31 Mayıs 2009 Pazar

(Namaz Zamanı) sizce ilginç değil mi?

 ~~((( Dua   dilencisi  )))~~  
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~     
 



Ilginc,
insan egerki 10 milyonu sadaka verecek olsa bu miktari cok bulur ama 10 milyon ile magazadan birsey almaya gitse alacak birsey bulamaz...

 
Ilginc,
insan 10 dk zikir edecek olsa bu zamanı çok bulur ama bir film veya maç izleyecek olsa doksan dakikaalık  zaman onun icin hemen geçiverir...


Ilginc,
bir futbol maçınınn uzamasi insanin hoşuna gider ama Cuma namazinda hutbenin birkac dk uzamasi hic de hoşuna gitmez...


Ilginc,
nsan duydugu dedikoduya hemen inanir ve kabullenir ama kesin dogru oldugunu bildigi birseyi inat ederek hemen kabullenmez. ..


Ilginc,
insan camide bir saat ibadet ederek vakit gecirecek olsa onun icin zaman gecmek bilmez ama televizyona bakarken zaman onun icin çabucak gecer...


Ilginc,
insan namaz kilarken,ibadet esnasinda dunyevi konulari dusunmeyi sever ama normalde Islamiyet'i dusunmekten kacinir...


Ilginc,
insana bir sureyi veya surenin anlamini okumak zor gelir ama bir romani okumak onun icin kolaydir...


Ilginc,
insan konserde ilk siralarda olmak icin caba sarfeder ama camide ilk siralarda olmak icin caba sarfetmez.


Ilginc,
Aksine namazin sonunda hemen cikip gideyim diye son siralarda olmak ister


Ilginc,
bir ayet ya da hadis ezberlemek insanin zoruna gider ama muzik listesi top 10'da olan sarkilarin hepsini ezbere bilir...


Ilginc,
insan ajandasinda bir dini toplanti icin zaman bulamaz ama dunyalik isler icin cok zaman bulur


Ilginc,
insan Islami konulari dinlemeyi ve anlatmayi zor bulur ama dedikodulari dinlemeyi ve anlatmayi cok sever


Ilginc,
insan CENNET'e gitmeyi ister ama hicbir sey yapmadan...


Ilginc,
insan hergun birilerinin ölüm haberini alir, ama yine de kendisinin de birgun olecegini dusunmez...


Ilginc,
insan hergün birgün çürüyecek vücudunu daha formda tutmak icin yediklerine dikkat eder, cildine bakım yaptırır ama asla çürümeyen ruhunun ve kurtuluşu icin hiç dikkat etmez...
 
 
Ilginc,
insan hergün saçma sapan seyleri etrafına gonderir ama bunun gibi düşündürücü postaları paylasmaz... 




  





Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) FW: Azrail Aleyhisselamla Hz.İbrahim


arkadaşlar daha önce böyle bir kıssa atmıştım.arkadaşlarımdan biri bu kıssanın sahih olmadığını söyledi sizlerle paylaşmak istedim.Allaha emanet olun...

From: yusuf_kan_92@hotmail.com
Subject: Azrail Aleyhisselamla Hz.İbrahim
Date: Tue, 26 May 2009 21:49:31 +0000

Azrail canını almaya geldiğinde Hz.İbrahim, canını kolay teslim etmez. Azrail'e:
- Yürü git, Sultana arzet, halilinden can istemesin artık, der.
Yüce Allah buyurur ki: "Eğer Halil'imsen haliline canını feda et! Halbuki sen canını vermemeye uğraşıyorsun. Başka kim böyle dostundan canını esirger?"
Yanında bulunanlardan biriside Hz.İbrahim'e
-Ey alemin nuru, neden Azrail'e can vermiyorsun? Aşıklar bu yola canlarını koyarlar; sen ise bir canını esirgiyorsun diyiince:
Halillullah derki.
- Ben hemen canımı verecektim ama araya Azrail girdi. Halbuki ateşe atılırken Cebrail gelmiş, "Ey Halil, benden bir şey iste" demişti. O zaman ben Cebraile bakmadım. Çünkü yolumu kesiyor, beni Rabbimden alıkoyuyordu. Cebrail'e bile baş eğmemiş ken ben nasıl olur da Azrail'e can veriririm?
Allah'tan "Canını feda et" sesini duymadıkça can veremem ben. Fakat O can vermemi emrederse, bütün can ülkesi yarım arpa bile etmez bence. O emretmedikçe iki alemde de canımı başka birisine teslimm edemem ben. Diyeceğim bundan ibaret.
Kaynak: Mantıku't - Tayr, Feridüddin Attar


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) unutulan SÜNNETLER~~~ 1~~

 ~~((( Dua   dilencisi  )))~~  
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~     
  

 .........♥..★.............UNUTULAN SÜNNETLER ................♥..★.........

UNUTULMUŞ BİR SÜNNETİ MEYDANA ÇIKARMAK, ÇOK KIYMETLİDİR.
BİR HADİSİ-İ ŞERİF MEALİ ŞÖYLEDİR;
"UNUTULMUŞ BİR SÜNNETİMİ MEYDANA ÇIKARANA YÜZ (100) ŞEHİT SEVABI VARDIR". [Hakim]

EFENDİMİZ (S.A.V.)' İN UNUTULAN SÜNNETLERİNDEN BİR KISMI AŞAĞIYA ÇIKARILMIŞTIR.
-------------------------------------------------------------------------------
★★★-BİR KİMSE TUVALETTEYKEN KIBLEYE ÖNÜNÜ VE ARKASINI DÖNMEZSE ONA BİR SEVAP YAZILIR VE BİR GÜNAHI SİLİNİR" (TABERANİ)
If a person doesn't turn his or her back and forefront to the direction of Mecca in the toilet, , a thosand good deeds will be written in his or her deeds account and one of his or her sin is removed.
★★★-"BIYIKLARINI KISALTMAYAN BİZDEN DEĞİLDİR" (MUCEMUS SAĞIR)
The one who does not clip his moustache is not from us
★★★-"BEYAZ TELLERİ KOPARMAYIN ÇÜNKÜ O KIYAMET GÜNÜ BİR NURDUR" (İBN HİBBAN)
Don't tear off your white hair because it is a light for you on Doomsday
★★★-"BAŞIN BİR KISMINI TIRAŞ EDİP BİR KISMINI PERÇEM OLARAK BIRAKMAYIN" (BUHARİ)
Don't leave a piece of ferelock cutting the other part of the head
★★★-"KADININ SAÇLARINI TRAŞ ETMESİNİ (zaruret olmaksızın kökünden kesmesini) YASAKLADI." (NESAİ)
The Prophet(Peace be upon Him) prohibited the women to cut their hair completely.
★★★-"MİSVAK ERKEĞİN GÜZEL KONUŞMA YETENEĞİNİ ARTIRIR." (RAMUZ EL HADİS)
Miswak enhances the ability of men's oratory
★★★-"ALLAH RESULÜ (S.A.V) YÜRÜRKEN SAĞA SOLA BAKMAZDI" (R.EL HADİS)
★★★-"KATIĞIMIZIN EFENDİSİ TUZDUR" (İBNİ MACE)
★★★-"KENDİSİNE GÜLME GELDİĞİNDE ELİNİ AĞZINA TUTARDI" (R.E.H)
★★★-BİRİNİZ AYAKKABI GİYİNCE SAĞDAN BAŞLASIN, ÇIKARIRKENDE SOLDAN BAŞLASIN" (MÜSLİM)
★★★-"BORÇLU OLAN BİR KİMSE ALLAH TEALA YOLUNDA ÖLDÜRÜLSE SONRA DİRLTİLİP TEKRAR ÖLDÜRÜLSE DAHA SONRA DİRİLTİLİP TEKRAR ÖLDÜRÜLSE BORCUNU ÖDEMEDEN YİNEDE CENNETE GİREMEZ" (NESAİ)
★★★-"RASULULLAH (S.A.V) ODAMA GİRMİŞTİ YERDE ATILMIŞ BİR EKMEK PARÇASI GÖRDÜ HEMEN ONU ALIP SİLDİ VE YEDİBANADA 'EY AİŞE KERİM OLANA İKRAM ET ZİRA ŞU EKMEK BİR KAVİMDEN NEFRET EDİP KAÇMIŞSA BİR DAHA GERİ DÖNMEMİŞTİR' BUYURDU" (İBNİ MACE)
★★★-"ALICI OLMADIĞINIZ HALDE FİYATLARI KIZIŞTIRMAK İÇİN MÜŞTERİ İLE SATICININ ARALARINA GİRMEYİN" (BUHARİ)

★★★-Kabir üzerine su dökmek , Kabri balık sırtı yapmak,
★★★-Cenaze evine yemek göndermek,
★★★-Kabristana selam vermek (Essalamü aleyküm ya ehlel kubur),
★★★-Aksıranın Elhamdülillah deyince duyanın Yerhamükellah demesi,
★★★-Namazda kıyamda iken rükuya eğilirken sol ayağı sağ ayağın yanına getirmek,
★★★-Namazda sol ayak üzerine oturmak sağ ayağı dikmek,
★★★-Gömleğin düğmelerini aşağıdan yukarı doğru iliklemek,Çözerken yukarıdan aşağı doğru çözmek,
★★★-Camide namaz bittikten sonra çıkarken el sıkışıp 3 kez sallayarak tokalaşmak (İmam-ı Gazali -Hüccetül İslam -Sabah Namazının Kılınış Babı)
★★★-Namazda Ruküya giderken erkeğin sırtının düm düz olması, kadınınki düze yakın ama tam düz olmaması (İmam-ı Gazali -Hüccetül İslam -Namazın Sünnetleri)
★★★-Camiye Girerken birileri varsa selam vermek yoksa Esselamu Aleyna ve Ala iba dilla hissalihiyn demek.
★★★-Ezan okunurken durmak. Gidebiliyorsa camiye koşmak.
★★★-Allah Rasulu (s.a.v) tuvalete yada banyoya girdiginde sol ayakla girip sağ ayağıyla çıkar cok uzun muddet orada durmaz ve girerken de "Allahumme euzu bike minel hubsi ver habais"duasini okurmus ve banyo esnasindada edep yerleri kapali olarak duş alirmis.
★★★-Duş aldıktan sonra çıkarken ayaklarını soğuk suyla yıkamak.
★★★-İmanını sık sık tazelemek. -Bunun nasıl olduğunu sahabe-i kiram Efendimiz (s.a.v) 'e sorduklarında -La İlahe İllallah diyerek buyurmuşlardır. (İmam Gazali -Mukafeşetük Kulb)
★★★-Allah Rasulü efendimiz her gece yatmadan evvel iki elini açarak birleştirir,İhlas,felak va nas surelerini okuyarak ellerinin içine üfler sonra başından ve yüzünden başlayarak üç defa elinin eriştiği kadarıyla bütün vücudunu sıvazlar ondan sonra yatardı.Hz Aişe validemiz efendimizin bunu her gece üç defa yaptığını rivayet etmektedir. 

★★★-İki kişi de olsa, farz namazı cemaatle kılmak.
★★★-Namazları sarık veya takkeyle kılmak,
★★★-Abdestte, eli ve ayakları üç defa yıkamak,
★★★-Abdest alırken başı kaplama mesh yapmak [Maliki ve Hanbeli'de farzdır],
★★★-Misvak kullanmak, (misvakla ilgili detaylı bilgi panoda mevcut)
★★★-Hacamat yaptırmak (Kan aldırmak) ayrıntılar.
★★★- Kuşluk, Evvabin, Teheccüd, Tehiyyet-ül-mescid, Sübha namazı kılmak,
★★★-İstişare ve istihare yapmak,
★★★- Aksırınca Elhamdülillah demek.
★★★-Ödünç verirken iki şahit bulundurmak veya senet yazmak. Buna vacib diyen âlimler de olmuştur,
★★★-Sünnete uygun selam vermek,
★★★- Cuma günü gusletmek,
★★★-Duada elleri sünnete uygun açmak,
★★★-Faydalı işe başlarken Besmele çekmek,
★★★- Yatağa abdestli girmek,
★★★-Ölüm veya kötü bir haber duyunca, (İnna lillah ve innâ ileyhi râci'ûn) demek.
★★★-Müsafeha etmek (iki müminin karşılaştıkları zaman toka yaparak salavat okumaları)
★★★-Hutbenin arapça okunması,
★★★-Sakalın dudaktan itibaren bir tutam olması,
★★★-Kıymetsiz yerlere girerken sol ayakla girilip, sağ ayakla çıkılması,
★★★-Mübah olan yerlere sağ ayakla girilip sağ ayakla çıkılması (oda,taksi,dükkanv.s. )
★★★-Namazları başı açık kılmamak(Erkekler için takke,sarık vs takılmalı)
★★★-Abdestte ayakları üç defa yıkamak,
★★★-Yolculukta arkadaşlarından birini reis seçmek,
★★★-İstişare etmek,
★★★-Sakal ve bıyık bırakmak,
★★★-Yatmadan önce saçlara zeytinyağı sürmek,
★★★-Çevreyi temizlemek ,
★★★-Abdest aldıktan sonra kıbleye dönüp su içmek ,
★★★-Suyu üç yudumda ve oturarak içmek ,
★★★-Zemzem suyunu kıbleye dönük ayakta içmek,
★★★-Kabeye dönerek başında besmele sonunda hamd ederek başı kapalı olarak içmek,
★★★-Bıyıkları kaşlar kadar uzatmak,
★★★-Kabristandan geçerken selam vermek ve onbir İhlas okumak,
★★★-Ölüye definden sonra telkin vermek,
★★★-Tırnak kesmeye şehadet parmağından başlamak,
★★★-Tırnağını Cuma günü kesmek,
★★★-Yatarken sağ tarafına yatmak,
★★★-Yemeğe tuz ile başlamak,
★★★-Sofrada sirke bulundurmak, Evde de sürekli sirke bulundurmak. Çünkü bir hadis-i şerifte sirke giren eve fakirlik girmez diyor.
★★★-Ayakkabıyı giymeden önce ters çevirmek,(içine böcek vs girmişse çıkarılması için)
★★★-öşur vermek (Farz),
★★★-Ezanın yüksekte okunması (mikrofon olmadığında),
★★★-Sabah ve ikindi namazından sonra istiğfar okumak,
★★★-Yemeğe konan sineği kovalamayıp üzerine bastırmak (bir kanadında zehir diğer kanadında panzehir olduğu için ),
★★★-Her gün ölümü düşünmek,
★★★-Gözlere yatarken sürme çekmek,(not ismid taşından olan sürme olacak ayrıntılar panoda var.),
★★★-Salavat okumak (Ömründe bir defa okumak farz,İsmi duyunca vacip,her seferinde ismi duyulunca müstahap),
★★★-Her gün tövbe etmek,
★★★-Kabirleri ziyaret etmek,
★★★-Güneş doğduktan sonra bir miktar uyumak,
★★★-Yolda başı öne eğik yürümek,
★★★-Biri seslendiğinde seslenene doğru bütün vücudu ile dönmek,
★★★-Abdest aldığında ve mescide girdiğinde namaz kılmak,
★★★-Güzel koku sürünmek
★★★-Mahrem yerleri traş etmek (En fazla15-40 günü geçmemek),
★★★-Oturarak küçük abdest bozmak (Ayakta bozmak tahrimen mekruhtur)ve erkeklerdeki prostat kanserinin başlıca nedeni sünnete uygun abdest bozmamaktan kaynaklanıyor.
★★★-Abdest bozarken kıbleye dönmemek Yemek yerken düşen lokmayı alıp yemek,
★★★-Yemeği tek bir kaptan yemek ,
★★★- elle yenen bir yiyeceği iki parmakla değil de üç parmakla tutarak yemek,
★★★-Yemekten sonra parmağını yalamak ,
★★★-Yemekte sağ ayağı dikip sol ayak üzerinde oturmak (Askerde avcı oturuşu) ,
★★★-Yemekte güzel şeylerden bahsetmek (Yemekte konuşulmaz lafının aslı yoktur)
★★★-Buğday ekmeğine arpa unu karıştırmak,(şimdi sağlıkçılarda bunu tavsiye ediyor.)
★★★-Günde iki öğün yemek,
★★★-Cevizi peynirle yemek (Şifadır) , Üzümle ekmek yemek,
★★★-Başka bir şehire gittiğinde ilk önce soğan yemek,(efendimiz (sav) tavsiye buyurmuşsa muhakkak bi faydası,gerekli yanı vardır.)
★★★-Ölüm halinde su içirmek,
★★★-Cenaze namazı için tesbih çekmeyi Terketmemek,
★★★-Cenaze namazından sonra ayakta dua yapmamak ,
 

★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★★
  






Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

30 Mayıs 2009 Cumartesi

(Namaz Zamanı) Herkesin VİRD i Olması Dileğiyle... ÇETİN TUĞRUL...


 

From: cetinn2006@hotmail.com


Kalb ve Ruhun Cilâsı Evrâd u Ezkâr

e-Posta Yazdır PDF
Evrâd, sözlükte "gelmek, çeşmeye varmak, suya gelen topluluk, akan su ve dere" gibi mânâları olan vird kelimesinin çoğuludur. (Asım ef. 2:52) Kelime zamanla, gece ibadete ayrılan vakit, Kur'ân'dan her bir cüz, her gün rutin olarak okunması görev hâline getirilen dua veya zikir gibi anlamlar için de kullanılır hâle geldi
Kûtu'l-Kulûb sahibi Ebû Talib el-Mekkî, vird hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Vird, gece ve gündüzden kula uğrayan ve kulun Allah'a yakınlığını sağlayıcı bir faaliyet için ayırmış olduğu belli zaman dilimlerinin adıdır. Ahiret'te karşısına çıkması için bu vakitte güzel ameller işler. Bu ameller ya farzdır ya da nafiledir. Gece veya gündüzün bir vaktinde bunları yapmayı itiyat hâline getirince bu onun virdi olmuş olur. Vird, dört rekatlık bir namaz veya okunan bir kaç sayfa Kur'ân ya da iyilik ve takvada birine el uzatıp yardım etmek ve benzeri amellerdir. Dolayısıyla, belirlenip devam edilen amele vird denir.
Bazıları Kur'ân hiziplerinden kendilerine vird edinirken, bazıları belli sayıda namaz kılmayı vird edinir. Bir kısmı da, gece ve gündüzü dilimlere ayırarak bazı dilimlerini Kur'ân okuma, namaz kılma ve tefekkürle geçirirler. Onların da virdi bu olmuş olur. Gerekli mertebeleri geçen arifler ise, zaman sınırlamasına gitmeden, bütün vakitlerini bir vird yaparak, sürekli Rabbileriyle beraber olacak bir atmosfer içinde bulunmaya gayret ederler." (Mekkî, 1:81) Genel olarak, her gün okunması âdet hâline getirilen Kur'ân'dan bir miktar ve Hz. Peygamber'den gelen me'sûr dualarla, salât ve selâma vird denmekle birlikte, gece kılınan namaza da vird denilmiştir. Nitekim "gece kılmayı âdet edindiği virdine kalkamayıp kaçıran kimse, gündüz zevalden önce kılarsa aynı sevabı alır." (Müslim, "Müsafirin", 142; Ebû Davud, "Tatavvu", 19) müjdesini bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) vermiştir. Ayrıca vird, nafile namaz kılma, Kur'ân okuma ve dua etmenin yanı sıra, tefekkür ve ağlama anlamında da kullanılmıştır. Cüneyd-i Bağdadî'nin ağlama ve namaz da dahil olmak üzere geceye ait bir virdinin olduğu, bize aktarılan bilgiler arasındadır. (Kuşeyrî, 291, 298)
Fıtrat dini İslâm, geniş anlamıyla, yaratılanların Yaratan karşısında takındıkları tavırdır. Kur'ân bu tavra tesbih, hamd, tekbir ve secde gibi isimler vermektedir. (Ra'd Sûresi, 13/13, İsra Sûresi, 17/44, Nur Sûresi, 24/41) Verilenler, genel kavram olan ibadet ve/veya duanın çeşitleri sayılırlar. Hattâ, İslâm'ın günde beş ayrı vakitte edasını emrettiği namaz ibadetini karşılamak üzere Kur'ân ve Hadis'te kullanılan salât tabirinin sözlük anlamı da duadır. Takdis, secde, tekbir, hamd ve şükür kavramlarında da yaklaşık bu mâna bulunmaktadır. (Cürcani, "Tesbih" md.) Nitekim ibâdet ve dua burcunun zirvesindeki İnsan'ın (s.a.s.) ifadesiyle ibadetin de özü duadır. (Tirmizî, "Daavat", 1)
Belirli bir vakte bağlı olmayan en ideal dua şekli ise, zikirdir. Kur'ân'ın üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri olan zikir, müştaklarıyla (türevleriyle) birlikte 256 yerde geçmektedir. Kur'ân'da genellikle lûgat anlamlarına uygun bir şekilde Allah'ı anmak, O'nu daima hatırlayıp hiç unutmamak mânâlarına kullanıldığı gibi, namaz (Ankebût Sûresi, 29/45, Cuma, 62/9) ve Kur'ân (Hicr Sûresi, 15/9) gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Üç âyette zikr-i kesir emri vardır. (Al-i İmran Sûresi, 3/41; Ahzap Sûresi, 33/41-42; Cuma Sûresi, 62/10) Bir âyette mü'minlerin ayakta, oturarak ve yanları üzere yatmışken Allah'ı zikrettiği belirtilmektedir. (Al-i İmran Sûresi, 3/191) Bir başka âyette, "Sabah ve akşam Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendinin işitebileceğin bir sesle zikret, gafillerden olma!" (A'raf Sûresi, 7/205) lafızlarıyla anlatılan zikrin, gafletin zıddı olduğu "Unuttuğunda hemen Rabbini an" (Kehf Sûresi, 18/24) âyetiyle teyit edilmektedir. Bir diğer âyette, " Ey iman edenler! Ne mallarınız, ne evlâtlarınız sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın!" (Münafikûn Sûresi, 63/9) diye emredilirken, bir başka âyette ticaret ve alış verişin kendilerini Allah'ın zikrinden alıkoymadığı kişiler rical (yiğit) olarak tavsif edilmektedir. (Nûr Sûresi, 24/37) Bir yandan kalplerin ve gönüllerin ancak zikr-i İlahî ile itminana ulaşabileceği vurgulanırken, (Ra'd Sûresi, 13/28) diğer yandan, Hakk'ın zikrinden yüz çevirenin sıkıntılı bir hayatla imtihan edileceğine (Ta-Ha Sûresi, 20/124) dikkat çekilmektedir.
Dikkat edilirse Kur'ân, sadece zikir için bir sınır koymayıp çok kelimesini kullanmaktadır. Diğer bütün ibadetler bir yönüyle sınırlandırıldığı hâlde, zikir için zaman, mekân ve pozisyon ayırımı yapılmadan âdeta sınırsızlaştırılmıştır. Öyle olması gayet tabiidir; çünkü zikir, perdelerin bütününü kaldırarak Kudreti Sonsuz'la irtibat kurmanın en ideal şeklidir.
Zikrin özelliklerinden biri de, ona zikirle mukabele edilmiş olmasıdır. Allah (c.c.) "Beni zikrediniz ki, Ben de sizi zikredeyim" (el-Bakara Sûresi, 2/152) buyurmuştur.
Zikrin fazileti hadislerde de dile getirilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadiste Rabbisini zikredenle etmeyeni diri ile ölüye benzetir. (Tirmizî, "Daavat", 67) Diğer bazı hadislerde ise, şöyle buyurur: "Size amellerinizin en hayırlısını söyleyeyim mi? Allah'ı zikretmek." (Tirmizî, "Daavat", 6) "Bir topluluk oturup Allah'ı zikrederse, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar." (Müslim, "zikir", 8) "Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada yiyiniz, içiniz, yararlanınız." Efendimiz (s.a.s.), "Cennet bahçeleri nedir"? sorusuna: "Zikir meclisleri." diye cevap vermiştir." (Tirmizî, "Daavat", 82)
Hz. Peygamber (s.a.s.), farklı zaman ve mekânlarda zikir ve dua ile uğraşmış ve bunu Müslümanlara tavsiye buyurmuştur. Meselâ O, her gece, İsra ve Zümer sûrelerini okurdu. (Buharî, "Tefsir, 17", 1, 21) Daha sonra da değineceğimiz gibi, seherlerde dua, istiğfar ve gözyaşı, O'nun hayatında sıkça görülen amellerdi.
Bu uygulamalar, İslâm'ın ilk asırlarında, özellikle hadisçiler arasında "amelu'l-yevm ve'l-leyl" (gündüz ve gece ibadeti) adıyla bir kitap türünün meydana gelmesine vesile olmuştur.
Günlük evrâd üzerinde hassasiyetle duran kesim, en başta tasavvuf ehlidir. Kuşeyrî'nin verdiği bilgiye göre Nasrâbâzî, tasavvufun vazgeçilmez esaslarını sıralarken "vird ve zikre devam etme" maddesini ilave etmiştir. (Kuşeyrî, 173) Aziz Nesefî (700/1300) de, tasavvufî hayatın sekiz edebini sayarken, belli vakitlere tahsis edilen evrâdı ihmal etmemeyi, özellikle tavsiye eder. (Cilî, 181) Yolculuk gibi sıkıntılı zamanlarda, bekârın evliliğinden sonra, hattâ cephede ve ölüm yatağında dahi günlük evrâdı terk etmemeye özen gösteren sûfîler, feyzin gelmesini belli dualara bağlamışlar, "virdi olmayanın varidi olmaz" demişlerdir. Onun için Ataullah el-İskenderanî (709/1309) virdi "Allah'ın kuldan istediği şey", varidi ise, "kulun Allah'tan beklediği şey" olarak tarif etmiştir. (İskenderanî, 26, 29)
Tarikat mensupları arasında yaygın olan en hacimli evrâd ve dua kitabı, Ahmet Ziyauddin
Gümüşhanevî'nin (1813-1893) Mecmuatu'l-Ahzab adlı üç ciltlik derlemesidir (İstanbul 1311). Yaklaşık 2000 sayfa hacmindeki bu eserde Peygamber Efendimiz, dört halife ve sahâbelerden başka hizib ve virdleri bulunan bazı sûfîler şunlardır: İbnu'l-Arabî (638/1240), Ebû'l-Hasan eş-Şazelî (656/1258), İbrahim ed-Desûkî (693/1295), Gazzalî (505/1111), Muinu'd-Din-i Çiştî (633/1236), Şahabeddin es-Suhreverdî (632/1234), Husameddin-i Uşşakî, Sa'deddin-i Cibavi, Abdulkadir-i Geylanî (562/1160), Abdulğanî en-Nablûsî (1143/1731), Bahâddin Nakşibend (791/1389), Mevlana Celaleddin-i Rumî (672/1273), Ahmed er-Rifaî (578/1183), Ahmed el-Bedevî (675/1276), Zeynuddin-i Hafî (838/1435).
Evrâd ve ezkâr kitapları arasında Nevevî'nin (1233-1277) Ezkâr-ı Nevevî diye tanınan Hilyetu'l-Ebrar adlı eserinin de (Dimaşk 1971) önemli bir yeri vardır. Nevevî'nin eseri gibi çok okunan evrâd kitaplarından biri de Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî (870/1465)'nin Delâilu'l-Hayrat'ı (Kara, 11:533) diğeri de Ehl-i Beyt tarikiyle Peygamber Efendimiz'e nisbet edilen Cevşen'dir.
Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi, sözlükte bir tür zırh, savaş elbisesi anlamına gelmektedir. Cevşen, Musa el-Kazım, Ca'fer es-Sadık, Muhammed el-Bakır, Ali Zeynülabidin, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikiyle Peygamber Efendimiz'e nisbet edilir. Cevşen, her biri Allah'ın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtiva eden 100 bölümden ibaret uzunca bir dua veya münacattır. Duanın tamamı Allah'a ait 250 isim ve 750 sıfatı muhtevidir. Bütün bu münacatların ana gayesi, dünya afetlerinden ve Âhiret azabından kurtuluşu niyaz etmektir. (Aydüz, Yeni Ümit, s: 51, s: 32-27)
Evrâdın, tasavvuf yoluna girmiş müridin kabiliyet ve ruhî durumuna göre tesbit edilmesi, en önemli noktalardan birisidir ve mürşidin görevleri arasındadır. Yaz ve kış aylarına, gecelerin kısa ve uzun olmalarına göre virdleri ve muhtevalarını değiştiren mürşidler de olmuştur. Nitekim Gazalî de evrâdın, şahsın durumuna ve yaşanılan zamana uygun değiştiğini söyler. O, ayrıca mü'minleri, âbid, âlim, öğrenci, zanaatkâr (işçi-esnaf-çiftçi, sanatkâr vb), kamu hizmeti gören memur ve bütünüyle kendini Allah'a veren muvahhid olmak üzere altıya ayırır ve "Bil ki, Âhiret yolcusu olup Allah için çalışan kimse bu altı durumdan birinde bulunur," diyerek, bu sınıfların virdlerinden söz eder. Ona göre âbid, bütün gününü değişik ibadetlerle geçirmelidir. İlim adamının her türlü ilmî faaliyeti, farzları ve farzlara tabi sünnetleri yerine getirmesi şartıyla, en yüce ve makbul evrâdı oluşturur. Öğrenci için ilim öğrenmek, zikir ve nafilelerle uğraşmaktan önce gelir. İşçinin çalışması, zenaatkârın iş üretmesi de onların evrâdı cümlesinden sayılır, elverir ki farzları ve onlara tabi olan sünnetleri kaçırmasınlar. (Gazalî, 1:450)
Evrâdla ilgili vurgulanması gereken noktalardan birisi de, mürşidin kontrolünde vird edinmenin, tasavvuf yoluna intisap etmiş olanlara has olduğu gerçeğidir. Bunun dışında kalanlar, Kur'ân ve Sünnet'in gösterdiği genel çerçeve içinde, bir mürşide intisab etmeden de vird edinme imkânına sahiptirler. Hattâ bunun, her Müslüman için bir gereklilik olduğunu söylemek de mümkündür.
Hadis âlimlerinden Abdüssamed ibn Süleyman, bir hatırasında şunları anlatır: "Ahmed ibn Hanbel'e misafir olmuştum. Odama su koydu. Sabahleyin suyu kullanmadığımı görünce "Virdi olmayan nasıl hadisçi olabilir?" diyerek hayretini ifade etti. Misafir olduğumu söyleyince, "Misafir ol! Mesruk hacca gelmişti, o da misafirdi, ama geceleri sadece secdede uyurdu." dedi.
Tarikat şeyhi olmamasına rağmen, engin bir manevî hayat yaşayan Bediuzzaman Said Nursî, istisnasız her gece virdini okuyunca, günlük çalışmalarının verdiği usanç ve yorgunluktan bir eser kalmadığını ve bunu yüzlerce defa müşahede ettiğini ifade eder. (Kastamonu Lâhikası, 228) Onun virdi için ise şu açıklama yapılmaktadır: "Üstad, geceleri Kur'ân-ı Kerim'den vird edindiği süreleri, Resûl-ı Ekrem'in meşhur münacatı olan el-Cevşenu'l-Kebir'i, Şah-i Geylanî ve Şah-i Nakşîbendî gibi evliyanın büyüklerinin münacat ve hiziblerini, salâvat-ı nuriyeleri, bilhassa Risale-i Nur'un menbaı olan Hizbu'n-Nuriyeyi, âyât-ı Kur'ân'iye'nin lemaatı olan ve bir tefekkür zinciri oluşturan ve Yirmi Dokuzuncu Lem'a'da toplanan hizib ve münacatları okurdu." (Tarihçe-i Hayat, 168)
Said Havva, ortalama bir virdi "gece ibadeti, farzları cemaatle kılma, kuşluk ve revatip sünnetlerini kılma" şeklinde açıklarken (Havva, 170), Fethullah Gülen Hocaefendi de, evrâdı terk etmeyi içte bozulmanın alâmeti sayarak şöyle der: "İçte değişikliğe uğramanın bir diğer emaresi de, evrâd u ezkârı ve günlük hizbimizi okumayı, değişik sâiklerle de olsa terk etmektir. Dine hizmet ediyoruz, koşturuyoruz diye evrâd u ezkâr rafa konmuş durumda. Oysa ki, Tabiûn ve Tebeu't-Tabiin'e baktığımızda, her türlü vazife ve sorumluluklarının yanında evrâdı hiç terk etmediklerini görüyoruz." (Fasıldan Fasıla, 1:115)
Kaynaklar
Abdulhakim Yüce, Gece İbadeti, İstanbul, 2000; Abdülkerim el-Cilî, İnsan-ı Kâmil; Abdülkerim el-Kuşeyrî, Risale; Asım Efendi, Kamus Tercümesi, c: 2; Ataullah el-İskenderanî, Tasavvufî Hikmetler; Cürcanî, Ta'rifat; Davut Aydüz, "Cevşen Üzerine", Yeni Ümit, sayı: 51; Ebû Bekir Ahmed ibn Ali el-Cessâs, Ahkâmü'l-Kur'ân, 5/243; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, c: 6; Ebû Talip el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûp, c: 1; Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla, c:1; İmam Gazalî, İhyâ, c: 1; İrfan Gündüz, Gümüşhanevî; Muhittin Akgül, Kur'ân'da Hz. Peygamber; Mustafa Kara, "Evrâd", DİA, c: 11; Said Havva, Ruh Terbiyemiz; Said Nursî, Kastamonu Lâhikası; ayrıca Tarihçe-i Hayat.


Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.

Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

29 Mayıs 2009 Cuma

(Namaz Zamanı) kendim için vasiyet yazdım paylaşmak istedim

Ben ...... ../ Ocak 1987 doğumluyum ve samsun nüfusuna kayıtlıyım
Baba adım Kemal dir. Eskiden alimler yastıklarının altına
vasiyetlerinin yazılı olduğu kağıdı koymadan uyumazlarmış bende onları
örnek alarak vasiyetimi kendime ait olan bilgisayarıma yazıyorum.
Şunun farkındayım çünkü yatakta ölümü bekleyen hastaya ölüm ne kadar
yakınsa sağlıklı insana da ölüm aynı o kadar yakındır.
Eğer bu dünyada ömrüm biterse ve asıl olan diyara gözlerimizi açarsam
ailemden benim adıma yapmalarını istediğim şeyler: ev arkadaşıma o
ayın ev kirasının yarısını, elektrik,su ve doğalgaz faturalarının
yarısını,apartmanda merdivenleri silen kadının parasının ve internet
kaffeden aldığımız internetin parasının yarısını ev arkadaşım güvene
gerekli yerlere verilmek sözünü alarak verin. Kredi kartı ile aldığım
cep telefonunun taksitlerini her ay takip edin, kimseye verdiğim ve
alacağım olan önemli bir meblağ para yoktur, olanlarda sonuna kadar
helal olsun. Kimseye de borcum yoktur. Ben devlet memuruyum ve maaşımı
peşin alıyorum onun için muhtemelen öldüğüm ay hesabıma yatan maaşı
devlet geri alacaktır Maaşım 1 milyar 773 milyon liradır tam
bilmemekle beraber devlet bu maaşın tamamını yada bir kısmını geri
isteyebilir veya otomatik olarak geri alabilir; eğerki vakıf bankın
maaş kartında yukarda söylediğim aylık maaş tutarın dan fazla para
varsa kalan parayla defin işlemlerimi yapmanızı istiyorum artan olursa
bir kısmıyla Samsun Kocatepe Camiine yadımda bulun olurda artan param
olursa da ölüm hak miras helal dir adaletli bir şekilde miras kalan
herkese dağıtılsın ve herkeste o mirastan hakkına düşeni alsın.
Benim hakkım herkese sonuna kadar helal dir, sizlerde hakkınızı bana
helal edin, arkadaşlarımdan da benim için helallik isteyin ve
mezarımın üstüne ot, çiçek falan ekinki sallandıkça varsa kabir
azabımız hafiflesin, Anneme söyleyin arkamdan fazla ağlamasın bilsin
ki Ölümde Allah (c.c) ın emridir, Anama hatırlatın ölünce yok
olmuyoruz Ercan Allah'ının yanında emin yerde deyin ona üzülmesin ama
çok dua etsin benim için. Abime söyleyin namazlarını kaçırıyor
kaçırmasın bak kardeşin hakkın rahmetine kavuştu ölümün ne zaman
geleceği belli olmuyor. Ablama söyleyin o cok güzel kuran okur banada
bol bol Yasin hediye etsin arkamdan okuyun zaman geçti diye acım
hafifledi diye bana Fatihaları Yasinleri eksik etmeyin bol bol salavat
getirip sevabından bana da yollayın biliyorum ki çok ihtiyacım
olacaktır. Baba sende Arapçasından bilmiyorsun kuran-ı kerimi sende en
kısa zamanda öğren baki ölüm var benden çok siz lazım kuran. Naşımı
Samsun'a defnedin.
Bu kısımda Neslihan için söyleyin hakkını bana helal etsin onu çok
üzmüşlüğüm vardır. O da sözlüyken ben bu dünyadan göçtüm diye sakın
evlenmemezlik yapmasın nasip kader desin Müslüman biri ile evlensin
ona çok söylemişliğim vardı kapan diye tekrar ercan Allah için
kapansın bak ölüm en yakındakini bile alıyor deyin ama sakın kırmayın.
Yatağımın başındaki şifreli çantamda da onunla çekildiğimiz resimler
ve mektuplar var şifresi 655 annemde Neslihan'ın numarası var sorun
isterse resimleri yollayın istemezse de sizde saklamayın yırtın veya
yakın.
Miras olarak ta evimdeki eşyalar zaten anne babamındı yine eşyalar
onların sadece kendi maaşımla aldığım bilgisayarım toki den aldığım ev
ve taksitleri ayrıca da bankada 6 milyar kadar birikmiş param var
bunları da taksim etme işi size düşer Allahın c.c rızasını düşünerek
hakkıyla pay edin.

HAKINIZI HELAL EDİN..HAKKINIZI HELAL EDİN..HAKKINIZI HELAL EDİN...

Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun

Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına eriştim günahım yağma olsun

İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarabın içtim dermanım yağma olsun

Varlık çün sefer kıldı dost andan bize geldi
Viran gönül nur doldu cihanım yağma olsun

Geçtim bitmez sağınçtan usandım yaz u kıştan
Bustanlar başın buldum bustanım yağma olsun

Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun

BİR FATİHAYI EKSİK ETMEYİN

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) ANNENİN HİZMETE İHTİYACI VAR

ANNENİN HİZMETE İHTİYACI VAR

Ebû'l-Haseni'l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır:

'İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine:

'Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.

'Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:

'Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:

'Ben Allah Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona:

''Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.


Alıntı:
Fazilet Takvimi 1997-Nisan

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

28 Mayıs 2009 Perşembe

(Namaz Zamanı) CUMANIZ MÜBAREK OLSUN... ÇETİN TUĞRUL...



Selamün Aleyküm ve Rahmetullah!
Seven "O"
Sevdiren "O"
Özleten "O"
Hatırlatan "O"
Özleyince dua ettiren "O".
Sevgi ne güzel,
Kimbilir Sevmeyi Yaradan Ne Güzel!
Sevmeyi Yaradanın Sevgisinden Nasiplenmek Duasıyla...
Cumanız Mübarek Olsun...


Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Re: Cuma Hutbesi - Ölüm Anı




Date: Fri, 22 May 2009 19:40:22 +0300
Subject: (Namaz Zamanı) Cuma Hutbesi - Ölüm Anı
From: namazzamani@gmail.com
To: namazzamani@googlegroups.com

وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ

Hayat, girişi ve çıkışı olan bir tüneldir. "Her canlı ölümü tadacaktır..." (A. İmran 185) mecburi istikameti gereğince, hareketimiz ölüm tünelinden başlayacaktır. Bu tünele giren herkes, az veya çok süren bir yolculuk sonunda tüneli terketmek zorundadır. Ruhumuz da ecel gelince bedenimizi terk edecek ve onu sahibine teslim edecektir. Ancak dünyaya ağlayarak gelen insanın, ağlatarak giden bedenin hikâyesi de anlamlı ve önemlidir. İşte biz bu hafta ölümün bize ibret olan dışarıdaki yansımasını, yani bedenin ölümünü, daha sonraki haftalarda da ruhun peşini bırakmayacak, tekrar ceset elbisesini giyipte gideceği son noktaya, yani ölümün metafizik boyutunu, kabir hayatını, kıyameti, yeniden dirilişi, haşrı, amel defterlerini, hesabı, mizanı, sıratı, şefaati, cennet ve cehennemi anlatmaya çalışacağız. "Biz senden önce de hiçbir beşere dünyada ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar baki mi kalacaklardır"? (Enbiya,34)

Aziz Cemaat! Ölen birisinin ardından Müminler şefkatten ve ayrılık acısından, mücrimler cehalet ve isyandan, hainler de mirasını yiyeceğiz diye sevinçten ağlarlar. Etrafta ağlayanlar, "daha dün buradaydı", "dağ gibi adamdı" diyecekler ama nafile, hayat filmi sona erdi. Şimdi ebedi yolculuk vaktidir. Ağlama faslından sonra, kokacak, mahalleye rezil olacağız diye o çok sevilen apartmanlarda bir saat bile durdurulmayacak, biran öce ya morga ya da kabre gönderileceğiz. Sonra cansız bedenimizi alıp gasilhaneye götürecekler. Görevli, kaskatı kesilmiş olan bedenimizi yıkarken vücudumuzda morarmalar başlayacaktır. Daha sonra kefen, namaz ve tabut derken, bir anda kendimizi mezarın içinde bulacağız. Ve sonra kefenin içindeki bedenimize toprak atmaya başlayacaklar. Ağzımıza, burnumuza, boğazımıza, gözlerimize topraklar dolacak. İşleri bitince bizi orada yalnız bırakıp gidecekler. Mezarlık her zamanki derin sessizliğine bürünecek. Gidenler, kendi hayatlarına geri dönecekler, ama gömülen beden için artık ebedi geri dönüş bitmiştir. Dünyadaki hiçbir güzellik, artık o beden için bir şey ifade etmeyecek. Bedenimiz, hiçbir dostumuzla artık görüşemeyecek. Beden için var olan tek şey, artık yalnızca toprak ve onun içindeki bakteri ve kurtlar olacaktır.

Değerli Müminler! Definle birlikte bedenimiz hem içten hem de dıştan gelen etkilerle hızlı bir parçalanma ve çürüme sürecine girecek. Vücutta oksijen kalmayacağından, bir süre sonra mikroplar faaliyete geçerek bedene yayılacaklar. Çürüme ilerledikçe kıllar, tırnaklar, avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacaklar. Bu dış değişmeyle beraber, iç organlarda da (akciğer, kalp ve karaciğerde) çürüme başlayacak ve bedenden tahammül edilmez derecede pis kokular yayılacak. Bu olay, ceset bir toprak ve kemik yığını haline gelene kadar devam edecektir. "Ben" sandığınız bedeniniz böylelikle korkunç ve iğrenç bir şekilde yok olacak. Evine dönüp gidenler, sizden bahsederken, topraktaki tüm kurtlar, böcekler ve bakteriler sizin etlerinizi çoktan kemirmeye başlamış olacaklardır. Böylece en güzel bir biçimde yaratılmış olan insan hayatı, olabilecek en korkunç biçimde sona erecek. Peki neden?

Aziz Cemaat! İnsan vücudunun öldükten sonra bu hale getirilmesi Allah'ın dilemesiyledir. İnsan, kendisinin aslında bedenden ibaret olmadığını, bedeninin yalnızca kendisine giydirilmiş geçici bir kılıf olduğunu, bu korkunç sonu görerek anlamalı, bedenin ötesinde bir varlığı olduğunu hissetmelidir. N. Fazıl, "Sonum yokluk olsa Bu varlık niye?" Yunus da: "Ölümden ne korkarsın Korkma ebedi varsın." dizeleriyle bu hakikati özetlemişlerdir.

Hutbemi konuyla ilgili ayet mealleriyle bitiriyorum: "Toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?" derler. Evet; onlar, Rab'lerine kavuşmayı inkâr edenlerdir. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık" diyecekleri zamanı bir görsen! (Secde,10–12)




 






Invite your mail contacts to join your friends list with Windows Live Spaces. It's easy! Try it!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur). (Ra’d Sûresi, 28) hayırlı cumalar baki selam ve dua ile dostlarım

 
En âlî hukuk, ana baba hakkıdır

Yirmi Birinci Mektub

"Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin."

"Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın 'Öf' bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: 'Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.' Sizin içinizde olanı Rabbiniz hakkıyla bilir. Eğer siz salih kimseler olursanız, muhakkak ki O, kendisine yönelenler için çok bağışlayıcıdır." (İsrâ Sûresi, 17:23-25.)

Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mande veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil! Şu âyet-i kerimeye dikkat et, bak: Nasıl ki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı sûrette ihtiyar valideyne şefkati celb ediyor!

Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir. Ve en âli hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır. Çünkü onlar, hayatlarını, kemâl-i lezzetle evlâtlarının hayatı için feda edip sarf ediyorlar. Öyleyse, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılâp etmemiş herbir veled, o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisâne hürmet ve samimâne hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnut etmektir. (Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.)

İşte, o mübarek ihtiyarların vücutlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır, bil, ayıl! Evet, hayatını senin hayatına feda edenin zevâl-i hayatını arzu etmek ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!

 
 
 
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 

Dua!

 

Biliyorum ki, beni duyan, benim derdime derman olan Sensin

Biliyorum ki kimse dinlemez beni Senden başka,

Senden başkasına anlatamam derdimi,

İçimde yaktığın ateşlere su verecek olan Sensin,

Düşmanım yok, ancak dostum, dostlarım var,

Onları da ayırma benden, lütfettiğin güllerle hem-hâ l et beni

Gül bahçesinde koştur, dikenlere batır, yaralasın akıtsın kanımı, mürekkebimi, yaşımı

Biliyorum ki dikenlere batmadan goncaya ulaşılmaz, goncalar açmaz,

Gonca olursa gül, bülbüller dolar, pervane olur etrafında,

Biliyorum ki gül Sensin, bülbül et beni, pervane et,

Duyan Sensin, bakan Sensin, konuşan, yazan, okuyan, her yer Sensin, her yerde Sen,

Yürüt beni, Sen yürütmezsen kırık kalır bestem, ayaklarım,

Koştur beni, Sen koşturmazsan, yarım kalır yarışım, bakışım,

Coştur beni, Sen coşturmazsan, akmaz gözlerden gelen deryalarım,

Konuştur beni, Sen konuşturmazsan, sözlerim, zikirlerim eksik kalır,

Derdimendim, derdi veren derman olandır, dert dediğim ne ki,

İnleten, inlettiren Sensin, ancak Sen

Fatma YÜKSEL

SELAM VE DUA


 
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
MECNUN DEĞİLSEN SUS!

Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından 'hû' filizlendirdi. Kâinat vecde durdu. Ve... dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor. Aşk vesile...

Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşlarından tanıdım. İçimde ney seslerini büyüttüm. Belli ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı. Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar.
Aşkın tarifini sordum göçmen kuşlara. Dediler göç... Dediler yanmaktır yaklaştıkça... Onun kaynağından tadan divanedir. Sonra...

Sonra bir şair kesti yolumu... En yüce bir düştür benim aşkım. Görmeye değmez ki küçük düşleri dedi ve ekledi: Mecnun değilsen sus!..

Bense güneşlerin kol gezdiği ufuklar hayâl ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair... Düşlerim en kudsî duygularla bezenmişti oysa. Meğer küçük düşlerle avunmuşum...

Muhayyel sevdalar buruyor yüreğimin pencerelerini. Herbiri tül, herbiri hür. Hiç dokunulmamış, hiç yaşanmamış. Hikayelerine hayâl meyal tanıklık ettiğim...

Bu efsane hikayeler sürüldü masama. Bense özgün sözlerin tadına alışıktım. Benim taatım, tahiyyatımdı Rab'le...

Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca, aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş olduğunu hissettim ki; tanınmayacak haldeydi. Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, menfaat, sömürü olmuştu. O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu... Kalan son sevgi sözlerini topladım avucuma.. doldurmuyor bile! Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil...

Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan. Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti... İflah olmaz âşık kisvesini giyebilmekti. Gönülde maya tutup aşka, onu göklere armağan edebilmekti.. uçurtmalara...

Celâl-i Didar'a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm... Sen ezelî ve ebedî, arzsız ve arşsız, cennet ve cehennemsiz, öylesine bir sevdasın ki diyebilmekti... Mevlânaca bir tavır koyabilmekti. Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti�

Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime. Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni.
Kalbimde bir dünya kurup, binbirinin yıkılışını venüs bardağında seyretmek gibi bir şey sanırım ulaşılmazlığın...

Ey ulaşılmaz Matlubum!..

Hırçın dalgalar Kahhar ismini vuruyor dünya sahiline, güller Cemal isminle raksa başlıyor bir seher, kuşlar Nur ismini zikrediyor bir şafak kızıllığında...

Bense Vedud coğrafyanda, 'seven' şahsında talibi oynamaktayım. Belki adaylığın adaylığına bile lâyık değilken;

Bende Mecnun'dan füzun âşıklık istidadı var,
Âşık-ı sâdık benim, Mecnun'un ancak adı var... diyebilme cüretkârlığına koşmaktayım...

Belki sadece içimdeki boşlukta çırpınıp durmaktayım...

Ey Rab! Sana ulaşamamak sensizlikte kaybolmak nedir, anlatayım mı?..

Kum fırtınasında, çölde, sağanaklara âşık olmaktır!...

Dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor... Aşk...



 
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 

Çevremizde, az da olsa, "görmediğime inanman" diyen kişilerle karşılaşıyoruz. Bunlara bu yanlış düşüncelerinden vazgeçirmek için neler söylemeliyiz?




Şurası bir gerçektir ki; varlık âlemi sadece beş duyu ile hissedilebilenlerden ibaret değildir. İnsan, görme duyusu ile, sadece madde alemini görür. Diliyle tatlar âlemini, kulağıyla sesler âlemini, burnuyla kokular âlemini hisseder. Hâlbuki; elektrik, yerçekimi, ışınlar alemi, radyoaktif dalgalar ve nice gerçekler vardır ki, bunlar, ne görülürler ne de işitilirler. Bununla birlikte, bu gerçeklerin varlığı şüphe götürmez.

İşte bu prensibi göz ardı eden bir kısım insanlar, görmediğime inanmam diyerek bütün varlık âlemini, sadece gözleriyle gördükleri maddi eşyadan ibaret sanarak büyük bir hataya düşerler. Hâlbuki bir şeyin gözle görünmemesi onun yokluğuna delil olamaz. Zira bu âlemde gördüklerimize oranla göremediklerimiz çok daha fazladır. Hatta insan vücudunda akıl, hayal, hafıza gibi görünmeyen varlıklar, görünenden kat kat fazladır.

"Görmediğim şeye inanmam" sözünün altında, aklın görevini göze yükleme yanılgısı yatmaktadır. Hâlbuki insandaki her bir duyu ayrı bir âlemin kapısını açar; birinin görevi diğerinden beklenmez. Mesela, göz, kulağın; burun, dilin görevini yapamaz. İnsan, gözüyle ne yemeğin tadına, ne bülbülün sesine, ne de gülün kokusuna bakabilir. Göz bu organların görevlerini yerine getiremezken, elbette aklın fonksiyonunu da icra edemez.

Malumdur ki; herhangi bir eser, göz ile göründüğü hâlde, ustası akıl ile anlaşılır. "Görmediğime inanmam." diyen bir insan, bu eserin yapıcısını inkâr durumuna düşer. Aynen bu örnekte olduğu gibi, sonsuz bir kuvvet, ilim ve sanat ürünü olan bu muhteşem kainatı seyrettiği hâlde, onun sanatkârını kabul etmeyen insan, ilim ve akıldan uzaklaşmış olur.

Böyle bir insan, bu kâinatta her an tecelli eden ve Allah'ın varlığını güneş gibi gösteren, yaratma, rızk verme, hayat verme gibi sınırsız olayları nasıl açıklayacaktır?

"Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür."

Mehmet Kırkıncı
 
 
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Günümüzde stresten çokça söz ediliyor. Stresin en önemli kaynağı ne olabilir?




Bazen gazetelerde insanın tüylerini ürperten resimler görürüz. Çoğunlukla Kuzey Afrikalı fakir ve perişan insanların resimleri... Her biri sanki canlı birer iskelet... Kemiklerle etler arasında nerdeyse mesâfe kalmamış. Bu halleriyle bize olanca güçleriyle haykırırlar: "Biz açız, bize yardım elinizi uzatın!" diye...

İşte maddî açlık insanı böyle perişan, böyle zayıf, böyle güçsüz ediyor... Beride maddî problemleri yok denecek kadar az, ama kendilerini eğlenceyle, sefahatle, içkiyle yahut uyuşturucuyla avutmak isteyen huzursuz kalabalıklar. Bunların dertleri öncekilerinden daha ileridir.

Ruh, beden ülkesinin sultanıdır. Açlıktan kıvranan insanlarda hizmetçi zayıf düşmüştür, huzursuz insanlarda ise sultan perişandır. Birincilere her insaf ve vicdan sahibi acır, merhamet eder. İkincileri ise herkes kınar, herkes onlara düşman kesilir. Halbuki asıl acınmaya, el uzatılmaya muhtaç olanlar bunlardır... Çünkü bunlar hem hastadırlar, hem de ilâç düşmanıdırlar. Bunlara karşı, tedavi ehlinin çok şefkatli ve çok sabırlı olması gerekir. "Fâsıklara ancak ârifler acır." Abdulkadir Geylâni (ks.)

Bugün huzur ve saadet arayanlar sadece bu insanlar değildir. Hemen herkes bu dertten bir iz taşımaktadır. Öyle ise biz öncelikle kendi nefsimize bir şeyler söylemeye çalışalım:

Neden yer yer ruhî sıkıntılara giriyor, sabırsızlanıyor ve bir şeyler yapamamanın ıstırabıyla ruhumuzu kıvrandırıyoruz. Beden sıhhatimizden, mali durumumuza, toplumdaki itibarımızdan dünyevî zevklerimize kadar her şeyi kendimize dert ediniyor ve bunları çözemeyince de üzülüyor, rahatsız oluyoruz...

Niçin, dünyanın üstünde gezeceğimize altına giriyor, bize hizmet etmesi gereken eşyaya biz hizmetçi oluyoruz.

Bu halimiz ruhumuzu hayli yoruyor ve takatten düşürüyor. Bütün bu olup bitenlere karşı sabırla karşı koymayı da başaramıyoruz. Zira, Üstat Bediüzzaman hazretlerinin o güzel teşhisiyle, biz sabır kuvvetimizi maziye ve müstâkbele dağıtıyoruz; hâle karşı sabrımızda güç kalmıyor ve sonunda sıkıntıya, ümitsizliğe düşüyoruz.

Bütün bunların kaynağına indiğimizde şu yanlışla karşılaşırız: "Biz nefsin doymasıyla, kalbin tatmin olmasını birbirine karıştırmışız."

Yanlış yoldan giden yorulur. İşte bizi yoran, sıkıntıya düşüren ve sonunda perişan eden bu büyük hatadır. Bundan döndüğümüz an huzur ve saadete yönelmiş olacağız.

Nefis şerle beslenir. Şer ise kalbi yaralar, vicdanı rahatsız eder ve huzuru kaçırır. İşte bu fasit daire, stresin ve huzursuzluğun önemli bir kaynağıdır. Bu çemberi aşamayanlar, nefislerini besledikçe kalp ve vicdanlarında huzur melekesini kaybederler. Ve bunun çaresini yeniden nefsin tatmininde ararlar.

Sadece birkaç misâl:

Nefis cimrilikten yanadır. Para biriktirdikçe mutlu olacağını zanneder. Halbuki, kalp ve vicdan muhtaçları doyurmaktan zevk alırlar.

Nefis büyüklenmekten hoşlanır. Kalp ve ruhun rahatı ise tevazuda, alçakgönüllü olmaktadır.

Nefis oyun ve eğlence düşkünüdür. Akıl ise çalışmayı ve gayreti emreder, onunla rahat bulur.

Ve nihayet nefis, fâni ve geçici eşyanın meftunudur. Kalp ise bekâya, ebediyete aşıktır. İşte bütün huzursuzluklar bu çelişkilerin ürünüdür. Ve insan, nefsini beslemekle değil, kalbini tatmin ile saadet bulur.

Ve her türlü bunalım ve huzursuzluğun İlahî reçetesi:


"Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur (Allah'ı anmakla sükûnet bulur). (Ra'd Sûresi, 28)


Maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan insanoğlunun kalbini, ancak Allah'ı zikir, yâni Onu yâd etme, Onu hatırlama tatmin edebilir. O halde insan, Ondan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, Ondan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur. O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder. İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır.

Alaaddin Başar (Prof.Dr.)



" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
 






Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.

Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.

Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) dünya

 ~~((( Dua   dilencisi  )))~~  
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~     
  

Yüce Allah Kur'ân-ı Kerimde "Her nefis sahibinin ölümü tadacağını ve dünya hayatının aldatıcı bir metadan başka bir şey olmadığını" (Âl-i İmran, 3:185) "Dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu, Allah'tan korkanların ise ahiret hayatına yöneldiklerini ve hayırlı olanın da bu olduğunu" (En'âm, 6:32) "Aklı başında olan ve gerçeği bilenlere göre dünya hayatının oyun ve eğlence olduğunu, gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu ve ahirette her şeyin canlı olduğunu" belirtir. (Ankebut, 29:64)
Peygamberimize (sav) "Ya Resulallah! 'Biraz dünyalık edinseniz ve rahatınıza baksanız" diyenlere cevaben "Ben dünyayı ne yapayım. Benim misalim, uzun bir yolculuğa çıkan ve bu uzun yolda dinlenmek üzere bir ağacın altında biraz gölgelenen adamın meselidir. Misafir yolunu düşünmeli" (Riyazu's-Salihin, 1:354) "Bu sebeple dünya malına rağbetim yoktur. Hem insanoğlu, malım, malım der. Gerçekte onun malı yiyip içtiği giyip eskittiği ve Allah için tasadduk ettiğidir. Bunun dışındaki malı kendisinin değil, mirasçılarınındır, o ise bunun zahmetini çekmekte, ahirette ise hesabını verecektir" (Müslim, Zühd, 3-4) buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav) "Dünya tatlıdır ve hoştur. Allah sizi onunla imtihan etmektedir ve ne yaptığınıza bakarak sizlere ceza ve mükâfat verecektir. Bu sebeple dünyadan sakının, kadınlardan sakının! İsrailoğullarının ilk fitnesi kadın yüzünden meydana gelmiştir" (Müslim, Zikir, 99; Riyazu's-Sâlihîn, 1:84) buyurarak bizleri ikaz etmektedir.
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde cehennemliklerin dünyada çekmiş olduğu ferahın, cennetliklerin ise dünyada çektikleri sıkıntıların cehennem ve cennete nispetle şöyle anlatmakta ve dünyada çekmiş olduğumuz imtihanın neticesinde cennet var ise dünyalık meşakkatin hiçbir öneminin olmadığına şöyle işaret etmektedir. "Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:

– Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi:

– Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:

– Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:

– Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der."

Dünya hayatında verilenler geçici birer metadır ve insanoğlu ölümle bu geçici metaların tümünden istese de istemese de ayrılacaktır. Kendisiyle kalacak olan amelleridir. Allah-u Teala bir ayette şöyle buyurmaktadır.ِ

"Nefsânî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır." Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir.

Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.

 


Live.com'u deneyin - hızlı ve kişiselleştirilmiş giriş sayfanızla istediğiniz her şey tek bir yerde. tek bir yerde.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) bir saat tefekkür...çetin tuğrul


 



"Bir Saat Tefekkür, Bir Sene Nafile İbadet Hükmüne Geçer" Mealindeki Tefekkürün Yolu, Usûlü, Metodu Nasıldır? Belli Bir Vird veya Zikri Var mıdır? En Çok Tefekküre Sevk Eden Âyetler Hangileridir? Sessizce Yapılan Dualar Tefekkür Yerine Geçer mi? Yazdır E-posta
Fethullah Gülen   
07.04.1978

Zannediyorum, soru sorulurken cevabı da verilmiş oldu. Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadet hükmünde olduğu, zayıf bir hadis-i şerifte[1] ifade ediliyor ama; hadisten daha ziyade Kur'ân-ı Kerim'de bu meseleyi teyit eden pek çok âyet var: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ihtilafında, aklı başında olan kimseler için gerçekten açık ibretler vardır." [2] Evet, ayların, güneşlerin âhenk içinde doğup batmasında, nizamın baş döndürücü bir keyfiyetle deveran ve cereyan edip durmasında, düşünebilen kimseler için ibretler vardır. Bu âyet-i kerime tefekkür mevzuunda sarih bir delildir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Bir insan bu âyeti okur da düşünmezse, yazıklar olsun ona." [3] buyururlar. Ümmü Seleme Validemiz, bu âyet nazil olduğu zaman veya Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu âyeti okurken ağladığını nakleder. [4] Zaman ve Mekânın Efendisi bir gece, teheccüd vaktinde bu âyeti okuyup hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. [5] Düşünmeye açılan bir kapı ve tefekkür iklimine açılan yollarda birer rehber sayılan bu ve emsali âyetler, İslâm'da düşünce hayatının buudlarını göstermeleri bakımından çok önemlidirler.
Yalnız, önce tefekkürün ne demek olduğunu bilmek lâzım. Tefekkür, evvelâ, bir ilk bilgiye dayanmalıdır. Yoksa âmiyâne, cahilâne tefekkürlerle hiçbir yere varılamaz. Böyle kapalı tefekkür, zamanla bıkkınlık meydana getirir. Sonra da insan tefekkür etmez olur. Bir insanın evvelâ, tefekkür edeceği mevzuu çok iyi bilmesi, tefekküre esas teşkil edecek hususları zihninde hazır malzeme hâline getirmesi, yani bir malumat-ı sabıkasının bulunması lâzımdır ki, sistemli düşünmesi mümkün olabilsin. Ayların, yıldızların cereyan ve deveranını, onların insanoğluyla münasebetini, insanı teşkil eden zerrelerin akıllara durgunluk veren hareket ve faaliyetlerini biraz olsun biliyorsa, bunlarla alâkalı düşündüğü zaman bu bir "tefekkür" olabilir. Yoksa, ayların güneşlerin harekâtına bakıp da şairane ilhamlarla bir şeyler duyup bir şeyler söyleyenlere mütefekkir değil, ilhamlarını söyleyen hayalci denir. Keza tabiat bataklığına saplanmış bir kısım natüralist düşünür ve şairlere de mütefekkir demek mümkün değildir. Hele Cumhuriyet döneminde, kalburüstü gösterilen şair ve yazarlarımız arasında mütefekkir o kadar azdır ki, bir elin parmak sayısını geçmez. Onlar da dinî duygu ve dinî düşüncelerinden ötürü ademe mahkûm edilmiş ve toplumun onları tanımasına kat'iyen meydan verilmemiştir.
Bu dönemde az bir zümre, eşya ve varlığı kurcalamış ama, onlar da eşyanın hakikatine kat'iyen nüfuz edememişlerdir. Vâkıa, bu dönemin tabiatsever şairlerinin beyanları içinde insan, cennetleri dinliyor gibi olur: Suların şakır şakır akmasında, yağmurun şıpır şıpır yağmasında, ağaçların hemhemesinde, kuşların demdemesinde öyle destanlar keserler ki, insan kendisini cennetlerin ortasında zanneder. Fakat bu insanlar hep, netice ve ötelere kapalı yaşadıklarından, eskinin düşmanı, yeninin de cahili olarak kalakalmışlardır. Ömürleri, şehadet âleminin tenteneli perdesi üzerinde sayıklamakla geçmiş ve tek kürekli sandalla seyahat ediyor gibi kendi etraflarında dönüp durmuşlardır. Bunların, hayata dair düşüncelerinin her yanında bir tıkanıklık vardır; bunların tefekkür dedikleri şey de, bu tıkanıklık içindeki ümitsizce ızdıraplardır. Ve tabiî böyle bir tefekkürün hiçbir faydası da yoktur.
Tefekkür etmek için evvelâ, bir ilk malumat, hâlihazırdaki durumun kavranması, öze uygun yeni terkipler, yeni komprimeler ve bütün bunlar üzerinde gerçeği arama düşüncesiyle fikir sancısı lâzımdır. Bu sistemle düşünebilen şahıs, düşüncede sürekli yeni yeni hükümlere varabilir; bu hükümleri daha başka düşünce hamlelerine esas yaparak daha ilerilere sıçrayabilir; ondan yeni yeni neticeler çıkararak tefekküründe derinleşip buudlaşır. Sonra da tek buudlu veya çift buudlu düşüncesini, üç buudlu, çok buudlu tefekküre ulaştırarak zamanla "zülcenaheyn" bir mütefekkir ve bir insan-ı kâmil seviyesine çıkabilir.
Hâsılı, düşünmenin ilk esası olarak okuma, kâinat kitabını mütalâaya alışma, sinesini Hak'tan gelen esintilere, kafasını şeriat-ı fıtriyenin prensiplerine karşı açık tutma, varlığa, onun mukaddes tercümesi sayılan Kur'ân adesesiyle bakma gibi hususları sıralayabiliriz... Yoksa, Kutup Yıldızı şurada duruyor, Güneş şöyle batıyor, Zühre şöyle, Merih böyle... başı, hedefi, gayesi belirlenememiş, cahilce eşyanın yüzüne bakış kat'iyen tefekkür olmayacağı gibi, böyle bir düşünceyle bir yere varmaya da imkân yoktur. Sevap kazandırıp kazandırmadığı da her zaman münakaşa edilebilir.
Bir saat tefekkürün, senelerce yapılan ibadete denk olması şundandır: İnsan, bir saat sağlam tefekkür sayesinde onda, erkân-ı imaniye inkişaf eder; içinde mârifet nurları parlar; derken kalbinde muhabbet-i ilâhiye belirir... Sonra ruhanî zevklere ulaşır ve kanatlanmış gibi olur.
İşte böyle bir tefekkürle herhangi bir insan, bu türlü tefekkürden mahrum bir işin, bin ayda varabildiği mesafeye varmış, dolayısıyla da en büyük kazançlara ermiş sayılır. Böyle bir anlayış ve şuur içinde Rabbine teveccüh edememiş bir insana gelince, bin sene durmadan yatıp-kalksa, terakki adına bir adım atmış sayılmaz. Bu itibarla da yaptığı şeyler bir saat tefekküre mukabil gelmez. Ama bu demek değildir ki, onun bin sene yaptığı ibadet ü taat boşa gitmiştir. -hâşâ- Allah karşısında onun ne bir rükuu, ne bir secdesi, ne bir kavmesi, ne de bir celsesi boşa gitmemiştir. "Kim zerre kadar hayır yapsa onu görür, kim de zerre kadar şer yapsa onu görür." [6] Yani herkes kazancına göre bir kısım şeylere mazhar olur. Bu esasa binaen ne şekilde olursa olsun o da vazife-i ubûdiyetini eda etmiş; kulluğunu yerine getirmiş ve Rabbiyle bir çeşit münasebete geçmiş sayılır. Fakat tefekkürden hâsıl olan şeyleri elde edemez.
Evet, bu mânâdaki bir tefekkür, arz ettiğim gibi bir sene ibadete mukabil gelebilir.
Bir diğer şey daha soruluyor: Tefekküre esas teşkil eden veya vesile olan belli vird veya zikir var mıdır? Belli virdler ve zikirler insanın tefekkürünü geliştirebilir mi?
Bu da yine kâinat kitabını mütalâada olduğu gibi, şuurlu olmaya bağlıdır. Şuurlu dua, şuurlu münacât, şuurlu yakarış, bazen insanın iç dünyasında en paslı gibi görünen kilitleri de açabilir. Ancak, bu vird ve zikrin, nereden, nasıl seçilip alınacağına dair bir şey söyleyemeyeceğim. Bu durum, istidat ve kabiliyetlere göre farklılık arz edeceği gibi, şahısların inanç ve kanaatlerine göre de değişik olabilecektir. Bu itibarla, isteyen sinesini "Cevşen"le, isteyen "Evrâd-ı Kudsiye" ile, isteyen "Me'sûrât"la, isteyen Şazilî, Şah-ı Geylânî, Ahmed Rifaî ve Ahmed Bedevî Hazeratından birinin evradıyla coşturabilir. Bu büyük zatların büyük virdleriyle meşgul olurken, insan o zatları âdeta yanında hisseder ve o huzur içinde okuduğu şeylerin zevkine doyamaz. Keşke, herkes bu virdleri okuyup onlardan istifade edebilseydi, böylelikle kendilerini yenileyecek ve Allah'la münasebetlerini kuvvetlendireceklerdi...!
Bir diğer husus da şu: Tefekküre sevk eden âyetler, sessizce yapılan dualar, tefekkür yerine geçer mi?
Mânâsı anlaşılmıyor ve insan onda derinleşemiyorsa tefekkür olmaz. Sevap olur da tefekkür olmaz. Tefekkür, fikretmeden gelir. Vak'alarla yeni vak'aları bir araya getirme ve terkipler yapmak demektir. Bir şeyin sebebiyle neticesi, illetle malûl arasında münasebet kurma Allah'la kul-Mâbud münasebetini perçinleştirme her zaman bir tefekkür sayılsa da bu kudsî münasebete ulaştırmayan evrâd u ezkâr veya en mübarek zatların dersi de olsa sevap olur, fakat tefekkür olmaz. Tefekkür olabilmesi, ruhu ve gönlü çalıştırmaya, tefekküre mevzu olan şeyin üzerinde durmaya, araştırmaya, Rabbimizle münasebetlerimizi derinleştirip kuvvetlendirmeye bağlıdır. Rabbim muvaffak eylesin!
Günümüzde en kıt, en az olan şey tefekkürdür. Bu itibarla insanımızın tefekkür noktasında yaya olduğu söylense mübalâğa yapılmış sayılmaz.
Celse: İki secde arasında bir defa "Sübhânallah" diyecek kadar oturma.
Kavme: Namazda rükûdan doğrulup, en az bir kere "Sübhânallah" diyecek kadar ayakta durma.
Me'sûrât: Peygamber Efendimiz'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) rivayet edilen dualar.
Tefekkür: Varlık ve hâdiseleri iyice okuma, geniş, derin ve sistemli düşünme.
Vird: Belli aralıklarla devamlı okunan dua, zikir.
Zülcenaheyn: "İki kanatlı" mânâsına hem ilim hem de mârifette zirvelere ulaşmış olan âlimlere verilen bir lakap.
[1] el-Aclûnî, Keşfu'l-hafâ, 1/370.
[2] Âl-i İmrân sûresi, 3/190.
[3] Bkz.: İbn Hibbân, es-Sahîh 2/366; İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azim, 2/164; el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 4/197.
[4] Bkz.: İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azim, 2/164; el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 4/197.
[5] İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azim, 2/164; el-Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 4/197.
[6] Zilzâl sûresi, 99/7-8.



Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.

Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---