bizi O'nun dergahina goturmesi, hic gunahsizlik sandigimiz simariklik hallerinden daha hayirli olabilir. Sonunda kibir ve kendini begenmislik ureten bir hatasizlik, bizi mahcup eden, kusurumuzu itiraf ettiren bir hata Rabbimize daha dogrudan bir yakinlik vesilesi olabilir.

 

***

 

Tovbe etmek ozur dilemektir. Rabbimizin ancak biz insanlara takdir ettigi bir nasiptir ozur dilemek. Belki de meleklerden ustun olabilecegimizin sirri burada saklidir. Cunku, melekler hic hata etmedikleri/edemedikleri icin ozur dilemeleri gerekmez. Seytan ise hatasini hata olarak kabullenmedigi icin ozur dilemez. Ancak insan, hata eder, hata ettigini kabul eder, ozur diler.

 

***

 

Ozur dilememizin Rabbimizce hos gorulmesi, cokca hata edelim de cokca ozur dileyelim simarikligini da beslememeli. Artik olmus bitmis gunahlardan, omzumuzda pismanligini agir bir tas gibi tasidigimiz hatalarimizdan soz ettigimizde, hosnut olunan ozurden soz edebiliriz. Yani, gecmise dogru ozur dileriz. Gelecege dogru ozurler saklayarak, gunahlar planlayamayiz. Ki gelecekte yapmamaya azmetmek, karar kilmak, gecmise donuk ozrumuzun de ictenlik gostergesidir. Yoksa, rahmete guvenip de gunah islemis oluruz. Gecmis gunahlarimiz icin rahmete siginmaliyiz ama rahmete siginip gelecek gunahlara niyetlenmemeliyiz.

 

***

 

Rabbimizin hatalarimizi ve kusurlarimizi affetmesi, gunah ve isyanlarimizi bagislamasi O'na ibadet yollarimizi acik tutmak icindir. Yuzumuzu rahmetine ve bagislayiciligina donuk tutmak icindir. Ustelik Rabbimiz bizi affetmekle kalmiyor, bize hatalarimiza ragmen yine sefkat ediyor, merhametini gosteriyor; sanki hicbir sey olmamis gibi bizi sevmeye devam ediyor. Bize darilmiyor, bizi gozden cikarmiyor, bizi kendisinden uzaklastirmiyor. Yoksa, O'na ibadet etmeye yuzumuz tutmaz, O'nun rahmetinden umidimizi keser, huzuruna varmaya utanirdik. Tovbenin varligi ve Rabbimiz katinda hosnutlukla karsilanmasi, bize essiz bir nezâketle sunu hatirlatiyor: Rabbinize pismanliginizi arz ettiginiz surece, Rabbinizden rahmet umdugunuz surece, O'na giden yollari acik tutarsiniz. O tovbe etmenizi sever, size cok merhamet eder. Rabbiniz sizden gunahsizlik beklemiyor, ancak icten ozurler bekliyor. Sizi O'ndan uzaklastiran gunahinizin coklugundan ziyade, ozrunuzun yoklugudur.

 

***

 

Insan kendi gunahini baska herkesten iyi bilir. Baskalarinin gunahlarina kendi gunahimiz kadar asina degilizdir. Oyleyse en cok gunahkâr bildigimiz kisi kendimiz olmaliyiz. Suphesiz Allah kendi gunahlarimizi kendi bildigimizden daha iyi bilir; O'ndan bir sey saklayamayiz. Allah ki rahmet sahibidir; rahmeti geregi kusur isleyip yine kendisine donmemizi ister. Kendimizi hic gunahsiz sanmamizdansa, hatamizi bilip pismanlik ve gozyasiyla O'na donmemiz O'nu daha cok hosnut eder. Su halde, gunahlarimizi en iyi bilen, gunahlarimizi bilmemizden hikmetiyle hosnut olan Rabbimize donup O'ndan af dilemeliyiz. Ne kendimizi masum zannedip O'nun affina muhtac olmadigimizi sanalim, ne de kendimizi cok gunahkâr bilip O'nun affindan umidimizi keselim.

 

http://genclik.zaman.com.tr/?bl=14&hn=953


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) evlilikte sevgi nasil canli tutulur?

Evlilikte sevgi nasil canli tutulur?

 

Esler arasindaki sevgiyi canli tutmak ve aski yasatabilmek icin emek ve caba gerekir. Yillarca bir yastiga bas koyan bir kadinin kocasi eve gelecegi zaman heyecan duymasi, kocanin da kosarak eve gelmesi icin neler yapilabilir?

 

"20 yillik evliyiz" dedi kadin. "Ama hâlâ esim gelecegi saat kalbim carpar. O da beni gormek icin eve kosarak gelir." Belki kimilerine garip gelebilir. "Boyle bir sey olabilir mi? Gunumuzde sevgi mi kaldi? Deliler gibi seviyorum diyen nice ciftler, uc- bes ay sonra mahkeme kapisini caliyor" diyebilirsiniz. Peki bu ciftler sevgilerini nasil korumus ve canli tutmayi basarmislardi? Bunun sirri neydi?

 

Evet, sevgi kâinatin mayasi oldugu gibi evliligin de ozudur. Eger bir seyin ozune bakarsaniz dis kabugunun iyi-kotu-cirkin guzel olmasi sizi fazla ilgilendirmez. Mesela cevizin kabuguna degil, ozune talip olan ondan faydalanir.

 

Sayet erkek, sevgisini esinin dis guzelliginden ziyade ic guzelligine, yani guzel ahlâkina, sefkatine, nezaketine bina eder ve en onemlisi onu kendisine arkadaslik edecek latif bir hediye olarak gorurse o zaman samimi sevgi ortaya cikar. Esi de ona ciddi ve samimi hurmet ve sevgiyle karsilik verir. Yillar gecip ihtiyarlasalar bile sevgileri eskimez ve eksilmez, tam tersine taze ve canli kalir.

 

Onemli bir zattan gelen hediyenin maddi degerinden cok manevi degerine kiymet verilir. Bu hediye, o zatin somut bir iltifati oldugu icin yillar gecse de o sevgide bir azalma olmaz. Tam tersine antika bir hediye olarak kiymeti daha da artar. Iste bir padisahtan gelen elmanin icinde kendi lezzetinden cok padisahtan gelmesinin zevkinin olmasi bunun icindir.

 

Esler de birbirlerini su karmakarisik dunya colunde hayat firtinalari arasinda dayanacaklari, koruyup kollayacaklari, yalnizliklarini, elem, keder, sikinti ve mutluluklarini paylasacak bir hediye olarak sevmelidir. Kirilacak bir vazo, kuruyacak bir cicek degil, daima canli, ruhlu, hisli, heyecanli, zevkli, latif ve essiz birer hediye olarak gormelidirler. Ya da kendilerine verilen bir emanet gozuyle bakmalidirlar. O zaman bu sevgi, bir nevi olumsuzluk sirrina erer. Boyle bir arkadaslik zahiri ve dunyevi maksatlardan oteye gecer. Menfaatler cercevesinde olmadigi ve araya riya girmediginden halis, canli ve daimi olur. Cunku onlar, sevginin eskimeyen boyutunu yakalamislardir. Birbirlerini adeta goz bebekleri gibi severler. Esini goz bebegi gibi seven goz bebegine zarar vermez, incitmez ve yipratmaz. Gormese bile gormuyor diye cikarip atmaz.

 

Aksi halde sadece dis guzellige bina edilen sevgi, genclik ve guzellik vaktiyle sinirli kalir. Guzellikler kaybolmaya, genclik yasliliga dondugu zaman sevgiler serap, mutluluklar harap olur. Eskiyen ayakkabisini cikarip firlattigi gibi esini de terk edip gider.

 

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=685658


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) bir körelmiş organ yalanı daha - apandis


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Mu'min "guvenilen" insandir

Mu'min "Guvenilen" Insandir

 

Toplum olarak buyuk olcude kaybettigimiz degerlerden biri de "guvenilir olma" vasfidir. Bugun, toplumumuzda var olan bircok sikintinin temelinde, fertlerin birbirlerine guvenlerinin yok denecek kadar azalmasi bulunmaktadir. Hâlbuki yuce dinimizin bizden istedigi vasiflarin en basinda "guvenilir insan olma" vasfi gelmektedir.

 

Her seyden once mu'min ismi, bu vasfi one cikarmaktadir. Bilindigi gibi mu'min, guvenen, guven veren insan demektir. Yani, Allah'a guvenen, diger insanlara guven veren anlamina gelmektedir. Bir hadislerinde Allah Resûlu (s.a.s.), mu'mini tarif ederken "Mu'min, insanlarin mallari ve canlari konusunda kendisine guvendigi kisidir." (Tirmizi, Iman 13; Nesai, Iman 8) buyurarak mu'min olan bir kisinin, baskalarinin mallarina, canlarina namuslarina zarar veremeyecegini belirtmistir. Baska bir hadislerinde de guvenilirlik vasfini, imanin geregi olarak bildirmis ve "guvenilirlik" vasfi olmayanin imaninin da olamayacagina dikkat cekmistir. (Ahmed b. Hanbel, Musned, 3/154)

 

Kur'ân-i Kerim'de Rabbimiz tarafindan bildirilen, kendisinin yuce isimlerinden/sifatlarindan biri de "el-Mu'min"dir. Genellikle sabah ve aksam namazlarindan sonra okunan ve bircogumuz tarafindan bilinen Hasr sûresinin son ayetlerinde gecen "el-Mu'min" ismi/sifati, emniyet saglayan, guven veren anlamindadir.

 

Diger taraftan, bilindigi gibi, peygamberlerin sifatlarindan biri de "Emanet"tir. Allah'tan aldiklari vahyi, insanlara oldugu gibi aktarma gorevi olan peygamberlerin bu vasfi, yani "guvenilirlik" vasfini tasimalari oldukca onem arz etmektedir. Hz. Peygambere "el-Emin: Kendisine guvenilen" sifati, peygamberliginden once verilmis bir vasifti. Toplumda herkes, O'nun dogru sozlu, kendisine guvenilen bir kisi oldugunda birlesmekteydi. O akrabalarini Islâm'a davet ederken, once kendisine guvenip inandiklarini tespit etmek icin "Size su dagin arkasinda bir dusman var, sizi yagmalamaya gelmis desem, inanir misiniz?" diye sorar. Toplantiya katilan herkes, tereddutsuz "Evet inaniriz." derler. Bu guveni sagladiktan sonra "Oyleyse sizi, onunuzdeki kiyamet gunu azabiyla korkutmakla memurum. Bana iman ediniz." diyerek davetini aciklar.

 

Hz. Peygamber'e tam olarak guvenen ve inanan Hz. Ebu Bekir, mirac olayini duyan musriklerin, onun bu guvenini sarsmak icin "Senin peygamber olarak inanip guvendigin kisi, bu gece Mescid-i Aksa'ya gittigini; oradan da miraca ciktigini soyluyor. Sen hâlâ ona inanacak misin?" diye sorduklarinda, "Bunlari O dediyse mutlaka dogrudur." diyerek "Siddîk: "Tereddutsuz tasdik eden" unvanini hak eder. O'nu ornek alan bizler de karsimizdakine "O dediyse dogrudur." sozunu soyletebilirsek o zaman "guvenilir kisi" sifatini kazanmis oluruz.

 

Yuce dinimizin ismi olan "Islâm" kelimesi de kok olarak baris, esenlik, guven anlamlarini tasimaktadir. Bir hadislerinde Peygamber Efendimiz, bu mânâyi vurgulamak uzere "Musluman, diger insanlarin elinden ve dilinden emin oldugu kisidir." (Buhari, Iman 4, 5; Muslim, Iman 64, 65) diye buyurmaktadir. Ayni kokten gelen "es-Selâm": "huzur saglayan, guven veren" ismi de yine Yuce Rabbimizin sifatlarindan biridir. Birbirimizle karsilastigimizda alip verdigimiz selamda da karsilikli olarak guven duygusu vurgulanmaktadir. Selamlasan iki kisi birbirine adeta "Bana guvenebilirsin, benden sana herhangi bir zarar gelmez." demektedir.

 

Kur'ân-i Kerim'de pek cok ayet-i kerimede ozellikle peygamberlerin bu "Emîn: guvenilir kisi" vasiflarindan bahsedilmekte, Allah'tan aldigi vahyi peygamberlerine getiren Cebrail'in (a.s) de bu vasifta oldugu bildirilmekte, insanlar arasinda guvenilirlik vasfinin onemi vurgulanmakta, kendilerine guvenilen kisilerin, bu guveni sarsmamalari istenmektedir. Allah Resulu, guveni sarsan vasiflari munafiklik alameti olarak soylece siralar: "Munafigin alameti uctur: Konusunca yalan soyler, soz verince sozunden cayar, kendisine bir sey emanet edildiginde hiyanet eder." (Buhari, Iman 24; Muslim, Iman 107, 108). Gercekten, kisiye karsi guveni sarsacak vasiflardan biri yalan soylemesi, digeri sozunde durmamasi, bir baskasi da emanete riayet etmemesidir. Bunlarin ziddi olan vasiflar da insana guveni saglayan, dogru sozlu olmak, sozunde durmak ve kendisine guvenilerek yanina birakilan esya, mal hususunda ve soylenen sozlerde guveni sarsmamak, emanete riayet etmektir.

 

Toplumsal hayatimizda islerin duzgun gitmesi, birbirimize olan guven duygumuzla dogru orantilidir. Bir toplumda fertleri birbirine guvenen kisiler cogaldikca o toplum, hem maddeten hem de manen ilerler. Tam aksine, fertleri birbirine guvenmeyen insanlar cogaldikca da toplumda huzur, mutluluk ve kalkinma saglanamaz. Bugun maalesef toplumumuzda karsilastigimiz bircok olay, guven duygularimizi zedelemekte, hatta guven duygusunun tamamen ortadan kalkmasina sebep olmaktadir. Nerdeyse her seyin "sahte" olabilecegi kanaati topluma yerlesmektedir. Bu durum oyle bir hal almakta ki, inanmadiklari halde birtakim cikarlar icin dilleriyle inandiklarini soyleyen yalancilar, inancta sahtecilik yapanlar; verilen sozu tutmamak, yapilan sozlesmeye uymamak, yalan soylemek, gercek disi beyanda bulunmak, yalan haber yazmak, yalanci sahitlik yapmak gibi soz ve beyanlarinda sahtecilik yapanlar; resmi evrak ve belgelerde sahtecilik yapanlar; evlilikte sahtecilik yapanlar; uretimde, meslekte, davranislarinda sahtecilik yapanlar, toplumda yaygin hale gelmektedir. Hâlbuki yuce dinimiz, bizim cesitli gorevlere getirecegimiz, kendileriyle is birligi yapacagimiz, birlikte is yapacagimiz kisilerde hep adaletli, guvenilir olma vasfini one cikarmamizi istemektedir. Bu vasiflara sahip olmanin geregi milletimize o kadar yerlesmis ki, bir beldenin yonetimi kendisine emanet edilen kisiye "Sehremini: Sehrin Guvendigi Kisi" vasfi verilmistir. Ayni sekilde kendisine bir mali, bir isi, bir insani teslim edecegimiz makama, kisiye "Yed-i Emin: Guvenilen El" denilmektedir. Ayni kokten turetilen "Muste'men" kelimesi de, Islâm devletler hukukunda "Kendisine Eman Verilen" kisiyi ifade etmektedir. Bu da eman verilen kisinin can ve mal guvenliginin saglanacagi anlamini tasimaktadir.

 

Diger taraftan, insanlar arasinda meydana gelen olaylarin, yapilan islemlerin tespiti icin cogu kere tanikliklara basvurulmaktadir. Sahidin sozunun dogrulugu, tamamen o kisinin guvenilir olmasina baglidir. Onun icin, bu gorevi yerine getireceklerde Kur'ân'in ongordugu "Adalet" vasfi yani guvenilir olmak onemlidir. Kisilerin sozlerine dayali bir islem yapabilmek icin once onlarin "guvenilir" oldugunun tespiti gereklidir. Klasik kaynaklarimizda bugunku noterlik islemlerini yapanlara "Kâtib-i Adl: Guvenilen Kâtip" ismi verilmekteydi. Bu da onlarin yaptiklari islemlerde guvenin cok onemli bir yerinin oldugunu ifade etmektedir.

 

Su halde, dininin adi Islâm, kendisi mu'min, yaraticisi el-Mu'min ve es-Selam sifatlarini tasiyan, Peygamberi el-Emin lakabiyla taninan bizler, sozumuzde, islerimizde, davranislarimizda hep durust olma mecburiyetindeyiz. Kisaca, toplumsal hayatimizin her alaninda, aile hayatinda, is hayatinda, tahsil hayatinda kisilerin "guvenilir olma" vasfi onem tasimaktadir. Saglam toplum olusabilmesi icin babanin cocuguna, cocugun babasina, karinin kocasina, kocanin karisina, amirin memuruna, memurun amirine, isverenin iscisine, iscinin isverenine, hocanin talebesine, ogrencinin ogretmenine guvenmesi lazimdir. Fertleri birbirine guvenen, saglam, guclu toplum olusturabilmek icin her birimizin kendi capinda gayret gostermesi gerekmektedir.

 

Yeni Umit Dergisi Ocak-Subat-Mart 2008 Sayi :79

 

http://www.yeniumit.com.tr/konular.php?sayi_id=79&konu_id=1114&yumit=bolum2

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---