31 Ekim 2009 Cumartesi

(Namaz Zamanı) Dünya'nın en güzel ezanlarını dinleyin...

Merhaba,
 
Namaz Zamanı'na  en güzel ezanlar eklendi. Zamanla bu bölümdeki ezan sayısı artacak ve sizlere bilgi verilecektir.
 
 
Namaz Zamanı

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Bütün Varlıklar Allah'ı Zikir Hâlinde


Bütün Varlıklar Allah’ı Zikir Hâlinde

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Yedi kat gök, yer ve bunlarda bulunan herkes, O’nu tesbîh eder. O’nu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir varlık yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız. O, hilim sahibidir, bağışlayıcıdır.” (İsrâ, 44)

* * *

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Cennet ehli, başka hiçbir şeye değil, sâdece, dünyada Allah’ı zikretmeksizin geçirmiş oldukları anlara hasret ve nedâmet duyarlar!” (Heysemî, X, 73-74)

* * *

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yolda giderken bir grup insana rastlamıştı. Bunlar binek hayvanlarının üzerinde oldukları hâlde durmuş (muhabbet ediyorlardı.) Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-  onlara şöyle buyurdu:

“–Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakıp istirahat ettirin! Onları, yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durup muhabbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir. (Ahmed, III, 439)


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Re: (Namaz Zamanı)


 

From: nagissahiner@hotmail.com
To: namazzamani@googlegroups.com
Subject: (Namaz Zamanı) RE: (Namaz Zamanı)
Date: Fri, 30 Oct 2009 17:34:31 +0200


Çok güzel ve çok doğru bir yazı elinize sağlık. Keşke hepimiz olanlardan ders alıp silkelenip kendimize gelebilsek çok teşekkürler.


Tarihin derinliklerinden bir ses
28/10/2009 - 13:30

Cüneyt Güven
cuneyt_guven@hotmail.com
Derin milletimizin, derin aklı ve hoşgörüsü bu topraklarda yeniden Asr-ı Saadet'i inşa edecek kudrettedir.


Ağlamadan

 

Dillerim dolaşmadan

 

Yumruğum çözülmeden gecenin karşısında

 

Şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı

 

Üzerime yüreğimden başka muska takmadan

 

Konuşmak istiyorum

                  

İsmet Özel

 

 

Anadolu ve Mezopotamya; burası insanlık tarihinin kalbinin attığı yerdir. Kültürlerin ve medeniyetlerin karşılaştığı bazen çarpışıp paramparça olduğu çokça da kaynaşıp birbirinin içinde eridiği bir diyar…

 

Bu topraklarda kök salan nebevi ahlak ve adalet, İbrahimi bir duruşla meydan okumuştur dünyaya…

 

Haçlısı, Moğol'u  ve türlü türlü belaların yerleri titrettiği, zulmün karanlığının gök kubbeyi kapladığı bu topraklar, insan haysiyetinin ve umudun tıpkı bir Zümrüdüanka gibi yeniden, yeniden kanatlandığı bir coğrafyadır.

 

Bunca milletin gelip geçtiği, kiminin çoğu, kiminin azının kaldığı, kiminin kırıntısının, kiminin adının kaldığı, kiminin viranelerinin, kimininse sadece hatırasının kaldığı bu topraklar kadim bir insanlık müzesidir.

 

İskender'in çiğneyip geçtiği, Romanın putlara boyun eğdirdiği, Pers'in ateşinin yakıp kül ettiği bu topraklarda öğrenmiştir insanlık, sabır ve tahammülü… 

 

Umudun adı İsa olmuştur bu topraklarda, Ahlak ve adaletin adı Muhammed…

 

İnsanlık burada çok ağır bedeller ödemek pahasına öğrenmiştir farklı olana tahammülü , engin hoşgörüsüyle bütün ''ötekileri,, ''biz,,leştirmiştir. Bu topraklar bütün renkleri ve sesleriyle ''biz,, dir. Bizimdir. Tarihimiz buna şahittir, geleneklerimiz buna şahittir, şarkılarımız türkülerimiz buna şahittir.

 

Özellikle son yüzyılda yaşadığımız felaketler ve insanlığın kadim değerleri olan kardeşlik , hoşgörü , adalet , birlik , beraberlik gibi kavramların  içinin boşaltılması ve bunun sonucu içine sürüklendiğimiz ahlaksızlık girdabı bu coğrafyanın bütün temel dinamiklerini sarsmış , şüphe içimizi kemiren bir kanser gibi düşmanlıkları besleyerek coğrafyamızı zehirlemiştir.

 

Unutmamamız gereken çok önemli bir gerçeği hatırlayalım ; bu coğrafya tüm dünyanın bir özeti gibidir.Buralar Asya dır , Avrupa dır , Afrika dır.Yüzlerce medeniyetin beşiğidir. Burada tüm insanlığın , tüm dinlerin ,  geleneklerin bir kutsalı vardır.Anadolu ve Mezopotamya'ya dair tarih boyunca herkesin bir hesabı olmuştur , bu gün de vardır , yarında olacaktır. Burada hesap bitmez.

 

Tarih şahittir ki, bu coğrafya  parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü kaldırmaz. Tarih boyunca yapılan tüm savaşlar, kan ve gözyaşı bunun kanıtıdır.

 

Buralarda huzurun adı birliktir, güvenliğin adı beraberliktir, refah'ın adı adalettir, burada yaşayabilmenin şartı hoşgörüdür.

 

Fitne kazanları günümüzde yine kaynıyor. Yüzyıl önce çizilen sanal sınırlara hapsedilerek deli gömleği giydirilmiş milletlerimizi ahlaksızlığın ve adaletsizliğin karanlığı tehdit ediyor. Hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük hayatlarımızı yaşanmaz kılıyor. Bölünme ve parçalanma korkularıyla akıllarımız esir alınıyor.

 

Bizlere dayatılan sanal korkularla tehdit algılamalarımızı belirlemek, sürekli olarak ötekileştirmek ve kör bir ideolojik taassupla aramıza aşılmaz duvarlar örmek hayatı yalnızca çekilmez değil aynı zamanda anlamsız da kılacaktır.

 

İnsanın söz konusu olduğu her yerde sorunlar, ihtilaflar, tartışmalar olacaktır. Bu doğaldır. Kaldı ki bizim gibi karmaşık ve çeşitlilik arz eden bir coğrafi yapıda bu daha da normaldir. Sorun, bu ihtilafları algılamada ve çözüm üretebilme becerisinde yatmaktadır. Binbeşyüz yıldır sahip olduğumuz bu algı ve becerimizi son yüzyılda neden ve nasıl kaybettiğimizin muhasebesini yapma vakti artık gelmiştir. İnsanlarımızı çözümsüzlüklerin getirdiği umutsuzluğa ve dinamizmini yitirmiş bir 'statuqo, bataklığına terk etmek tek kelimeyle ihanettir.

 

Yaşadığımız yenilgilerin, felaketlerin, trajedilerin sebebini bu kadar çabuk mu unutmalıydık!

 

Bu coğrafyanın insanlarının, bu coğrafyanın tüm milletlerinin, bu Ümmet'in gerçek düşmanları nasıl ve ne zaman dostumuz oldu!

 

Peki ya bin küsur yıllık dostlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız ne zaman düşman oldu!

 

Bize dostumuzu ya da düşmanımızı tayin eden kim!

 

Aklımızı esir alan bu kin ve nefret hangi bataklıktan besleniyor!

 

Bu soruların cevapları acıtıcıdır. Yaşadığımız  hayal aleminin yalanlarını suratımıza sert bir şekilde çarpacak kadar acı… Evet bu bölgenin insanlarının arasında sorunlar olmuştur. Hatta bazıları çok büyük felaketlere yol açmıştır. Bugün ki kin ve nefret bataklığını besleyen derin travmaların ve büyük felaketlerin sebebidir bazıları. Bu topraklara ve bu toprakların insanlarına ihanet eden, içimizden çıkan hainlerin hesabını, zaman görmüştür. Peki ya bu felaketlerin gerçek mimarlarını, azmettiricilerini hala neden görmemekte ısrar ederiz.

 

Bin küsur yıldır et ve tırnak gibi  yaşadığımız Arap kardeşlerimizi bizden koparan ve esir alan İngiliz-Fransız koalisyonunu neden görmeyiz, Kafkasları yakıp yıkan dörtyüz yıllık Millet-i Sadıkayı 1915 olaylarının mimarı haline getiren Rusları neden görmeyiz, Dağlık  Karabağ'ı aslında kim işgal etmiştir, beş yüz yıl boyunca kültürümüzün,  geleneklerimizin kaynaştığı huzurun ve refahın simgesi Balkanları   İngiliz-Fransız , Alman-Rus yağması cadı kazanına çevirmemiş midir , Afrika'yı açlığa, sefalete, soykırıma mahkum eden İtalya-Hollanda-Fransa-İspanya'yı unutacak mıyız, kürd'ü bize yabancılaştıranı , acemi bize uzaklaştıranı görmeyerek tutunabilir miyiz hayata…

 

Evet unuttuk, unutturulduk. Önyargılarla ve ideolojilerle kuşatıldık.

 

Bağdat'ın, Şam'ın, Beyrut'un, Gazze'nin, Bosna'nın, Bakü'nün, Tiran'ın, İskeçe'nin, Filibe'nin, Plevne'nin de vatan olduğunu unuttuk. Mekke'nin, Medine'nin sebebimiz olduğunu unuttuk. Kudüs'ün namusumuz olduğunu unuttuk. Balkanların emanetimiz olduğunu unuttuk. Anadolu'nun bütün renklerini, Mezopotamya'nın bütün derinliğini ve anlamını unuttuk.  İstanbul'un neyi simgelediğini hayal bile edemiyoruz.

 

Büyük ailemizi tekrar hatırlayalım, unuttuğumuz kardeşlerimizi arayıp bulalım, aramıza nifak giren kardeşlerimizle barışalım, kavgalı, kan davalı olduğumuz kardeşlerimizle helalleşelim… Kendi içimizdeki, kimin haklı, kimin haksız olduğu gibi kısır tartışmalardan kurtularak  haksızlığı , adaletsizliği , ahlaksızlığı , savaşı , yıkımı , parçalanmayı bize dayatan bütün şer odaklarına karşı hep beraber meydan okuyalım ve meydan okuyarak kalkalım ayağa…

 

İhanet bu toprakların bağrındaki ateştir. Milletimize ve toprağımıza ihanet eden parazitleri ve onları himaye eden ve yöneten gerçek düşmanlarımızı teşhir edelim ve haykıralım; bu coğrafyanın bütün Müslüman milletleri kardeştir, bütün Gayri Müslimleri en aziz emanetimizdir, bütün farklılıkları en nadide hazinemizdir. Kardeşlerimiz, Emanetlerimiz, Hazinelerimiz bizim onurumuzdur, şerefimizdir. Bizi biz yapandır.

 

Mazluma bağrını açıp, zalime kılıç çeken, cömertliği yüceltip, cimriliği alçaltan  milletimizin, derin sağduyusu ve derin aklıdır. Derin milletimizin, derin aklı ve hoşgörüsü bu topraklarda yeniden Asr-ı Saadet'i inşa edecek kudrettedir.

 

Allah Aşkına biraz  Sabır…

 

Allah Aşkına biraz  Sağduyu…

 

Allah Aşkına biraz  Hoşgörü…



Windows Live: Arkadaşlarınız size e-posta gönderdiklerinde Flickr, Twitter ve Digg güncellemelerinizi öğrenirler.
</html
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Re: İNSAN ALLAH’IN HALİFESİ Mİ?


 

Date: Fri, 30 Oct 2009 22:05:14 +0200
Subject: (Namaz Zamanı) İNSAN ALLAH'IN HALİFESİ Mİ?
From: mgungoren78@gmail.com

Allah'ın selamıyla selamlıyorum.

Çoğumuz "İnsan Allah'ın halifesidir" sözünü çeşitli yerlerde duymuşuzdur. Peki, bu yargı doğru mudur? Aşağıdaki yazı bu konuda yazılmış güzel bir araştırma yazısıdır. Yazıyı ekte de gönderiyorum. Bu araştırma yazısını beğenirseniz çeşitli sitelerde yayınlayabilirsiniz.

Allah'a emanet olun.

 

İNSAN ALLAH'IN HALİFESİ Mİ?

(HALEF- SELEF OLAYI)

 

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 "Bir gün Rabbin meleklere: "Yeryüzünde halife, biri diğerinin yerine geçecek bir varlık oluşturmaktayım" dedi. Melekler: "Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek kimseleri mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın"[1] dediler. Allah dedi ki: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." (Bakara 2/ 30)

 

Başkasının yerine geçene halife veya halef denir. Allah her bir insanı bir başkasının yerine geçebilecek şekilde yaratmıştır. İnsan, öncelikle aile büyüklerinin yerine geçer. Hayatı boyunca, bir çok kimsenin malını, makamını ve imkanlarını ele geçirebileceği gibi elinde olanı da kaptırabilir.

Bütün karışıklıklar, elindekini kaybetme korkusundan veya başkasının yerine geçme arzusundan kaynaklanır. Peygamberlere karşı gelenler de ellerindekini kaybetme korkusu ile hareket etmişlerdir. Buna karşılık her bir peygamber şunu söylemiştir:

 

"Ben sizden bunun bir karşılığını beklemiyorum. Alacağım karşılığı alemlerin Rabbi verecektir." (Şuarâ 26/127)

 

Melekler; "Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?" derken bu sistemden duydukları endişeyi aktarmışlardır. Allah Teâlâ bunun olmayacağını söylememiş ama meleklerin bilmediği şeyler olduğunu belirtmiştir.

İnsanlar daha çok bilgi ve becerileriyle başkasının yerine geçmeye çalışırlar. Bunların yerine geçmek isteyenlerin de daha çok bilgi ve beceriye sahip olması gerekir. Bu da hayırlı bir yarışın doğmasına yol açar. Fertte ve toplumda gelişmeler olur. Bilim ve medeniyeti oluşur. Halifelik sistemi olmasaydı insanlar da diğer varlıklar gibi olur, bir medeniyet oluşturamazlardı. İşte meleklerin bilmediği taraf bu olmalıdır.

Bazıları bu ayete dayanarak Adem'den önce başka Ademler olduğunu, yer yüzünde fesat çıkarıp kanlar döktüklerini iddia ederler. Derler ki, melekler onları bildikleri için bu Adem'in soyundan gelenlerin de fesat çıkaracaklarını söylemişlerdir. Bu iddia doğru olsaydı Allah Teâlâ meleklere; "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." demezdi.

Halifeliğin yani birinin diğeri yerine geçmeye çalışacağı sistemin kan dökülmesine yol açtığı hayvanlar aleminde görülebilir. Mesela hiçbir horoz kendi kümesinde başka horoza tahammül edemez. İki horozdan biri ya orayı terk eder, ya da diğeri tarafından öldürülür. Halifelik kavgası tavuklar arasında da olsaydı daha çok kan dökülürdü. Kadınıyla erkeğiyle bütün insanların halifelik sistemi içinde yaratıldığını öğrenen meleklerin endişesi, hayvanlar alemindeki gözlemlerinden kaynaklanabilir.

Bu âyete dayanılarak insanın, Allah'ın halifesi olduğu da iddia edilir. Halife, kendinden öncekinin yerine konan ve onun makamına geçen kişi[2] olduğu için önceki, ya orada bulunmamalı veya aciz yahut ölmüş olmalıdır. Bunlar Allah hakkında düşünülemez. Öyle ise insan Allah'ın değil, ancak bir başka insanın halifesi olabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

"Bak Davûd! Biz seni bu toprağa halife yaptık. İnsanlar arasında gerçekçi kararlar ver. Arzuna uyma, bu seni Allah'ın yolundan saptırır." (Sâd 38/26)

 

Çünkü Davûd, kendinden önce o toprağa hakim olan Talut'un yerine geçmişti. Konu ile ilgili âyetlerin tamamı insanların birbirlerine halife olmasını anlatır.[3] Onlardan ikisi şöyledir:

 

"Kavmi, Nuh'u yalancı yerine koydu. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Onları ötekilere halifeler yaptık. Âyetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Bak bakalım, uyarılan o kimselerin sonu nasıl olmuş." (Yunus 10/73)

 

İsrail oğulları Musa aleyhisselama demişlerdi ki: "Sen gelmeden önce de işkence gördük, geldikten sonra da." Musa dedi ki: "Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprakta sizi onların halifesi yapar. Sonra da nasıl davranacağınıza bakar." (A'raf 7/129)

 

Sizden önce nice nesilleri, zalimlik ettikleri zaman helâk ettik. Hâlbuki onlara elçileri açık belgelerle gelmişlerdi ama inanacak değillerdi. İşte günahkâr kavmi böyle cezalandırırız. Sonra onların arkasından sizi o toprakta halifeler yaptık ki, sizin ne yapacağınıza bakalım. (Yunus 10/13–14)

 

Senin Rabbin zengindir, ikram sahibidir. Sizi giderecekse giderir ve sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi arkanızdan getireceklerini size halife yapar. (Enâm 6/133)

 

Bilgisine güvendiğim bir kişi ile aramızda şu konuşma geçti:[4]

Sordum: İnsan Allah'ın vekili olabilir mi?

Dedi ki: Hayır, Allah, peygamberini vekil etmemiştir; bizi eder mi? O, Peygamberine şöyle demiştir:

 "Allah dileseydi şirke düşmezlerdi. Biz seni onların üzerinde bir koruyucu yapmadık. Sen onların üzerinde bir vekil de değilsin." (En'am 6/107)

 

 "Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah'tır." (Hûd 11/12)

 

Sordum: İnsan Allah'ın halifesi olabilir mi?

Dedi ki: Evet, çünkü Allah meleklere, "Yeryüzünde bir halife var edeceğim" buyurmuştur.

Sordum: Halifelik mi üst görevdir, yoksa vekillik mi?

Dedi ki: Halifelik. Vekil bazı konularda temsile yetkili olur ama halifenin yetkisi fazladır.

Sordum: Allah'ın vekili olamayan, halifesi olabilir mi?

Dedi ki: Peki sen o âyeti nasıl anlıyorsun?

Dedim ki; ilgili âyetlere bakınca Bakara 30. âyette, bir kişinin diğerinin yerine geçeceğinden, halef-selef sisteminden bahsedildiği ortaya çıkar. Yoksa insan Allah'a halife olamaz. Bu, kelimenin hem sözlük anlamına; hem de terim anlamına aykırıdır. Ayrıca çok çirkin bir durumun ortaya çıkmasına da yol açar. Çünkü Melekler; Allah'ın yerine geçecek birinin karıştırıcı ve kan dökücü olacağını söylemekle, Allah'ın karıştırıcı ve kan dökücü olduğunu ima etmiş olurlar. Allah Teâlâ da Melekler de böyle şeylerden uzaktır.

Dedi ki: Beni susturdun.

 

Abdulaziz BAYINDIR

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar 60-64



[1]     Bkz. "Doğru Bildiğimiz Yanlışlar" (Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır) kitabı; "Tesbih ve Takdis" başlıklı yazı.

[2]     el-Halil b. Ahmed (100-175 h.) el-Ayn, Tahkik;: Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmrâî, İran 1409 (hlf) mad., c. IV, s.267.

[3]     Halef kökünden kelimeler şu âyetlerde geçer. Bakara 2/30,66, Al-i İmran 3/170, Nisa 4/9, En'am 6/133,165, A'raf 7/69,74,129,169,Yunus 10/14,73, Hud 11/57, Ra'd 13/11, İsra 17/76 Meryem 19/59, Nur 24/55, Neml 27/62, Fatır 35/39. Sad 38/26. Toplam 20 âyet.

[4]     Bu zat, uzun süre İstanbul Müftülüğü'nde Fetva Kurulu Üyesi olarak çalışmış ve bu görevden emekli olmuş olan Celal Börühan'dır.


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

30 Ekim 2009 Cuma

(Namaz Zamanı) İNSAN ALLAH’IN HALİFESİ Mİ?

Allah'ın selamıyla selamlıyorum.

Çoğumuz "İnsan Allah'ın halifesidir" sözünü çeşitli yerlerde duymuşuzdur. Peki, bu yargı doğru mudur? Aşağıdaki yazı bu konuda yazılmış güzel bir araştırma yazısıdır. Yazıyı ekte de gönderiyorum. Bu araştırma yazısını beğenirseniz çeşitli sitelerde yayınlayabilirsiniz.

Allah'a emanet olun.

 

İNSAN ALLAH'IN HALİFESİ Mİ?

(HALEF- SELEF OLAYI)

 

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 "Bir gün Rabbin meleklere: "Yeryüzünde halife, biri diğerinin yerine geçecek bir varlık oluşturmaktayım" dedi. Melekler: "Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek kimseleri mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın"[1] dediler. Allah dedi ki: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." (Bakara 2/ 30)

 

Başkasının yerine geçene halife veya halef denir. Allah her bir insanı bir başkasının yerine geçebilecek şekilde yaratmıştır. İnsan, öncelikle aile büyüklerinin yerine geçer. Hayatı boyunca, bir çok kimsenin malını, makamını ve imkanlarını ele geçirebileceği gibi elinde olanı da kaptırabilir.

Bütün karışıklıklar, elindekini kaybetme korkusundan veya başkasının yerine geçme arzusundan kaynaklanır. Peygamberlere karşı gelenler de ellerindekini kaybetme korkusu ile hareket etmişlerdir. Buna karşılık her bir peygamber şunu söylemiştir:

 

"Ben sizden bunun bir karşılığını beklemiyorum. Alacağım karşılığı alemlerin Rabbi verecektir." (Şuarâ 26/127)

 

Melekler; "Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?" derken bu sistemden duydukları endişeyi aktarmışlardır. Allah Teâlâ bunun olmayacağını söylememiş ama meleklerin bilmediği şeyler olduğunu belirtmiştir.

İnsanlar daha çok bilgi ve becerileriyle başkasının yerine geçmeye çalışırlar. Bunların yerine geçmek isteyenlerin de daha çok bilgi ve beceriye sahip olması gerekir. Bu da hayırlı bir yarışın doğmasına yol açar. Fertte ve toplumda gelişmeler olur. Bilim ve medeniyeti oluşur. Halifelik sistemi olmasaydı insanlar da diğer varlıklar gibi olur, bir medeniyet oluşturamazlardı. İşte meleklerin bilmediği taraf bu olmalıdır.

Bazıları bu ayete dayanarak Adem'den önce başka Ademler olduğunu, yer yüzünde fesat çıkarıp kanlar döktüklerini iddia ederler. Derler ki, melekler onları bildikleri için bu Adem'in soyundan gelenlerin de fesat çıkaracaklarını söylemişlerdir. Bu iddia doğru olsaydı Allah Teâlâ meleklere; "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." demezdi.

Halifeliğin yani birinin diğeri yerine geçmeye çalışacağı sistemin kan dökülmesine yol açtığı hayvanlar aleminde görülebilir. Mesela hiçbir horoz kendi kümesinde başka horoza tahammül edemez. İki horozdan biri ya orayı terk eder, ya da diğeri tarafından öldürülür. Halifelik kavgası tavuklar arasında da olsaydı daha çok kan dökülürdü. Kadınıyla erkeğiyle bütün insanların halifelik sistemi içinde yaratıldığını öğrenen meleklerin endişesi, hayvanlar alemindeki gözlemlerinden kaynaklanabilir.

Bu âyete dayanılarak insanın, Allah'ın halifesi olduğu da iddia edilir. Halife, kendinden öncekinin yerine konan ve onun makamına geçen kişi[2] olduğu için önceki, ya orada bulunmamalı veya aciz yahut ölmüş olmalıdır. Bunlar Allah hakkında düşünülemez. Öyle ise insan Allah'ın değil, ancak bir başka insanın halifesi olabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

"Bak Davûd! Biz seni bu toprağa halife yaptık. İnsanlar arasında gerçekçi kararlar ver. Arzuna uyma, bu seni Allah'ın yolundan saptırır." (Sâd 38/26)

 

Çünkü Davûd, kendinden önce o toprağa hakim olan Talut'un yerine geçmişti. Konu ile ilgili âyetlerin tamamı insanların birbirlerine halife olmasını anlatır.[3] Onlardan ikisi şöyledir:

 

"Kavmi, Nuh'u yalancı yerine koydu. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Onları ötekilere halifeler yaptık. Âyetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Bak bakalım, uyarılan o kimselerin sonu nasıl olmuş." (Yunus 10/73)

 

İsrail oğulları Musa aleyhisselama demişlerdi ki: "Sen gelmeden önce de işkence gördük, geldikten sonra da." Musa dedi ki: "Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprakta sizi onların halifesi yapar. Sonra da nasıl davranacağınıza bakar." (A'raf 7/129)

 

Sizden önce nice nesilleri, zalimlik ettikleri zaman helâk ettik. Hâlbuki onlara elçileri açık belgelerle gelmişlerdi ama inanacak değillerdi. İşte günahkâr kavmi böyle cezalandırırız. Sonra onların arkasından sizi o toprakta halifeler yaptık ki, sizin ne yapacağınıza bakalım. (Yunus 10/13–14)

 

Senin Rabbin zengindir, ikram sahibidir. Sizi giderecekse giderir ve sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi arkanızdan getireceklerini size halife yapar. (Enâm 6/133)

 

Bilgisine güvendiğim bir kişi ile aramızda şu konuşma geçti:[4]

Sordum: İnsan Allah'ın vekili olabilir mi?

Dedi ki: Hayır, Allah, peygamberini vekil etmemiştir; bizi eder mi? O, Peygamberine şöyle demiştir:

 "Allah dileseydi şirke düşmezlerdi. Biz seni onların üzerinde bir koruyucu yapmadık. Sen onların üzerinde bir vekil de değilsin." (En'am 6/107)

 

 "Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah'tır." (Hûd 11/12)

 

Sordum: İnsan Allah'ın halifesi olabilir mi?

Dedi ki: Evet, çünkü Allah meleklere, "Yeryüzünde bir halife var edeceğim" buyurmuştur.

Sordum: Halifelik mi üst görevdir, yoksa vekillik mi?

Dedi ki: Halifelik. Vekil bazı konularda temsile yetkili olur ama halifenin yetkisi fazladır.

Sordum: Allah'ın vekili olamayan, halifesi olabilir mi?

Dedi ki: Peki sen o âyeti nasıl anlıyorsun?

Dedim ki; ilgili âyetlere bakınca Bakara 30. âyette, bir kişinin diğerinin yerine geçeceğinden, halef-selef sisteminden bahsedildiği ortaya çıkar. Yoksa insan Allah'a halife olamaz. Bu, kelimenin hem sözlük anlamına; hem de terim anlamına aykırıdır. Ayrıca çok çirkin bir durumun ortaya çıkmasına da yol açar. Çünkü Melekler; Allah'ın yerine geçecek birinin karıştırıcı ve kan dökücü olacağını söylemekle, Allah'ın karıştırıcı ve kan dökücü olduğunu ima etmiş olurlar. Allah Teâlâ da Melekler de böyle şeylerden uzaktır.

Dedi ki: Beni susturdun.

 

Abdulaziz BAYINDIR

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar 60-64



[1]     Bkz. "Doğru Bildiğimiz Yanlışlar" (Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır) kitabı; "Tesbih ve Takdis" başlıklı yazı.

[2]     el-Halil b. Ahmed (100-175 h.) el-Ayn, Tahkik;: Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmrâî, İran 1409 (hlf) mad., c. IV, s.267.

[3]     Halef kökünden kelimeler şu âyetlerde geçer. Bakara 2/30,66, Al-i İmran 3/170, Nisa 4/9, En'am 6/133,165, A'raf 7/69,74,129,169,Yunus 10/14,73, Hud 11/57, Ra'd 13/11, İsra 17/76 Meryem 19/59, Nur 24/55, Neml 27/62, Fatır 35/39. Sad 38/26. Toplam 20 âyet.

[4]     Bu zat, uzun süre İstanbul Müftülüğü'nde Fetva Kurulu Üyesi olarak çalışmış ve bu görevden emekli olmuş olan Celal Börühan'dır.


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) RE: (Namaz Zamanı)


Çok güzel ve çok doğru bir yazı elinize sağlık. Keşke hepimiz olanlardan ders alıp silkelenip kendimize gelebilsek çok teşekkürler.


Tarihin derinliklerinden bir ses
28/10/2009 - 13:30

Cüneyt Güven
cuneyt_guven@hotmail.com
Derin milletimizin, derin aklı ve hoşgörüsü bu topraklarda yeniden Asr-ı Saadet'i inşa edecek kudrettedir.


Ağlamadan

 

Dillerim dolaşmadan

 

Yumruğum çözülmeden gecenin karşısında

 

Şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı

 

Üzerime yüreğimden başka muska takmadan

 

Konuşmak istiyorum

                  

İsmet Özel

 

 

Anadolu ve Mezopotamya; burası insanlık tarihinin kalbinin attığı yerdir. Kültürlerin ve medeniyetlerin karşılaştığı bazen çarpışıp paramparça olduğu çokça da kaynaşıp birbirinin içinde eridiği bir diyar…

 

Bu topraklarda kök salan nebevi ahlak ve adalet, İbrahimi bir duruşla meydan okumuştur dünyaya…

 

Haçlısı, Moğol'u  ve türlü türlü belaların yerleri titrettiği, zulmün karanlığının gök kubbeyi kapladığı bu topraklar, insan haysiyetinin ve umudun tıpkı bir Zümrüdüanka gibi yeniden, yeniden kanatlandığı bir coğrafyadır.

 

Bunca milletin gelip geçtiği, kiminin çoğu, kiminin azının kaldığı, kiminin kırıntısının, kiminin adının kaldığı, kiminin viranelerinin, kimininse sadece hatırasının kaldığı bu topraklar kadim bir insanlık müzesidir.

 

İskender'in çiğneyip geçtiği, Romanın putlara boyun eğdirdiği, Pers'in ateşinin yakıp kül ettiği bu topraklarda öğrenmiştir insanlık, sabır ve tahammülü… 

 

Umudun adı İsa olmuştur bu topraklarda, Ahlak ve adaletin adı Muhammed…

 

İnsanlık burada çok ağır bedeller ödemek pahasına öğrenmiştir farklı olana tahammülü , engin hoşgörüsüyle bütün ''ötekileri,, ''biz,,leştirmiştir. Bu topraklar bütün renkleri ve sesleriyle ''biz,, dir. Bizimdir. Tarihimiz buna şahittir, geleneklerimiz buna şahittir, şarkılarımız türkülerimiz buna şahittir.

 

Özellikle son yüzyılda yaşadığımız felaketler ve insanlığın kadim değerleri olan kardeşlik , hoşgörü , adalet , birlik , beraberlik gibi kavramların  içinin boşaltılması ve bunun sonucu içine sürüklendiğimiz ahlaksızlık girdabı bu coğrafyanın bütün temel dinamiklerini sarsmış , şüphe içimizi kemiren bir kanser gibi düşmanlıkları besleyerek coğrafyamızı zehirlemiştir.

 

Unutmamamız gereken çok önemli bir gerçeği hatırlayalım ; bu coğrafya tüm dünyanın bir özeti gibidir.Buralar Asya dır , Avrupa dır , Afrika dır.Yüzlerce medeniyetin beşiğidir. Burada tüm insanlığın , tüm dinlerin ,  geleneklerin bir kutsalı vardır.Anadolu ve Mezopotamya'ya dair tarih boyunca herkesin bir hesabı olmuştur , bu gün de vardır , yarında olacaktır. Burada hesap bitmez.

 

Tarih şahittir ki, bu coğrafya  parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü kaldırmaz. Tarih boyunca yapılan tüm savaşlar, kan ve gözyaşı bunun kanıtıdır.

 

Buralarda huzurun adı birliktir, güvenliğin adı beraberliktir, refah'ın adı adalettir, burada yaşayabilmenin şartı hoşgörüdür.

 

Fitne kazanları günümüzde yine kaynıyor. Yüzyıl önce çizilen sanal sınırlara hapsedilerek deli gömleği giydirilmiş milletlerimizi ahlaksızlığın ve adaletsizliğin karanlığı tehdit ediyor. Hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük hayatlarımızı yaşanmaz kılıyor. Bölünme ve parçalanma korkularıyla akıllarımız esir alınıyor.

 

Bizlere dayatılan sanal korkularla tehdit algılamalarımızı belirlemek, sürekli olarak ötekileştirmek ve kör bir ideolojik taassupla aramıza aşılmaz duvarlar örmek hayatı yalnızca çekilmez değil aynı zamanda anlamsız da kılacaktır.

 

İnsanın söz konusu olduğu her yerde sorunlar, ihtilaflar, tartışmalar olacaktır. Bu doğaldır. Kaldı ki bizim gibi karmaşık ve çeşitlilik arz eden bir coğrafi yapıda bu daha da normaldir. Sorun, bu ihtilafları algılamada ve çözüm üretebilme becerisinde yatmaktadır. Binbeşyüz yıldır sahip olduğumuz bu algı ve becerimizi son yüzyılda neden ve nasıl kaybettiğimizin muhasebesini yapma vakti artık gelmiştir. İnsanlarımızı çözümsüzlüklerin getirdiği umutsuzluğa ve dinamizmini yitirmiş bir 'statuqo, bataklığına terk etmek tek kelimeyle ihanettir.

 

Yaşadığımız yenilgilerin, felaketlerin, trajedilerin sebebini bu kadar çabuk mu unutmalıydık!

 

Bu coğrafyanın insanlarının, bu coğrafyanın tüm milletlerinin, bu Ümmet'in gerçek düşmanları nasıl ve ne zaman dostumuz oldu!

 

Peki ya bin küsur yıllık dostlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız ne zaman düşman oldu!

 

Bize dostumuzu ya da düşmanımızı tayin eden kim!

 

Aklımızı esir alan bu kin ve nefret hangi bataklıktan besleniyor!

 

Bu soruların cevapları acıtıcıdır. Yaşadığımız  hayal aleminin yalanlarını suratımıza sert bir şekilde çarpacak kadar acı… Evet bu bölgenin insanlarının arasında sorunlar olmuştur. Hatta bazıları çok büyük felaketlere yol açmıştır. Bugün ki kin ve nefret bataklığını besleyen derin travmaların ve büyük felaketlerin sebebidir bazıları. Bu topraklara ve bu toprakların insanlarına ihanet eden, içimizden çıkan hainlerin hesabını, zaman görmüştür. Peki ya bu felaketlerin gerçek mimarlarını, azmettiricilerini hala neden görmemekte ısrar ederiz.

 

Bin küsur yıldır et ve tırnak gibi  yaşadığımız Arap kardeşlerimizi bizden koparan ve esir alan İngiliz-Fransız koalisyonunu neden görmeyiz, Kafkasları yakıp yıkan dörtyüz yıllık Millet-i Sadıkayı 1915 olaylarının mimarı haline getiren Rusları neden görmeyiz, Dağlık  Karabağ'ı aslında kim işgal etmiştir, beş yüz yıl boyunca kültürümüzün,  geleneklerimizin kaynaştığı huzurun ve refahın simgesi Balkanları   İngiliz-Fransız , Alman-Rus yağması cadı kazanına çevirmemiş midir , Afrika'yı açlığa, sefalete, soykırıma mahkum eden İtalya-Hollanda-Fransa-İspanya'yı unutacak mıyız, kürd'ü bize yabancılaştıranı , acemi bize uzaklaştıranı görmeyerek tutunabilir miyiz hayata…

 

Evet unuttuk, unutturulduk. Önyargılarla ve ideolojilerle kuşatıldık.

 

Bağdat'ın, Şam'ın, Beyrut'un, Gazze'nin, Bosna'nın, Bakü'nün, Tiran'ın, İskeçe'nin, Filibe'nin, Plevne'nin de vatan olduğunu unuttuk. Mekke'nin, Medine'nin sebebimiz olduğunu unuttuk. Kudüs'ün namusumuz olduğunu unuttuk. Balkanların emanetimiz olduğunu unuttuk. Anadolu'nun bütün renklerini, Mezopotamya'nın bütün derinliğini ve anlamını unuttuk.  İstanbul'un neyi simgelediğini hayal bile edemiyoruz.

 

Büyük ailemizi tekrar hatırlayalım, unuttuğumuz kardeşlerimizi arayıp bulalım, aramıza nifak giren kardeşlerimizle barışalım, kavgalı, kan davalı olduğumuz kardeşlerimizle helalleşelim… Kendi içimizdeki, kimin haklı, kimin haksız olduğu gibi kısır tartışmalardan kurtularak  haksızlığı , adaletsizliği , ahlaksızlığı , savaşı , yıkımı , parçalanmayı bize dayatan bütün şer odaklarına karşı hep beraber meydan okuyalım ve meydan okuyarak kalkalım ayağa…

 

İhanet bu toprakların bağrındaki ateştir. Milletimize ve toprağımıza ihanet eden parazitleri ve onları himaye eden ve yöneten gerçek düşmanlarımızı teşhir edelim ve haykıralım; bu coğrafyanın bütün Müslüman milletleri kardeştir, bütün Gayri Müslimleri en aziz emanetimizdir, bütün farklılıkları en nadide hazinemizdir. Kardeşlerimiz, Emanetlerimiz, Hazinelerimiz bizim onurumuzdur, şerefimizdir. Bizi biz yapandır.

 

Mazluma bağrını açıp, zalime kılıç çeken, cömertliği yüceltip, cimriliği alçaltan  milletimizin, derin sağduyusu ve derin aklıdır. Derin milletimizin, derin aklı ve hoşgörüsü bu topraklarda yeniden Asr-ı Saadet'i inşa edecek kudrettedir.

 

Allah Aşkına biraz  Sabır…

 

Allah Aşkına biraz  Sağduyu…

 

Allah Aşkına biraz  Hoşgörü…



Windows Live: Arkadaşlarınız size e-posta gönderdiklerinde Flickr, Twitter ve Digg güncellemelerinizi öğrenirler.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Selef ve Halef (Cuma Hutbesi)

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

İslâm ümmeti içerisinde ilk üç veya dört asırda yaşayan nesle, selef veya mütekaddimîn denir. Onlardan sonra gelenlere de halef veya Muteahhirin denir. Müslüman nesiller arasında selef'in mümtaz bir mevkii vardır. Hem Kuran ve sünnet onları övdüğü için, hem de Kuran ve sünnetin yorumunda onların görüşleri bağlayıcı ve esas olduğu için. Yüce Allah şöyle buyurur: (İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. (Tövbe, 100) İçinizden Mekke'nin fethinden önce infak eden ve savaşan kimseler, daha sonra infak edip savaşan kimselerle bir değildirler. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vâdetmiştir. (Hadid,10)  Hz. Peygamber de şöyle buyurur: Ümmetimin en hayırlı olanları benim asrımda yaşayanlardır (bunlar sahabedir.), sonra onları takip edenler (Tâbiîn), sonra da onları tâkip edenler (Etbauttâbiîn) gelir. [Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvud ve Nesâî]

Aziz Cemaat! Dinin emirlerini şahsî ve ailevi hayatında tatbîk edip yaşamada Selefi salihinden daha ileride kimse yoktur. İster Sahabe olsun, ister Tabiîn ve Etbauttâbiîn olsun, namaz, oruç, Kur'ân-ı Kerimin'in tilaveti, tasadduk gibi dindarlığın tezâhürü olan her amelde onlar, günümüz insanının anlamakta acze düşecekleri derecede ileri tatbikat içerisinde idiydiler. Özellikle itikad konularında, Kur'an ve sünnete mutlak bir teslimiyet ile her türlü tartışmadan şiddetle kaçınırlardı. Hatta bir kimse kafasındaki şüpheleri gidermek için bu mevzuda uzun münazaralar yapacak olsa hemen onu azarlayıp bid'atçılıkla itham ederlerdi. Onlar, müteşabihat noktasında konuşmayı uygun görmez, Yüce Allah'a el ve yüz gibi insana ait uzuvları isnat etmezlerdi.

İmam-ı Gazali, Yüce Allah'a el, ayak gibi uzuv, nüzul, intikal ve arş üzerine oturmak gibi hâdis varlıklara ait fiilleri isnat eden gruplara karşı selef akidesinin esaslarını ortaya koymak üzere kaleme aldığı, "İlcamu'l-avam an İlmi'l-Kelam" adlı eserinde, Selefi salihinin akidesini 7 temel ilke olarak özetlemiştir.  

1- Takdis: Yüce Allah'ı cisimlere ait özelliklere sahip olmak gibi şanına yaraşmayan hususiyetlerden tenzih etmek.

2- Tasdik: İsim ve sıfatlardan, Yüce Allah'ın şanına uygun anlamların kastedildiğini, kabul edip öylece iman etmek.

3- Aczi itiraf: Nasslarda bildirilen müteşabihattan kastedilen ilahi muradı bilmenin, kul olarak kendi idrak sınırını aştığını itiraf etmek.

4- Susmak: Müteşabihatın anlamının ne olduğunu sorma ve bu konuda fikri tartışmalara dalmanın bidat olduğunu kabul etmek.

5- İmsak: Müteşabihat hakkında yorum yapmak, onları başka bir dile tercüme etmek, ilave ya da eksiltmede bulunmak, birleştirme ve ayrışmaya tabi tutmak da caiz değildir. Müteşabihat ancak mevcut sîgalarıyla telaffuz edilebilirler.

6- Keff: Müteşabihat ile kalben meşgul olmamak, haklarında fikir yürütmemek.

7- Ehline havale etmek: O konuda Hz. Peygamberin bildirdiği ile yetinmek.

Aziz Müminler! İslâm teşri tarihinde; Selefilik diye bir mezhep olmadığı gibi İtikadi mezhepler tasnif edilirken "Selefilik, Eş'arilik ve Maturidilik" şeklinde tasnifler de yoktur. İmam-ı Eş'ari'nin ve İmam-ı Maturidi'nin "Selef-i Salihin'e" bağlı olmadığını ima eden bu tasnif, son yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu işin doğrusu selef ve haleftir. Eşari ve Maturidi içinde selef olanda var, halef olanda vardır.

Kıymetli Kardeşlerim! Bu gün kendilerini ehli sünnet vel-Cemaat veya fırkai Naciye veya Selefiyye diye isimlendirenler, Selefin metoduna bağlanmayı ve müctehid imamlara tabi olmayı hakir görerek, hatta selef alimlerini bile ta'n ederek, sürekli suçlayıcı, kınayıcı ve tekfir edici bir mantıkla nasıl onların yolunda olduklarını iddia ederler. İslam'ın 14 asırlık mirasını çöpe atalım, namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekat vermeyi vb. ibadetleri hadislerden yeniden öğrenelim, eski müçtehidler reyle amel etmişler, yanlış yapmışlar demek, dinimizle top gibi oynamaktan başka bir şey değildir. Biz, dinimizi öğrendiğimiz Selef ve Halef alimlerine saldırarak kime hizmet etmek istiyoruz. Onlar Kuran ve Sünneti anlamayacak biz mi anlayacağız. Onların hayatı ve yazdığı eserler olmazsa taharetimizi bile nasıl yapacağımızı bilemeyiz. Onları ta'n ederek, ehli sünnet vel-Cemaat olamayız.

Uhud Dağı azametindeki İman ve teslimiyeti görmeyip çakıl taşları hükmündeki küçük kusurlara takılıp geçmiş alimlere dil uzatmak divaneliktir. Sahabeyi sevmek imandan onlara buğzetmek ise nifaktandır.

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---