5 Eylül 2008 Cuma

(Namaz Zamanı) Fw: {Kalp Gözü}:1892] Teravih Namazı, Manası, Rekat Sayısı

 
----- Original Message -----
Sent: Sunday, August 24, 2008 7:26 PM
Subject: {Kalp Gözü}:1892] Teravih Namazı, Manası, Rekat Sayısı

EHLU's-SUNNA ve'l-CEMAA
 
Teravih Namazı, Manası, Rekat        Sayısı
I-TERAVİH KELİMESİNİN ANLAMI II- RAMAZAN GECELERİNİ İHYA ETMEKIII- TERAVİH NAMAZININ CEMAATLE        KILINMASININ        HÜKMÜIV- TERAVİH NAMAZININ REKÂT
       SAYISITeravih        namazının rekâtları hususunda Ömer b. el-Hattâb'dan        rivayet edilen haberlerin araştırılması:BİBLİYOGRAFYA TERAVİH    
       NAMAZI
[1]
Yazan: Dr.        Muhammed Ziyaürrahman        el-AzamîMedine        el-İslâmiyye        Üniversitesi Hadis Fakültesi Öğretim ÜyesiÇeviren:        Yard.Doç.Dr.
Selman BAŞARAN
[2]
U.Ü.İlâhiyat        Fak. Öğr. Üyesi – BURSA
 
I-TERAVİH        KELİMESİNİN ANLAMI
 
Lügat        bakımından "teravih", terviha        kelimesi­nin çoğulu olup nefsin istirahat etmesi demektir.        Kâmus’ta        şöyle deniliyor:  
    "Ramazan ayı tervihası da bu anlamda kullanılmış olup her dört rekât        namazdan sonra dinlenildiği için bu        şekilde adlandırılmıştır. Bir
de "istervaha" denilir        ki "rahatı buldu" mânâsına ge­lir.Daha sonra        "Teravih", Ramazan gecelerinde kı­lınan namazların adı olarak yaygınlaştı.
Bu        namaz­larda imam her dört rekâttan sonra oturduğu için, "imam her iki terviha arasında bir terviha        miktarı otu­rur"        denilir.İmam
Beyhakî Suneninde, kendi        isnadıyla Mu-gîre b. Ziyâd el-Mevsılî’nin Atâ'dan, O'nun da Hz.Aîşe'den naklettiği şu haberi        zikreder: Hz.Aişe diyor
       ki: "Allah Rasulu geceleyin dört rekât namaz kılmış, sonra da uzun süre dinlenmişti. Bu        durumda içimdeki merhamet duygularımı gizleyemedim
ve 'Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın        Elçisi, Al­lah        senin geçmiş ve gelecek günâhlarını bağışladı (Buna rağmen bu kadar ibadet niye)?'
dedim.        Bu­nun üzerine Rasülüllah, 'Şükreden bir kul olmaya­yım mı?' buyurdu"Beyhakî, "Bu hadisi Muğîre b.        Ziyâd tek başına nakletmiştir ki
o kuvvetli bir râvî değildir"        diyor
[3]
. İbn Maîn bu zatı güvenilir olarak nitelendiriyor.        Hâ-kim'de, O'nun bazı hadislerinin        sahih olduğunu söy­lüyor
[4]
. Fakat Zehebî Hâkim'in bu görüşüne        iştirak etmiyor ve Muğîre'nin "Sâlihu'l-Hadîs" (Hadisi delil olmağa elverişli) olduğuna, İbn Hibbân'ın     
 O'nu "met­ruk" addettiğine işaret ediyor.Zehebî, Muğire hakkında        el-Kâşif’te diyorki: "İbn Maîn ve bir gurup âlim onu güvenilir        sayarken
Ahmed b. Hanbel, "Hadisi kabul edilmeyen kimse" (Munkeru'l-Hadîs) olarak        vasıflandırıyor
[5].
Bazı âlimler, "istirahat beşinci        selâmdan sonra olur" diyorlarsa da bu konuda genişlik vardır. İmam Ahmed'e, beş terviha kıldığı halde        aralarda
hiç din­lenmeyen        kimselerin durumunu sormuşlar, O da ca­iz olduğunu        söylemiştir
[6]. 
 
II- RAMAZAN GECELERİNİ İHYA        ETMEK
 
Bu konuda ilk hadis Ebû Hureyre        hadisidir. O şöyle diyor:        "Rasuluilah Ramazan gecelerini ihya etmeğe teşvik eder, fakat kesin olarak    
  emretmezdi.Ve şöyle        buyururdu: 'Her kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı ihya ederse        geç­miş günahları bağışlanır'".
       Hadisi Kutub-i Sitte Müel­lifleri rivayet etmiştir.Hadisin Açıklaması:"... Ancak kesin        olarak emretmezdi" (min gayri        en ye'murafîhi
bi azîmetin) ifa­desinde Ramazan'ı ihya        etmenin farz olmadığı husu­su açıklanmışdır. İmam Nevevî diyor ki:        "Bunun mâ­nası şudur: Ramazanı
       ihya etmeği onlara vacip kıl­madı ve kesin bir şekilde emretmedi, fakat        mendup ve teşvik olarak emretti".        Nevevî sonra da şunu ilâve
ediyor: "Ramazan'ı ihya etmenin vacip değil        men­dup olduğu        hususunda islâm ümmeti görüş birliğine varmıştır.""Her kim        Ramazan'ı ihya
ederse" (men kâme Ra-medâne) ifadesinin mânâsı "namaz kılarak ihya        ederse" şeklinde anlaşılmalıdır. Bu        da gece namazı denebilecek      
mutlak namazla gerçekleşmiş olur. Bü­tün geceyi namazla        geçirmek şart değildir. Nevevî, "Ramazan'ı ihya etmek teravih namazı        kılmakla ha­sıl
olur" diyor.İkinci hadis        Abdurrahman b. Avf'ın hadisidir. O, Hz.Peygamber'in şöyle buyurduğunu bildiriyor:        "Şüphesiz Allah        Ramazan
orucunu farz kıldı, ben de ramazan gecelerini ihya etmeği sünnet kıldım.        Her kim inanarak ve sevabını        Aliah'dan bekleyerek Ra­mazan'ı oruçla,
gecelerini de namazla        ihya ederse anasından doğduğu gün gibi günahlarından        temiz­lenmiş        olur"
[7]
. Ancak hadisin isnadında el-Nadr        b.Şeybân el-Huddâvî yer almaktadır        ki Hafız İbn Ha-cer onun hakkında "rivayet gevşekliği vardır"      
(leyyi-nu'l-Hadis)        demiştir
[8].
 
III- TERAV
İH        NAMAZININ CEMAATLE KILINMASININ        HÜKMÜ
 
Birinci Görüş: Teravih namazını camide cema­atle kılmak        efdaldir. Ahmet b. Hanbel, Şafiî ve Ebû Hanife ile bazı Mâlikîlerin görüşü        budur.
Hattâ Hane-fîlerden Tahâvî daha        da ileri giderek, "teravih nama­zını cemaatle kılmanın vâcib-i kifâye        olduğunu" söy­lemiştir.Şevkânî
[9]
 ve ondan        önce de Hafız İbn Hacer
[10],       
Tahâvî'den bu şekilde        nakletmişlerdir. Ancak bu ifa­de Tahâvinin        "Şerhu Meâni’l-Asar’ında söylediklerine ve İbnu'l-Humâm'ın        "Şerhu
Fethı’l-Kadir’deon­dan naklettiklerine tamamen aykırıdır.        Tahâvî’nin ifadesi şöyledir: "Bu        rivayetlerle kendilerinden haber naklettiğimiz
âlimlerin hepsi, kişinin        ramazan ayında teravih        namazını tek başına kılmasını, imamla birlik­te kılmasından üstün saymışlardır ki doğru
      olanı da budur
[11].
Bu değerlendirmesinden önce Tahâvî,        iki guru­bun delilleri        arasında şöyle bir mukayese yapmıştır: "Bir gurup âlim Ramazan gecelerini imamla
       birlikte ihya etmenin, evlerde ihya        etmekten efdal olduğunu söylemişler ve bu konuda Hz. Peygamber'in        'Her kim imam çekilinceğe kadar
onunla birlikte namaz kılarsa, kendisine gecenin kalan kısmında        da ibadet etmiş gibi sevap yazılır' hadisini delil        getirmişlerdir."Tahâvî
şöyle devam ediyor: "Bu hususta        diğer âlimler bunlara muhalefet        etmişler ve, 'Aksine, kişi­nin evinde kıldığı namaz, imamla birlikte   
   kıldığından daha        üstündür' demişlerdir. Onların bu husustaki delilleri ise Zeyd b. Sâbit'in        naklettiği hadistir. Bu ha­dise göre Rasülüllah,
'Farz olanlar        dışında, kişinin evinde kıldığı namaz, daha hayırlıdır' buyurmuştur. Hz.        Peygamber bu sözü, bir Ramazan gecesinde Ashabına
namaz kıldırdığı, bundan        sonraki geceler­de de        kıldırmasının Ashab tarafından arzu edildiği zamanda söylemiştir".Bundan sonra Tahâvî iki
rivayeti        birleştiriyor ve şöyle diyor: "İlk hadis -Ebû Zer Hadisi- imamla        birlik­te namaz kılan        kimseye gecenin kalan kısmında da
ibadet etmiş gibi sevab yazılacağını; Zeyd b.        Sabit Hadisi ise, bu işi evinde yapanın ondan daha üstün olacağını ifade        eder. Bu şekilde bir
tevil ile iki hadisin birbirine zıt olması ortadan kalkar
[12].
Şeyh İbnu'l-Humam da şöyle diyor:        "Tahâvî, İbn Ömer ve        Urve'den, bazı Sahâbîlerin teravihi evde kıldıklarına dair haberler        rivayet
etmiş; Kasım, İbra­him, Nâfî, Salim ve Ebû Yûsufun, 'kişi        kıraatta sün­nete tam        riayet ederek veya sünnet olan kıraate benzer şekilde okumak
suretiyle teravihi evinde        eda edebilecekse onu evinde kılsın', dediklerini, çünkü Hz. Peygamberin        'Namazı evinizde kılınız, farz olanlar
müstesna, şüphesiz kişinin en        hayırlı namazı evinde kıldığıdır' buyurduğunu nakletmiştir. Ancak        kitlelere önderlik eden büyük        fakihleri
bunun dışında tutmuştur"
[13].
İkinci görüş: Bu görüşe göre kişinin teravih        na­mazını evinde        kılması efdaldir. Mâlik, Ebû Yûsuf ve Şâfiîlerden bazısı bu görüştedirler.
      İmam Mâlik'e bir insanın        Ramazan'daki namazı ile ilgili bir soru soru­lunca şöyle cevap        vermiştir. "Eğer kişi evinde kılabilecekse
bence en iyisi evinde kılmasıdır.        Ama her in­san bunu yapamayabilir. İbn Hürmüz çekip gider ve        ailesiyle birlikte namaz kılardı. Rabia da
giderdi ve evinde kılardı.        Alimlerden birçoğu çekip giderler, ce­maatle birlikte namaz        kılmazlardı ki ben de bunu ter­cih ederim
[14].
Bunlar, Zeyd b. Sabit hadisindeki        Rasulullah'ın "Namazın en sevaplısı,        farz müstesna, kişinin evin­de kıldığı namazıdır" ifadesini delil
      getirmişlerdir. Hz. Peygamber mescitte        hasırdan yapılmış bir oda edin­mişti. Namazı o odada kılmıştı. Bir        gurup Sahabe ya­nında  
    toplanmış ve O'nunla birlikte namaz kılmıştı. Sonra bir gece Hz.        Peygamberin sesini duymadılar, O'nun uyuduğunu        zannettiler. Uyansın
ve çıksın diye Ashabdan bazıları öksürmeğe başladılar. Bunun        üzerine Hz. Peygamber        dışarı çıkarak buyurdu ki: "Yaptığınızı gördüğüm şeye
o kadar devam        ettiniz ki, bunun size farz olacağından korktum. Size farz        kılın­mış olsa ona güç yetiremezsiniz. Binaenaleyh siz namazı evlerinizde
kılınız. Çünkü farz        olan müstes­na, kişinin en faziletli manazı evinde kıldığı        namaz-dır"
[15]
El-Elbânînin "Salâtu'î-Terâvih"        isimli kitabında bu hadisi zikretmemesi        şaşılacak şeydir. Oysa ikinci görüşün en kuvvetli delili bu     
 hadistir.Hz. Peygamber hiçbir namazı bu        genelleme dı­şında tutmamıştır.        Yalnız farzları istisna etmiştir. Te­ravih namazı ise farzlara
      dahil değildir.Bu hadis, Ramazan'da kılınan namaz        hakkında, Rasülüllah'ın mescidinde söylenmiştir. Teravih na­mazını        evde kılmak, Hz.
Peygamber'in mescidinde kılmaktan bile faziletli olunca, bunun        dışındaki bir mescitte kılmaktan nasıl daha faziletli        olmaz?Fakat Ömer b.
       el-Hattab devrinden sonra teravih namazı İslâm’ın şiarı        haline geldi ve Müslümanlar bu­nu devamlı olarak        kıldılar. Bu sebeple âlimler
teravihi camilerde kılmanın efdal olduğu hususunda        görüş birliğine vardılar ve bu        konuda aşağıdaki delilleri zik­rettiler.1) Hz. Aişe Hadisi:
Hz. Aişe diyor ki:        "Hz. Pey­gamber mescitte namaz        kılmıştı. Bir gurup cemaatte O'na uyarak namaz kıldılar. Sonra ikinci gün        yine kıl­dı.
Bu sefer        cemaat çoğaldı. Sonra üçüncü, yahut dördüncü gece halk yine toplanmıştı. Fakat        Hz. Pey­gamber onların yanına çıkmadı. Sabah olunca
da şöyle buyurdu: "Yaptığınızı gördüm. Ancak        size çık­maktan beni alıkoyan şey, size bu namazın farz        ol­masından korkmamdır."        Bu hadise
Ramazan'da vu­ku bulmuştu. Hadisi Buharı ve Müslim        nakletmiştir.Hadisin        açıklanması: Hadis şuna delâlet ediyor: Hz. Peygamber teravih namazını
cemaatle        kılmıştır ve O'nu cemaate        devam etmekten "ümmetime farz kılınır" endişesi        alıkoymuştur.Şöyle bir soru        sorulabilir:
Allah Teâlâ farz namaz­lara son şeklini vererek elliden        beşe indirdi. Bir de te­ravih müslümanlara farz kılınır endişesi        niye?Bu soruya
      El-Bagavî şu cevabı veriyor: Gece nama­zı Hz. Peygamber'e farz idi. O'nun dinle        ilgili fiil ve hareketlerine uymak        ise mecburî idi.
Bu durumda O, teravih i cemaate devamlı olarak kıldırsaydı,        bu ko­nuda da ümmetinin kendisine        ittibâ etmesinin zaru­ret        şeklini alabileceğinden
emin olamazdı, ve bu ilâ­ve edilmiş        vacip, Hz. Peygamber'e ittibâ edilmesi yö­nünden olup yeni bir        farz ortaya koyma tarzında ol­mazdı. Bazen
din gerekli görmediği halde kişi        kendi kendine bir işi vacip kılabilir, terk ettiği zaman da ayıplanır. Nitekim kişi bir namaz adayınca        onu
yerine getirmesi vacip        olur. Allah Teâlâ, bir gurup Hıristiyan’ın, kendilerine farz kılınmayan bir        ruhbanlık başlat­tıklarını, sonra da onu
gereği gibi yerine        getiremedik­lerini, bu durumda da ayıplandıklarını haber        veriyor ve onlar hakkında "onlar ruhbanlığa riayet        etmediler"(Hadîd,
27), buyuruyor. İşte Hz. Peygamber,        böyle olabileceğinden        endişe ederek cemaate de­vamı terk etmiştir
[16]
Hz.        Peygamber'in "Size farz kılınmasından endi­şe ettim" ifadesinin izahı hususunda Hafız İbn        Hacer, âlimlerden birçok        görüş nakletmekte
ve az önce geçen sözü el-Hattâbî'ye nisbet etmektedir.        Hattâbî'den şöyle bir ihtimal daha naklediyor: Allah, na­mazı elli        vakit olarak farz
kıldı. Sonra Peygamber'ine acıyarak bunun büyük bir kısmını affetti.        Şayet üm­met, kendileri için bağışlanmış olan şeye tekrar        dö­nerler
ve        Peygamberlerinin, kendileri için affedilme­sini istediği şeyin        bir kısmını kendileri için gerekli gö­rürlerse, bunun onlara farz kılınması
abes        karşılan­maz.Sonra Hafız İbn Hacer şöyle devam        ediyor: "Bu iki cevabı,        İbnu'l-Cevzî gibi birçok şârih, Hattâbî'den almıştır ki
bu, gece        namazının Hz. Peygamber'e farz ve O'nun fiillerine ittibâ etmenin ümmeti        için zarurî ol­ması esasına dayanır.        Bu iki durumdan
her birinde it­tifak vardır". Daha sonra İbn Hacer diğer        âlimlerin görüşlerini        naklediyor ve şöyle diyor:a) EI-Muhibb        et-Taberî diyor
ki: Allah'ın Hz. Pey­gamber'e, "Eğer sen bu namazı onlarla birlikte        kıl­mağa devam edersen        ben onlara bu namazı ferz kı­larım" diye vahyetmiş
olması. Hz. Peygamber'in        ise onların yükünü hafifletmeyi istemiş olması, bu yüz­den teravihi cemaatle kılmağı terketmiş        olması muh­temeldir.Taberî
şöyle        devam ediyor: Hz. Peygamber'in içi­ne böyle bir endişenin        doğmuş olması da muhtemel­dir. Nitekim Hz Peygamberin devam ettiği bazı
      iba­detlerin farz kılındığı hususunda ittifak vardır.Hz.        Peygambeı'in. devam etmesi sebebiyle, üm­metinden birinin,        teravih namazını
vacip sanabilece­ği endişesi taşımış olduğu da        söylenir.Kurtubî de bu görüşe temayül ederek        diyor ki: "Hz. Peygamber'in, 'size farz kılınır
sözü, 'siz onu        farz zannedersiniz,        bu sebeble de böyle zannedene farz olur manasınadır. Nitekim müçtehid, bir        şeyin helâl veya haram
olduğunu        zannedince onunla amel etmek kendisine vacip olur."Şöyle devam ediyor: "Denilir ki: Hz.        Peygamber şayet kendisi hayır        bir
işe devam eder ve ümmeti de kendisine bu konuda uyarsa o amelin        ümmetine farz kılınacağına,        "hükmetmiştir".Hafız İbn        Hacer şöyle bir
not düşmektedir: "Bu so­nuncu görüşten sonra        akla şu itiraz geliyor: Hz Pey­gamberin farzlardan önce ve sonra kılınan        sünnet namazlara devam
ettiği        Ashabının da O'na ittibâ ettiği, buna rağmen bu        namazların farz kılınmadığı açık­ça        ortadadır."b) İbn Battal şöyle diyor:
      Muhtemeldir ki Hz. Peygamber bu sözü        gece namazının ümmeti dışın­da, yalnız kendisine farz olduğu zaman        söylemiş ve "eğer onlara namaz
kıldırmak üzere çıkar, onlar da gece namazını O'nunla birlikte kılmağı        zarurî görür­lerse, Allah O'nunla ümmeti arasındaki hükmünü        müsâvî
kılar", diye endişe etmiştir. Çünkü dinde esas olan, Peygamber ile        ümmeti arasında ibadet hususunda eşitliğin bulunmasıdır.Yine        muhtemeldir
ki Hz. Peygamber, onların ge­ce namazına devamdan âciz kalmalarından, onu        terketmekle de kendisine ittibayı terketmelerinden, bu sebeble de isyan
etmiş olacaklarından        endişe et­miştir.c) Kirmanı ise şöyle söylüyor:        Şüphesiz İsrâ ha­disi şuna delâlet        eder: Allah'ın, "benim katımda
söz değişmez", ifadesinden maksat, beş vakit        namazın artmaması ve eksilmemesinin garantisidir.d) Bazıları da diyorlarki: O devir        nesih için
uygun bir        devirdi. Farz kılınmasından korkmağa hiçbir en­gel yoktu."Hafız, bu görüşe de        şöyle bir not düşüyor: Bunun üzerinde düşünmek lâzım.
Çünkü Allah Teâlâ'nın        "Benim katımda söz değişmez" ayeti bir haberdir. Tercih edilen görüşe göre haberde nesih        cereyan et­mez.e) Hafız İbn
Hacer Diyor ki: Allah        Teâlâ bize bun­lar        dışında üç cevap daha ilham etti.Bunlardan birisi şudur: Endişe edilen        şey, gece namazının,
"teheccüdü camide cemaatle kılmağı gece nafilesinin        sahih olması için şart kabul etmek" mânâsında farz kılınmasıdır. Zeyd b.        Sabit hadisindeki,
"size farz        kılınmasından, eğer farz kılınırsa yeri­ne getiremeyeceğinizden        korktum. Bu.sebeple (ey cemaat) namazı evlerinizde kılınız" ifadesi
de        buna işaret etmekte ve        şart kılınmasından korumak için Hz. Peygamber, onları mescitte toplanmaktan        menetmekte, bunu evlerinde devam
ettirmelerine izin vermekle de farz kılınmasını emniyet altına        almakta­dır. İkincisi, korkulan şeyin, gece        namazının farz-ı ayn değil, farz-ı
kifaye olmasıdır. Böyle olunca da, beş        vaktin üzerine ilâve sayılmaz, belki bazılarının bayram namazı gibi        konularda iler sürdükleri görü­şün
bir benzeri        olur.Üçüncüsü:        Muhtemeldir ki korkulan şey, özellikle Ramazan gecelerinde kılınan namazın farz        olması­dır. Nitekim bu
konudaki hadiste, bu sözün        Rama­zanda söylendiği        belirtilmiştir. Süfyan b. Hüseyin'in rivayetinde de "Size        bu ayın namazının farz
olmasın­dan korkuyorum"        denilmektedir ki bu durumda prob­lem ortadan kalkıyor. Çünkü Ramazanın ihyası,        se­nenin her gününde        tekerrür
etmektedir. Böyle olun­ca da, beş vaktin        üzerine ilâve sayılmaz, belki bazıla­rının bayram namazı gibi konularda ileri        sürdükleri görüşün
bir        benzeri olur.Üçüncüsü:        Muhtemeldir ki korkulan şey, özellikle Ramazan gecelerinde        kılınan namazın farz olması­dır. Nitekim bu
konudaki hadiste, bu sözün        Rama­zanda söylendiği belirtilmiştir. Süfyan b. Hüseyinin rivayetinde de "Size bu ayın namazının farz        olmasın­dan
korkuyorum"        denilmektedir ki bu durumda prob­lem ortadan kalkıyor.        Çünkü Ramazanın ihyası, se­nenin her gününde tekerrür etmemektedir. Böyle
       olunca da beş vaktin üzerine ilâve sayılmaz.Hafız Askalânî        şöyle devam ediyor: Bana göre bu üç cevaptan en        kuvvetlisi birincisidir
[17].
2) İkinci hadis, Ebû Zer hadisidir. O diyor ki:        Hz Peygamberle birlikte Ramazan ayında bulunduk. Bu aydan yedi gün kalıncaya kadar bize        (farzdan
başka) namaz kıldırmadı.        (Yedi gün kalınca) gecenin üçte biri geçinceye kadar bize namaz        kıldırdı. Sonra altıncı gece bize namaz kıldırmadı.
Beşinci gece        olunca, gecenin yarısı geçinceğe kadar bize namaz kıldırdı. "Ya        Rasûlallah" dedik, "bu gecenin geri ka­lanının namazını da bize
kıldırsan?" Bunun        üzerine şöyle Duyurdu:        "Bir adam, imam çekilinceye kadar onunla namaz kılarsa ona bir geceyi ihya        etmiş se­vabı
yazılır. Sonra,        ayın sonundan dördüncü gecede bize namaz kıldırmadı, üçüncü gece kıldırdı.        Öyle ki, 'felâh'ı geçirmekten        korktuk.
Ebû Zer'e, "felah ne­dir?" dedim. "Sahurdur"        dedi.Râvî diyor ki: Bu gecede ailesini,        kızlarını ve ha­nımlarını da        uyandırırdı
[18].
Hadisin        açıklaması: "Lev neffeltenâ" ifadesi "yarı­sını ibadetle geçirdiğimiz gecenin kalanında        namaz kıldırmak suretiyle        eklesen"
demektir. İşte bu, tenfil-dendir. en-Nihâye'de        denilir ki: "Bize nafile namaz­dan ilâve yapsan"        demektir. Farzlar üzerine ilâve ol­duğu için
nafile namazlar da bununla        adlandırılmış­tır.        "Yarısı üzerine gece namazını eklesen bizim için daha hayırlı olurdu" takdirindedir." Buradaki
       "Lev" lafzı temenni        içindir.
[19]
Şevkânî şöyle diyor: Burada anlatılmak        istenen şudur: "Keşke        gecemiz boyunca bize namaz kıldırsan ve namaz sevabından hasıl olan ecri bize
       ilâve etsen".Hadiste teravih namazını cemaatle        kılmanın meşru olduğuna delil vardır.3) Üçüncü hadis, Ebû Hureyre        hadisidir. O diyor
ki; Hz Peygamber        Ramazanda çıkıp baktı ki bir gurup cemaat mescidin bir        köşesinde namaz kılıyor. "Bun­lar nedir?" diye        sordu. Dediler
ki: "Bunlar Kur'an oku­mayı bilmeyen bir        topluluktur, Übey b. Kâb namaz kı­lıyor, onlar da onun namazına uyarak        kılıyorlar. Bu­nun üzerine
Hz. Peygamber buyurdu ki: "Doğru        ya­pıyorlar.        Yaptıkları şey ne güzeldir"
[20].
Bu hadisi        Muhammed b. Nasr el-Mervezîde riva­yet etmiştir.
[21]
 Su konuda mahfuz olan haberde        Ömer b. ei-Hattâb'ın,        cemaati Ubey b. Kâb'ın arka­sında topladığı        zikredilmektedir ki Hafız İbn Hacer
ve başkaları bunu kesin        bir ifadeyle belirtmişlerdir
[22].
Bunlar Teravih namazını cemaatle        kılmanın meş­ru olduğu hususunda        rivayet edilen hadislerden ba­zılarıdır.Hz.        Peygamberin "Farz olanı
müstesna, namazın efdali, kişinin evinde kıldığı namazıdır"        sözünü âlim­ler,        teheccüt namazına hamletmişlerdir. Nitekim bayram namazları,
kusuf ve        istiskâ gibi cemaatle kı­lınması meşru olan bazı namazları umumdan        istisna ettiler. Teravih        namazı da böyledir. Bunun için
Ömer b. el-Hattâb, teravihin farz kılınması        endişesi orta­dan kalkınca,        cemaatle camide kılmayı emretmiştir. Bu uygulama o zamandan    
  günümüze kadar böylece devam ede gelmiş ve Ramazan ayında teravih        na­mazı kılmak,        İslâm’ın şiarı olmuştur. Ancak teravihi camide cemaatle
kılmayıpda evinde        kılan kimse kötülenmez,        ayıplanmaz.
 
IV- TERAVİH NAMAZININ REKÂT        SAYISI
 
Bu konuda âlimlerin üç görüşü        vardır:Birinci görüşe göre teravih sekiz        rekâttır. Muhaddislerin ve muhakkiklerin görüşü        budur.İkinci
görüşe        göre teravih yirmi rekâttır. Üç imam; Şafiî, Ebü Hanîfe ve Ahmed böyle        söylemişlerdir.Üçüncü görüşe göre ise teravih otuz        altı
rekâttır. Bu da İmam        Mâlik'in görüşüdür.Şimdi birinci görüşün delillerinden        bazılarını verelim:1) Hz.        Aişe'nin hadisi: O şöyle diyor:
       Rasûlullah ne Ramazan'da ne de Ramazan'dan başka gecelerde onbir rekâttan fazla namaz kılmış        değildir. Önce dört rekât kılardı ki onların
güzelliğini ve uzunluğunu        sor­ma. Sonra dört rekât daha kılardı. Onlarında güzelli­ğini ve        uzunluğunu sorma. Sonra üç rekât namaz kılardı
[23].
İbn Huzeyme de        Sahih’inde
[24]
"Hz. Peygamber'in Ramazan Gecesinde Kıldığı Namaz Sayısı        Babı" başlığını taşıyan bir bölüm açmış ve orada bu hadisi zikretmiştir. Nitekim Beyhakî
de        Süneni’nde
[25]
 "Ramazan Ayındaki Gece Namazının        Rekâtla­rının Sayısı Hakkında Nakledilenler Babı" başlığını        taşıyan bölümde bu hadisi        nakletmiştir.Açıkça
görülüyor ki bunların hepsi        Rasülüllah'ın Ramazan'daki ve        Ramazan dışındaki gece namaz­larının rekâtları sayısını bildirmek için bu    
  hadise da­yanmışlardır. İmam Buharı de Sahih’inde"Teravih Namazı"        bölümünün bitiminde bu hadisi rivayet etmiştir ki Allah'ın izniyle az     
 ilerde buna tekrar dönülecektir.2) Câbir b. Abdillah hadisi:        O diyor ki Hz.        Pey­gamber bize        Ramazan ayında sekiz rekât namaz kıldırdı.
Sonra da vitir kıldırdı... Bu        hadisi Ebû Ya'lâ el-Mu'cemu's-Sağir’indeTaberânî        nakletmiştir. Heysemi’nin dediği gibi hadisin isnadında İsa
       b. Câriye bulunmaktadır ki onu İbn        Hibbân ve başkaları Mutemet kabul ederken İbn Maîn zayıf        saymıştır
[26].
Hafız İbn Hacer        Fethu’l-Bâride
[27]
bu hadisi İbn Hu­zeyme ve İbn        Hibbân'ın naklettiğini söylemiş, el-Telhi’ste de
[28]
 hadisi yalnız İbn Hibbân'a nisbet        etmiş, ama,        Mevâridu'z-Za'mân'dada zikredildiği gibi, İbn Hibbân'ın        isnadında İsa b. Câriye olmasına
rağmen, hadisin isnadı hakkında bir şey        dememiştir.Şeyh el-Elbânî bu hadisi zikretmiş ve        onu İbn Nasr ile        Taberânî'ye nisbet ederek
"isnadı hasendir" demiş
[29]
, fakat o da        İsa b. Câriye'den söz etmemiş­tir.Taberânî, hadisi        el-Mu'cemu's-Sagîr'de
[30],
ken­di isnadıyla şöyle nakletmiştir: Yâkub b.        Abdullah el-Kummî'nin İsa b. Câriye'den rivayet ettiğine göre Câbir b.        Abdullah şöyle demiştir:
Hz. Peygamber bize Ramazan ayında sekiz rekât namaz        kıldırdı. Sonra da vitir kıldırdı. Ertesi gece biz mescitte top­landık        ve Rasulullah'ın
geleceğini ümid ettik. Fakat O mescide inmedi. Sabah olunca yanına girdik.        De­dik ki: "Yâ Rasûlallah, dün gece biz mescitte        toplan­dık ve
senin        bize namaz kıldıracağını ümid ettik?" Buyurdu ki: "Şüphesiz ben size bunun farz        olmasın­dan        korktum".Taberânî şöyle devam ediyor:
"Hadis        Câbir b. Ab-dullah'dan yalnız bu isnadla rivayet edilmiştir. İsnad-da        Yâkub tek kalmıştır ki O da mutemettir". Fakat Ta­berânî de
İsa b.        Câriye'den bahsetmemiştir.Zehebî bu hadisi naklettikten sonra        isnadının va­sat        olduğunu söylemiştir
[31].
Ben diyorum ki: İsa b. Câriye,        el-Ensârî el-Medenî'’dir, Hafız İbn Hacer onun gevşek olduğunu        söylemiş, Zehebî ise onun        hakkında şöyle
demiştir: O Cerir ve Cabir’den rivayette bulunmuş,        kendisinden de Ebû Sahr Humeyd b. Ziyâd ve hakkında farklı görüş­ler        bulunan Yakub el-Kummî
hadis nakletmiştir. İbn Maîn onun hakkında, "münker hadisleri var”        demiştir
[32].
Mîzâri’dada şöyle        diyor: Nesâî onun "hadisi kabul edilmez birisi" (munkeru'l-Hadis)        olduğunu söylerken, Ebû Zur'a,"zaran        yok" (la be'se
bihî) de­miştir. Yakub b. Abdullah el-Kummî’yi -ki o        Ebu'l-Hasen el-Eş'arî’dir-        Taberânî’nin mutemet addettiği daha önce zikredildi. Nesâî
onun hakkında        "zararı yok", Darakutnî, "kuvvetli        değil" diyor
[33]
. Zehebî de        onun "doğru sözlü        sayıldığına" (sadûk) hükmediyor
[34].
Bundan        anlaşılıyor ki, hadis hasen derecesinden aşağı değildir. Bu sebeple Hafız, hadis        hakkında susmayı tercih etmiş, el-Elbânî hasen olduğunu
söylemiş, Zehebî, "isnadı vasattır"        demiştir. Malum­dur        ki Zehebî iyi araştırıcılardandır (min ehli'l-istıkrâ').Sonra, İbn Hibbân ve İbn
Huzeyme gibi        iki yüce İmam Sahihlerinde        hadisi rivayet etmişlerdir. Üstelik bu, Hz. Aişe'nin hadisiyle de uygunluk        arzetmektedir.İşte
muhakkik hadis ve fıkıh âlimleri        bu iki hadisi almışlardır. Onlardan hiç biri Hz. Peygamber'in ne        Ramazan'da, ne        Ramazan dışındaki
gecelerde se­kiz rekâttan fazla namaz kıldığını        söylememiştir. İhti­laf, yalnız bu rekâtların uzunluğu, kıraati, vakti        ve ce­maatle kılınıp
       kılınmayacağı hususunda vuku bul­muştur.Teravih, Kıyam-ı Ramazan, Gece namazı        ve Ra­mazan'da Teheccüd namazı hepsi bir tek şeyin anlatımıdır.
Şeyh Ubeydullah el-Mubârekfûrî        şöyle diyor: Bilinmelidir ki,        teravih, kıyam-ı Ramazan, gece namazı ve Ramazan'da Teheccüt namazı bir tek
       şe­yin anlatımıdır ve        bir tek namazın adıdır. Rama­zan'da teheccüt teravih namazından başka bir        şey değildir. Çünkü        Ramazan
gecelerinde Rasûlullah'ın, biri teravih        diğeri teheccüt olmak üzere iki çe­şit namaz kıldığına dair sahih veya        zayıf hiç bir rivayet   
   sabit olmamıştır. Ramazan dışındaki teheccüt, ramazanda teravihtir.        Nitekim Ebû Zer ve diğerleri­nin hadisi buna delâlet eder.        Feydu'l-Bâri
sahibiolan Hanefî âlimi Şeyh Enver Şah        el-Keşmirî’de bu görüştedir
[35]
. O şöyle diyor: Bana göre tercih        edilen görüş şudur:        Teravihin devamlı olmayışı, cemaatle kılın­ması, bir defasında gecenin başlangıcında
       kılınma­sı, başka bir seferinde gecenin sonuna doğru        kılın­ması, teheccüdün ise gecenin sonunda kılınması, onda        cemaat olmaması gibi,
sıfatları birbirinden farklı da olsa teravih ve gece namazı aynı        şeydir. Sı­fatlarının farklı        oluşunu, çeşitlerinin de farklı oluşuna delil
getirmek bence pek makbul değildir.        Aksine, bu, bir tek namaz idi. Önce kılındığı zaman teravih, geç        kılındığında teheccüt olarak isimlendirildi.Vasıfları
farklı olduğu zaman o namazı        iki isimle adlandırma        hususunda hiç bir kural yoktur. Çünkü ümmet onun üzerinde ittifak etmişse        ismin
farklı olmasında hiç bir mahzur yoktur. Çeşitlerin farklılığı ancak,        hem teheccüdü, hem de teravihi kıldığı şek­linde Hz. Peygamber'den        sabit
olabilir
[36].
Hanefî âlimlerinin ileri gelenlerinden        olan Bedreddin el-Aynî de        kesin bir şekilde şunu söylüyor: Hz. Aişe'nin, "Rasûlullah, Ramazan'ın son
       on günü­ne ulaşınca diğer        zamanlarda görülmeyen bir ibadet gayreti içerisine girerdi" şeklindeki        ifadesinde anla­tılmak istenen şey,
namaz rekâtlarında bir artırma        olmayıp, O'nun son on gündeki        namazların rukûlarını, secdelerini, kıyam ve ka'desini uzun        yapmasıdır
[37].
Yine Şeyh el-Aynî, Hz. Peygamber'in        namazının rekât sayısını isbat        için başka sahabîlerden de on rivayet zikrediyor ve        bunlardan vitir
rekâtlarında dile­diği gibi ilâve ve kısaltma yapmakla beraber,        Rasûlullah'ın namazının        sekiz rekâttan fazla olmadığı so­nucuna ulaşıyor.
Hanefî muhakkiklerinden Şeyh        İbnu'l-Humam'da sekiz        rekâtın sünnet, kalanının müstehab olduğu        görüşünü benimsemiş, fakat yirmi rekâtın
da sünnet olduğunu söyleyen Hanefî        âlimleri onun bu görüşünü        reddetmişlerdir
[38].
İkinci        görüşün delilleri: Teravih namazının yirmi rekât olduğunu savunan bu görüşün sahipleri        Hz. Ömer'den nakledilen, "Onun cemaati Ubey
b. Kâb'ın arkasında yirmi        rekât teravih kılmak için bir araya getirdiğini” bildiren habere ve zayıf        olduğu hususunda ittifak bulunan merfû
bir hadise istinat        ettiler.Merfû hadis zayıf        olduğu için İbn Kudâme ve benzeri muhakkik mezheb âlimlerinin, görüşlerine        delil getirmek
konusunda bu        hadisi zikretmediklerini görüyo­ruz..Eğer bu hadis        sahih olsaydı, birinci görüş sahiple­ri aleyhine kesin delil olurdu ve muhakkik
       âlimler mutlaka onu zikrederlerdi.        Bununla birlikte biz, önce bu hadisi        zikredeceğiz, sonra Ömer b. el-Hattâb'dan bu konuda rivayet
edilen haberleri        nakledeceğiz.Merfû Hadis: İmam Zeyla'î diyor ki:        İbn Ebî Şey-be'nin        Musannefinde
[39]
, Taberânî'nin        el-Mu’cem’inde
[40]
 ve        el-Beyhakî'nin Sunen'inde Taberânî'den naklettiğine        göre
[41]
, İbrahim b.        Osman Ebû Şeybe, Mukassem'den,        İbn Abbas'ın şöyle söyledi­ğini rivayet etmiştir: Hz. Peygamber,        Ramazan'da yirmi rekât
       namaz ve vitir kıldırdı".Hafız Zeylaî şöyle diyor: Hadis, İmam        Ebû Bekir b. Ebû        Şeybe'nin dedesi olan Ebû Şeybe İbrahim b. Osman sebebiyle
       illetlidir. Ebû Şeybe'nin zayıf oldu­ğunda ittifak vardır.        İbn Adiy el-Kâmil’de, onu gev­şek addetmiştir.        Ayrıca hadis, Ebû Seleme
b. Abdurrahman'dan nakledilen sahih hadise        muhalifir
[42]
. Zeyla'î sonra da Hz. Aişe'nin sahih        hadisini zikredi­yor.Heysemî’de şöyle diyor: Hadisi        Taberânî, el-Kebîr ve el-Evstt’anakletmiştir
[43]
ki, isnadında Ebû Şeybe vardır ve zayıftır
[44].
Hafız İbn Hacer el-Takrib’deEbû Şeybe İbrahim b.        Osman'ın metruk olduğunu, Şeyh İbnu'l-Humam da zayıf olduğunu söylemişlerdir
[45].
Beyhakî de        diyor ki: Hadisi Ebû Şeybe İbrahim b. Osman el-Absî el-Kûfî tek başına rivayet        etmiştir, o da        zayıftır
[46].
Bu hadisin        senedi Ebû Şeybe üzerinde dönüp duruyor. Çünkü hadisi        kitabına alanların hepsinin isnadı ona dayanıyor. Birisi        kalkar da
hadisin başka bir is­nadının daha olduğunu söylerse sakın bu        seni yanılt­masın. Çünkü Taberânî ve Beyhakî hadisin isnadın­da        Ebû Şeybe'nin
tek kaldığını açıkça ifade etmişler­dir. Hafız Zehebî de el-Mîzân'da bu        hadisin, Ebû Şeybe'nin münkerlerinden        biri olduğunu söylemiştir.
Hafız İbn Hacer ise geniş ilmine rağmen        hadisin başka isnadını bulamamış ve        kesin bir ifadeyle şöyle demiştir. Ebû        Şeybe'nin İbn Abbas'dan
naklettiği ha­dise gelince, onun isnadı zayıftır ve hadis,        Hz. Ai­şe'nin, Sahîhân'da        rivayet edilen hadisine muarızdır. Halbuki Hz. Aişe
Hz.        Peygamber'in gece halini baş­kalarından daha iyi bilir"
[47].
Hanefî        âlimlerinden bazılarının da dahil bulundu­ğu müctehid imamların ve muhakkiklerin bu        açıkla­malarına        rağmen Şeyh Yusuf el-Bennûrî
el-Hanefî(Allah ona        rahmet etsin), teravih rekâtlarının sayısının sekiz olduğunu söyleyenlere        şiddetle ve öfkeyle hü­cum etmiş, onları söz
ve beyanda safsatacı        olmakla ve        münasebetsizlikle, inançta sapıklıkla, ümmetin salihlerine karşı düşmanlıkla itham etmiş,        sonra şöy­le
demiştir: "Birinci söz bizi şuna götürür: Gerçi        İbra­him b. Osman Ebû Şeybe        zayıftır, fakat Hz. Ömer za­manında ve sonraki        devirlerde
ümmetin uygulaması onun rivayetini kuvvetlendirmektedir. İkinci        söz de bizi, olayı farklı        durumlara hamletmeğe sevkeder. Nitekim Hafız İbn
       Hacer başka bir münasebetle buna işaret etmiştir.        Teamül ve başka şeyle kuvvetlendirildiği için bazan zayıf hadisle amel        edilebilir
[48].
Bundan sonra        da -söz düellosundaki başarısızlığı sebebiyle cidden bitkin kalmış olacak ki-        şöyle diyor: "Bize kadar sağlam bir isnadla ulaşmamış
da olsa yirmi rekât        uygulamasının mutlaka merfû bir aslının olması gerekir"
[49].
Bu söz, makul        deliller getirememekten kaynakla­nan uydurma bir kaidedir.
 
Teravih        namazının rekâtları hususunda Ömer b. el-Hattâb'dan rivayet edilen haberlerin        araştı­rılması:
 
Buhârî’nin Sahîh'inde
[50]
, İbn Şihâb'dan, onun da Urve b. Zübeyr’den rivayet ettiğine        göre Abdurrahman b. Abdulkârî        şöyle demiş: Bir Ramazan gece­si Ömer b. el-Hattâb'la
birlikte mescide        çıktık. Bir de baktık ki halk gurup gurup orada burada toplanmış,        kimi kendi kendine,        kimileri başkasına uyarak na­maz
kılıyorlar. Ömer dedi ki: "Şüphesiz        bunları iyi okuyan birinin arkasında        toplarsam daha güzel ola­cağını sanıyorum." Sonra karar verip 
     onları Ubey b. Kâb'ın        arkasında topladı. Bir başka gece onunla bir­likte yine çıkmıştık. Halk imamlarının        arkasında na­maz        kılıyorlardı.
Ömer,'"Bu ne güzel bid'attir" dedi. Oradaki cemaat        gecenin başlangıcında namaz kılı­yorlardı. Ömer, gecenin sonuna doğru kılanları        kas­tederek
şöyle devam etti.        "Şu anda namaz kılmayıp uyuyanlar, kılanlardan daha        üstündür."İmam Buhârî’nin İbn Şihâb'dan muallak        olarak naklettiği
bu hadis gerçekte, önceki isnada atfedilmiştir. İmam Mâlik de Muvatta'ında kendi        senediyle hadisi benzer bir şekilde rivayet etmiştir.Bazı    
  kelimelerin açıklaması: "Evzâ", gurup gurup topluluk demektir. "Müteferrikan" kelimesi,        lafzî te'kiddir. "Emsel" kelimesi, efdal manasınadır.
Ömer b. el-Hattâb,        Hz. Peygamber'in birkaç gece kendisi­ne uyarak namaz kılanlara manî olmayışından        hü­küm çıkarmıştı. Hz. Peygamber, onların
böyle yap­malarını hoş        karşılamamışsa bile, bu hoşlanmayış, onlara teravih farz kılınır        endişesiyle olmuştur. Hz. Peygamber vefat ettikten
sonra artık farz        kılınır endi­şesi ortadan kalkmıştır. "Fe cemeahüm âlâ Ubey b.        Kâb" ifadesi "Ubey'i        onlara imam yaptı" demektir.
Herhalde Ömer Hz. Peygamberin "Onlara,        Allah'ın kitabını en iyi        okuyan imamlık yapsın" hadisiyle amel ederek Ubey'i seçmiştir. Çünkü Ömer,
"En güzel        okuyanımız Ubey'dir demiştir."Sonra başka bir gecede onunla        birlikte yine çık­tık". Bu ifadede Ömer'in cemaatle birlikte Ubey'in
       arkasında namaz kılmadığına işaret vardır. Çünkü onun kanaatine göre, namazı gecenin sonunda        ev­de kılmak daha        faziletlidir. Nitekim
hadisin sonunda, "Şu anda namaz kılmayıp uyuyanlar        daha üstündür" demiştir.Muhammed b. Nasr, Tavus vasıtasıyla        İbn Abbas'dan şöyle naklediyor:
İbn Abbas demiş ki: Mes­citte Ömer'in        yanında duruyordum. Cemaatin gürül­tüsünü işitti. "Nedir bu?" dedi.        "Cemaat camiden çık­tı" dediler.
Bu olay Ramazanda olmuştu. Bunun        üze­rine dedi ki:        Gecenin kalan kısmı bence geçen kısmından daha efdaldir". "El-hey'a" bağırma,        gürültü
manasınadır.Hz. Ömer'in        "Ni'me'l-bid'atü" sözü bazı rivayetlerde "Ni'metü'l bid'atü" şeklinde gelmiştir.        Bid'at, esnasında        "önceden
bir benzeri olmayıp sonradan ihdas edilen şey"        demektir. Dinde ise, sünnetin kar­şıtıdır ve        menedilmiştir.Hafız İbn Hacer şöyle diyor: Bid'at
       konusundaki kesin araştırma şunu ortaya koyar: Eğer bid'at dinde güzel        görülen şeyleri ihtiva ederse "Güzel bid'at" (Bid'at-ı Hasene); dinde
       çirkin görülen şeylerde vu­ku bulursa "Çirkin Bid'at" (Bid'at-ı        Mustakbeha) olur. Bunların dışındakiler, mubah kısmına        dahildir
[51].
Hafız İbnu'l-Esîr de şöyle söylüyor:        Bid'at iki kısım­dır:        Doğruya götüren Bid'at ve sapıtan Bid'at. Allah ve Rasûlünün emrettiği        şeylere
muhalif olan bid'at, kötü        görülen gruba dahildir. Allah'ın mendup kıldık­ları geneline dahil olup Allah ve        Rasûlü tarafından teşvik edilen
ameller ise medhedilen guruba        dahil­dir. Kerem,        cömertlik ve iyilik yapma çeşitleri gibi, önceden bir örneği bulunmayan        şeyler, övülen
işler­dendir.        Bunun, dinin ortaya koyduğu esaslara aykırı olması caiz değildir.        Çünkü Hz. Peygamber bu tür bid'ate sevap verileceğini belirtmiş
ve şöyle        buyur­muştur: "Her kim bir        iyilik çığırı açarsa ona başlattığı iyiliğin sevabıyla birlikte o        çığırda yürüyenlerin seva­bı
       (kadar sevap) verilir." Bunun aksi olarak da şöyle buyurmuştur:        "Her kim de bir kötülük çığırı açarsa, hem başlattığı kötülüğün, hem de
      onu işleyenlerin günahı (kadar        günah) ona yüklenir". İşte bu Allah ve Rasûlünün emrettiklerine muhalif olan        bid'attir. Ömer b. el-Hattâb'ın
"Bu ne güzel bid'attir" ifadesi        ise, bid'at-ı hasene        cinsindendir
[52].
Biz yine hadise, esas konuya dönüyoruz        ve diyo­ruz ki: İmam Buhârî, Hz. Ömer'in bir araya getirdiği cemaatin        kıldığı rekâtların sayısını bildirmemiştir.
Buhârînin sayı zikretmeyişinde, rekât        sayısını belir­ten haberlerin ona göre sahih olmadığına işaret        var­dır. Yahut da o, Ömer'in sekizden
fazla kılmadığı        ka­naatindedir. Bu sebeble Ömer olayının hemen ar­dından Hz.        Aişe'nin, "Rasûlullah ne Ramazanda ne Ramazan dışında (ki 
     gecelerde) sekiz rekâttan fazla namaz kılmadı. (Önce) dört rekât daha kılardı        ki bu­nun da güzelliğini ve        uzunluğunu sorma. Sonra dört
rekât daha kılardı" mealindeki        hadisini zikretmiştir.Bundan dolayı rekâtların sayısı        konusunda râvîler arasında ihtilaf meydana gelmiştir.
Size bu        rivayet­lerden bazılarını nakledeceğiz: 1) İmam        Mâlikin Muvatta’ında
[53]
, Muhammed        b. Yûsuf dan, es-Sâib b        Yezid'in şöyle söylediği nakledilir:        Ömer b. el-Hattâb, Ubey b. Kâb ve Temim ed-Dârî’ye cemaate
on bir rekât namaz        kılmalarını emretti. İmam        yüzlerce ayet okuyordu. Öyle ki biz kıyamın uzun oluşu sebebiyle bastonlara        dayanmakzorunda
       kalmıştık. Namazdan da ancak şafak sökerken        çıkıyorduk.Hadisi Mâlik vasıtasıyla Beyhakî de        rivayet etmiş
[54]
, ve buradaki        Muhammed b. Yusuf'un, Saib b. Yezid'in kız kardeşi        oğlu olduğunu açıklamıştır.Haberi Saîd b.        Mansûr Sünen’inde başka
bir râvî vasıtasıyla , Abdüllaziz b. Muhammed-Muhammed        b. Yusuf- Sâib b. Yezid isnadıyla        nakletmiştir.Hadisin isnadı sağlamdır. Çünkü  
    Muhammed b. Yusuf el-Kindîel Medenî        el-A'rec son derece güvenilir bir zat olup H. 140 yıllarında vefat        etmiştir. İmam Mâlik'in şeyhidir.
Buharı ve Müslim kendisini delil        diye kabul        etmişlerdir.es-Sâib b.        Yezid, malum Sahabî olup küçük yaşta Hz.Peygamber'le        birlikte
Hacc farizasını yerine getirmiştir. Ayrıca bu        hadis Hz. Aişe ve Câbir b. Abdul­lah'ın hadisleriyle uygunluk        arzetmektedir.Ancak Hafız İbn
Abdulberr bu hususta        şöyle di­yor: İmam        Mâlik dışındaki raviler bu hadiste geçen rekât sayısını yirmi bir olarak rivayet        etmişlerdir
ki sa­hih olan budur.        Hadiste, Mâlik'in dışında on bir ifade­sini nakleden hiç bir kimse bilmiyorum.        Başlangıçta rekât sayısı        on bir
olup, sonra bu rekâtlardaki uzun kıraat, cemaat için kısaltılmış,        buna mukabil rekât sayısı yirmi bire çıkarılmış olması da muhtemeldir.      
Fakat kuvvetle tahmin ediyorum ki "on bir" ifadesi hata        eseridir.Zurkanî, İbn        Abdulberr'in bu görüşünü şu sözler­le reddediyor: Madem ki
onun zikrettiği        ihtimali göz önüne alarak        iki farklı lafız arasını cemetmek müm­kündür, öyleyse "on        bir" ifadesi hata değildir. Beyha­kî
de aynı şekilde bu        iki rivayeti cemetmiştir. "On bir ifadesini Mâlik tek        başına rivayet etmiştir" görüşü de doğru değildir. Çünkü Saîd b.
Mansûr da hadisi        bir başka cihetten,        Muhammed b. Yusuf’dan, İmam Mâlik'inki gibi        nakletmiştir
[55].
Nîmevî Asâru's-Sunen'dediyor ki: İbn Abdu­berr'in, İmam Mâlik'in yanıldığını söylemesi        gerçekten hatadır. Çünkü        hadisi Saîd b. Mansûr Sunen'inde
Abdüiaziz b. Muhammed ed-Derâverdîden,        Ebû Bekir b. Ebî Şeybe Musannef'inde Yahya b. Saîd el-Kattân'dan, bu ikisi de Muhammed b. Yusuf’dan    
  İmam Mâlik'in hadisiyle aynı anlamda nakletmişler ve her ikisi de "on bir" lafzını        kullanmışlardır.Ömer b. el-Hattâb'dan nakledilen bu      
rivayetler son derece        sağlamdır ve bunlarda rekât sayısı "on bir" olarak zikredilmiştir. Çünkü Abdüllaziz        b. Mu­hammed ed-Derâverdî’de 
     güvenilir râvîlerden biridir ve Kutub-i Sitte sahipleri kendisinden        hadis nakletmişlerdir. Yahya b. Saîd el-Kattân, hafıza, zabt ve sağlamlık
yönünden en başta gelen        râvîlerdendir.EI-Elbânî, Salâtu't-Terâvih        risalesinde şunları ilâve ediyor:
[56]
 Aynı şekilde        Nîsâbûrînin naklinde İs­mail b. Umeyye, Usâme        b. Zeyd ve Muhammed b. İs-hak; İbn Hacer'in naklettiğine göre İbn        Huzeyme'nin
rivayetinde de İsmail b. Cafer el-Medînî, İmam Mâlik'in lafzına uygun bir haberi,        Muhammed b. Yu­suf’dan rivayet etmişlerdir. Muhammed b.     
 Yusuf, es-Sâib b. Yezid        isnadıyla şöyle naklediyor: Ömer Ramazanda cemaati, Ubey b. Kâb ve Temim        ed-Dârî'nin arkasında        yirmi bir
rekât namaz kılmak üze­re topladı ki, her rekâtta iki yüz ayet        okurlar ve şafak sökerken        namazdan çıkarlardı.Şeyh        el-Mubârekfûrî,
diyor ki: Abdurrezzak "yir­mi bir rekât" ifadesini nakilde tek kaldı.        Bildiğim ka­darıyla ondan başka        hiç kimse bu ifadeyi nakletme­di. Abdurrezzak
ise,        her ne kadar mutemet ve hafız ise de, Hafız İbn Hacer'in        el-Takrib'deaçıkça bildir­diği gibi ömrünün sonlarına        doğru gözlerini
kaybet­miş, bu sebeple de hafızası karışmıştır. İmam        Mâlik ise Hicret Yurdu'nun imamı        olarak kalmıştır
[57].
Bilindiği        gibi Hafıza karışıklığına uğrayanlar hak­kında hüküm şudur: Hafıza karışmasından önce        kendisinden hadis alanların hadisi      
makbuldür. Fakat kendisinden, karışıklıktan sonra rivayet etmiş        olan­ların hadisi        alınmaz. Durumu belli olmayan ve hadisi hocasının ihtilatından
önce mi        sonra mı aldığını bilmeyen kimsenin hadisi de alınmaz. Abdurrezzak        meselesi de, özellikle güvenilir        râvîlere muhalif rivayette
bulununca, ikinci kısma        dahildir. Sonra bu rivayet Hanefîlerin görüşüne        de aykırı­dır. Çünkü bu hadise bağlanınca ya "teravih on sekiz 
     rekâttır", ya da 'Vitir tek rekâttır" demeleri gerekir.Yukarıda adı        geçen Davud b. Kays es-San'ânî’yi İbn Hibbân es-Sikât’ta(güvenilir râvîler
arasında) zikretmiş, İbn Hacer onun makbul olduğunu        söylemiştir.3) Muhammed b. Nasr        el-Mervezî
[58]
 hadisi es-Sâib b. Yezid'den isnadsız olarak nakletmiş, o        da orada "yirmi rekât" olarak zikretmiştir. Bunun bir benzerini de Beyhakî
[59]
, Ebû Abdullah Hüseyin b. Muhammed b. Fencûye ed-Dîneverî, Ahmed        b. Mu­hammed b. İshak el-Sunnî,        Abdullah b. Muhammed b. Abdulaziz el-Bağavî,
Ali b. el-Ca'd, İbn        Ebî Zi'b, Yezid b.        Hasîfe, es-Sâib b. Yezid isnadıyla rivayet etmiştir.Mirkatu'l-Mefâtîh        sahibi (Aliyyu'l-Karî)
şöyle di­yor: Yezid b. Hasıfe'nin Sâib b. Yezid'den        rivayeti Beyhakî’de iki yolla gelmiştir. Birincisinde Ebû Os­man Amr        b. Abdullah el-Basrî,
diğerinde Ebû Abdul­lah Hüseyin b.        Fencûye vardır ki ikisinin biyografisi­ne de rastlamadım. Durumları        bilinmemektedir
[60].
Ben de diyorum ki: Ebû Osman Amr b.        Abdullah el-Basrî        rivayetini el-Sunenu’l-Kubrâ’dabulama­dım. Fakat        Aliyyû'l-Karînin Ebû Abdullah
Hüseyin hakkında söylediği "biyografisine rastlanmadı"        sözü doğrudur. Çünkü ben de yaptığım araştırma sonun­da Hafız        Zehebî’nin, hakkında
herhangi bir şey söylemeksizin, Temam b.        Ebû'l-Huseyin'in hal tercümesini verirken Ebû Abdullah'ın yalnız adını        zikretti­ğini gördüm. Bunun
dışında hiç bir bilgiye        rastlama­dım
[61].
Hafız İbn Hacer
[62]
, İmam Mâlik'in Yezid b.        Hasî­fe, es-Sâib b.        Yezid isnadıyla yirmi rekât rivayetinde bulunduğunu söylüyor, Şevkânî de ona        uyarak
[63]
"Hadisi Mâlik Muvatta’da rivayet etti"        diyor. Görünen odur ki ikisi de bu        konuda yanılmıştır. Çünkü Mâlik, Yezid b. Hasîfe'nin bu rivayetini
       Muvatta'da nakletmemiştir.Nevevî Yezid b. Hasîfe'nin hadisini        zikrediyor, hadisi Beyhakî ve başkalarına nisbet ediyor, fakat        Mâlik'e
nisbet        etmiyor
[64]
. Ancak bu tesbit Mâlik'in,        hadisi Muvatta        dışında rivayet etmesine manî değil­dir. Bununla beraber Esrem'in rivayetine göre        Ah­met
b. Hanbel Yezid b. Hasîfe'yi mutemet addetmiş, Ebû Davud'un rivayetine göre ise onun        hakkında "hadisi makbul değil" (munkeru'l-Hadis) demiştir
[65].
Bunun mânâsı şudur: Yezid b. Hasîfe bu        haberi tek başına rivayet etmiştir. Haberi ise diğer arkadaş­larının        rivayetine ters düşmektedir. Bu
durumda onun muhalefetinden dolayı haberde        za'f olduğu or­taya        çıkıyor. Hafız İbn Hacer Fethu’l-Bârî Mukaddimesinde
[66]
 onun hal tercümesi ile ilgili olarak        diyor ki: Bu        "münkeru'l-Hadis" lafzını Ahmed, hadiste, ak­ranlarından ayrı rivayette bulunan kimseler
       için kul­lanır. Bu, onun halinin araştırılmasıyla ortaya çıkar. İbn        Hasîfe'yi Mâlik ve bütün imamlar delil kabul etmişlerdir.Yezid b. Hasîfe'nin
rivayeti sahih        olmakla birlikte garib ve şazdır. Nitekim Nevevî de buna işaret        etmiştir
[67]
. Çünkü güvenilir râvîlerin        rivayetlerine aykırıdır. Ayrıca İbn        Hasîfe ve Muhammed b. Yusuf, iki güve­nilir kişi olarak Sabit b, Yezid'den
rivayet        ediyorlar. Birinci râvi rivayetinde "yirmi bir", ikincisi "on bir        re­kât" diyor. Bu durumda ikincisinin rivayeti tercih edi­lir.
       Çünkü o arkadaşından daha mutemettir. Bunun için Hafız et-Takrîb'de Yezid        b. Hasîfe'den bahse­derken "mutemettir" (sikatun) diyor. Muhammed
       b. Yusuf'u tanıtırken "mutemettir,        sağlamdır" (sikatun, sebtun) ifadesini kullanıyor. Ayrıca Muhammed        b. Yusuf, Sâib b.        Yezid'in
kızkardeşi oğludur. Bu yakın­lığı sebebiyle başkasına nazaran insanlar        arasında Sâib'in hadisini en iyi bilen o olmalıdır. Yezid b. Hasî­fe   
   ve Muhammed b.Yusuf arasındaki anlaşmazlı­ğın özeti budur. Bununla        beraber bazı Hanefî âlimleri muhaddislere hücuma kalkıştılar ve Ahmed   
   b. Hanbel'in sözüne dayanarak Yezid b. Hesîf e'yi zayıf say­ma        görüşünü hadis âlimlerinin bütününe nisbet etti­ler. Bu sebeple hadis        ulemâsını
cehalet ve taassubla itham ettiler. Oysa gerçekte hadis âlimleri        Yezid b. Hasîfe'yi zayıf addetmediler, belki Muhammed b. Yusuf'un rivayetini onun
nakline, yukarıda        geçen se­beplerden dolayı, tercih ettiler.Yezid b. Hasîfe'nin hadisini tercih        etmek, ya da sağlam kabul        etmek isteyenlerin
gayreti başarılı olmamıştır. Nitekim, Şeyh el-Lüknevî’nin        er-Raf'u ve't-Tekmile’sindeki, ondan nakleden Dr.Nûrettin        Itr'ın        Menhecu'n-Nakd
fî Ilmi’l-Hadisi’nin"Munke-ru'l-Hadis"        bahsindeki ifadesinden de açıkça bu or­taya çıkmaktadır. Doğru yola        ulaştıran Allah'tır.4) İmam Mâlik,
       Muvatta'da
[68]
Yezid b. Ruman'm, "İnsanlar Ömer b. el-Hattâb zamanında        yirmi üç rekât teravih        kılıyorlardı" dediğini nakledi­yor. Ancak hadisin isnadında
kopukluk        vardır. Çün­kü        Yezid b. Rûman Hz.Ömer'e yetişmemiştir. O H. 130 yılında vefat etmiş olup İbn Zubeyr,        Enes, Abdullah b. Ömer'in
iki oğlu olan Ubeydullah ve Salim gibi yalnız Ashabın küçüklerine        yetişmiştir. Ne Hafız İbn Hacer et-Tehzib'de, ve ne de Suyûtî        İs'âfu'l-Mubatta'biricâli'l-Muvatta'daonun
Ömer b.        Hattab'la karşılaştığını        zikretmemiştir.Zeylaî
[69]
 onun Ömer'e ulaşmadığını açıklamış,        Aynî de
[70]
 hadisin senedinin munkatı' olduğunu        söylemiştir.5) İbn Ebî        Şeybe, Vekı', Mâlik isnadıyla Yahya b. Saîd'in şöyle dediğini        naklediyor:
Ömer b. Hattâb bir adama, cemaate yirmi rekât namaz kıldırması        için emir verdi
[71].
Yahya b.        Saîd'de Hz.Ömer yetişmiş değildir. Nitekim İbnu'l-Medînî, "Onun Enes'den başka hiç        bir Sahabîden hadis        işittiğini bilmiyorum"
demiştir
[72].
6) Yine İbn        Ebî Şeybe, Abdulaziz b. Râfî'in şöyle söylediğini rivayet ediyor: Ubey b. Kâb        Medine'de Ramazan gecesinde cemaate        yirmi
rekât teravih, üç rekât olarak da vitir kıldırıyordu
[73].
Abdulaziz b. Rafî' Ubey b. Kâbla        karşılaşmadı. Çünkü Ubey H. 19 veya        32 yılında vefat etmiş, Abdu-laziz ise 130 yılında        ölmüştür ve
hiç kimse onun biyografisinden bahsederken Ubey b. Kâ'b'dan        hadis ri­vayet ettiğini zikretmemiştir. O yalnız küçük        Sahabîlerden ve büyük
Tabiîlerden        rivayette bulunmuş­tur
[74].
7) Muhammed b. Nasr el-Mervezî        Kıyamu'l-Leyl’dehaberi        şöyle naklediyor. İbn Mes'ûd yirmi re­kât teravih kıldırıyor, üç rekâtla da vitir 
     yapıyordu.Ancak hadisi rivayet eden A'mes, İbn        Mes'ûd'a yetişmedi.8)        Beyhakî
[75] 
Ebu'l-Hasnâ'dan şöyle naklediyor:        Ali b. Ebî Talib bir        adama, cemaate beş terviha, yirmi rekât namaz        kıldırması için emir verdi.Beyhakî
bu        isnadın zayıf olduğunu söylüyor. Ben de diyorum ki: Çünkü        isnadda Ebu'l-Hasnâ vardır ve İbn Hacer'in et-Takrib’dedediği        gibi
[76]
o meçhuldür, kim        olduğu bilinmemektedir.9) Beyhakî        diğer yönden Hammad b. Şuayb, Ata b. es-Sâib isnadıyla Abdurrahman el-Sulemî’nin     
 şöyle söylediğini        naklediyor: Hz. Ali Ramazanda gü­zel Kur'an okuyanları çağırdı ve        onlardan birine, ce­maate yirmi rekât namaz kıldırması
için emir        verdi. Hz.Ali onlara vitir        kıldırırdı.Bu isnadda da        Hammad b. Şuayb zayıftır. İbn Ma-în ve başkaları onu zayıf addetmiş
[77]
, Buharî "mak­bul olmadığını" (fîhi nazar)        söylemiştir
[78].
Konuyla ilgili olarak bu        naklettiklerimiz dışında başka haberlerde zikrediliyor, fakat        araştırıldığında onların        da za'ftan hâlî olmadığı
anlaşılıyor. Çünkü Ömer b. Hattâb'dan nakledilen sağlam haberler,        onun Ubey b. Kâ'b'a, cemaate sekiz        rekât kıldırması­nı emrettiğine delâlet
etmektedir ki        Hz.Peygamber'in fiiline uygun olanı        da budur. Teravihin sekiz re­kâttan fazla olduğunu bildiren haberlerin        tamamı ya
zayıftır, ya da senedi kopuk olup sağlam        değildir.10) Ebû Davud Suneni’ndeHasan'dan şöyle ri­vayet ediyor: Ömer b. el-Hattâb cemaati Kâb'ın   
   arkasında topladı. Ubey        onlara yirmi gece namaz kıldırmış, gecenin ikinci yarısında da kunut        yaptırmıştı. Son on gün içinde cemaatten
geri durdu ve evinde kıldı. Bunun        üzerine cemaat "Ubey kaçtı" diyorlardı
[79].
Hadisi Ebû        Davud tarıkıyla Beyhak
[80]
 rivayet        et­miş, Zeylâi de Ebû        Davuddan "Ubey onlara yirmi ge­ce namaz kıldırdı"        şeklinde zikretmiştir
[81].
Ancak, bazı        güvenilir ve dindar olmayan kimseler kasden Ebû Davud'un Sunen'inin Hindistanda        bası­lan bazı nüshalarının kenarında "Başka nüshalarda
yirmi gece        yerine yirmi rekât ibaresinin yer aldığını" not düşmüşlerdir.İlk olarak bu, Deyûbend'deki        Dâru'l-Ulûm Üniversitesi'nde Hanefi'lerin
imamı olan Şeyh Mahmud        Hasan'ın, Ebû Davud'un Süneni üzerine yaptığı ha­şiyede yer almıştır.        Sonra bir adım daha atıldı ve "yir­mi rekât
ibaresini asıl metne        koydular, kenarına da "bir başka        nüshada yirmi gece lafzıyla zikredilmektedir", şeklinde not düştüler. Bu da      
Fahru'l-Hasan'ın Ebû        Davud üzerine yaptığı Şerh'te yer almaktadır.Şu anda        önümde Hind baskısından Beyrutta of­set yapılmış Bezlü'l-Mechûd
nüshası        duruyor. Ke­narında, "Bir diğer nüshada 'gece' yerine 'rekât’        ifa­desi yer almıştır" şeklinde not var. Şeyh Mevlânâ Muhammed İshak'a
       okunan nüshada da bu ibare bulunmaktadır
[82].
Ayrıca, Ebû        Davud'un zikrettiği isnadda kopukluk vardır. Çünkü        Hasanu'l-Basrî Hz.Ömer'e yetişme­miştir. O H.21 yılında doğmuş, Ömer ise 23.
       yılın son­larında veya 24.yılın Muharrem ayı başında vefat        et­miştir.11) İmam        Mâlik'in, Davud b. Husayn'dan yaptığı başka bir rivayet
daha var ki, buna göre        Davud, el-A'rec'in şöyle dediğini        işitmiş: Ramazanda cemaate ne zaman yetişsem onları kâfirlere lanet        eder
bul­dum. İmam sekiz rekâtta Bakara Sûresini okuyor, on        iki rekâtı kıldırırken        cemaat imamın hafif tuttuğunu görüyordu.İbn Abdulberr el-A'rec'in
bir gurup        Sahabîye ve büyük Tabiilere        yetiştiğini söylüyor.Davud b.        Husayn'a gelince, O Ebû Süleyman el-Medenî olup Emevîlerin azatlısıdır.
İbn Maîn        onu mu­temet kabul ederken Ebû Hatim ‘zayıf addetmiş ve "Eğer Mâlik ondan rivayet etmiş        olmasaydı hadisi terkedilirdi" demiştir
[83].
Hafız İbn Hacer bu ve bu konudaki        başka rivayet­leri zikrettikten sonra şöyle söylüyor: İbn İshak dedi        ki: Bu konuda işittiğimiz        rivayetlerin
en sağlamı Mu­hammed b. Yusuf'un, ceddi olan Sâib b.        Yezid'den naklettiği, "biz Ömer        zamanında Ramazanda on üç rekât namaz kılardık" riveyetidir
ki bu,        Hz Peygamber'in gece namazı hakkında nakledilen Hz.Aişe        ha­disine de        uygundur
[84].
Bizim tercihimiz de budur. Çünkü bu        rivayet Hz.Peygamber'in        fiiline uygunluk arzetmektedir. Bu konuda muhayyerlik vardır. Nitekim İmam Şafiî
       şöy­le söylüyor: Medine'de halkın otuz dokuz rekât kıldı­ğını        gördüm. Mekke'de yirmi üç rekât kılıyorlardı. Bu konuda bir kısıtlama    
  yoktur.Yine ondan şöyle naklediliyor: Eğer        kıyamı uzatır, secdeleri        azaltırlarsa bu güzeldir. Secdeleri çoğaltır, kıraati hafif tutarlarsa
bu        da güzeldir. Bana göre bi­rincisi daha iyidir.Üçüncü Görüş: Bu, İmam Mâlik'in        "Teravih na­mazı otuz altı rekâttır" görüşüdür. O Medinelileri
bu        uygulama üzere bulmuştur. 38 rekât olduğu da söy­lenir. Muhammed b.        Nasr el-Mervezî, İbn Eymen'den, o da İmam Malik'ten böyle rivayet
       etmiştir. Mâlik, "yüz kusur senedir uygulama bu şekilde ol­muştur" demiş ve şöyle devam etmiştir: Bu        konuda bir        sınırlama yoktur.
O kendi durumuna göre uygun sayıyı seçecektir. Tirmizî Sunen'inde        diyor ki: Tera­vih konusunda söylenen en fazla rekât sayısı        vitirle birlikte
41        rekâttır.Fakat İbn Abdulberr Esed b. Yezid'in        40 rekât te­ravih, yedi rekâtta vitir kıldığını        nakletmektedir.Medînelilerin otuz
altıyı tercih        etmelerinin sebebi şudur: Mekkeliler        her iki terviha arasında Kabe'yi bir defa tavaf ediyorlar, sonra        iki rekât namaz
kılıyorlar­dı. Beşinci tervihadan sonra ise tavaf        etmiyorlardı. Medineliler onlarla eşitliği sağlamak istediler ve her tavaf yerinde dört rekât
koydular. Böylece        on altı re-kâtlık bir artış yaptılar. Bu durumda toplam altı rekât        oldu. Bunu Nevevî
[85]
 ve başkaları        zikretmektedirler.Hamd, âlemlerin Rabbı olan        Allah'adır. 
 
B
İBLİYOGRAFYA
 
Ahmed b. Hanbel, Musned, I-VI, Mısır        1313/1895.Ali        b. Sultan Muhammed el-Karî,        Mirkatu'l-Mefâtih, l-V,        Mısır 1309.Aynî,   
   Bedruddin Mahmud b. Ahmed,        Umdetu'l-Karî,        I-XXV        Beyrut 1345.Bagavî,        Hüseyin b. Mes'ûd,        Şerhu's-Sunne, l-XVl, Beyrut
       1403/1938.Bennûrî,        Yûsuf el-Hanefî,        Maârifu's-Sunen.Beyhakî,        Ahmed b. Hüseyin b. Ali,        es-Sunenu'l-Kubrâ,I-X,      
Haydarabat 1344/1925. Buhârî,        Muhammed b. İsmâîl,        el-Câmiu's-Sahîh, I-VIII,        Mısır 1328._______, et-Târîhu'l-Kebîr,        I-X,  
    Haydarabad 1380/1960.Ebû        Dâvud, Süleyman b.Esas,        Sünen, I-IV, Beyrut ts.Elbânî,        Nâsıruddin,        Salâtu't-Terâvih. Hâkim, 
     Muhammed b. Abdiliah en-Nîsâbûrî,        el-Mustedrek,   MV,   Haydarabad   1334-1341/1916-1923.el-Hazrecî,        el-Huiâsa.Heysemî, Nûruddin  
    Ali b. Ebî Bekr,        Mecmau'z-Zevâid,I-X,        Beyrut 1967.İbn        Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed,        el-Musannef,        I-III,
       1966-1968.İbnu'l-Esîr,        el-Mubârek, b. Muhammed el-Cezerî,        en-Nihâye        fî Garîbi'l-Hadis, I-V,        Kahire 1385/1965. İbn 
     Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî,        Fethu'l-Bârî, I-XIII,        Bulak 1300._______, et-Takrib, l-ll, Beyrut        1395/1975._______,      
 Tehzîbu'l-Tehzib,        I-XII,        Haydara­bad        1325-1327/1907-1909.İbnu'l-Humam,        Kemâluddin Muhammed b.Abdilvâhid,Fethu'l-Kadîr, I-VIII,
Bolak 1315/1897.İbn        Huzeyme, Muhammed b. İshak,        es-Sahih, Mil, Beyrut        1971.İbn        Kudâme, Abdullah b. Ahmed b. Muhammed,    
  el-Muğnı, I-IX, Mısır ts.İbn        Mâce, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî,        Sünen, I-II,        Kahire 1327/1952.el-Keşmîrî,        Enver Şah,  
    Feydu'l-Bâri.Mâlik        b. Enes,        el-Muvatta', (Tenvîru'l-Havâlik'le bir­likte), I-III, Mısır        1348._______,        el-Mudevvenetu'l-Kubrâ,
I-VI, Mısır        1323.Mervezî,        Muhammed b. Nasr,        Kıyâmu'l-Leyl, Lahor 1320.Mubârekfurî,        Muhammed b. Abdirrahman,        Tuhfe-tu'I-Ahvezî,
       I-IX,        Kahire 1383/1963. Müslim        b. Haccac el-Kuşeyrî,        el-Câmiu's-Sahih, I-V,        Mısır 1374/1955. Nesaî,        Ahmed b.
Şuayb b. Ali,        Sünen, l- VIII, Mısır ts.Nevevî,   Muhiddin   Yahya  b.   Şeref,   Şerhu'l-Muhezzeb,        I-XII, Mısır.Razı,        Abdurrahman
b. Ebî Hatim,        el-Cerh ve't-Ta'dîl,        I-IX,        Haydarabad 1371/1952.San'ânî,        Abdurrezzak b. Hammâm,        el-Musannef, I-XI,  
    Beyrut 1390/1970.Şevkânî,        Muhammed b. Ali b. Muhammed,        Neylu'l-Evtâr,        I-IX,        Beyrut 1973.Taberânî,        Süleyman b. Ahmed
b. Eyyub,        el-Mu'cemu'l-Kebîr,        Bağdat        1978._______,          el-Mu'cemu's-Sağîr,   I-II,   Kahire 1388/1968.Tahâvî,        Ebû Ca'fer
Ahmed b. Muhammed,        Şerhu Meâni'i-Asâr,        I-IV,        Hind 1300. Tirmizî,        Muhammed b. İsa,        el-Câmiu's-Sahih (Sü­nen),      
I-V, Kahire 1381. Zehebî,el-Kâşif fî Esmâi'r-Ricâl.Zehebî,        Muhammed b. Ahmed b. Osman,        Mizâ-nu'l-İtidâl,        I-IV,        Kahire 1382/1963. _______,
et-Telhis,        (Mustedrek'le birlikte), MV, Haydarabad        1334-1341/1916-1920. _______, Tezkiretu'l-Huffâz,        I-IV, Haydara­bad 1376/1956.Zeylal
       Cemâluddin        Abdullah b. Yusuf,        Nas-bu'r-Raye        I-IVHaydarabad 1357/1938Zurkanî,        Muhammed b. Abdilbâkî b. Yûsuf,      
Şerhu'l        Muvatta, I-V,        Mısır 1381-1961.
 
[1]
Bu        makale "Mecelletu’l-Câmiatu'İslâmiyye"        isimliDergi'den (Yıl        15, Sayı        59, Medîne        1403, sayfa 27-46) tercüme      
edilerek alınmıştır.
[2]
1947        Yılında Başayaş'ta doğdu. İlkokuldan sonra 1969 yılında Ankara İmam-Hatip Lisesi ve Mustafa Kemâl        Lisesinden mezun ol­du. Aynı yıl İlahiyat
Fakültesine girdi. 1973        yılında Fakülteden me­zun oldu. 1977 yılında A. Ü. İlahiyat        Fakültesine bağlı olarak Dokto­rasını tamamladı. Bu arada
1975 yılına        kadar Diyanet Teşkilâtında 8        yıl görev yaptı. 1975-77 Yılları arasında M.E.B.'na bağlı olarak öğretmenlik görevinde bulundu.
1978'de        Bursa Yüksek İslâm Ens­titüsüne öğretim üyesi olarak atandı.        Halen U.Ü. İlahiyat Fakülte­sinde Öğretim Üyesi olarak görev      
yapmakta.
[3]
Beyhakî,        Sünen,        II.497.
[4]
Müstedrek,        11,41.
[5]
Et-Kâşif,        III,167,
[6]
B-Muğnî         II,141.
[7]
Hadisi        Ahmed        (Musned, 1.191-195), Nesâî(IV, 158), İbn        Mâce(l,421)        rivayet etmişlerdir.        İ6
[8]
Et-Takrib,        11.311.
[9]
Bk.        Neylu'l-Evtâr,        H.60.
[10]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        IV.252.
[11]
Bk.        Şerhu        Meâni'l-Asâr.        1.351
[12]
Bk.        Tahâvî,        a.g.e., I.349
[13]
Bk.        Şerhu        Fethi'l-Kadîr,        1,334
[14]
Bk.        el-Müdevvene,        1,222.
[15]
Buhârî,        Ezan,        81;        Muslim, Musafırin,        213.
[16]
Şerhu's-Sunne,        IV.118.
[17]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        III,        10-12.
[18]
Hadisi        Sünen        sahipleri        rivayet etmiştir.        Bk. Tİrmizî,        11,160;        Ebû        Dâvûd,        11,105;        Nesâî,
      III.83;        İbn        Mâce,        I.420.        Bunların        hepsi Dâvûd        b. Ebî        Hind-Velid b. Abdurrahman el-Cüreşî—Cübeyr
       b. Nüfeyr-Ebû        Zer tarîkıyla        nakletmişlerdir.        Tirmizî,        "Hadis        hasen-sahihtir" diyor. Munzirî        de Tirmizf
nin hadisi        sahih kabul ettiğini        naklediyor ve kendisi buna itiraz etmiyor.
[19]
Bk.        Tuhfetu'l-Ahvezî,II.        521.
[20]
Hadisi        Ebû        Dâvûd        (II,        106) nakletmiş        ve "Bu hadis kuvvetli değil,        Müslim        b.Halid zayıftır"        demiştir.
       Zehebîei-Kâşıf’te(II.        140) diyor ki: Bu        zat mutemet kabul edilmiş,        Ebû        Dâvûd        ise onu çok        hatâ        yapması
       sebebiyle zayıf        saymıştır.        Hafız        İbn        Hacer de        et-Takrîb'te        onun        hakkında        "fakihtir ve sadûktur
       (doğru        sözlü        sayılır),        çok        yanılır"        demektedir.
[21]
Bk.        Kıyamu'l-Leyl.        s.        155. Hadisi burada Halid b. Müslim        tarikıyla        nakletmiş,        fakat onun hakkında        bir şey
       söylememiştir.
[22]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        IV.252.
[23]
Hadis        Muttefekun aleyhtir.        Buhâri        (Fethu'l-Bâri        ile        birlikte) lll,33; Müslim,        1,509 (M.Fuâd        Abdulbâkî
      baskısı).
[24]
Sahîhu        İbn        Huzeyme. III.341.
[25]
Beyhakî,        el-Sunenu’l-Kubrâ.        II,495.
[26]
Bk.        Mecmau'z-Zevâıd.        III.172.
[27]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        II,        12.
[28]
Telhis.        111,21.
[29]
Bk.        Salâtu't-Terâvih.        s.21.
[30]
EI-Mu'cemus-Sağîr,        1,190.
[31]
Bk        Mizanu'l-Itidal.        III.311
[32]
Bk.        El'Kâşiî.        11,366.
[33]
EI        -Hazrecî,        et-Hulâsa,        III,        182.
[34]
Bk.        e/'Kâşif,        III.292.
[35]
Bk.        Feydu'l-Bârî        II,        420.
[36]
Bk.        Mir'âtu'l-Mefâtîh,        II,224-225.
[37]
Bk.        Umdetu'l-Kari, VII.204.
[38]
Bk.        Şerhü        Fethtl-Kadîr,        1,334.
[39]
Bk.        Musannefu İbn        EbîŞeybe.        II.394.
[40]
Bk.        el-Mu'cemu'l-Kebîr.        Xl,393.
[41]
Bk.        Sünen,        11,496.
[42]
Bk.        Nasbu'r-Râye,        II,153.
[43]
Bk.        el-Mu'cemu'l-Kebîr,        XI.393.
[44]
Bk.        Mecmau'z-Zevâid.        III,172.
[45]
Bk.        Şerhu        Fethi''l-Kadîr.        I.333.
[46]
Bk.        Sunenul-Beyhakl II.496.
[47]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        IV,254.
[48]
Bk.        Maârifu's-Sunen,        V.547.
[49]
Bk.        a.g.e., V.550.
[50]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        IV.250.
[51]
Bk.        a.g.e., IV.253.
[52]
Bk.        en-Nihâye        fi Garîbi'l-Hadis,        I,106.
[53]
Bk.        el-Muvatta'(Tenvir Şerhiyle        birlikte), I,105.
[54]
Bk.        es-Sunenu'l-Kubrâ,        II.496.
[55]
Bk.        Zurkanî,        Şerhu'l-Muvatta'.        I.354.
[56]
Salâtu't-Terâvih,        s.53.
[57]
Bk.        Musannef, IV.260.
[58] 
Bk. Kıyamu'l-Leyl,        s.        157.
[59]
el-Sunenu'l'Kubrâ,        II.496.
[60]
Bk.        II.333.
[61]
Bk.        Tezkîratu'l-Huffaz,        III,1057.
[62]
Bk.        Fethu'l-Bâri,        IV.253.
[63]
Bk.        Neylu'l-Evtâr,        III.63.
[64]
Bk..        Şerhu'l-Muhezzeb,        III.527.
[65]
Bk.        Mîzânû'l-İtidâl,        IV.430.
[66]
Bk.        s.453.
[67]
Şerhu'l-Muhezzeb,        III.527.
[68]
Muvatta'(Tenvir'le        birlikte), I,105.
[69]
Bk.        Nasbu'r-Râye,        II,154.
[70]
Bk.        Umdetu'l-Kari, XI, 126.
[71]
Bk.        Musannet, ll,393.
[72]
Bk.        Tehzîbu't-Tehzib,II, 223.
[73]
Musannef,        ll,393.
[74]
Biyografisi        ile ilgili olarak Tehzibu't-Tehzib ve        Tehzibu'l-Kemâl'e        bakılabilir.
[75]
el-Sunenu'l-Kubrâ,        II.497.
[76]
el-Takrib,II,        412.
[77]
Bk.        el-Cerh ve:l-Ta’dil, III,142.
[78]
Bk.        el-Târihu'l-Kebir,        III,25.
[79]
Ebû        Davûd, II, 136, el-Kunuût fi’l-Vitir babı.
[80]
el-Sunenu'l-Kubrâ,        II,498.       
[81]
Bk.        Nasbu'r-Râye,        II,126.
[82]
Bk.        Bezlu'l-Mechûd,        fî        Halli        EbîDâvûd,        V,252.
[83]
Bk.        el-Cerh ve't-Ta'dil, III.409.
[84]
Bk.        Fethu 'l-Bâri,        IV.254.
[85]
Bk.        Şerhu'l-Muhezzeb,        III.527.


-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: