19 Mart 2009 Perşembe

(Namaz Zamanı) Hiç kimseye eziyet için çalışma, mü'mine iyi niyet, hüsn-ü zan besle...cumamız hayırlara vesile olur inşallah baki selamlar dua ile gönül dostlarım


 



 

 

Salkım Söğüdün Yeniden Dirilişi..

 


 

ÖLDÜM ÖLDÜM DİRİLDİM.. Sayısını unuttum bu kaçıncı dirilişim..

Bugünden yıllar önceye dayanır toprakla tanışıklığım. Minicik bir tohumken daha toprak açmıştı şefkatli bağrını bana. Tohumumu toprağa atan yürekler pek bir dikkat göstererek, dibime dualar ederek ekmişlerdi beni şu anda bulunduğum topraklara. Varlığım yada yokluğum belli değildi hiç. Buna binaen her an tehdit altındaydım, toprağın altında savunmasız ve bir başımaydım.

Yoktum. Yokluktan varlığa açıldı hücrelerimdeki kodlar. Her bir açılış başka bir mucizeyi fısıldadı kainata usulca.. Bundan aylar önce kupkuruydu dallarım ve cansızdı zavallı bedenim.. İçimdeki ruh terki diyar eylemişti sanki beni ve toprak beslemiyordu eskisi gibi.. Anne şefkatini anımsatan güneş sıcaklığını göndermiyordu hiç. Kar tanecikleri dahi konamıyordu doğru düzgün kurumuş dallarıma..

Tüm okyanustaki, çöllerdeki kumları dahi her daim çevirip, sevk eyleyen Rabb kum saatlerindeki kumları da akıttı zamanın havuzuna ve soğuk günlerin ardından yeniden güneş gülmeye başladı sıcacık.. Öyle özlenmiş bir dost gibiydi sarışı beni.. Yeniden kıpırdandı zerreler içimde.. Yeniden bir şeyler harekete geçti sanki. Ufak uyanışlar peşinden büyük uyanışları getirdi

Öldüm öldüm dirildim. Sayısını unuttum bu kaçıncı dirilişim? Daha düne kadar kupkuruydu dallarım.. Kuşlar dahi tenezzül etmiyordu benimle muhabbet etmeye.. tüm kainat ölü nazarıyla bakıyordu bana.. Öldüm dedim ya her sonbahar gelince canım çekilir damarlarımdan. Yaprak çocuklarım birer birer terk ederler beni. İlk uçuş denemelerini dallarımdan yapan minik serçelerde vefasızca bir Allah'a ısmarladık demeden konar, göçerler dallarımdan..

Ve sonra kışın hazin beyaz örtüsüyle kefenlere bürünür dallarım, bedenim, varlığım.. Sonbaharı takip eden kış, derin bir sessizliğe mahkum eder beni. Damarlarımda kalan belki de minik su damlacıkları dahi buz keserler içimde adeta. Beyazlar içinde kainat beyazlar içinde dünya.. Bazı kar tutmayan dallarım mezar taşım hükmünde.. Kışın daha bir derin yalnızlık hakimdir çevremde. Ölürüm çünkü ben her kış geldiğinde.. Altımda neşeyle koşuşan çocuklar olmaz hiç. Yada gölgemde oturup, muhabbet eden sevgililer!!

Bu ölüm halinden ürkmem hiçbir zaman zira bilirim ki, kainatta her an milyonlar ölürken milyarlar diriltilmektedir ve elbetteki benimde vaktim geldiğinde Rabbi Rahim beni de diriltecektir. Yani kun feyekun sırrınca kainat olup bitmiş değil her an yeniden oluvermeye devam etmektedir. Kışı müteakip gönderilen ilk baharla birlikte havaya suya ve toprağa düşen cemreler ile ufak kıpırdanışlar başlar yeniden içimde. Bedenimden sıyrılıp alınan su damlacıkları yeniden köklerimden yukarı doğru yavaş yavaş yürümeye başlarlar dallarıma, kollarıma.

Kışla birlikte yaşadığım ölümün ardından yeniden diriltiliyorum şimdi. Biliyorum yakında tomurcuklarım patlayıp yeni filizler sürgün verecek. Biliyorum dallarımdaki filizler nice güzel taze dala ve yağrağa dönüşecek, biliyorum yeniden ilkbahar yaz bedenimden gelip geçecek. Kışla birlikte beni kim öldürdüyse ilkbahar geldiğinde yeniden o diriltecek. Gören gözler bu ölüm ve yeniden diriliş arasındaki ibreti ve hakikati fark edecek.

* * *

Asırlar evvel işte bu hakikatin gafili bir adam, eline aldığı bir kemik parçasıyla Peygamber Efendimizin (a.s.m.) huzuruna çıkmış. Elinde tuttuğu kemiği ufalayıp, tozlarını yere dökerken, sormuş:

"Söyle!! Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diye...

İlâhî vahiyle cevap gelmiş ve tam o anda Yasin Suresinin 79. ayeti kerimesi nazil olmuş ve kainatın sustuğu bir anda yankılanan bir nida... :

" (Ey Muhammed) De ki, kim onları ilk defa yarattı ise yine O diriltecek ve O, yaratmanın her çeşidini bilir."

O(c.c.) ölümünde yeniden diriltişinde ve elbetteki her türlü yaratmanın da her çeşidini bilir.

Amenna ve sadakna..

Öznur Çolakoğlu Cam

karakalem.net alıntı

.......................................................................................................................................................................

 

NASİHATLER

Arzı ve semaları bir kefeye; tevhid kelimesini bir kefeye koysalar, kelime-i tevhid kefesi ağır gelir.

* * * * *

İnsandaki nefs-i emmarenin en büyük felaketli davası: Riyasettir. Başkalarına tefevvuk hırsıyla himmet ve gayret etmek, hırs-ı sevab meyli taşımak, nefs-i emmarenin bir desisesi demektir. Böyle bir emmare-i nefisten henüz kurtulamayanlar, herkesin kendine ram olmasını, emir ve fermanlarına boyun eğmesini arzu ederler. Bunun için çalışır da, Rıza-i İlahi için sarf ettiğine kanî olarak vartaya düşerler. Emmarelik vas­fını taşıyan nefisler saadet ve selametten uzaktırlar. Bunun için; maddî-manevî menfaat ve ikbal, makam ve riyaset yolunda ona hisse vermemek gerektir. Amel-i salihin illetini yalnız ve yalnız emr-i îlahî olduğunu bilmeli ve ruhen, kalben, kalen ve fiilen yaşa­malıdır. Sırr-ı ihlasın ve halis niyetin dışında bir niyet taşımamalıdır.

1- Geçtik ihsanından, bir mazarratı dokunmasın.

2- Geçen geçti, gelene bak.

3- Kendinin kabahatini önüne koyarlar, öyle döver­ler.

4- Gerekliyi, gerekmezken saklamalı.

Milletleri büyük inkıraz ve inhitatlara sevk eden yegane sebep dinsizliktir.

Bu milletin huzur ve emniyet, sulh ve sükun içinde. birbirleriyle kardeşçesine muamele ederek ilerlemele­ri, Nur Risalelerini okuyup okutmasına bağlıdır.

* * * * *

1- Kuvvetli ve cesur adam hasmını yere çarpan pehlivan değildir. Asıl kahraman adam, öfkelendiği zaman hiddetine ve nefsine hakim olandır.

2- Nefse hakimiyet, en büyük ibadettir.

3- Öfkeyi yutmak, ruhi ve nefsani bir mücahededir.

4- Gazap, şerrin bütün nevilerini toplayan kötü bir haldir.

5- "Öfkelenme" demek; seni öfkeye sevk edecek şeyleri ve sebepleri yapma, öfkenin hakimiyetine meydan vermemek için nefsinle mücadele et, demek­tir.

Hiçbir kelam, amelsiz kabul edilmez. Ve hiçbir amel de ihlas olmadan makbul değildir.

* * * * *

İhlas, Peygamberin yoludur.

* * * * *

Varis-i Peygamberî gibi büyüklere ve bu büyükler misüllü olana tazim gerektir. Tazim insanı küçültmez, bilakis yüceltir.

* * * * *

Ehl-i imanın ferasetinden sakının. Çünkü o Al­lah'ın verdiği nurla, hususan tahkiki iman kuvvetinin nuruyla bakar.

* * * * *

Aza kanaat, nefsin kısmetini kaçırmak demek de­ğildir.

Allah korkusu veya sevgisiyle ağlamak, ibadettir.

* * * * *

Kerem sahibi olmak için, ilahi, kudsi sırlar sakla­mak şarttır.

* * * * *

Çalış, tembelliğe düşme, ömür azdır, vazife çoktur. Fani dünyada bakî saadeti kazandıran Nur Risalelerine çalışmaktan geri durma.

* * * * *

Hiç kimseye eziyet için çalışma, mü'mine iyi niyet, hüsn-ü zan besle.

* * * * *

Ferahlıkta, darlık saklıdır. Her bela, bir iyiliğin müjdecisidir:

"Zeval-i elem, lezzettir. Zeval-i lezzet, elemdir."

* * * * *

Dinî olmayan belaların Hak'tan geldiğine inanıp, sabretmek gerektir. Sabırlı insanlar Allah'ın nuru altındadırlar.

* * * * *

Rızkın için üzüntüye düşme. O seni arar; o kadar arar ki, sen onun kadar arayamazsın.

merhum Zübeyir GÜNDÜZALP

........................................................................................................................................................................

 

İNTERNETİN ZARARLARI VE KORUNMA YOLLARI

 

Bilgisayar ve internetin toplumdaki hemen her bireyin hayatına bir şekilde girdiği bir çağda yaşıyoruz. İnternet, günlük yaşamımızın bir parçası olmuş, evlerimize kadar girmiştir. Baş döndürücü bir hızla hayatımızı etkileyen bilgisayar; artık buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi gibi zorunlu ev eşyaları arasında sayılmaya başlanmış durumda.

İnternet; gerçek dünyada var olan her şeyi fazlasıyla barındıran sanal bir dünyayı sunuyor bilgisayar kullanıcılarına… Sanal âlemde, yani internet dünyasında, tıpkı gerçek dünyada var olan güzel ve faydalı ortamlar olduğu gibi, çirkin ve zararlı ortamlar da vardır. Bugün genelde tüm insanlığı, özelde de Müslümanları ve daha çok da çocuklarımızı tehdit eden en büyük tehlike, sanal âlemin zararlı ortamlarıdır. Üstelik söz konusu bu ortamlar, zahmetsiz bir şekilde, sadece birkaç fare tıklamasıyla ulaşabileceğimiz kadar bize yakın.

"Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler."(Tahrim: 6)

Anne–Babaların bilgi konusunda yetersiz olması, doğal olarak çocuklarımızın korumasız olmasına yol açıyor. Ne yazık ki ebeveynler sadece bilgisiz değil, aynı zamanda ilgisiz de… Bu ilgisizlik ve bilgi eksikliği devam ettiği müddetçe, ana–babaların çocukları konusunda pek çok sıkıntı yaşayacakları ortadadır… "Çocuğuma karne hediyesi olarak bilgisayar aldım", "Çocuğum kafeteryalara takılıyordu, internet bağlattım, rahat ettim" gibi sözleri çok duyar olduk. Eskiden çocuklara ödül olarak top alınırdı ve "Aman dikkat et, caddede oynama, şurada oynama, burada oynama" gibi kırk çeşit nasihat edilirdi. Şimdi ise imkânımız olduğu için çocuğumuza bilgisayar alıyorsak, onu kendi haline bırakmamamız lazımdır... Zira ödül olarak alınan bilgisayar ve internet bağlantısı, çocuğun caddede top oynarken karşılaşabileceği tehlikelerden çok daha büyük ve vahim tehlikeleri davet etmektedir.

İnternetin sunduğu sanal dünyada korumasız ve özgürce dolaşan çocuklar, tıpkı sahipsiz bir çikolata dükkânına giren çocuklar gibi rafların albenisine kapılırlar. Ne yazık ki bu rafların çoğunda çikolata yerine, çikolata ambalajında zehir sunulmaktadır.

Hiçbir Anne–Baba'nın çocuğunu gecenin geç vaktinde hırsızların, katillerin, sapıkların, kumarbazların, psikopatların, her türlü pisliği yapanların kol gezdiği bir muhite gönderemeyeceği şüphe götürmez bir gerçektir. Oysa hiçbir kontrol ve güvenlik kullanmadan çocuğuna interneti sunan ebeveynler, çocuklarını en gaddar, en acımasız, en iğrenç, en sinsi, en şeytani ortamlara kendi elleriyle teslim ettiğinin farkında bile değildir çoğu zaman.

Eğer çocuğuna bilgisayar+internet alıp; "Allah'a şükür, kafam kulağım rahatladı" diyenler varsa, bu rahatları çok geçmeden bitecek ve çocuklarını kaybedeceklerdir. Bu uyarının hiç hafife alınmaması ve vakit geçmeden önlem almak isteyenler varsa, aşağıda yazılmış olan tedbirleri derhal almaları gerekmektedir.

–Bilgisayarda kendiniz için yönetici, çocuğunuz için ise kısıtlı kullanıcı hesabı açarak, kendi yönetici hesabınızı mutlaka şifre ile koruyun. Çocuğunuz sadece kısıtlı kullanıcı olarak bilgisayar kullansın.

–Bilgisayarınıza mutlaka test edilmiş güvenilir bir filtre program yükleyin ve sadece güvenli sitelerin listesini yaparak diğer siteleri engelleyin.

–İyi bir anti virüs programı yükleyin ve internete her girdiğinizde bunu güncelleyin.

–Bilgisayarı evde herkesin kullandığı oturma odası gibi bir yere kurun. Monitörünüzün arkası duvara, önü odanın içine bakacak şekilde yerleştirin. Bu tedbir çok caydırıcıdır ve çok faydalıdır.

–Çocuğunuz ve diğer aile bireyleri asla onlara güvenmediğiniz gibi bir vehme kapılmasınlar. Aldığınız tedbirlerin kendiniz de dâhil olmak üzere herkesin selameti için olduğunu güzellikle izah edin.

–Ailece internete giriş ve çıkış saatleri tayin edin ve başta siz bu saatlere riayet ederek örnek olun.

–Kendiniz de dâhil olmak üzere evde kimse tek başına internet kullanmasın. Bu önlem sizin için de, örnek olmanız gereken diğer aile bireyleri için de çok faydalı olacaktır.

–Evinizde internet olduğu halde, çocuğunuz hala kafeteryalara gidiyorsa, bunun sebebini güzellikle öğrenmeye çalışın. Eğer evdeki internet bağlantı süresinin azlığından dolayı ise, süreyi arttırabilirsiniz. Kafeteryaya oyun için gidiyorsa, aynı oyunu –sakıncalı değilse– temin edin ve kontrollü olarak evde oynamasına müsaade edin. Çünkü masum bir oyun için İnternet kafeye giden bir çocuk, orada daha kötü alışkanlıklar edinebilir.

–Bilgisayarın açılma, kapanma saatleri ve yine internete bağlanma saatleri, başta zikrettiğimiz filtre programlarıyla otomatize edilebilir. Bilgisayar programlarının hiçbirini bilmeseniz bile, filtre programının kullanımını mutlaka öğrenin. Zaten bu tip programları kullanmanın hiçbir zorluğu da yoktur. 50 yaşında, sadece okur–yazar biri bile, kısa bir eğitimle öğrenebilir. Bu programların Türkçe sürümleri de vardır ve tüm kısıtlamalar şifreyle korunur. Şifrenizi zaman zaman değiştirin. Unutmayın ki, bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır.

Bu tedbirlere bireysel tedbirler diyebiliriz. Bunlara uymadığınız takdirde, çocuk zamanla dinen sakıncalı ve çocuğu günaha alıştıran, bunun yanı sıra hukuken de yasak bazı siteleri ziyaret ederse, ilk sorumlu siz olursunuz. Ne kadar da; "Ben yapmadım, çocuk yapmıştır" deseniz de size kimse inanmayacaktır.

Yukarıdaki tedbirlerin yanı sıra bir de dayanışma gerektiren tedbirleri de bilmemiz gerekir. Bunları da şöyle sıralamak mümkündür:

Çocuklarınızın samimi arkadaşlarını ve ailelerini tanıyın, temasa geçin ve birbirinizle bu tehlikeye karşı yardımlaşın.

Evinizde internet yoksa ve ödevleri için çocuğun kafeye gitmesi gerekiyorsa çevrede bildiğiniz, tanıdığınız, güvenilir bir kafeye yönlendirin. Böyle bir yer bilmiyorsanız, çocuğunuzu tek başına göndermeyin, beraberinde siz de gidin.

İşyerine veya çalıştığı şirketine ait internet sayfası bulunan tüm kardeşlerimizin, sitesinin bir bölümünde "İnternetin zararları ve korunma yolları" başlıklı bir bölüm olmalıdır. Duyarlı kardeşlerimiz, bunu yaygınlaştırdıkları takdirde, bilgisizliklerinden yakındığımız ebeveynlerin bilgilenmesini sağlamış olacaklar.

Çocuklar bir araya geldiklerinde, bilgisayar konusunda bilgilerini yarıştırırlar ve sürekli yeni şeyler öğrenirler. Sizlerin de bundan geri kalmamanız gerekmektedir. "Yaşım geçmiş, bizden gelmez" gibi sözler mazeret olamaz.

–Tüm tedbirlere rağmen kuşkulandığınız durumlar olursa, bilgisayarınızı iyi bilen güvenilir birine kontrol ettirin. Bilgisayar ne zaman açılmış, ne zaman kapanmış, hangi siteler ziyaret edilmiş gibi merak ettiğiniz her şeye ulaşabilirsiniz. Bu bilgilere ulaştıktan sonra almanız gereken tedbirlerinizi yeniden gözden geçirirsiniz.

Allah'ım! Nefsimize, ailemize ve Müslümanlara karşı sorumluluklarımızı en güzel şekilde yerine getirmek için bize duyarlılık ve gayret ver. Her konuda olduğu gibi, bu konularda da bize yardım et. Âmin!

İnzar Dergisi alıntıdır

 

 

................................................................................................................................................................................................................

Bismillahirrahmanirrahim

 
 
Hem, birinci fıkrada diyor: "Öyle taşlar vardır ki, yarılır da aralarından sular akar." (Bakara Sûresi: 74.) Bu fıkra ile, dağlardan nebeân eden Nil-i mübârek, Dicle ve Fırat gibi ırmakları hatırlatmakla, taşların evâmir-i tekviniyeye karşı ne kadar hârikanümâ ve mu'cizevârî bir sûrette mazhar ve musahhar olduğunu ifham eder. Ve onunla böyle bir mânâyı müteyakkız kalblere veriyor ki:
Şöyle azim ırmakların, elbette mümkün değil, şu dağlar hakiki menbaları olsun. Çünkü, farazâ o dağlar tamamen su kesilse ve mahrûtî birer havuz olsalar, o büyük nehirlerin şöyle süratli ve kesretli cereyanlarına muvâzeneyi kaybetmeden, birkaç ay ancak dayanabilirler. Ve o kesretli masârife karşı, gâliben bir metre kadar toprakta nüfuz eden yağmur, kâfi vâridât olamaz. Demek ki, şu enhârın nebeânları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir. Belki pek hârika bir sûrette, Fâtır-ı Zülcelâl onları sırf hazîne-i gaybdan akıttırıyor.
İşte, bu sırra işareten bu mânâyı ifade için hadîste rivâyet ediliyor ki: "O üç nehrin herbirine Cennetten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler." Hem bir rivâyette denilmiş ki: "Şu üç nehrin menbaları, Cennettendir."
Şu rivâyetin hakikati şudur ki: Mâdem esbâb-ı maddiye, şunların bu derece kesretli nebeânına kâbil değildir. Elbette menbaları, bir âlem-i gaybdadır ve gizli bir hazîne-i rahmetten gelir ki, masârif ile vâridâtın muvâzenesi devam eder.  (Sözler Sh. 227)
Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
FIKRA : Yazıda bir bahis; parağraf; kısa haber; küçük hikâye.
NEBEÂN : Kaynayıp yerden çıkmak, pınar suyunun çıkışı, fışkırmak.
EVÂMİR-İ TEKVÎNİYE : Allah`ın tabiatta geçerli olan emir ve kanunları.
HÂRİKANÜMA : Hârika gösteren, hârika bir şekilde.
MU`CİZEVÂRÎ : Mu`cize gibi.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
MUSAHHAR : Emre verilmiş, itaatkâr, fethedilmiş, birine bağlanmış.
İFHÂM : İknâ edip sükût ettirme, delil göstermekle ve ispat etmekle galip gelme.
MÜTEYAKKIZ : Uyanık, uyanmış, tetikte, gözü açık olan.
MENBÂ : Kaynak, merkez.
FARAZÂ : Meselâ, say ki, tut ki, diyelim ki.
MAHRUTÎ : Konik; koni ya da huni şeklinde olan; açılmış kurşun kalem ucu gibi olan.
CEREYÂN : Akım, hareket;
MUVÂZENE : Ölçülülük, dengeli olma
KESRET : Çokluk, sıklık, çeşitlilik.
MASÂRİF : Masraflar, harcamalar
GÂLİBEN : Çoğunlukla.
VÂRİDÂT : Gelirler.
ENHÂR : Nehirler.
FÂTIR-I ZÜLCELÂL : Sonsuz büyüklük sahibi ve benzeri olmayan şeyleri yaratan Allah.
HAZÎNE-İ GAYB : Görünmeyen hazine.
KATRE : Damla, yağmur taneleri. Risâle ismi.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
ESBÂB-I MADDİYE : Maddî,görünen, fizikî sebepler.

 
 

 
 



 


Yeni nesil Windows Live Services'ı ücretsiz edinin. Buraya tıkla!

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Yeni nesil Windows Live Services'ı ücretsiz edinin. Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: