28 Şubat 2009 Cumartesi

(Namaz Zamanı) duanın gücü



Yeni nesil Windows Live Services'ı ücretsiz edinin. Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı)


Müminlerin Allah (cc)'ın rızasını ve cennetini kazanabilmek için hayatları boyunca 'ciddi bir çaba' göstermeleri, onların Yüce Allah (cc)'a olan sadakatlerinin bir göstergesidir. Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de müminlere Allah (cc)'ın rızasını ve ahiretini kazanmak için 'ciddi bir çaba' göstermekle sorumlu olduklarını buyurmuştur. Müminler bu 'ciddi çabayı', hem kendi nefislerini imani açıdan olgunlaştırıp Allah (cc)'ın hoşnut olacağı bir yapıya kavuşturmak, hem de Allah (cc)'ın Kuran-ı Kerim'de tarif ettiği güzel ahlakı insanlara anlatmak için gösterirler. Müminlerin çabası, onların Allah (cc)'a olan teslimiyetlerinin getirdiği 'güç ve azim' sayesinde ortaya çıkmaktadır. Allah (cc)'a karşı duydukları iman ne kadar güçlü olursa, Allah (cc)'ın onların kalplerine hissettireceği şevk ve heyecan da o kadar kuvvetli olacaktır. Böylece müminler hem nefislerini terbiye etmiş olacaklar, hem de Allah (cc)'ın razı olacağı bir insan olabilmek için gerekli olan çaba ve şevke sahip olacaklardır. Yüce Allah (cc), Kuran-ı Kerim'de, müminlere Kendi yolunda ciddi bir çaba harcamalarını şöyle öğütlemiştir:

Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 19)

İşte müminler ciddi çabayı ilk olarak kendi nefislerini Allah (cc)'ın razı olacağı bir hale getirmek için harcarlar. İnsanın kendi isteklerine ve tutkularına göre değil de, tamamen Allah (cc)'ın istediği şekilde hareket etmeye çalışması, şüphesiz ki ancak Rabbimiz'e karşı duyulacak içten bir bağlılıkla mümkündür. Müminler, Allah (cc)'ın "Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir..." (Maide Suresi, 105) ayeti gereği, dünyada üstlenmeleri gereken en büyük sorumluluklardan birinin, kendi nefislerini terbiye etmek olduğunun farkındadırlar. Hayatları boyunca kendilerine sürekli olarak kötülüğü emreden ve kendilerini Allah (cc)'ın rızasından uzaklaştırmaya çalışan bu saptırıcı güçle mücadele halindedirler. Nefislerinin aldatmacalarına karşı son derece uyanık olur ve Allah (cc)'ın rızasına uygun olmayacak hareketlerden şiddetle kaçınırlar.

Peygamber Efendimiz (sav) de "Müminin mizanında en ağır basacak şey güzel ahlaktır. Muhakkak ki, Allah Teala işi ve sözü çirkin olan ve hayasızca konuşan kimseye buğz eder" (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 15/9) ve "Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer." (Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.792) hadis-i şerifleriyle güzel ahlakın önemine dikkat çekmiş ve müminleri bu konuda samimi bir çaba harcamaya davet etmiştir.

Allah (cc)'ın ve Peygamberimiz (sav)'in güzel ahlak konusundaki tavsiyelerini bilen müminler, hem kendi nefislerine karşı mücadele etmek hem de Kuran ahlakını insanlara anlatmak için büyük bir çaba gösterirler.

 
beklenen gün gelecekce çekilen çile kutsaldır.
               bay gözyaşı
                    





Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Lütfen gruba siyasi ve reklam mailleri yollamayın

Lütfen gruba siyasi ve reklam mailleri yollamayın. bu tür reklamlar yöneticilerimiz tarafından silinecektir.
 
Namaz Zamanı

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Re: Seni seviyorum Allahım


 erdal  söğüt   selamlar  sunar




Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) UNUTMAYIN


*UNUTMAYIN ; *
*Yediklerimiz değil, hazmettiklerimiz bizi insan yapar.*
*Kazandıklarımız değil, biriktirdiklerimiz bizi zengin yapar.*
*Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar.*
*Başkalarına verdiğimiz öğütler değil, bizzat uyguladıklarımız bizi insan
yapar.*

--
GERÇEK ŞU Kİ ; İNSAN KENDİNİ , KENDİNE YETERLİ GÖREREK AZAR.
(el-ALAK 6,7 )

SAKIN ŞEYTAN SİZİ YOLDAN ÇEVİRMESİN.ÇÜNKÜ ; O , SİZİN İÇİN APAÇIK BİR DÜŞMANDIR. (ez-ZUHRUF 62 )




 


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Hz. Ebu Süfyan

Hz. Ebu Süfyan

 

Hz. Ebu Süfyan (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin kayınpederi ve eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Peygamber efendimizin mübarek zevceleri olan Habibe validemizin ve vahiy katibi Hz. Muaviye'nin babasıdır.

 

Hz. Ebu Süfyan, müslüman olmadan önce Mekke'nin ordu kumandanı idi. Mekke'nin fethinde müslüman oldu. İslam ordusu şehre girerken, bir tepeden onları seyrediyordu. Kendi kendine (Şimdi büyük bir ordum olsa, acaba bunları yenebilir miydim?) diye düşündü. Tam o sırada Peygamber efendimiz yanına gelip, yavaşça (Ne kadar büyük ordun olsa, yine seni yenerdim) buyurdu. Bu mucize karşısında Hz. Ebu Süfyanın imanı daha da kuvvetlendi. Daha sonra Peygamber efendimiz Eshabına buyurdu ki:

(Ebu Süfyan'ın evine giren öldürülmekten kurtulur.) [Müslim]

 

Hz. Ebu Süfyan Mekke'ye gidip Kureyşi İslama davet etti. İslam ordusunun şehre girmek üzere olduğunu haber verdi. (Müslüman olanlar ve veya benim evime ve Mescid-i harama sığınanlar hariç, herkes kılıçtan geçirilecektir.) dedi. Hz. Ebu Süfyan bu şereften başka, daha birçok ihsanlara kavuştu. O gün fazla kan dökülmeden Mekke fethedildi. Bunda Resulullahın kayınpederinin pek büyük hizmeti oldu.

 

Taif gazasında çok büyük kahramanlık gösterdi. Harpte bir gözü kör oldu. Resulullah, (Ya Eba Süfyan! Hangisini istersin? Eğer dilersen, dua edeyim, gözün yerine gelsin. Eğer dilersen Allahü teâlâ, Cennette sana bir göz versin) buyurdu. Ebu Süfyan: Ya Resulallah! Cennette göz verilmesini isterim dedi ve avucunda duran gözünü yere attı.

Ebu Süfyan hazretleri Yermük gazasında da, çok kahramanlık etti. İkinci gözü de çıktı. Orada şehid oldu. (Medaric-ün nübüvve, Mevahib-i ledünniye)

 

Allah hepsine Cenneti söz vermiştir

Peygamber efendimizin kayınpederi olan Ebu Süfyan hazretlerine dil uzatılamayacağı gibi,  eshab-ı kiramın herhangi birisine de dil uzatılamaz. Çünkü hepsi cennetlik idi. İşte bir âyet-i kerime meali:

(Mekke'nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı [Cenneti] va'detmiştir.) [Hadid 10]

 

Âyet-i kerimede, sapıklara fırsat vermemek için, ve küllen vaadallahü hüsna buyuruluyor. Yani Allah hepsine Cenneti söz vermiştir buyuruluyor. Fazilet bakımından elbette, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer gibi Mekke'nin fethinden önce Müslüman olup, bütün savaşlara katılanlar, Hz. İkrime,  Hz. Vahşi gibi fetihten sonra Müslüman olanlardan üstündür. Ama hepsi de Cennetliktir.

 

Allahü teâlâ, sadece Eshab-ı kiramın Cennetlik olduğunu bildirmekle kalmadı, o mübarek insanları sevip onların yolundan giden Müslümanlardan da razı olduğunu, onları da Cennete koyacağını bildirdi. İşte bir âyet-i kerime meali:

(Muhacirlerin [Mekke'den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine'de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah'tan razıdır. Allah bunlar için, altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.) [Tövbe 100]

 

Allahü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. Allah, Eshabdan birkaç sene razı oldu sonra vazgeçti denilemez. Allah sözünden dönmez.

 

İbni Sebeciler, birkaç sahabi hariç hepsine kâfir diyorlar. Allahü teâlâ, sahabi düşmanlarına fırsat vermemek için, sadece Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gibi cihad edenlerin değil, evlerinde oturanların da cennetlik olduğunu bildirmiştir. İşte âyet-i kerime meali:

(Müminlerden, oturanlarla malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Bununla beraber Allah hepsine de en  güzel olanı [Cennet] va'detmiştir; ama cihad edenleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.) [Nisa 95] Bu âyette de, "hepsi cennetliktir" buyuruluyor.

 

Eshab-ı kiram birbirlerinin dostu idi. İşte âyet-i kerime meali:

(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]
 
Eshab-ı kiramın birbirine karşı çok merhametli olduğunu bildiren bir ayet-i kerime meali de şudur:
(Muhammed aleyhisselam,  Allah'ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]  
 
Furkan suresinin, (Allah, kâfirken tövbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin seyyiatını hasenata [günahlarını sevaplara] çevirir. Allah çok affedici ve çok merhamet sahibidir) mealindeki 70. âyeti, Hz. Ebu Süfyanın ve mübarek oğlu vahiy katibi Hz. Muaviye'nin ve iffetini, asaletini, Mekke'nin fetih gününde Resulullahın huzurunda ispat eden Resulullahın kayınvalidesi Hz. Hind'in tertemiz olduklarını ortaya koyan sarsılmaz bir vesikadır.

 

Hz. Ebu Süfyan, Allah resulünün kayınpederidir

Hz. Ebu Süfyan, Peygamber efendimizin kayınpederi olmakla, mübarek kızı Habibe validemiz de müminlerin annesi olmakla şereflenmiştir. Bir âyet-i kerime meali:

(Resulullahın zevceleri müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]

 

Resulullahla akraba olmak şerefi çok büyüktür. İmanlı olan her akrabası muhakkak cennetliktir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ bana insanların en iyilerini sahabi olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak, İslam dinini bildirmekte yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da eshar [hanım tarafından akraba] olarak ayırdı. Onlara dil uzatanlara Allah'ın, meleklerin ve bütün insanları laneti olsun!) [Hakim]

 

(Allahü teâlâ, bana eshab ve akraba olarak en iyileri seçti. Birçok kimse, eshabıma ve akrabama dil uzatır, kötülemeye çalışırlar. Böyle kimselerle oturmayın! Birlikte yiyip içmeyin, bunlardan kız alıp vermeyin.) [Dare Kutni]

(Eshabımı, zevcelerimi ve Ehl-i beytimi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]

 

(Esharımın [Hanım tarafından olan hısımlarımın] Cennetlik olmasını istedim. Rabbim de bu isteğimi kesin olarak kabul etti.) [Hakim]

(Kızlarımı evlendireceğim kimselerle, evleneceğim kadınların Cennetlik olmasını Rabbimden istedim. Rabbim de kabul etti.) [Şirazi]

(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemi, İ. Neccar]

 

Sırf bu hadis-i şerifler bile Hz. Ebu Süfyan'ın cennetlik olduğunu göstermektedir



Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

26 Şubat 2009 Perşembe

(Namaz Zamanı) Cuma Hutbesi - Tebliğ Metodu

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ

İslamda cihadın bir cephesi de, dini tebliğ etmektir, dinin kutsi mesajını bütün inlanlığa duyurmaktır. Bunun da metodunu Kuran-ı Kerim çizmiş, Hz. Muhammed (asm.) de fiilen uygulamıştır.

Aziz Cemaat! İslam dini, bütün beşere en son ilahi bir çağrıdır. Bu çağrı, Kuran-ı Kerimde islama çağrı (Saff, 7), Allah yoluna çağrı (Nahl, 125), imana çağrı (Hadid, 8 ), Allahın kitabına çağrı (Al-i İmran, 23), Hakka çağrı (Rad,14), hayra çağrı (Al-i İmran,104) ve kurtuluşa çağrı (Mümin, 41) gibi ifadelerle beyan edilmektedir. Ve bu çağrı sadece Allah'ın dinine olmalıdır. Davetçinin şahsına ve milletine yapılan bir çağrı olmamalıdır. Davetin tesiri için bu şarttır. Yüce Allah şöyle buyurur: Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar? (Kalem,46) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. (Muminun, 72) De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah'a aittir. (Sebe, 34) Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak isteyen kimseler (olmanızı) istiyorum. (Furkan,25) Ey milletim! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. (Hud, 51)

Ayetlerden açıkça anlaşıldığına göre peygamberler Para toplamıyorlar, tahsilât yapmıyorlar. Dünyevi kaygı taşımıyorlar. Emeklilik, sosyal güvence gibi kaygıları da yok. İhlâsla çalışıyorlar. Önce kendileri yapıyor, yaşıyorlar. Pratik örnek oluyor sonra aynı şeye davet ediyorlar. Din'in sırtından geçinmiyorlar. Din onlar için bir kazanç kapısı değil. Bağımsızlar, hürler, sadece Allah'a karşı sorumlu olduklarını biliyorlar. Kendilerini bağımlı kılacak tavırlardan şiddetle uzak duruyorlar. Hz. Peygambere mekken'in kodamanları çok cazip teklifler yapmışlardı. Satın almaya çalışmışlar, ilahi daveti bu yolla sabote etmek istemişlerdi. Kadın, makam, servet teklif etmişlerdi. Ancak Efendimiz "güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseniz dahi bu davadan vaz geçmem dedi. Çünkü mü' min için Allah' ın rızası ile takas edilecek, takasa değecek kıymette başka bir şey yoktur, olamaz. O halde peygamberlerin davasını dava edinenler de onlar gibi yaşamaya ve onlar gibi anlatmaya mecburdurlar.

Aziz Cemaat! Allah yoluna çağırmak ve tebliğ etmek farzdır. Davet, kitapla ve sünnetle, kabalık ve şiddetten uzak ve en güzel bir yolla olmalıdır. Ne son sözü başa alacağız, ne de adam darılır diye Allah'ın mesajını gizliyeceğiz. Madem insanları Allah'ın dinine çağırıyoruz, o halde bunu Allah'ın istediği gibi yapmalıyız. Bizden istenen bu görevi hakkıyla yapmaktır. Başarı da bundan ibarettir. Sonuç almak değildir. Eğer başarıyı sonuca bağlarsak birçok peygamberi başarısız görürüz ki bu büyük bir hatadır, iftiradır. Hz. Peygamber şöyle buyurur: Ümmetler bana arz olundu. Bir peygamber gördüm, yanındaki ümmetinin sayısı onu bulmuyordu. Yine bir peygamber gördüm, yanında kendisine inanmış bir-iki kişi vardı. Yine bir peygamber bana arzedildi, yanında hiç bir kimse yoktu. (Buharı ve Müslim)

Aziz Müminler! Davetçi Allah'ın kitabını, Pegamberin sünnetini ve bu ümmetin selefinin üzerinde icma ettikleri hususları bilen, ilimle gıdalanan ve çokça zikir, dua ve tesbihatla Allah'a yalvaran ve davet ettiği insanlara acıyandır. Ayrıca davetçi, insanları yaşadığı bir dine çağırırken hitap edilen toplumun yaşayış düzenlerini, İnançlarını, saplantılarını, daha çok hangi görüş ve düşüncelerin tesirinde kaldıklarını, psikolojik yapılarını, kültür seviyelerini, zaaflarını ve temayüllerini, ekonomik yapılarını ve bağlı bulundukları ekolülleri de bilmek durumundadır. Davetçi tartışmaya girmeden açıklamakla yetinmelidir.

Yüce Allah bu işi nasıl yapmamız gerektiğini kendisi bize açıklamıştır: Ey Rasulüm! Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. (Nahl,125) Müfessir Fahruddin er-Râzî, bu ayette üç metodtan bahseder: Birincisi, kesin deliiler, şüpheden uzak bilgi ve inanç veren hüccetler­dir. Buna «hikmet» denir. İkincisi, doyurucu delillerdir. Buna «güzel öğüt» de­nir. Üçüncüsü, misaller getirmektir. Buna «mücadele» denir. Yüce Allah'ın Hz. Musayı firavuna gönderirken söylediği mesaj da bu anlamdadır: Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar. Haydi, ona gidin de deyin ki: Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. Kurtuluş, hidayete uyanlarındır. Taha, 44–47

Hutbemi Hz. Peygamberi 23 yıl gibi kısa bir zamanda başarılı kılan çalışmalarından bir demetle bitiriyorum:

a) Hz. Peygamber dininde samimidir. Çünkü getirdiği ahkâma herkesten ziyade riayet etmiştir.

b) Hz. Peygamber en büyük ahlaka sahiptir. (Kalem, 4)

c) Hz. Peygamber, Muhammed-ül Emindir.

d) Hz. Peygamber, bütün insanlara değer vermiş, siyah, beyaz, arap ve acem ayırımı yapmamıştır

e) Hz. Peygamber, merhameti ve müsamahayı kin, öfke ve düşmanlığa tercih etmiştir.

f) Azim, sabır, inanç ve karalılığı ümitsizlik ve karamsarlığa tercih etmiştir.

g) Hz. Peygamber tebliğ ve davet için hiçbir maddi menfaat ve şahsi çıkar düşünmemiştir


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) “O Allah Hayy’dır. Ondan başka ilah yoktur. O halde, dini yalnız O’na has kılarak, halis bir şekilde O’na dua edin!” (Mü’min, 65)...hayırlı cumalar baki selamlar dua ile gönül dostlarım


 


NASIL DUA ETMELİ?



DUAYI EMREDEN Cenab-ı Hak, duanın bir kısım adabını da bildirir. Kur'an'ın ayetlerinden anladığımız kadarıyla, dua ederken dikkat etmemiz gereken bazı durumları şöylece sıralayabiliriz:

1. "Allah'a korku ve ümitle dua ediniz." (A'raf, 56) Yani, reddolunmasından korkar, kabulünü ümit eder bir şekilde isteyiniz.

"Beyne'l-havf ve'r-reca" yani korku ve ümit arasında olmak kişinin manevî hayatı için son derece önemlidir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın ifadesiyle, "bu iki hâl, insanın seyr u sülûkunda iki kanat gibidir." Tek kanatlı kuş uçamadığı gibi, sadece korku veya sadece ümit kanadıyla hareket edenler de, kemâlat semasına doğru uçamazlar.

Allah'ın celal ve azametini düşünmek, insana lezzetli bir korku verir. Annesinin merhametli tokadından korkup yine annesinin şefkatli sinesine sığınan çocuk gibi, Allahtan korkan insan O'na iltica eder. Allahın cemâl ve rahmetini düşünmek ise, insanı ümit içinde yaşatır.

2. "Rabbinize tazarru ile ve gizlice dua edin. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez." (A'raf, 55)

Yani, yalvara yakara, samimi bir şekilde, bütün benliğiniz ile O'na yönelin, O'ndan isteyin. Başkalarına da duyurmayın ki, nefsin hissesi karışmasın.

Tazarru hali, insanın kendini duaya tam vermesini ifade eder. Bunu, duaya tam konsantre olmak şeklinde anlayabiliriz. İnsan bazı dualarında bu hâli yaşar. Bütün hisleri uyanmış, bütün latifeleri hüşyar bir şekilde yalvarır. Böyle bir durumda, istediği şeyleri ruhunun en derinlerinden gelen bir iştiyakla ister. Bu şekilde yapılan dualar, genelde kabul edilir.

Bunun zıddı ise, tam bir gaflet göstergesi olur.Hz. Peygamberin ifadesiyle, "gafil, boş bir kalbin duasını Allah kabul etmez." (Tirmizi, Daavât, 65)

Duada haddi aşmak ise, sesi fazla yükseltmek, olmayacak şeyleri istemek gibi durumlardır. Mesela, kişinin "Allahım beni peygamber yap!" veya "Allahım, beni bu dünyada ölümsüz kıl!" demesi, muhali talepten başka bir şey değildir.

3. "Allahın Esmaü'l- Hüsnası vardır. Onlarla dua ediniz. (A'raf, 180)

"Esmaü'l- Hüsna" "en güzel isimler" anlamına gelir. Yüce Allah, kendi kemaline ünvan olan nice isimlere sahiptir. Bunlar bir rivayette 99, bir başka rivayette 1001 olarak ifade edilmektedir. Mesela, Besmelede "Allah, Rahman, Rahim" isimlerini, en son sure olan Nas suresinde

- İnsanların Rabbi

- İnsanların Meliki

- İnsanların İlahı isimlerini görürüz.

Kur'anın tamamında bu ilahî isimlere sıkça yer verilmektedir.

Malûmdur ki, bir kimse pek çok ünvanlara sahip olabilir. Mesela, güzel yazı yazmasıyla hattat, güzel resim yapmasıyla ressam, yaptığı binalarla mimar ünvanını alır ve o ünvanlarla bilinir. Öyle de, Cenab-ı Hak yaratmasıyla Halık, şekil vermesiyle Musavir, rızık vermesiyle Rezzak şifa vermesiyle Şâfi'dir…

İnsan, Allah'a yalvarırken, istediği şeye uygun olan İlahî ünvanı söylemesi uygun olur. Mesela, günahlarımızın affını isterken "Ya Gaffar" ayıplarımızın örtülmesini isterken "Ya Settar" ismini söyleriz.

Keza, belaların defini isterken "Ya Dafia'l-beliyyat" (ey belaları def eden), ihtiyaçlarımızın karşılanmasını isterken "Ya Kadıya'l- Hâcât" (ey ihtiyaçları veren) ünvanını söyleriz.

Rızık isterken O'nun Rezzak ismini anar, maddi manevi hastalıklarımız için O'nun Şafi isminden meded umarız.

İnsanlığa en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber, dualarında sadece "Ya Rabbi, Allahım" demez, binbir isimle Allah'a yalvarırdı. Mesela, şu duasına bakalım:

"Ey kalpleri çeviren Allahım. Kalbimi dinin üzere sabit kıl!" (Müslim, Kader, 17)

4. "O Allah Hayy'dır. Ondan başka ilah yoktur. O halde, dini yalnız O'na has kılarak, halis bir şekilde O'na dua edin!" (Mü'min, 65)

İhlas, dinin en mühim esaslarından biridir. Yapılan bir şeyin sadece Allah için yapılmasını ifade eder. İhlasın zıddı, riyadır, gösteriştir. Sözgelimi, bir din görevlisi insanların önünde dua ederken coşkuyla istese, fakat yalnız dua ettiğinde sönükleşse, ihlastan uzaklaşmış olur.

5. "Allahın lütfundan isteyin!" (Nisa, 32)

Yani, başkalarına verilen servet-makam- ilim gibi şeylere bakıp ta, kıskançlıkla "bu niye ona verildi? Aslında bana verilmeliydi. Ben buna daha layıkım" demeyiniz. Çünkü, belki de onun size verilmemesi hakkınızda daha hayırlıdır. Dolayısıyla siz Rabbinize yöneliniz, O'nun lütuf ve kereminden isteyiniz. O, hakkınızda hayırlı olanı elbette bilir, ona göre verir. O'nun rahmet hazineleri ne biter, ne de tükenir.

Bu meselede, şu esasları göz önünde bulundurmak lazımdır:

- Mülk Allahındır. O, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İnsana düşen, verilmeyene göz dikmek değil, verilene şükretmektir.

- İnsan eğer şükretse, Allah daha fazla verecektir. Çünkü, tekitli bir şekilde şöyle demektedir:

"Eğer şükrederseniz, gerçekten artırırım." (İbrahim, 7)

- Hayır zannettiğimiz şer, şer zannetiğimiz hayır olabilir. Kur'an şöyle bildirir:

"Bir şey hoşunuza gitmezken sizin için hayırlı olabilir. Sevdiğiniz bir şey de şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216)

Mesela, insan hırs ile mal ister. Fakat Karun gibi bunu kibir ve gurura vesile yapacaksa, ona verilmemesi hayırlı olur. Veya insan ısrarla ilim ister. Fakat ilmiyle dalalete sapacaksa, verilmemesi rahmet olur. Onun için, Allahtan birşey isterken "Allahım, senin lütfundan isterim. Eğer bu istediğim hayırlıysa ver. Değilse, hakkımda hayırlı olanı nasip et!" demeli ve Allaha tam tevekkül etmelidir.

- Allah mutlak adalet sahibidir. Zulümden münezzehtir. Elbette kimin neye layık olduğunu bilir ve ona göre verir. 

Şadi Eren



 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

ÖLÜMLE GELEN




NE ZAMANDIR uyuduğunu bilmiyordu. Uzun süredir uykuda olmalıydı. Gözlerini açmamıştı daha. Dışarıdan gelen sesleri dinlemeye başladı. Araba sesleri geliyordu daha çok, bir de martı sesleri... Martıları seviyordu, özellikle bembeyaz tüyleri olanları. Onların gökyüzünde süzülüşünü seyretmek ve seslerini dinlemek ruhuna huzur veriyordu. Sabah olunca gözlerini açmadan dışarıda olup biteni dinlemek ve anlamaya çalışmak da hoşuna gidiyordu. Gözlerini açtı. Tüm duyularıyla hissetmek istiyordu bu yaz sabahını. Güneş aydınlatmıştı her yeri. Pencereyi açtı bu aydınlık, ruhunu da aydınlatsın diye. İstanbul, sabahları daha da güzel oluyordu. Gökyüzü parlaktı, kirlenmemişti daha. Bu temiz havayı tüm zerrelerine hissettirmek istercesine içine çekti. Nefes alıp veriyordu. Kendisiyle birlikte tüm kâinatın nefes aldığını düşündü. Ve ah! Evet! Hâlâ yaşıyordu, kâinat ile birlikte. Nefes alıp vermek yaşamanın en büyük belirtisi değil miydi ya zaten! Bu güzel yaz sabahında yaşıyor olmak güzel bir duyguydu. Kendisine bu güzelikleri veren ve hissettiren merhametli bir varlık olmalıydı. Tüm insanlığı çok seviyordu ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar yaratmıştı. Bunları düşününce ruhu huzurla doldu. Ama sonra, yüzünde bir hüzün belirdi. Geçen hafta dergide okuduğu cümle geldi aklına: 'Oksijenin, kötü bir yönü var. Oksijen enerji üretmek için besinle birleşir ama aynı zamanda fazladan bir elektronu olan ve vücuda zararlı atomlar da üretir. Sürekli oksitleniyoruz. Nefes almanın biyokimyasal bedeli, yaşlanmak. Yani paslanıyoruz...' Bu cümleleri unutamıyordu. Demek, yaşamak için aldığı her nefes sürekli etkisinde olduğu ölüme biraz daha yaklaştırıyordu onu. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle. Bu durum ruhuna çok ağır geliyordu. Martılar da nefes alıyordu, bembeyaz tüyleri olan martılar... Onlar da yaklaşıyordu ölüme yavaş yavaş. Ya sevdiği insanlar ve yakınları... Bütün kâinat nefes alıyordu... Tüm bu güzelliklerin, bu yaz sabahının, emek verdiği hayatının bir gün bitecek olması kendisini hüzne boğdu... Ama ölüm tüm gerçekliğiyle karşısında duruyordu. Ölüm değişmiyor, ölmüyordu. Kabir kapısı kapanmıyordu. Hayatın tam içindendi. Ölüm de hayat kadar mahlûktu. Yaratılmış ve yoktan var edilmişti.

Çiçekler soluyor, hayvanlar ölüyordu, güneş batıyor, dünya yaşlanıyordu...

Büyük bir insan olan âlem dahi ölümün pençesinden kurtulamıyordu.

Ölüm daima göz önündeydi.

HER AN GELEBİLİRDİ...

Kâinatın zeval ve ölümü kendisini ağlatıyordu. Bir gün öleceği düşüncesi kalbini sıkıştırıyordu. Ölümle birlikte insanlığın ve dahi kendisinin acizliği ve fakirliği değişmiyor, aksine ziyadeleşiyordu...

Ölüm kaçınılmaz ise ve hayat kadar mahlûk ise onunla yüzleşmeliydi. Onunla yüzleşmenin bir yolu olmalıydı.

Hayatın önemli bir parçası olan bu şeyi göz ardı edemezdi. Ölümü anlamlandırmalı ve iyi bir neticeye vardırmalıydı. Yaratılan her şeyin bir hikmeti ve amacı var olduğuna göre ve ölüm de yaratılmış ve yoktan var edilmiş ise, onun da bir amacı, bir hikmeti olmalıydı.

Dinlemeye başladı ölümü, ne talep eder diye... Ve bakmaya başladı ölümün yüzüne, ne ister diye.

Ölümü düşünmenin verdiği o ilk panik hissinden sıyrılıp, düşünmeye başladı:

Ölümü düşünmesiyle birlikte hayata biraz daha odaklanmaya başlıyordu. Hayattaki saptırıcı şeyler—hırsları, anlamsız arzuları, kızgınlıkları, kini, benliği—ölüm düşüncesiyle daha da sönük bir hâl alıyordu. Öfke duyduğu insanları affetmek, onların güzelliklerini gözlemlemek kolaylaşıyordu. Benlik çatışmaları anlamsız geliyordu artık çünkü ölüm her şeyi müsavi kılıyordu.

Gerçekten önemli olan şeylere evet ve sonsuz hayatı için pek de önemi olmayan şeylere hayır demek daha da kolay bir hal alıyordu ta ki sonsuz hayatını kaçırmasın. Ölüm sonsuz hayatını düşündürüyordu ona.

Duygularına daha yakın bir hâle geliyordu. Kendini ve Yaratıcı'nın üzerinde tecelli eden esmasını özenle gözlemliyordu. Nasıl ki insanlar çok sevdikleri bir kitabın ilk sayfalarını hızlıca okur ta ki az bir sayfa kalana kadar... Sonra birden hızlarını azaltmak, geriye kalan sayfaları daha bir dikkatle ve zevkle okumak isterler. Aynen onun gibi her an ölümle burun buruna olduğunu düşünmek, zamana daha fazla değer vermesine sebep oluyordu. Hayatın hiçbir anını kaçırmak istemiyordu. Mevsimlerin değişiminin tadını çıkartıyordu. Kâinatın halden hâle sokulmasını seyretmek gittikçe daha da zevkli bir hâl alıyordu.

Bunları düşününce anladı ki, ölüm düşüncesi onu hayat yolunda yükseklere doğru ilerletiyordu. Ölümle birlikte kendini gerçekleştirdiğini ve daha güçlü olduğunu farketti. Güçlü olması Yatatıcı'nın sonsuz kudretini daha iyi anlamasından ileri geliyordu elbet. Ölüm daha az endişelendiriyordu onu artık. Rabbine daha çok güven duymaya başladı. O sonsuz merhameti olan bir varlıktı. Hikmetsizce ve anlamsızca şeyler yaratmazdı insanoğlu için. Ölümü de ondan dehşet duyalım diye yaratmamıştı... Bunu bir kez daha anlamak huzur verdi ona.

Yaratıcı istiyordu ki:

Kendi ölümümüzle birlikte O'nun ehadiyetine ve samedaniyetine şehadet edelim...

Ölümüm de senin için olsun ey Allahım.....
Nurdan Özdemir





--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 

Gizli Yaşamak

Mustafa Ulusoy

İnsanlar insanların gizlerini araştırıyorlar. Çünkü insanlar insanların gizlerini ciddi ciddi merak ediyorlar. Başka merak edilecek birşey yokmuşçasına. Varlıkla yokluk arasında gidip gelen kâinatta, varlığın kendisinin insan için önemli bir sorun olduğu kâinatta, insanlar insanların ne yaşadıklarını öğrenme telaşına düşüyorlar. İnsanların gizlerini bilenler bundan büyük bir gurur duyuyor. "Yalnızca ben biliyorum" diyerek. Sonra bunu çevresindekilere satıyor kibirle. Fısıltılarla ve sessiz olmaya çalışarak.

Gizler gizlice yayılıyor. İnsan gizi bilmeyenler büyük bir eksiklik hissedebiliyor. Gizleri bilenlerden öğrenen bilmeyenler, birden sevinç histerisi nöbetine tutuluyorlar. Sanki hayatın hakikatini elde etmişçesine. Sanki kendilerine sonsuz bir hayat müjdelenmiş de onun esrimesini yaşıyor gibiler. İki insanın arasında yaşananlar sadece onların gizi olarak kalamayabiliyor bu gezegende.

Birisinin gizini araştırmak bir zulümdür. Çok zulüm işleniyor bu gezegende.

•••

İnsanlar birbirinin yaşamlarına fütursuzca giriyorlar. Sınır tanımadan. Kimi zaman buna hakları olduğunu bile zannederek.

Her sınır tanımama bir zulümdür. Çok zulüm işleniyor bu gezegende.

•••

İnsanlar insanları konuşuyor. Tam o anda kâinatın bir köşesinde bir yıldız yaratılıyor. Kara deliklerde bir yıldızın hayatı söndürülüyor. Gökte ay tebessüm ediyor. Yaratıcının sonsuz isimleri kâinatın her köşesinde tecelli ederken; tecelli eden isimleri müşahede etme görevini bırakabiliyor insan. Kardeşinin etini yemeye benzer bir eyleme tercih ediliyor vazifeler.

İnsanlar insanları çekiştiriyor. Kardeşinin etini yeme eylemi gibi alçakça davranışlara giriveriyoruz birden. Yaptığımız gıybetten dolayı sıkıntıya düşen ruhumuzun ve vicdanımızın sesini kısmak için yine şeytan çıkıyor ortaya. Aklımıza şeytanca bir düşünce geliyor. Bize, yaptığımızın gıybet olmadığını telkin ediyor. Belki de sıklıkla yapılanlardan biri, "Biz gıybet yapmıyoruz. Amacımız gıybet etmek de değil. O kişi ile ilgili, onun iyiliği için ne yapabiliriz diye böyle konuşuyoruz" oluyor. Gelin görün ki, Mektubat'ta böyle demiyor. Gıybetin kendi hevesimize göre tanımından bizi çıkarıp, onun Rab katındaki tanımını veriyor bize: "Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır."

İnsanlar insanların dedikodusunu yaparak insanlar insanların manevî kişiliklerini öldürüyor. Bir insanın kişiliğini öldürmek bir zulümdür. Çok zulümler işleniyor bu gezegende.

 

Halbuki insan çekiştirilecek bir nefsi içinde taşıyor. Burnumuzun dibini göremiyoruz. İçimizdeki şeytanımızın şeytanlıklarını göremeden haince oklarla saldırıyoruz bir mü'min kardeşimizin meleksi özelliklerine. İncinen yalnızca meleksi özellikleri olmuyor elbet. Meleksi özellikleri her daim müşahede eden melekleri de incitmiş oluyoruz. Ya da şeytansı bir özelliğini fırsat bilip, sanki tam da bu fırsatı kolluyormuş gibi, diğer tüm meleksi özelliklerini mahkum ediverebiliyoruz.

Bazen de bir kimseye kafayı takıyoruz. O kimse gözümüzde birden cani kesiliveriyor. "Birinin hatasından başkası sorumlu olmaz" hakikatini fütursuzca çiğneyebiliyoruz. İçimizde öfke ve kızgınlık hissettiğimiz kimsenin arkadaşları, akrabaları da nasibini alıveriyor hemen. Birçok hastam binlerce kez aynı şeyden yakınıp durdu yıllarca: "Kocamla/hanımımla ne zaman kavga etsek, o zaman kocam/hanımım birden aileme karşı da düşman kesiliveriyor. Onlara da küsüyor."

Birisinin hatasından başkasını da sorumlu tutmak bir zulümdür. Çok zulümler işleniyor bu gezegende.

•••

Tenkidçilik hastalığı sarmış dört yanımızı. Kibirli ve mağrur nefisler birşey beğenmiyor. Onun şu'su var. Ötekinin bu'su. Başka birinin başka bir kusuru. Arkadaşlık edecek, dostluk kurulacak, Allah adına birlikte birşey yaşanılacak kimseler yok gibi bir algılama üretiyor nefis. Her olay, her durum, bir de bakıyorsunuz, mağrur bir nefsin büyüteci altında inceleniveriyor. Takdir etme, beğenme; takdir ettiğini, beğendiğini iman kardeşine, arkadaşına, dostuna, akrabasına, hatta ve hatta eşine söyleme yanlışlıkla 'yalakalık' olarak algılatılıp benimsetilmiş şeytan tarafından. Takdir etme, beğenme ve bunu söyleyebilme diye bir haslet ondört asır öncesinde, Peygamberde bırakılmış sanki. Takdir edebilmenin bir sünnet olduğu, dolayısıyla şimdinin iman kardeşliğinin bir gereği olduğu bile bilinmiyor.

İnsanlar insanlarının davranışlarını gözetler olmuş. Nefisler tam bir dikkat içindeler—şimdi onun, bunun, berikinin neyini tenkid edebilirim diye. Ve insanlar birbirlerinin yanlışını ister olmuş. Bu yüzden kişiler birbirlerine karşı kendilerini garda almışlar. Her an birisi açığınızı yakalayıp tenkid okunu salabilir üzerinize bu gezegende. Zamanımızın en büyük hastalığı narsizm ise eğer; narsizmimizin kendisini en iyi gösterdiği yer de, kimseyi beğenmemek ve insanlarda memnun olacak bir nokta bulamamak...

Takdir edilecek bir davranışı nefsin tenkid etmesi bir zulümdür. Çok zulümler işleniyor bu gezegende.

•••

İnsanlar insanların kararlarına müdahale ediyorlar. Çoğu zaman, kendilerinin fikri sorulmadan bile. Anneler-babalar, Yaratıcılarına karşı kendi adlarına sorumlu oldukları bir yaşa geldikleri halde, "Seni ben büyüttüm ve senin hakkında en iyi olanı ben bilirim" iddiasıyla ve vehmiyle, çocuklarının kararlarına müdahale ediyorlar. Eşler birbirlerinin kararlarına müdahale ediyor. Arkadaşlar birbirlerinin hayatlarına ve kararlarına karışıyorlar. Arkadaş bile olmayan ve hatta araları iyi olmayan insanların bile birbirinin kararlarına karıştıklarını görüyoruz bu gezegende. Bu karışmalar, sanki karşıdaki insanın cüz'î iradesi yokmuşçasına gerçekleştiriliyor. Yaratıcı bile insanın aklına kapı açmakla birlikte iradesini elinden almaz iken… İnsanın seçimleri ile varolduğu gerçeği unutuluyor. Bunlar, "Senin iyiliğin için!" şeklinde rasyonalize edilerek yapılıyor. Bir yanlışa yalan bir kılıf giydirerek "Sen bilmezsin; ben bilirim" diyen benlik, bir kere daha dişini gösteriyor. Şeytanın elinde yine zafer işareti!

İnsanlar size özgü olmasını istediğiniz, sizin tercihinizle var olmasını istediğiniz ve hesabını hayatınızı veren Rabbinize kendiniz olarak vermek istediğiniz bir hayatı, sizin hayatınızı kendileri şekillendirmeye çalışıyorlar. Hayatınızın iyi yönlerinin övgüsünü kendilerine, kötü yönlerinin faturasını ise size yüklemek sevdasıyla yapıyorlar bunu. Akla kapı açmak yerine bir insanın irade ve ihtiyarını elinden almak bir zulümdür. Çok zulümler işleniyor bu gezegende. Hem de çok fazla.

•••

İnsanlar gizlerinizi elinizden almak istiyorlar. Size ait birşey kalmasın istiyorlar. Sizi bu yolla teşhir etmek istiyorlar. Size özel olan birşeylerinizin olması belki de haset uyandırıyor.

İnsanlar insanların gıyabında hükümler veriyorlar. Yüzlerine aynı hükmü söyleme cesareti gösteremeden. Arkasından, yargılama seansı geliyor. Sonra cezalar kesiliyor. Hem de en ağırından. Narsizm bir kez daha kendini gösteriyor. "Ben herşeyi bilirim. Son sözü ben söylerim. Ben ne diyorsam, ne düşünüyorsam o doğrudur" narsizmi bu da.

İnsanlar insanlar hakkında 'iman-ölçer'lik yapıyorlar. "Senin imanın zayıf, sen adam olmamışsın, sen git iman tazele!" nidaları atarak. Mutlak Yaratıcının işine karışarak. Âlem-i gaybda, O'nun sonsuz bilgisinde olanı bildiğini zannetme gafleti veya bunu iddia etme cesareti göstererek. Benlikler şaha kalkıyor. Şeytan kıs kıs gülüyor. Şeytanın elinde yine zafer işareti! Benlikler şeytanın elinde bir oyuncak. "Senin imanının derecesini ben bilirim" demek bir zulümdür. Çok zulümler işleniyor bu gezegende.

•••

İnsanlar insanlarla çok rahat bir şekilde eğleniyorlar. Lakaplar takıyorlar. Alaya alıyorlar. İnsanın Yaratıcısı insanı alaya almıyor oysa. İnsanı muhatap alıyor.

Haddimizi bilmeden dönüp duruyoruz şu gezegenin yüzeyinde. Üzerinde yaşatıldığımız gezegen bile haddini bilirken. Haddini bilmemek bize pahalıya mal oluyor: Özel hayatlarda karmaşa kol geziyor. Özel hayatlar özelliğini yitiriyor. Haddini bilmemek, özel hayatları rencide etmek bir zulümdür. Çok zulümler işleniyor bu gezegende.

•••

Bütün bunlar nasıl oldu da başımıza geldi? Gizli kalmaması, açığa çıkarılması gereken şey hayatın hakikati olduğu ve bunun için de çok fazla zamanımızın, enerjimizin, ikinci bir fırsatımızın olmadığı bir hayatta; hayatın gizini bizlere yaşamıyla da sunan en sevgili, en insan insan olan Resûlü unuttuk. Onun yaşamındaki gizlerin peşine düşmek yerine, nefsimizin alçak meraklarına takıldık. Ve nefsimize zulmettik.

Hayatı yaşarken ya insanları anarız, ya da Kâinatın Rabbini. Kâinatın Rabbi yerine bir insanı anmak O'nun her bir esmasına bir zulümdür. Ve, O'nun esması sonsuz olduğuna göre, sonsuz bir zulümdür. Sonsuz zulümler işleniyor bu gezegende…

 


" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
 






Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.

Yeni nesil Windows Live Services'ı ücretsiz edinin. Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) dağlar....


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) {Tevhid} Hz.Muhammed s.a.v. i miujdeleyen Incil bulundu

http://www.tevhid.gen.tr/hristiyanlik/23508-hz-muhammedi-sav-mujdeleyen-incil-bulundu/
 

Hz. Muhammed'i (s.a.v) müjdeleyen İncil bulundu



KKTC polisi 29 Ocak'ta


KKTC polisi 29 Ocak'ta otobüs terminalinde düzenlediği bir operasyonda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Sercan Çankaya ve Hilmi Höner'in çantasında Süryani alfabesiyle yazılı tarihi bir İncil ele geçirdi.

KKTC Eski Eserler İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu'nun ön incelemesinde 3 milyon TL değer biçtiği İncil'in, iki bin yıllık olduğu tahmini yapıldı ve kaybolan dördüncü St. Barnabas İncil'i olabileceği belirtildi.

HZ. MUHAMMED'İ (S.A.V) MÜJDELİYOR

Barnabas İncil'i Hıristiyanlığın en tartışmalı konularından biri olarak kabul ediliyor. Hz. İsa döneminde yazılan tek İncil olduğuna inanılan ve 'Beşinci İncil' de denilen Barnabas İncil'inde iddiaya göre, Hz. İsa'nın, "Tanrı'nın oğlu değil peygamber olduğu" yazıyor ve Hz. Muhammed'i (S.A.V) müjdelediğine inanılıyor.

Yazar Aydoğan Vatandaş, bir süre önce "Apokrifal" adlı kitabında dört Barnabas İncili'nden birinin Kıbrıs'tan çalındığını ve Genelkurmay Başkanlığı'nın elinde olduğuna dair iddialara yer vermiş, konu bazı gazete ve televizyonlarda haber olmuştu.

BARNABAS İNCİLİ'YLE İLGİLİ İNANIŞLAR

Hazret-i İsa'nın Havarilerinden biri olan Barnabas'ın ondan görüp işittiklerini yazdığı incildir. İsa Aleyhisselam göğe kaldırılınca hakiki incil kaybolup incil adıyla bir takım kitaplar yazıldı. Bunun üzerine Barnabas, Hazret-i İsa'dan görüp işittiklerini bir araya getirdi. Barnabas İncili denen bu kitap Hazret-i İsa'dan sonra ilk üç yüz senede elden ele dolaşıp okundu.

BU İNCİLİ MÜSLÜMANLAR MI YAPTI?

Hristiyanların iddiasına göreyse Barnabas İncili Müslümanlar tarafından yazılmıştır. Bazı kanıtlar Barnabas İncili'nin Avrupa menşeli ve aşağı yukarı on dördüncü asır hatta belki de daha sonrasına ait bir taklit olduğunda birleşir. Bu incilin taklit olduğunun düşünenlere göre yazar sadece kutsal kitabın İncil kısmındaki bilgilerden faydalanmıştır ve kendi inanışına bağlı olarak bazı kayıtları ya çıkartmış, ya da değiştirmiştir. Ancak bazı yerler sadece incil ile değil, aynı zamanda Kur'an-ı Kerim ile de ters düştüğünü gösterecektir. Barnabas İncil'ine göre İsa mesih değildir. Bu hüküm hem İncil ile ve hem de Kur'an ile çelişir. O bölüm şöyledir:

Rahip cevap verdi: "....bize doğruyu söylemen için sana yalvarıyorum. beklediğimiz Tanrı'nın mesihi sen misin?" isa cevap verdi: "Gerçekten ben o değilim, çünkü o, benden önce yaratıldı ve benden sonra gelecektir." (l.&l.ragg, bl:96)

Barnabas İncili'nden bazı bölümler:

Hazret-i İsa kendisine: "Sen Allah'ın oğlusun diyen Petrus'a çok kızdı. Onu azarladı. Ona: "Sen benden uzaklaş. Çünkü sen fena şeyler söylüyorsun ve bana fenalık yapmak istiyorsun" dedi. Ondan sonra havarilerine dönerek; "Yazıklar olsun bana böyle söyleyenlere! Çünkü, Allah bana bunlara lanet etmek emrini verdi." dedi. (70.bab)

Ben kimsenin günahını affedemem. Günahları ancak Allah affeder. (71.bab)

Ben bu dünyaya, Cenab-ı Hakk'ın dünyaya selamet getirecek olan Resulunun yolunu hazırlamak için geldim. Fakat sizler dikkat ediniz. O gelinceye kadar bir çok yalancı peygamberler çıkabilir. Benim İncil'im bozulabilir. (72.bab)






Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Seni seviyorum Allahım




Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) RÜYA İLE GELEN UYARILAR

RÜYA  İLE  GELEN  UYARILAR

"Rüyalar, insanı bu alemden başka alemlere taşıyan bir kısım sırlı kabinler veya zaman tünnelleridir." M. Fethullah Gülen

Yıllar önce, silahlı bir saldırı neticesi öldürülen yazar ve TRT programcısı Ümit Kaftancıoğlu'nun kızı Pınar,
babasının başına gelenlerden söz edince, babasının ve kendisinin o gece gördüğü rüyayı şöyle anlatıyor:

Babam sabah kalkıp kahvaltı masasına oturduğunda anneme, "Hiç uyuyamadım. Gece, rüyamda iki kişi
arabamın yanına geldiler ve beni çarpaz ateşe tuttular." dedi.

Ben başladım ağlamaya. Çünkü babamdan önce ben de anneme aynı rüyayı anlatmıştım.
Annem, "Sus, sakın babana söyleme, moreli bozulur." demişti.

Annem de ben de yalvardık dışarı çıkmaması için ama dinletemedik.

Pınar, öldürüldüğü sabah, arabanın camlarını silen babasının yanına yaklaştığında iki adam gördüğünü
söylüyor. "Bu adamlar rüyamdaki adamlar" dedim. Biri babama, Sen Ümit Kaftancıoğlu musun?" dedi.
Babam, "benim" deyince, ateş ettiler.

Ben eve geri döndüğümü ve anneme sarıldığımı hatırlıyorum. Bir de dakikalarca babamın yerde kanlar
içinde yattığını ve kimsenin yanına yaklaşmaya cesaret edemediğini...



 


Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) SULTAN AHMED'İN VEFATINI HİSSETMESİ

SULTAN  AHMED'İN  VEFATINI  HİSSETMESİ

"Hayat ilahi bir sırdır, mabiyetini de ancak Hak sırrına aşina olanlar bilir." M. Fethullah Gülen

Sultan 1. Ahmed (1590-1617), kalbi hayatının derinliği olan oldukça müttaki bir Osmanlı Padişahıdır.
Bahti mahlasıyla Peygamber Efendimiz (sav) sevgisini ve bağlılığını ifade eden çok içli şiirleri vardır:

Nola tacım gibi başımda götürsem daim
Kadem-i resmini ol bazret-i şab-i Resül'ün.

İşte bu ince ruhlu Osmanlı sultanının vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan
mabeynci Mustafa, Ahmed Han'ın odada muhatabını göremediği kimselere karşı dört
defa; "Ve aleyküm selam" dediğine şahit oldu.

Mabeynci, bir mânâ veremediği bu garip davranışların sebebini Sultanına sorduğunda,
Sultan Ahmed Han şu cevabı verdi:

"O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali
efendilerimiz geldiler ve bana; 'Sen, dünya ve ahiretin sultanlığını kendine toplamışsın.
Yarın Resulullah (sav) Efendimiz'in yanında olacaksın', buyurdular."

Gerçekten de bu Hak dostu, denildiği gibi ertesi gün vefat ederek sevdiklerine kavuştu.

   



 


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

25 Şubat 2009 Çarşamba

(Namaz Zamanı) Cami avlusuna “bebek” yerine, dede bırakılıyor

Cami avlusuna "bebek" yerine,

"DEDE" bırakılıyor!

image00120.jpg  

ANTALYA Valisi Alaaddin Yüksel, cami avlusuna yaşlıların da bırakılmaya başlandığını belirterek, "Eskiden bebek bırakılırdı, şimdi dedelerini getirip bırakıyorlar" dedi.

Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, toplumda değişim gözlendiğini, suçun değiştiğini ve suçla mücadelenin de değişmesi gerektiğini söyledi. Vali Yüksel, son dönemlerde aile içi şiddet, kavga, darp ve görevi kötüye kullanma gibi suçlarda gözle görülür bir artış olduğunu açıkladı.

Bilim adamlarının toplumsal yapı ve ailenin korunmasına yönelik çalışmalar yürütmesi gerektiğini kaydeden Vali Alaaddin Yüksel, şöyle konuştu:
"
Şahsa karşı işlenen suçlarda kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçları hiçbir dönemde bu kadar yükselmedi. Milletin sinirleri bozuk. Neden böyle, neden toplumsal hoşgörümüz yok? Görevini kötüye kullanmada müthiş bir artış var. Aile içi şiddet olayları hem polis hem de jandarma bölgesinde ilk defa karşılaştığımız yükseklikte cereyan ediyor. Özellikle de kadına şiddet konusunda. Aile bireylerinin evi terk etmesi olayları da fevkalade artmış durumda. Bu bir bunalım değil mi? Bütün televizyonlar izdivaç programları yapıyor. Oraya giden yaşlı başlı dedeler, nineler birbirlerinin gözünün içine bakarak 'Seni beğenmedim başkası gelsin' diyor. Gerçekten şoktayım. Aile polisiye tedbirlerle korunamaz. Akademik düzeyde araştırma yapılıp yeni çözümler üretilmeli."

DEDELER CAMİLERE BIRAKILIYOR

Polis ekiplerinin her gün cami önünde sahipsiz ve bakıma muhtaç bir dede bulduğunu belirten Vali Alaaddin Yüksel, "Her gün Muratpaşa Camii'nin önünde bir dede buluyor arkadaşlar. Köyden getirip bırakıyorlar. Çocukları, torunları bırakıyor cami önüne. Yağmurda bekliyor. Köyden getirip bırakmışlar. Aile bağlarıyla ve gelenekleriyle övünen millettik, dedelerimizi cami önlerine bırakıp kaçar hale geldik" diye konuştu.


Türkiye'nin genel yapısında yeni istikametler belirlenmek zorunda olduğunu belirten Alaaddin Yüksel, "
20 sene önce dedelerin cami bahçesine bırakılacağını söyleseler inanır mıydınız? Eskiden dedeler sofrada kaşığı çalmadan hiç kimse yemeğe başlamazdı. Bu nasıl bir sosyal doku? Sorumlu bir yönetici olarak bunları analiz ettim. Türk toplumunu koruyacak yeni projelerin ortaya çıkması lazım" dedi.

Cami bahçesine bırakılan dedeleri alan polis, resmi bir işlem yapmadan Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne ve Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı'na bilgi veriyor. İki kurumun koordinesinde sokağa terk edilen dede, huzurevi veya bakım evine yerleştiriliyor.

ANTALYA (DHA)



Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

24 Şubat 2009 Salı

(Namaz Zamanı) ZEHİRLİ EKMEK

ZEHİRLİ  EKMEK

"Her ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına." Atasözü

Sık sık evinin kapısını çalıp birşeyler dilenen kadından bıkıp, oldukça rahatsız olan evin hanımı, bir gün yine
aynı dilenci kapısını çaldığında ondan kurtulmaya karar verir. Dilenciye biraz beklemesini söyleyip mutfaktan
bir ekmek alır ve ortasından yararak arasına peynir, zeytin yerleştirir. Tabii bu arada arasına haşarat
öldürmede kullandığı kuvvetli zehirden dökmeyi de ihmal etmez.

Dışarıya çıkıp ekmeği dilenciye uzattığında, kadın "Allah razı olsun." deyip evden ayrılır.

İyice acıkan kadın bir caminin avlusunda biraz önce kendisine verilen ekmeği çıkarıp tam yiyeceği esnada
elini yüzünü yıkamakta olan bir askerin kendisine baktığını görür. Askerin halinden, yoldan geldiği ve
yorgunluğu anlaşılmaktadır. Dilenci, askerin bakışlarından onun aç olduğunu ve sanki "Biraz da bana ver."
Manasını çıkarmıştır. Gencin haline acıyan kadın ekmeğin hepsini askere buyur eder ve oradan uzaklaşır.

Dilenci kadının verdiği ekmeği iştahla yiyen asker, çok geçmeden acıyla kıvranmaya başlar.
Bir müddet sonra camiye gelen cemaat yerde kıvranan gencin kimin nesi olduğunu sorup öğrendikten sonra
alıp evine götürürler.

Evin hanımı, aylardır binbir ümitle terhisini beklediği yeni terhis olmuş oğlunu perişan vaziyette karşısında
görünce çırpınmaya, dövünmeye başlar. Biraz zaman geçip de sakinleşen kadın, oğluna ne olduğunu,
niçin kıvrandığını sorup öğrenmeye çalışır.

Delikanlı biraz önce cami avlusunda bir dilenci kadının kendisine ekmek verdiğini, onu yedikten sonra bu hale
geldiğini söyleyince kadın ona verdiği ekmeği hatırlar ve başından aşağıya kaynar sular dökülür. "Ben ne yaptım?" diye dövünmeye başlar ama iş işten geçmiştir. Arslan gibi delikanlı oracıkta hayata gözlerini yumar.



 


Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---