26 Aralık 2008 Cuma

(Namaz Zamanı) esselamünaleyküm hayırlı cumalar dua da buluşalım inşallah gönül dostlarım..dua ile...





 

DÜNYANIN YÜZLERİ

Suat Ünsal
 

ÇOK yönlü bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın farklı yüzleri var. Bekaya bakan yüzü olduğu gibi, fenaya, günahlara bakan yüzü de var. Dünya, o yüzlere göre de farklı anlamlara sahip oluyor. Bir yandan, yaratıcısını tanımaya vasıta iken, diğer yandan imtihan gereği, çirkinliklere de imkân tanıyor.

Bediüzzaman Hazretleri, kendisine sorulan bir soruya, dünyanın bu farklı yüzlerine dikkat çekerek cevap veriyor. Soru şöyle:

Ehadîsinizde (Hadislerinizde) dünya tel'in edilmiş, 'cîfe' (iğrenç şey) ismiyle yâd edilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat, dünyayı tahkir ediyorlar. 'Fenadır, pistir' diyorlar. Halbuki sen, bütün Kemâlât-ı İlâhiyeye medâr ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun?

Elcevap: Dünyanın üç yüzü var: Birinci yüzü: Cenâb-ı Hakk'ın esmâsına (isimlerine) bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mânâ-yı harfiyle, onlara âyinedârlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektûbât-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gâyet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır.

İkinci yüzü: Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır, Cennet'in mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır.

Üçüncü yüzü: İnsanın hevesâtına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel'abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte hadîste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir.

Kur'an-ı Hakîm'in kâinattan ve mevcûdâttan ehemmiyetkârane, istihsankârane bahsi ise; evvelki iki yüze bakar. Sahabelerin ve sâir ehlullahın mergub (seçtikleri) dünyaları, evvelki iki yüzdedir.

D iki yüzü sevilmeye lâyık iken, fena yüzü nefretlik olmuş. Elbette bu sevgi ve sevmeme karşısına alıp hayalî bir dünya ile yakınlık ya da düşmanlık şeklinde değil. Burada asıl mesele, insanın, dünyanın hangi yüzüne yöneldiği veya hangi yüzüne yüz çevirdiğidir. Yoksa, insanın Rabbini tanıdığı dünya da, ahirete mal ettiği dünya da, günahlarına buladığı dünya da aynı dünyadır.

Meselâ, insanın gözünü düşünecek olursak; bir insan kendi gözüne bakarak, o gözünü yaratıp kâinatın manzaralarını kendisine taşıyan bir kamera yapmasını düşünüp, Allah'ın Basîr ismini bilse; gözünün ne kadar hassas ölçülerle yapıldığını, çalıştırıldığını görüp Alîm ismini bilse; basit maddelerden bu kadar güzel bir eserin nasıl yaratıldığını görüp Sâni' ismini bilse; Allah'ın mecbur olmadığı halde, bu kadar değerli bir hediyeyi vermesini görse ve Lâtif, Muhsin, Vehhab.. isimlerini bilse; kendisini sevdiğini böyle göz gibi değerli ihsanlarıyla gösteren Rabbinin merhametini görüp Rahman, Rahim.. isimlerini bilse; göz nimetine lâyığınca şükredemediği halde onları lütfeden Rabbinin razı olmadığı yerlerde kullandığını ve böyle olduğu halde Allah'ın (c.c.) ne kadar affedici, pişmanlıkları, özürleri kabul edici olduğunu düşünüp, Afüvv, Ğafur, Tevvab, Rahim isimlerini bilse... Böylelikle gözünden, dünyanın asıl yüzü olan Esma-i İlâhiyenin bir aynası, Allah'ın isimlerinin nakışlarını gösteren bir eseri olarak faydalanmış olur.

Aynı insan, o gözünü, kâinatta sergilediği eserlerini, Allah'ın ne kadar güzel yarattığını görüp, Rabbinin sanatına hayran olmakta kullansa; bir arının çiçeklerden bal yaptığı gibi, o da gözleriyle aklına ve kalbine güzel görüntüler taşısa; yardıma muhtaç olanları görüp gözetmekte kullansa; haksızlığı, zulmü görüp, adaleti göstermek için kullansa; bu gözlerini ahiret hayatında kendisine fayda getirecek şekilde kullanmış olur.

YA DA, bir insan gözlerini, harama bakmakta ve gözlerini yaratıp ona veren Rabbinin razı olmadığı yerlerde kullansa, dünyanın fani, fena ve günahlara medar olan yüzünde onları heba edip kaybetmiş olur.

Böyle dünyanın üç yüzü olduğu gibi, içindeki her şeyin de farklı cihetleri var. Dünya ve bize burada verilenler geride kalacak. Fakat imanımız ve o imanımızla yaptığımız güzel işler bizimle ebedî aleme gelecekler. Burayı Rabbimizi tanıdığımız bir okul ve ahiret kazancımız için çalıştığımız bir iş yeri yapalım ki, ahirette yanımızda onları bulalım. Günahlarla geçmiş dakikalar ve günahlarla öldürülmüş nimetler orada vebal olarak yanımızda olmasın.

Bir de, "dünya işleriyle uğraşıyoruz; dünyaya daldık gidiyoruz.." gibi çokça duyduğumuz serzenişler var ki, bunlar da dünyayı yanlış anlamanın ifadeleri. Oysa insan, yaratanını da dünyada tanır, ahiretini de dünyada kazanır. Cennet de, cehennem de dünya hayatının sonuçları.

ÖYLEYSE uğraştığımız iş, haram bir iş değilse "dünyaya dalmaktan" söz edilemez. Ancak, insan yaptığı işlerini, Allah'a kulluğuna tercih ediyorsa ve haram işlerde çalışıyorsa, o zaman maalesef o insan, dünyanın fena ve fani yüzünde duruyordur. Konumunu değiştirmezse, tek sermayesi olan ömrünü de kaybediyordur.

Fakat, helâl yoldan kazanmaya çalışan bir insan, en azından, "helâl kazanma ibadeti" yapıyordur. Hele farzlarını yapıp, büyük günahlardan kaçınıyorsa, Peygamber Efendimizin müjdesiyle, yaptığı diğer günlük işlerinden de ibadet sevabı alır. Böylece bütün ömür dakikalarını ibadetle geçirmiş gibi hayırlar kazanır.

Allah (c.c.) hepimize böyle hayırlar versin...

 
 

Ahmedin Yıldızı Doğdu!

 
Ömer Sevinçgül


Fikirler, sessiz yaz akşamlarında ürperir. O serin gecelerde coşar duygular. Gökyüzünün şiirli parıltısında gönülleri dalgalandıran bir fırtına tesiri vardır. Çocukluğumun yıldızlı gecelerini özlerim bazen. Ay aydınlığında yıldızdan yıldıza uçtuğum o pembe zamanları. Sır dolu güzellikler görür, anlatamazdım. Duyduğum gizli hayreti, yaşadığım tatlı heyecanları hasretle hatırlıyorum.

Fezanın büyüklüğü ancak gecelerde bilinir. Soluk alıp devleşen kâinat önünde küçüldüğümü hissederim.

Hayatımız zaman ırmağında sönmeye mahkûm bir kabarcık. Öyleyken, mânâsıyla zamanı aydınlatıyor.

İnsan ise, dev varlıklar ormanında küçük bir çiçek, ama düşünen bir çiçek. Onu büyüklerden de büyük eden bu özelliği. Yıldızlar bizden habersiz, fakat biz onları biliriz. Ne büyük fark!

Sonumuz gibi, önümüz de meçhûl. Varlık çekirdeğimiz dünyanın neresine düşecek, ne zaman filizlenecek? Hayat gülümüz, hangi iklimde açacak? Sorular, kapalı kapılara çarpıp, tekrar bize dönüyor.

Bilinmez bir kaderi yaşıyor, görünmez bir çizgide yürüyoruz. Ne başlama ânını tâyin ettik, ne de bitiş noktasını. Alınyazımız, geleceğin karanlık sayfalarında yazılı.

Yaşadıkça keşfediyoruz kaderimizi.

Kendimize bile sahip değiliz. Günlerimiz güz yaprakları gibi dökülüyor. Sırlar ülkesinde rüyamızı yaşıyoruz. Dünyadan aldığımızı geri verinceye kadar sürecek bir rüya. Ruh, ebediyet önünde silkinip de uyandığı zaman rüyalar bitecek, düğümler çözülecek, kapılar açılacak...

Ömrümüzü savuruyoruz. Bir mirasyediden farkımız yok. Çalışıp kazanmadık ki, kıymetini bilelim. Kendimizi önümüzde bulduk.

Bir zaman tünelindeyiz. Önümüzde zifirî karanlıklar, kalbimizde bilinmezlerin korkusu, dilimizde cevapsız kalan sorular. Gündüzler bir yana, alacakaranlıklara bile hasretiz.

Nereye gidiyoruz?

Bu amansız mesele aydınlanmadıkça huzur bize haram!

Akıl bizi yüceltir ve âleme öz yapar. Doğru, ama tek başına kalınca ne kadar çâresiz! Etraf karanlıksa göz ne yapsın!

"Ahmedin yıldızı doğdu" demişler. İnsanın kaderini aydınlatan bir müjde sözü. Nuruyla karanlıkları delen bir yıldızdır o. Dünya zindanında zor bir imtihandayız. O yıldızı tanıyanlar, yolunu bulup kurtulacaklar.

Sorumuza ancak Ahmedin yıldızı cevap verebilir. Yalnız o yol gösterebilir bize. Gözler onunla açılır, gönüller onunla dinlenir, yüzler onunla parlar.

Nurdan mahrum kalanlar, karanlığa mahkûmdurlar. Uykuları, kara haber kuşlarının çığlıklarıyla yırtılır. Çelik dişli ejderler kurar rüyalarını. Ümitleri, ölümün siyah dallarında asılıdır. Duyguları, elemli bir yokluğun eşiğinde çırpınır. Duyamazlar, göremezler, bilemezler.

Dünyada ışığa yüz çevirenlerin, âhirette de yüzleri kara olacaktır.

İnananlar bir mehtabı yaşarlar. Şafak pembesiyle uyanırlar uykularından. Kalblerinde ümit dolu rüyaların sıcaklığı, gözlerinde beklenen gündüzlerin hasreti. Seher serinliğinde dua eder, ak ellerini ak yüzlerine sürerler. Alınlarında parlayan secde nûru, dünyaları aydınlatır.

Burada gerçekler mehtap aydınlığında bilinir. Güneş aydınlığı için, gecelerin bitmesi gerek. Yıldızlar sönmedikçe güneş parlamaz.

Dünya, Ahmedin yıldızıyla güzel, âhiret de Kendisiyle!

 
ALLAHIM!
Bize korkundan öyle bir pay ayır ki,bu sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda engel olsun.
İtaatinden öyle bir nasip ver ki,o bizi cennete ulaştırsın.
Yakininden öyle bir hisse lutfet ki,dünyevi musibetlere tahammülümüz kolaylaşsın
Peygamberimiz(sav)'in sohbet meclisinden kalkarken okuduğu dua

 


" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"





Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak

Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: