7 Ağustos 2008 Perşembe

(Namaz Zamanı) her yeni bir gün yeni bir alemin kapısıdır...hayırlı günler....selam ve dua ile






 
 
Kalbin İlk Gözyaşı HAYY
Kalbinin ışığı yüzüne vuruyor… Hiç konuşmadan oturuyoruz bahçedeki taş havuzun kenarında… Tahta çitlerle çevrili bahçede yüzlerce gül ve üzerimizde o koskocaman gökyüzünde sallanan milyonlarca yıldız… Birdenbire çıkan rüzgâr havuzun yosun tutmuş yüzeyini dalgalandırıyor… Teni ürperiyor suyun… Beyaz nilüferler yer değiştiriyorlar suyun karanlığında…

Havuzun kenarında beyaz bir güvercin bekliyor… Fısıldıyor zihnime: "Kalbini aç ona, haydi durma… Kalbinde olan senin yüzünün ışığıdır ve bu dünyayı felaketlerden kurtaracak o nurun içinde yazılı olan saklı sözcüktür…"

Öteki gece, hayatın ışığına düşmandır… Şu an mutlu olduğumuz bu huzurlu gece değil, öteki! Hani sürekli bir karmaşa içinde yaşanan, ayaklarımızın altında toprağın artık görünmediği, üzerinde olması gerekenden daha fazla asfalt, beton, bina, insan ve aracın olduğu o sevgisiz şehir… Ve o şehrin üzerinde dolaşan elektrik yüklü manasız sözler…

Kalbin içi sessizdir… Kelimeler huzura uçarak gelirler… Kalbin berrak havuzunun çevresine konarlar… Kalbin cevherini kirletmelerine izin verilmez ters titreşimli kelimelerin… Güzel bir sohbet yapabilmek için kelimelerin önce iç seslerini susturmak, onları temizlemek, Hz. Âdem'e öğretildiği gibi o ilk hâllerine yeniden kavuşturmak gerekir…

Sonra o kelimelerle konuşulur seninle kalbinin içinden… O güzel havuzun çevresinde sohbet edersiniz… Gökyüzünde yıldızlarla birlikte uçuşur O'nun kelimeleri… Ve birden o musiki başlar…

Bütün kâinatta Kur-an'ın eşsiz sesi duyulur… O ses O'nundur… Çağlayan bir ırmak gibi akar gecenin karanlığında…

Ağlayarak secdeye kapanırsın… Bahçe seccaden olmuş, öteki gece artık kaybolmuştur… Birlenmiştir herşey… O ana kadar taş havuzun kenarından hiç ayrılmayan beyaz güvercin hayatın sırrını açıklar sana…

Kalbinin sahibi seni huzura beklemektedir…

Gözyaşlarını tutamazsın… Seneler hızla akar gider zihninde ve gözyaşın kadar bir senede huzura alınırsın… Dünyada akıttığın gözyaşlarının değeri o zaman anlaşılır… Bu hakiki yaşların içinde huzurda, bir çocuk gibi yeniden hayy olursun…

Hayy için atar kalbin… Gözyaşlarının hepsi O'na döner… Ama sen hâlâ dünyada, cennette o ilk günahı işlediğin andan itibaren kalbinden bu topraklara damlayan gözyaşının içinde bir mahkûm gibi beklersin… Ne zaman ki Allah seni affeder, işte o zaman yeniden başlar senin için hayat…

Ve sen daha bu dünyadan ayrılmadan O'na döndürülürsün…

Ölmeden önce ölür, Hayy olursun…
selam ve dua ile kardeşim

 
Allah Beni Seviyor mu?

Allahın bizleri sevdiği ispatlanmış bir hadisedir. Asıl bizim bu dünyaya gönderilmemizin gayesi Allahı sevip sevmediğimizi ispat etmek içindir. Zira yokluk aleminin karanlıklarından varlık aleminin en nurani tepelerine çıkarıp, bizi Müslüman yapıp ve yine kimseye açmadığı esmasının tecellilerini 6.5 milyar içinde bize açarak bizi sevdiğini ispatlamış olmuyor mu?

 
Bir düşünün, sevmediğimiz birisine neden özelliklerimizi, sevdiğimiz şeyleri, sevmediğimiz şeyleri anlatalım ki? Onunla muhatap bile olmayız değil mi?

 

Hem Allah bizi sevmese ve itimat etmese bir çok mahlukuna vermediği yüzlerce organı neden bize versin ki ve neden özellikle akıl, ruh, kalp, vs..gibi kıymeti, kainat ağırlığında olan lüks mücevheratı boynumuza taksın ki? Birisinin bizi sevmesinin ölçüsü bize verdiği hediyenin kıymetiyle doğru orantılı değil mi?

 

Biz bu dünyada peşinen aldığımız bu nimetler karşısında Allahı sevme ve Ona itaat etme sınavına tabi tutulmuşuz. Allahın sevilmeye layık olduğuna zaten bizler iman edeceğiz.Bu bizi ilgilendiren bir durum.

 

Bazı şeylerin bize perdeli gelmesi sınavda olmamız nedeniyledir. Allahın elmayı bizzat elimize vermesi belki gönlümüze daha hoş gelebilirdi. Kendimizi, daha çok sevilen olarak hissettirebilirdi. Ama ağaçtan vermesi de bundan farksız değil mi? Zira ağacı, elmayı yapmada iktidarsız bırakması zaten buna delildir.

 

O halde bir tür okuyamama problemiyle karşı karşıyayız. Sizi çok iyi anlıyorum. Gerçekten iyi okunmadığında, altından kalkılması zor bir durum. Ama herhalde zihnimizde bir tür toptancı bir anlayış var. İnsanların içinde kaynadığımızı zannediyoruz. Sanki bize özel bir şey yokmuş gibi... Yine birisinin bizi sevme derecesi "bize özel" ikramlarıyla doğru orantılı görüyoruz. Ama emin olun etrafınız yalnızca size özel ikramlarla dolu...

 

Örneğin yaşamanız. Siz bunun fabrikasyon bir şey olduğunu mu sanıyorsunuz? Hemen bir biyologla konuşun. Ya da bir fizikçiyle veya bir doktorla veya kitaplarla… "zira okuduğunuz fenlerden her fen lisan-ı mahsusu ile" size bunu ispat edecektir.

 

Örneğin; sizin bu soruyu sormanız için gerekli olan hayatın hikayesinin 14 milyar ışık yılı önce başladığını biliyor musunuz?

 

Yani evren o müthiş patlama ile yaratılmaya başladığı anda 10 üzeri 45 santigrat derece sıcaklıktan yaklaşık 5 milyar yıl öncesine kadar genişleyerek -233 derece sıcaklığa düşmesinin sizin hayatınızla münasebetini biliyor musunuz? Bütün uzayın o sıcaklıkta bırakılması dünya gibi bir gezegenin yaratılması için en önemli ve ilk şart olduğunu bugün bütün fizik dünyası açıklıyor. Yani sizin bu soruyu sormanız için evren bu sıcaklığa gelmek zorunda...

 

Dünyamızın yaratılması emin olun bize özel. Çünkü bizim bu dünyada insan olarak hayatınızı sürdürmemiz biyologlara göre 250 milyonda bir ihtimaldir...

 

Hadi doğduk... Bize aklın verilmesi ve yine Müslüman olmamız aklı çatlatacak ihtimal oranlarıyla önümüze gelmiş. Ve verilen bu hayatın devam etmesi bütün kainatın tıkır tıkır işlemesi gibi sayıların aciz kaldığı bir ihtimal oranı ile bize her an ikram ediliyor Ve hayatımız devam ederken güneşin göz bebeğimize vuran ışık öpücüğü... Bunun bize özel olduğunu anlamak istiyorsanız körlere bakın, felçlilere bakın, geceden gündüze çıkamayan yani o gün güneşi görmeden ölenlere bakın. Emin olun bu size özel...
Bütün bunların dışında yalnızca size özel iltifatlarda var. Parmak iziniz, kan grubunuz, ses tonunuz, göz bebeğiniz ve her şeyden öte kimseninkine benzemeyen kaderinizle...

 

 

 
 
"Gece bir takım melekler, gündüz bir takım melekler size gelirler..."

Allah her şeyimizi görüp bildiği halde

melekler neden amellerimizi yazmaktalar?

 Allah hiç kimseye muhtaç değildir. Kendisi tek ve yekta olup, sameddir. Yani her şey ona muhtaç fakat o hiç kimseye muhtaç değildir. Bununla beraber, o hakimdir. Yarattığı her hadise ve mahluku bir sebebe bağlamıştır. Çünkü, izzet ve azameti böyle ister. Fakat insanların bu sebepleri aşıp, teşekkürü ve medhi kendisine yapmasını ister. Çünkü, Tekliği onu gerektirir. İşte, meyvelerin yaratılmasında ağaç ne ise, sütlerin yaratılmasında inek, balın yapılmasında arının tesiri ne ise, meleklerin vazifelerini ifa ederken tesiri o kadardır. Melekler Allahın onları vazifeli kıldığı konuda, Allahın büyüklüğünü görüp alkışlamak ve tebrik etmek vazifeleri var. Yoksa, mesela yağmur tanesini indiren meleği de elindeki yağmur tanesini de Allah indirmektedir.

 

Cenab-ı Allah'ın İnsanların her birinin iyi ve kötü bütün işlerini yazmakla görevlendirmiş olduğu iki melek. Bu iki melek Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde anlatılır: "Muhakkak sizin üzerinizde gözetici (hafız) çok şerefli yazıcılar vardır ki bunlar yaptığınız amel ve işlerin hepsini bilirler" (el-İnfitâr, 82/10-12); "Hatırla ki insanın hem sağında hem solunda oturan ve onun amellerini tesbit etmekte olan iki de (melek) vardır. O bir söz atmaya dursun mutlaka onun yanında hazır olan gözcü(melek)vardır" (Kâf, 50/17-18).

 

 

Allah Teâla, amellerini yazmakla vazifelendirilmiş oldukları kullara şahidlik edecekleri için, yazdıkları defterlerin önemine dikkat çekerek bu şerefli meleklerin dört özelliğini belirtmektedir:

 

a- Kirâmen kâtibin melekleri müvekkel oldukları kulun iyi ve kötü bütün amellerini hıfz ederler, unutmazlar. Çünkü unutmakla bir işe dair hüküm sabit olmaz.

 

b- Bu melekler kerîmdirler. Yani şerefli, doğru ve âdildirler. Çünkü hâin, şerefsiz ve yalancının şehadetiyle hüküm sabit olmaz.

 

c- Kâtiptirler. Kulların bütün işlerini yazarlar. Zira, insanın ömrünün başlangıcından sonuna kadar bütün işlerini ezberleyip bilmek mümkün olsa bile, bunları yazmakta daha fazla bir sağlamlık vardır. Yazı ile bir şeye dair şüphe ortadan kalkar ve ilim sağlamlaşır.

 

d- Kulların işlerini bilerek yazarlar. Bir işi resim ve yazı ile zaptetmek ilim değildir. İlimde şuurlu olarak idrak etmek şarttır. Şahidlik, şuurlu olarak bilmekle câiz olur. Kirâmen Kâtibîn kıyamet gününde şahitlik ederlerken, kulların yaptıklarını ve bunlara dair ne yazdıklarını gayet iyi bilirler.

 

Bazı âlimler, Kirâmen Kâtibin meleklerinin şu hadiste bildirilen melekler olduğunu söylemişlerdir: "Gece bir takım melekler, gündüz bir takım melekler size gelirler. Bunlar, sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelip buluşurlar. Sonra sizinle kalmış bu meleklerden yukarıya çıkanlara, Rableri-onların hallerini en iyi bilen olduğu halde- kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Onlar da namaz kılarlarken bıraktık; namaz kılarlarken kendilerine gittik derler" (Buhârî, Mevakid, 16; Bed'ül-Hakk, 6; Müslim Mesacid 210; Ahmed b. Hanbel, II, 257, 486; Nesâf, Salât, 21).

 

İnsan, meleklerin iyilik ve kötülüklerini yazdığına ve Allah'ın da her şeyi bildiğine inanınca, günahlardan vazgeçip iyilik yapmaya çalışır. Kişi mahşerde, günahını inkâra yeltenirse, Allah'ın bilmesi, meleklerin şahidliği ve defterlerin elde bulunması onu susturur. Biz bu defterlerin mahiyetini bu dünyada bilemeyiz. Allah'ın bu meleklerini kullarının yanında bulundurup bunlara amellerini yazdırması, O'nun tam adaletinin gereği ve tecellisi ve kıyamet kopunca, kurulacak büyük mahkemenin önemini belirtmek içindir.

 

Kiramen Katibin meleklerinin tuttuğu defterler mahkeme-i kübrâda sahiplerine verilecektir. Bu konuda Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "Biz her insanın amelini (amel defterini) boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için (her bir insan için amelleri yazılmış) bir kitab çıkarınız ki, açılmış olduğu halde o (insan) buna kavuşur; kitabını oku, bu gün sana karşı bir hesab görücü olmak bakımından nefsin yeter (denilir)" (el-İsrâ, 17/13, 14). İnsana, "Bu deftere senin işlediğin her şey yazıldı, hiç bir şey eksik bırakılıp unutulmadı" denilir. O gün herkes defterinde yazılanlara vakıf olacaktır. İnsanın yaptıkları, bütün iyi, kötü amelleri boynuna dolanmıştır. Hiç bir kimseye yaptığı amelinin sorumluluğundan kaçış ve kurtuluş yoktur.

 

 



" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"


Aileniz ve arkadaşlarınızla paylaşmak için bir ayda 500'e kadar fotoğraf gönderin! Şimdi ücretsiz Windows Live Alanınıza gidin Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: