24 Ağustos 2008 Pazar

(Namaz Zamanı) H.z.Süleyman (Aleyhisselâm)

- Ey Allah'ın Nebisi! Hayvanların kendi aralarında neler konuştuklarını çok merak ediyorum. Bunu bilmek ve anlamak istiyorum. Ne olur bana da hayvanların dilini öğret, diye yalvarıp ısrar etti.
Süleyman (Aleyhisselâm) ona dedi ki:
- Sana lazım olmayacak bu tür şeyler bilmen iyi değil. Çünkü sen onların konuştuklarını anlarsan, bunun arkasındaki hikmeti idrak edemez ve buna sabredemezsin. Onun için bu tür isteklerden vazgeç!
Fakat adam her şeye rağmen bu konudaki istek ve ısrarını sürdürdü. Süleyman (Aleyhisselâm)'ın, hayvanların dilini kendisine öğretmesi için yalvarıp yakardı.
Süleyman (Aleyhisselâm)da, Allâh-u Teâlâ'dan almış olduğu izinle, bu ısrarcı adama hayvanların dilini öğretti. Kendisine bu konuda izin verilen adam, gerçekten de hayvanların dilini anlamaya başladı. Onların aralarında konuştuğu şeyleri dinliyor ve bundan çok büyük haz duyuyordu.
Ahırdaki hayvanlarının da neler konuştuğunu merak eden adam, onlara yem vermeye o gün biraz daha erken gitti. Baktı ki ahırdaki eşekle öküz aralarında konuşuyorlar, hemen kulak kabartıp dinlemeye başladı. Öküz yaptığı işten şikayet ediyordu:
- Eşek kardeş, doğrusunu istersen senin işine imreniyorum. Akşama kadar rahat rahat tarlada geziyor, yeşil çimlerden yiyor ve keyifle anırıyorsun. Arada bir yük olursa onu taşıyorsun o kadar. Oysa ben öylemi? Durmadan - dinlenmeden, yaz
- kış çalışıyorum. Sabah olunca beni yine çifte koşacaklar. Eşek kurnaz kurnaz gülümsedi:
- Eğer biraz uyanık olsan bu kadar yükün altına girmez, arada bir dinlenirsin. İstersen bu konuda sana kolay bir taktik vereyim. Mesela bak sahibimiz bize yem vermeye gelmiş.
Getirdiği yemlere bu gece hiç dokunma ve öylece bırak. Sabah olunca da hasta numarası yapar, yerinden dahi kalkmazsın. O da bakar ki getirdiği yemler duruyor, hayvancağız hastalıktan ayağa dahi kalkamıyor, böylece senin bu durumuna acır ve seni tarlaya çift sürmeye götürmez. Sen de bu sayede hiç olmazsa birkaç gün istirahat etmiş olursun.
Tabi bunların aralarında geçen konuşmayı dinleyen sahipleri duyduklarından gayet memnun vaziyette; "Bu hayvanların konuşmalarını anlamak ne güzel bir şeymiş" diyerek ahırdan çıktı.
Eşeğin vermiş olduğu bu akıl, öküzün çok hoşuna gitti. Ve bu planı hemen uygulamaya koydu. O kadar aç olmasına ve canı çekmesine rağmen, sahibinin önüne koyduğu yemlere hiç dokunmadı ve yemedi. Öylece sabaha kadar aç olarak yattı. Tabi akıl veren kurnaz eşek, öküzün yemediği yemleri kendisi afiyetle yedi ve her zamankinden daha tok ve daha mutlu şekilde uyudu.
Sabah olunca, adam ahıra geldi. Baktı ki öküz aç bir halde yatıyor. Şöyle birkaç kere onu dürtükledi ama öküzün hiç kalkmaya niyeti yoktu. Akşam eşeğin ona öğrettiği planı çok iyi uyguluyordu. Adam, kaytarma konusunda akıl veren eşeğe iyi bir ders vermek için; "Madem evimizin öküzü hastalanmış, o güzelce istirahat etsin de, iyileşesiye kadar onun yerine eşeği çifte koşalım" dedi. Ve eşeği aldı tarlaya götürüp sabana koştu ve akşama kadar onunla çift sürdü. Eşek böyle işlere alışkın olmadığı için, o gün neredeyse canı çıkacaktı. Akşam yediği fazladan ot, burnundan fitil fitil geliyordu. Nasıl olmuştu da böylesine bir akıl vermişti, keşke diline eşek arısı soksaydı da böyle bir şey demez olaydı.
Akşam eşek yorgun argın vaziyette, gayet bitkin bir halde ahıra geldiği zaman öküz öylesine mutluydu ki. Keyifle geviş getiriyor, kendisine bu taktiği öğreten eşeğe teşekkür ediyordu. Fakat eşek, durumun vehâmetini ve ciddiyetini çok iyi kavramıştı. Şayet bu durum birkaç gün daha devam ederse, buna dayanamaz nalları dikerdi. Onun için ne yapıp etmeli ve başka bir plan yaparak, üzerine kalan bu tarla sürme işinden kurtulmalıydı.
O akşam yine aralarında konuşurlarken eşek dedi ki: "Öküz kardeş! Bu gün tarlada neler oldu, neler konuşuldu bir bilsen? Diğer çiftçiler benim sabana koşulduğumu görünce, sahibimize dediler ki 'Senin öküze ne oldu da bunu çifte koşuyorsun?' O da onlara: 'Zaten tembel öküzün biriydi.
Şimdi de durup dururken hasta olmuş, ben böyle işime yaramayan bir hayvanla uğraşamam. Onun için yarın onu kasaba götürüp kestireceğim' dedi. Yani senin anlayacağın, eğer yarın da hasta numarası yaparsan kendini kasabın bıçağının altında bil." Tabi adam yine onların konuşmalarını dinliyordu. Ve bunları duydukça da zevkten dört köşe oluyor, katıla katıla gülüyor "Bu hayvanların dilinden anlamak ne güzel bir şeymiş" diyordu. Sabah olunca, ahıra gitmeden önce şöyle bir çiftliği dolaştı. Çiftliğin köpeğiyle horozu da kendi aralarında konuşuyorlardı. Kulak misafiri olup dinlemeye başladı. Köpek, horoza iyi beslenemediğinden yakınıyordu.
- Horoz kardeş, sen arpayla buğdayla da karnını doyurabilirsin. Hiçbir şey bulamazsan sağa sola saçılmış taneleri yesen gene karnın doyar. Ama benim durumum çok berbat. Ne zamandır şöyle yağlı bir kemik yemiş değilim, deyince horoz onu teselli edip müjde verdi:
- Sen hiç merak etme köpek kardeş! Bu gün yarın bizim ağanın öküzü ölecek. İşte o zaman büyük bir ziyafet seni bekliyor. Hele sen bir yarına kadar sabret bakalım. Bu konuşmaları duyan adam telaşlandı. Demek yarın öküz ölecekti öyle mi? Bu zarardan mutlaka kurtulmalıydı. Onun için hemen ahıra gitti ve öküzü alıp doğru hayvan pazarına götürdü. Orada kelepir fiyatına hayvanı elden çıkardı ve: "İyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa öküz elimde ölecekti ve zarar edecektim." dedi.
Tabi bizim köylü, hayvanlardan aldığı bu haberlere öylesine alışmıştı ki, onların ne konuştuğunu, ne söylediğini dinlemeden artık rahat edemiyordu. Ertesi gün yine köpekle horozu dinlemek için oraya gitti. Köpek, horoza sitem ediyordu.
- Bana niye yalan söyledin. Öküz ölecek, sen de ziyafet çekeceksin demiştin, hani ne oldu? Ne ziyafet, ne de bir şey. Yine aç, yine açıktayız. Horoz cevap verdi:
- Ben sana yalan söylemedim. Aslında ağanın öküzü ölecekti ama, ağa açık gözlük edip öküzü sattı. Tabi öküz de, onu satın alan adamın elinde öldü. Biz de avucumuzu yaladık. Ama sen hiç merak etme! Öküzü kurtardı ama, eşeği kurtaramayacak. Yarın onun eşeği ölecek. Mecburen onu getirip buraya bırakacaklar. Sende bol bol et - kemik yersin. Adam bunu duyunca telaşlandı, yine süratle ahıra koştu. Ve eşeği alıp pazara götürdü ve onu da sattı. Parasını cebine indirirken keyifle mırıldandı:
 - İyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa eşek de elimde ölecekti. Ertesi sabah ahıra gitmeden yine köpekle horozun bulunduğu yere gitti. Ne konuşacaklarını çok merak ediyordu. Bu sefer köpek çok kızmıştı. Çünkü horozun bahsettiği ziyafeti bir türlü yapamamıştı. Horozla, adeta hırlayarak konuşuyordu.
- Bana bak horoz kardeş! Sabrımı taşırmaya başladın ona göre. Beni yine kandırdın, hani ağanın eşeği ölecekti?.. Horozkendini savundu:
- Hayır! Kesinlikle seni kandırmıyorum, ağanın eşeği gerçekten öldü. Ama onu da götürüp sattı. Eşek de sattığı zavallı adamın elinde öldü. Fakat sana bir müjdem var ki, bu sefer mutlaka bu ziyafet olacak. Hem de sadece sen değil, çiftliğin bütün hayvanları bundan istifade edeceğiz. Tabi köpek buna inanmadı.
- Hadi oradan, kim bilir yine ne yalan söyleyeceksin? Hem öküz de gitti, eşek de, ne olacak ki ziyafet olsun. Horoz dedi ki:
- Ne mi olacak? İnan bana bu sefer ziyafetin büyüğü olacak. Ağa, birincide öküzü sattı, zarardan kurtuldu. İkinci de eşeği sattı zarardan kurtuldu. Ama bu sefer ağanın kendisi ölecek. Malına gelecek olan zarar, şimdi kendi canına gelecek. O ölünce de, hayrına mutlaka sofralar kurulur, kazanlar kaynar ve yemekler yedirilir. Onların artıklarından da kendimize bir güzel ziyafet çekeriz.
Adam bu haberi duyunca kalbi duracak gibi oldu. Boğazı düğümlendi, nefesi tıkandı. Ölüm korkusundan âdeta şuurunu kaybetti. "Ne yapayım, ne edeyim" derken aklına Süleyman (Aleyhisselâm)a gitmek geldi. Hemen koşup huzuruna çıktı ve başından geçenleri bir bir anlattı. "Ne olur bana bir çare, bir yol göster" diye yalvarmaya başladı.
Süleyman (Aleyhisselâm) dedi ki:
- Ben sana "Bu tür bu tür isteklerden vazgeç, çünkü sen onların konuştuklarını anlarsan, bunun arkasındaki hikmeti idrak edemez ve buna sabredemezsin" dememiş miydim? Şayet sen öküzü satmasaydın, o ölecek ve gelecek olan bela atlatılmış olacaktı. Fakat onu satıp güya zarardan kurtuldun. Ardından bu bela eşeğine isabet edecek ve sen kurtulacaktın. Fakat eşeği de sattın, güya sana gelecek zararı yine savuşturdun. Ama kendin zarar etmemek için bile bile başkalarını zarara soktun.
Sadece kendi menfaatini düşünüp, başkalarını zarara sokanların akıbeti budur.
Kaynak:Arifan Dergisi


Aileniz ve arkadaşlarınızla paylaşmak için bir ayda 500'e kadar fotoğraf gönderin! Şimdi ücretsiz Windows Live Alanınıza gidin Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: