10 Ekim 2008 Cuma

(Namaz Zamanı) HAYIRLI CUMALAR...Yaratandan af dileyip, çevremizdeki insanlardan helallik istemek için belki de bugün son günümüz...






Ey insanlar!
Bana hakkınızı helâl eder misiniz?

Ali Dedeoğlu

 


HAYATIN OLAĞAN akışı içerisinde günlerimizi dünyamızı kazanma adına yaşarken, imtihan sırrıyla çerçevesi çizilmiş ömrümüz zamanın akışı karşısında her daim tükenmektedir. Ahir zamanda tüm insanlık zamana yetişme çabasıyla yaşadığı anı idrak edememekte, günlük telâşeler içerisinde çevresiyle ilişkileri gitgide mekanikleşmektedir.

Her gün artan gelecek kaygısı, dünya adına insanı bunaltmakta, âhireti dünyanın yedeğine veren tasavvurlar bizleri imtihan yeri olan dünyada biri bitmeden diğeri başlayan yarışlara savurmaktadır.

İnsanın Allah'ı unutmaması için, her daim birbiri içerisinde birçok hikmetin gizli olduğu idamlar ve ihyalar gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçmektedir.

Geçen hafta içerisinde günlük yaşantımın akışı içerisinde yaşadığım bir olay, tefekkür dünyama değişik düşüncelerin misafir olmasını sağlarken, bugüne kadar yaşadıklarımı sorgulamama neden oldu.

Hepimizin hayatının bir bölümünde var olan birşeyler biriktirme merakı bizler için bir hobidir. Kimimizin pul kolleksiyonu vardır, kimimizin para. Kimimiz de elimizde fotoğraf makinesi, çevremizde gördüğümüz, seyrine doyum olmayan manzaraların fotoğrafını çeker ve bu fotoğrafları saklarız özenle.

Aslında hepimizin fotoğraf merakı vardır. Hayatımızda unutulmaması gereken tatlı anıları kaydetmek için deklanşöre basar, sonra bu enstantaneleri kâğıda resmeder, arasıra bu resimlere bakarak mutlu ederiz kendimizi.

Bir arkadaşım heyecan içerisinde sahaftan aldığı bazı kitaplarla, öldükten sonra akrabaları tarafından sahafa satılmış, içerisinde o kişiye ait özel notların bulunduğu defterleri gösterdi. Kitapları incelerken bir defter dikkatimi celbetti.

Elime aldığım defter 1935'li yıllarda İstanbul'da yaşamış bir Ruma aitti. Anlamını bilmediğim Rumca yazıların arasına serpiştirilmiş Türkçe yazılar bunun bir hatıra defteri olduğunu gösteriyordu.

Türkçe yazılmış birkaç sayfada yer alan iyiniyet dileklerinin yanında, hayat boyu sağlık temennileri, iki dost arasında geçen ve ileride bakıldığında tebessüm ettirecek ilişkileri gösteren satırlardı.

Defterin arasındaki siyah beyaz fotoğrafları elime alınca bu dünyadan âhîret yurduna intikal etmiş birisi vardı gözümün önünde. Aynı dönemde yaşamadığım ve aynı inançları paylaşmadığım bir insanın en özel anları avuçlarımın arasındaki resimlerdeydi.

Resimleri merakla tek tek incelemeye başladım. Kimi resimler mutluluğu, kimi resimler hüznü dünya adına ölümsüzleştirmişti. Bir düğüne ait fotoğrafta insanların yüzündeki mutluluk beni de tebessüm ettirirken, hastane ziyareti sırasında yaşlı birinin belki de son anlarının fotoğraflanması hastanın yanındakiler gibi beni de hüzünlendirdi.

İstanbul'un değişik yerlerinde ailece çekilmiş, kimi sonbaharı, kimi de yazın bir pikniği gösteren fotoğraflarla devrin en güzel yerlerini hayalen ben de gezmiş oluyordum.

Fotoğrafların arkasına düşülmüş tarihler bazen özenle, bazen de gelişigüzel atılmış. Yurtdışındaki eşe gönderilen ikizlerin fotoğrafı yüzümde hüzünlü bir tebessüm bıraktı.

Belki de yarım saatlik fotoğrafları incelemem hiç aklımda yokken yaşadıklarından ve öldüklerinden bile habersiz olduğum bu insanların hayatının gözlerimin önünden geçmesine neden oldu. Artık benimle aynı gökkubbenin altındaki havayı bile teneffüs etmeyen bu insanların hayatına şahit olmuştum.

Canım o kadar sıkılmıştı ki, benim için özel olan aile fotoğraflarımın başkalarının eline geçerek onların benim hayatıma hiç istemediğim halde müdahil olmaları ihtimali ruhumda tarifsiz yaralar açtı. Bunaldığım zamanlarda ruhumu rahatlatmak için sığındığım liman olan fotoğraflarımı elime alıp tek tek yırtmak aklıma geldi. Öldükten sonra limanımın başkaları tarafından istila edilebilecek olmasını düşünmek bile ürkütücüydü.

Tam bunları zihnimden geçirirken, bütünde küçücük bir yer işgal eden benim hayatımın bütünü gören Yaratıcının memurları tarafından kayıt altına alındığı aklıma geldi. Fotoğraflarımı ateşe vererek onların başkalarının eline geçmesini engelleyebilirdim. Ama her an benim misafirim olan ve yaptığım her fiili kayıt altına alan kiramen kâtibîn meleklerinin yazdıklarını nasıl yok edecektim?

Allah o kadar merhametliydi ki, aklımdan geçen bir iyiliği yapmasam bile sevap haneme yazdırırken, işlediğim bir günahın günah haneme yazılmasını tevbe edebilme ihtimaline binaen geciktiriyordu. Hangi günahın tevbesini yapmamıştım ve bunlar kayıt altına alınmıştı? Bunları düşünürken Rahmân'ın rahmetine iltica etmeye çalıştım.

Gaflet içerisinde yüzerken, dünyada zahiren başarılı sayıldığımız alanlardaki gösterişler tek teselli kaynağımız. Hafızamızdaki geçmiş günlere ait hatıralar hayallerimizdeki gelecekle karışmış, bunların arasında bizler rotamızı bulmakta zorlanmaktayız.

Bu dünya çerçevesinde yaşadıklarımızı kazanç hanesine yazarken, ebedîlik âlemindeki durumumuz bu dünya ölçüleriyle belli değildi.

Öyle ki, bu dünya adına kazanç his dünyamıza o kadar kabul ettirildi ki, gözlerimizde bizler için herşeyiyle meçhul âhiret hayatı tasavvurlarımızda hayli gerilere düştü.

Acaba yaşadığımız her an kayıt altına alınırken, tartının hiç şaşmadığı o günde hesabımız nasıl olacak?

Bugün hayatımıza ait hiç dikkat etmediğimiz ayrıntılar karşımıza çıktığında neler yapacağız?

Bütün gizli saklılarımızın ortaya döküleceği o günde merhametiyle bizleri affedeceğini umduğumuz Yaratıcımıza, yaşarken iyi kul olma adına neler yaptık?

Öyleyse huzura ermek için huzurunda olduğumuz Yaratıcının bir gün bizi hesaba çekecek olmasını hayatımızın hiçbir anında unutmamalı, bunu bize hatırlatacak dostlarımızın olmasını Allah'tan hep dilemeliyiz.

"Zaman istediği kadar mekân kıymetinin dışında ve ondan müstakil bir hadise olsun; onu mekân değişiklikleri ve nisbetleri dışında elde edemeyeceğimize göre, mekâna hâkim görünen, 24 saatlik fani çerçevede zamana da hâkim görünecektir." (Necip Fazıl Kısakürek)

Bugün kendi hayatımızın hülasasını yapıp hak sahibi olanların hakkını iade ederek helalleşme zamanıdır.

Belki de hayatımızı çeşitlendirme adına üzerindeki kabuğu kalınlaştırdık. Kabuk hayatımız adına muhtevası dolu olduğunda, o muhtevayı korumak için kıymetlidir. Bir gün kabuk kırılır ve muhtevası bizi kurtarmaya yetmezse, hüsrana uğrayanlardan olabiliriz.

Yaratandan af dileyip, çevremizdeki insanlardan helallik istemek için belki de bugün son günümüz...

 

http://img2.blogcu.com/images/s/a/l/salihamel1/1afqy8.jpg
 
~~Çizginin Bittiği Yer ~~
 
Hepimiz aynı yöne koşuyoruz. Var gücümüzle. Yanımızda günahlarımız, sevaplarımız.

Çünkü hayat, hep aynı yöne doğru sürdürülen bir koşudur.

Koşu biter; biz biteriz, koşu biter...

• • •

Dünyaya ölmeye gelinir.

Yaşanmaya gelinseydi, koşunun sonu hep yeni yaşamalara çıkardı. Koştukça hayata yaklaşır, bitmeyen ömürleri tekrar tekrar yakalardık.

"Her fâni ölümü tadacaktır..."

Koşuların, hedeflerin, bitirişlerin son soluğunda ölümü tatmak var...

Geldik, gideceğiz... Çare yok. Giderken doğduğumuz günkü gibi saf, temiz ve haramsız olabiliyor muyuz? Kazanç budur. Zor olan, imkânsız görünen budur. Ve inanmak, imkânsızı başarabilme gücü, azmi ve kuvvetidir.

İnanmak, dolu dolu yaşamaktır.

• • •

Aylardan ne, günlerden hangisi, ayın kaçındayız?

Dün kimler göçtü, bugün kaç kişi uğurlandı, yarınlar kimleri çağırmada? Dünler, bugünler ve yarınlar, bizleri hem çağıran, hem uğurlayandır.

Dünler de bitiyor.

Dünler de koşmakta idi bizim gibi... Demek, "dünya zamanı" da ömürlü. Bugün, dünün bittiği çizgi. Bugün ancak yarının sınırına kadar yaşayacak...

Zaman bile sonsuz değil, mekân bile.

Ve insan, zaman ve mekân ile birlikte eskiyor, koşuyor, tükeniyor.

• • •

Zaman, mekân ve insanın benzerlikleri kaderlerinde. Üçü de bitişe hizâlı ve hızlı.

Güneş her sabah bir başka zemine doğuyor; bir gün daha yorulmuş olarak, yorulmuş bularak... Bütün büyümeler sona doğrudur. Kâinat bile büyümekte ve kaderine koşmakta.

Demek ki, yaratılmışların tamamı ölüme yönelik...

Bu ölümde, beraberlikler ve büyüklükler olmalı...

Şair ne kadar haklı.. "Ölüm bunca güzel olmasaydı, Efendimiz ölmezdi..."

• • •

Ölüm bunca güzel olmasaydı, güzeller ölmezdi...

Giden, gitmeyi hak edebilmeli.

Dünyaya yaşamaya gelmek; ölüm varsa, yalandır, yanlıştır...

Çiçekler ölüyor, kuşlar ve ağaçlarla birlikte... Ekinler ölüyor, yamaçlarla, dağlarla beraber... Gün gelecek, ân gelecek, ölüm bile ölecek... Zaman, mekân ve insan ile birlikte.

Ölüm, "ölecekler" tükenince ölecek.

Çünkü, kâinat çapında bir görev sona ermiş olacak.

En son, en başa kardeş olacak.

Sonsuz büyüklükte bir aynaya bakar gibi, en son, en başı; kendini görecek...

• • •

Ölüm "kötü son" değil. Sürpriz netice değil.

Ölüm, koştuğumuz ve ulaştığımız tazeliktir...

Ölümün bir adım ötesi yenilik.

Ölümde konaklamadan ölümsüzlüğe varılmaz.. Ölümde dinleniriz. Ömür boyu süren yorgunluklar orada üstümüzden atılır.

Yaradana ve İki Cihan Efendisi'ne (asm) yorgunluksuz kavuşuruz...

Yepyeni!... ?

~~Gürbüz Azak~~
Image

http://img160.imageshack.us/img160/3825/379825019be4a45e029ks3.jpg


" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"




Yeni nesil Windows Live Services'ı ücretsiz edinin. Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: