14 Eylül 2009 Pazartesi

(Namaz Zamanı) Allah'ım Sen affedicisin, affı seversin, bizi de affet...Kadir gecenizi tebrik ederiz...baki selam ve dua ile dostlarım...




Ramazan'ın kalbi olan Kadir Gecesi'nde nasıl dua edelim?

1. Kadir Gecesi, Kadir Sûresi'nde de ifade edildiği üzere, "Kur'an'ın indirildiği; bin aydan daha hayırlı olan; Rab'lerinin izniyle Ruh ve meleklerin her türlü iş için indiği; tan yeri ağarıncaya kadar esenlik, huzur ve güven kaynağı olan" (Kadir, 97/1-5) bir gecedir.

Mademki, bu geceyi bin aydan hayırlı yapan şey, Kur'an'ın bu gecede indirilmesidir; öyleyse bizler bu geceyi Kur'an'ı okuma, anlama, yaşama ve yaşatma ziyafeti yapmalıyız. Kur'an'ın manasına ve tefsirine ağırlık vererek onu idrak etmeli ve yaşamalıyız. Anladıkça ve yaşadıkça onu yaşatmanın aşkını ve şevkini yaşamalıyız. Ayrıca bu geceyi, nafile namaz ve duayla geçirmemiz tavsiye edilmiştir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz: "Kim inanarak ve Hak rızası için Kadir Gecesi'nde kalkarsa, (namaz kılar, ibadet ederse) onun geçmiş günahları affedilir." (Buhari, Leyletü'l-Kadr, 1) buyurur.

2. Bu gece maddi ve manevi bütün nimetlerin müminin gönlüne yağdığı, iki cihanın bayram oluş müjdesinin müminin gönlünde hissedildiği, Kur'an, ibadet ve oruçla ruhun yükselişini zihnin de müşahede ettiği bir gecedir. Böylesine bir gecede, ilahi yardım ve manevi fetihler sağanak yağmur gibi müminin gönlünü ve zihnini serinletir. Dünya kaygılarından ve dertlerinden özgürleştirir. Kur'an-ı Kerim'de Rabb'imizin bizlere çok büyük nimetler ikram ettiğini gördüğümüzde, Allah'tan hatalarımız için bağışlanma dilememiz emredilmiştir. Bu hakikati Rabb'imiz, "Allah'ın yardımı ve fethi geldiği zaman, insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğün zaman, Allah'ı hamd ile tesbih et. O'ndan af dile. Şüphesiz ki Allah tevbeleri kabul edendir." (Nasr, 110/1-3) ayetleriyle vurgulamıştır. Çünkü istiğfar, (Allah'tan bağışlanma dileme) "Ben başardım..." cümleleriyle başlayan insanın içindeki başarı hırsına ve her şeyi sahiplenme meyline engel olur. İnsanın bütün başarı ve zaferleri kendinden bilerek Allah'ı devreden çıkarma durumunu ortadan kaldırır. Bu nedenle bu gecede hatalarımız için af dileyerek yüceliyoruz.

3. Başarıyı ve nimeti kendinden bilme, insanı kibre düşürür. Kibir ise küfre götüren bir zehirdir. Kibrin baş düşmanı, tevazudur. Huşu Hakk'a boyun eğmek, tevazu Hakk'a teslim olmak, Hakk'ın hükmüne itirazdan vazgeçmektir. Bu iki kavramın da en güzel halleri namaz ve oruçla yaşanır. Bu dua, Kadir Gecesi'nde bizi Kur'an, namaz ve orucun bu güzel iklimine davet eder; bu iklimi ruhumuza hissettirir.

 

4. Bu duada Rabb'imizin sonsuz ikramlarını ve affediciliğini hissederiz. Tevbenin güzelliğini ve affedilmenin vazgeçilmezliğini bir nefes gibi içimize çekeriz. Tevbe ve istiğfar, Allah hariç her şeyden dönmek ve yüz çevirmektir. Sıradan insanların tevbesi, günahları içindir. Allah dostlarının tevbesi ise Rabb'lerini unutarak geçirdikleri her an içindir. Mevlânâ Hazretleri tevbe hakkında şunları söyler: "Ecel akşamı gittikçe yaklaşmada. Bu oyun, ne vakte kadar? Gel artık, onu terk et, yeter. Tevbe atına binip hırsıza yetiş, ondan elbiselerini geri al." Biz de bu duayla istiğfar ve tevbe atına binip ulvi âlemlere yükseldikçe Kur'an'ın ve Ramazan'ın himmet ve hikmetini hissederek bayramı karşılıyoruz.

5. Ecel akşamı kapımızı çalmadan tevbe atıyla bizleri manevi miraçlarımıza, Seni sevmenin doruklarına çıkar. Senin zikrinle ve şükrünle coşan, rızanla Sana koşan, Senin için ağlayan, cennet ve Cemalullah'ta Seninle huzuru bulan, bütün kapıları Senin sevgine kapı ve vesile yapan, helallerine ve emirlerine sımsıkı yapışmakla mutluluğu yakalayan kullarından eyle bizi...

Allah'ım Sen affedicisin, affı seversin, beni de affet

Hz. Aişe, Kadir Gecesi'ne ermenin şükrünü ve şevkini idrak etmek için Rasûlullah'a yönelip şöyle bir soru soruyor: Ya Rasûllallah, Kadir Gecesi'ne erme şerefine nail olursam nasıl dua edeyim, dedim: Rasûlullah da şu duayı okumamı söyledi: "Allah'ım Sen affedicisin, affı seversin, beni de affet. (Allahümme inneke afüvvün, tuhibbu'l-afve, fa'fü annî)" Tirmizi, Da'avât, 89

 

 Esma Sayın Ekerim


 

-----------------------------------------------------------------------------------------
 

Doğru Yol


 
YOL UZUN..YOL iniş çıkışlı bazen, bazen dar geçitler çıkıyor insanın karşısına..

Yolun kenarlarında kapılar ve kapılar üzerinde örtüler var. 1

Bazen sesler geliyor kapılardan, bazen, örtüler merak sebebi oluyor, merak, kapıları açmaya sebep oluyor..

Merak ve arzu kapıları var kenarlarda..Doğru yol, iniş ve çıkışlı da olsa, "doğru"..Ama merakla örtüleri açılan kapıların çıktığı yol doğru yoldan uzaklaştırıyor..

Arzular ve şeytanın verdiği vesveseler ilerletici faktör oluyor..

Bu tali yollar, kimi zaman "alternatif" kimi zaman "kaçış" kimi zaman ise "inkar" ismini alıyor..

Yollar, ana yoldan sağa sola saparken, doğru yola her dem bir açık kapı bulunuyor, geri dönülmez değil hiçbir sapa yol..

Çeşitleri var doğru yoldan sapmaların..Hissedilen, hissettirilen, hissedilmeyen, hissettirilmeyen..

Şerri süslü paketlerle sunup, hayrı demode gösterenler, doğru yoldan uzaklaştırıyor insanları..Hissettirmeden çoğu zaman..

Bizleri hidayet üzere olmaktan uzaklaştırıp, dalalete yakınlaştırmak isteyenler var.

Merak ve arzu kapılarını ballandıra ballandıra anlatan, bazen de, açtıkları kapının doğru yolun bir çeşidi olduğunu kabul ettirme gayretinde olanlar var. Doğru'ya alternatifler üretiliyor..Oysa doğru "tektir"…

Sapa yollara girmeyen bir kişi için de dalalete düşme endişesi bitmiyor.

Doğru yola girdiğini, artık kulluk adına hep "doğru" adımlar atmaya çalıştığını düşünen kimseler için, tam da doğru yolun üstünde, çeldirici bir etken duruyor..: iblis.

"İblis dedi ki; Beni azdırmana karşılık yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için mutlaka senin sırat-ı müstakimine pusu kurup oturacağım" A'raf 16..

Yani "doğru yol" dahi inişli çıkışlı, ve bir de yola şeytan pusu kurmuşken, bu en doğru yoldan ayrılan sapa yollarda insanoğlunu neler neler bekliyordur kim bilir..

Buhranlar metaforunda insanı, çelişkiler, çıkmazlar, inkar ve retler, bunalım ve depresyonlar bekliyordur..Yahut, vurdumduymazlık ile zevk sarhoşluğunda geçiren anlamsız ömürler..

Halbuki, doğru yolun etrafındaki kapıların her birinde bir vaiz, bu kapıyı açmanın tehlikesini bildiriyor, her birinin bir sorumlusu var. Başta, davranışlarımızın polisi hükmündeki vicdanımız, ilk sözü söylüyor..Kulağımızı vicdanımıza değil, başka mercilere açtığımızda, hissettirilmeden bir kapıdan içeri sokuluveriyoruz.

O kapılardan girmek, hududu aşmak, karanlığa sapmak oluyor..

Karanlıkta insan korkuyor yalnızlıktan ve neon ışıltıları gibi hükümsüz aydınlıklarla kendine bir avuntu bulmaya çalışıyor..

Bu noktada, "her günahtan küfre giden bir yol vardır" sözünde anlatılan, günahları işlemenin, o eylemlerin aslında "normal" olduğunu kabul ederek, var olan emirleri hiçe saymak gibi bir küfrana yol açtığı hatırıma geliyor.

Yanlışlıkları, kendi gibi yanlışlıklar içinde olan bir insana onaylatarak, yanlışı kafasında doğru hale getirebiliyor insan..Böyle olunca da, bir sapa yol, bir çok yola ayrılıp, bu yollar da doğru yoldan çok uzakta kalabiliyor..Yani günahın küfrü doğurması gibi, dalalet dalaleti doğurabiliyor..

Dalâlete düşebilmeye meyyal olan nefislerimiz, günde kırk defa, sırat-ı müstakimi istemeye sevk ediliyor..Bizi bizden iyi bilen Rabbimiz, namazlarımızda, kırk defa "Ya Rab, bizi doğru yola, sana varan doğru yola ilet !" 2 diye niyazda bulunmamızı istiyor, ve bizlere gitmemiz gereken istikameti hatırlatıyor…

Rabbimiz, bizi bize hatırlatıyor…

Dosdoğru yolun insanları olmak için, tüm iniş ve çıkışlara, vesvese ve fısıltılara rağmen, ümitsizliğe kapılmadan ilerlemek gerek..Düşe kalka olsa da..Bazı kapılar ve örtüler açık kalsa da..

Çünkü düştüğümüzde bizi "Kaldıran" odur…Çünkü burası ümitsizlik yolu değil, rahmetle donanmış bir yol..

Günde kırk defa dilimizde olan duamızla yöneliyoruz Rabbimize:

"Ya Rab, bizi doğru yola ilet !..

Ve cevabı işitiyoruz Rabbimizin başka bir ayetinden..

"Bana kulluk edin, doğru yol budur"… 3



Rabia Nazik KAYA

  1. "Allah doğru yola dair bir misal verdi: O inişli çıkışlı bir köprü ve bir yoldur. Yolun iki kenarında iki duvar, bu duvarların açık kapıları ve bu kapılar üzerinde örtüler vardır. Bir çağırıcı yolun başında bir çağırıcı da onun üstünde şöyle çağırırlar: Allah selamet evine davet ve dileyeni doğru yola hidayet eder. Yolun iki kenarı üzerindeki kapılar Allah'ın hudududur. Bir kimse örtüyü açmadan Allah'ın yasaklarına düşmez. Onun üstünden çağıran kişi, Rabbin Vaizidir. (Vicdan)

    (Tirmizi- Kitab'ul Emsal 1)


  2. Fatiha Suresi-6. ayet

  3. Yasin 61
-----------------------------------------------------------------------------------------------------

Kadir Gecesini Kimler Bilir?

 
Bu soru Hz.Peygamber'den bu yana her Ramazan'da birçok müslümanın gündeminde yer alagelmiştir. Kur'an ayeti ile bin aydan hayırlı diye haber verilen bir geceyi aramanın heyecanıdır insanı bu soruya sevkeden. Birçok soru gibi bu sorunun da tek bir cevabı yok.
 
Kimilerine göre cevap iki şıktan oluşacak kadar basittir: evet veya hayır. Kimilerine göre ise sorunun kesin bir cevabı olamaz. Kuantumdaki belirsizlik ilkesi gibi olasılıkla tahmin edilebilir, ancak kesin olarak bilinmez. Kimileri de Allah'ın sevgili kullarının bir nevi ilhamla bu geceyi bileceklerini iddia eder. Kimileri ise bu denli müstesna bir gecenin fizik aleminde kainat çapında bir alameti olduğuna inanır ve atomlardan ta galaktik sisteme kadar bu geceye işaret eden bir fiziki hadiseyi aramaya koyulur.
 
Hasılı arayış metotları farklı da olsa hepsi bir gaye için çırpınır: Kadir Gecesini bulmak. Bu arayışa katılanlardan biri olarak, geçmiş bir Ramazanda yaşadığım bir serüveni sizinle paylaşmak istiyorum. Kadir Gecesini ararken ilginç bir hakikatle karşılaşmıştım. Kadir Gecesini bilip bilmediğimi Allah bilir, ancak Kadir Gecesini bilenleri biliyorum artık. Kimler mi? İşte hikayesi...

Kadir Gecesi arayışına çıkarken fark ettiğim ilk şey Türkiye'deki müslümanlar ile diğer müslümanlar arasında bu gece ile ilgili farklı telakkilerin varlığıydı. Hadislerde Kadir Gecesini son on gecede ve hususan tekli gecelerde arayın denilmesine rağmen Türkiye'de yirmiyedinci gece Kadir Gecesi olarak idrak edilegelmiştir. Oysa Amerika'da karşılaştığımız diğer Müslümanlar tek gece yerine, hadisin manasına uygun olarak, son on geceye odaklanmayı daha uygun buluyor. Bir kısmı bu geceyi elden kaçırmamak için son on günde itikafa çekilmeyi bile tercih ediyor. Kadir Gecesinin kadrini bilenler herbir geceyi Kadir gecesi olabilir diye değerlendirirken, onun kadrinin idrak etmeyenler ise herbir geceyi Kadir gecesi olmayabilir diye ihyadan içtinap ediyor. Bu iki yaklaşım da Kadir Gecesinin bir imtihan eseri olarak saklı tutulmasının sırrını işaret ediyor.

Kadir Gecesi arayışına devam ederken şahit olduğum başka birşey ise arama metotlarının farklılığıyla alakadar. Kimileri bulutlu bir gecede okyanusa gidip sabaha kadar balık arar gibi arıyor. Kimileri yüksek ücretli yeni bir iş arar gibi arıyor. Kimileri Bayram arefesinde kārını maksimum kılmak için uygun bir pazar arayan tüccar gibi arıyor. Kimileri dünyanın en değerli hazinesini arar gibi arıyor. Kimileri fizik alemindeki olağandışı haberlerin içinde arıyor onu. Kimileri rüyalarda arıyor. Kimileri şeyhinden veya üstadından gelecek bir mesajda arıyor. Hasılı senede bir gelen Kadir Gecesini insanlar binbir farklı yollarla arıyor.

 
Geçenlerde bir akşam üstü iftardan sonra birkaç arkadaşın balık avına çıkmak üzere hazırlık yaparken konuştuklarına kulak misafiri oldum. Hepsi bir gaye etrafında odaklanmıştı: mümkün olduğu kadar çok balık yakalamak. Yaklaşık iki saat uzaklıktaki okyanusa gidip oltayla balık yakalayacaklardı.
 
Biri "kocaman okyanusta balıklar bula bula bizim oltayı mı bulacak" diye kuşkusunu dile getirirken, bir diğeri "kocaman okyanusta da balık bulamazsak başka nerde bulabiliriz" diye ümitvar olduğunu beyan ediyordu. Gerçi halk arasında balık gibi avlanmak diye bir tabir kullanılsa da, dinlediğim kadarıyla balıklar öyle kolay avlanılmazmış. Hava durumu, kullandığın yem, gittiğin bölge ve gidiş zamanı gibi birçok farklı faktörü dikkate almak gerekiyormuş başarılı olmak için. Bulutlu havada ve gece vaktinde balık bulmak kuvvetle muhtemelmiş. Balıkçı arkadaşlar bu noktalarda fikir birliğine vardıktan sonra yola çıkmaya karar verdiler. Gerçi uykularından fedakarlık yapacaklardı. Bütün gece ayakta kalmakla kendilerine bir nevi eziyet edeceklerdi. Bu olumsuzluklar akıllarına geldiğinde, ellerininin arasına alacakları büyük balıkları hayal ediyorlardı. Rasyonel bireyler olarak, alacakları mükafat karşısında, uykusuzluk gibi bir maliyet ödemeye razıydılar. Belki de onlara göre gündüz vakti balığa gitmek irrasyoneldi. Onların tatlı müzakerelerine kulak verirken, hayalim beni başka bir arayışa götürmüştü:
 
Kadir gecesi arayışı. Nefsim Ramazan okyanusunda Kadir Gecesini aramak için bir gece dahi olsa rahatından vazgeçip arayışa çıkmama razı olur muydu acaba? Hem bu dünya okyanusunda yakalanan balıklar bir öğünlük olmasına rağmen, sonsuz öğünlerde soframa gelecek balıkların avına çıkmak daha rasyonel değil miydi? Hem sonsuz gecelerde rahata kavuşmak için bir gecelik rahatı feda etmek çok mu ağırdı? Bu mülahazalar nefsimi bir derece ikna etmekle beraber tam kafi gelmiyordu. Başka bürhan istiyordu.
 
Ramazan'ın yirminci günüydü, bir fizikçi arkadaşla Kadir gecesi sürecinden bahsediyorduk. Ben aramak için hazırlığa başlarken, o bana bu gece Kadir gecesi olabilir dedi fiziki bir olaya dayanarak. Bu denli kıymettar bir gecenin Kainat ölçeğinde fiziki bir olayla irtibatı olmalıydı onun anlattığına göre. Üyesi olduğu fizikçi grubundan aldığı habere göre bu gece Andremoda galaksisinin tutulması hadisesi yaşınıyordu. Galaktik ölçekte büyük bir hadise. Daha da ilginci bu olay her yıl Ramazan'ın son on gecesinde cereyan ediyormuş. Tıpkı Kadir Gecesi gibi hangi gecede olduğunu bilinemiyormuş.
 
Argümanlar pek ikna ediciydi. Geçen sene bu hadise Ramazan'ın yirmi sekizinde olmuş bu sene ise bu geceye tekabül etmiş. Bilime olan güvenimin etkisiyle söylenenlere hayli inandım. Bu gece Kadir gecesi olabilir diye sabaha kadar ihya etmeye karar verdim.
 
Bu kararımda akşama doğru sanal dünyadan aldığım bir haberinde etkisi olmuştu. İnternet üzerinde sohbet ettiğim dost yazar bir dostuma duyduklarımı hikaye ederken ilginç bir cevap aldım. "Biliyor musun!" dedi muhatabım, "bugün Kadir Gecesi'yle ilgili bir haber aldım." "Bir okuyucum bana gündüz bir mesaj attı. Tanıdığı veli bir zattan bu gecenin Kadir gecesi olduğunu öğrenmiş." Eh, dostlara düşen bu muazzam fırsattan birbirlerini haberdar etmekti. Kadir Gecesi sırrını çözen bir Allah dostu, bunu haber vermiş kendi dostuna.. biz de dostun dostundan duymuş olduk..
 
Bu iki hadise karşısında hem akıl hem de kalp cevabını bulmuş gibi bir derece sevinmişti. "Nefsim bile sabahlamaya razı olur," diye düşünmüştüm. Gel gör ki, geceyi bir nebze ihya etmek için gayret gösterdikten sonra, içimden yükselen karşı argümanların etkisiyle soluğu yatakta almıştım. Saat gecenin ikisini gösteriyordu yattığımda. "Allah bereket versin. Bu kadar yeter demişti" içimdeki nefsani ses. Çok geçmeden dehşetli bir rüya ile uyanırken aklıma gelen ilk şey: bu gece gerçekten Kadir Gecesi mi yoksa? Bir süre daha uyanık durdum. Ancak, gafil nefsim olup bitenleri unuturup, yine beni yana devirdi.
 
Günler birbirini kovalarken yirmiyedinci geceye ulaşmıştım. Arayışım devam ediyordu. Bu gece Kadir Gecesi olması kuvvetle muhtemeldir diye nefsimi iknaya çalıştım. Gecenin ilerleyen saatlerinde nefsimden yükselen kuşkulu sesler karşısında aklım tatmin edici bir bürhan aradı. Ramazan Risalesindeki bir teşbihten hareketle birkaç arkadaşa telefon etmeye karar verdim. Aslında onlara bir hakikatı anlatmakla, nefsime ders vermek istiyordum. Tıpkı, kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle misali gibi. Hem onlarla bir hakikatı paylaşacaktım, hem de nefsimi iknaya çalışacaktım. Oyuncak helikopter satan tüccar bir arkadaşı aradım önce. Selam ve tebrikten sonra asıl konuya geldim.

"Helikopterlerini kaça satıyorsun?"

"Tanesini 10 dolara."

"Senenin belirli bir zamanında gece vakti açılacak bir pazarda onların tanesini 1000 dolara satmak imkanı olursa ve daha da ötesi pazara götürebildiğin malların hepsinin satın alınacağı garantisi varsa ne yaparsın?"

"Bir sene öncesinden hazırlıklarımı yaparım. Fabrika ile irtibata geçip azami miktarda ürünle pazara katılırım."

"Peki bir gece vakti tanesine 30 bin dolar veren bir Pazar olursa ne yaparsın"

"Hiç tereddütsüz tüm geceyi pazarda geçiririm."

Ahizeyi indirdikten sonra kendi kendime sordum: Böyle pazarlarda en karlı ticareti yapıp bütün dünyanın maliki bile olsan, Ramazan pazarında kazanacaklarımızın yanında bir kıymet ifade eder miydi? Rad suresinde Cenab-ı Hak gök gürültüsü şiddetinde bir sesle bu soruya cevap veriyordu: "Ona(Rabbinin emrine) uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (cehennemden kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler."(Ra'd, 18)

O halde nefsimi karlı dünya pazarına tereddütsüz razı edip, ahiret pazarından uzaklaştıran neydi acaba?

Telefonun tuşlarına bir daha bastım. Bu sefer Amerika'nın kuzeyinde bilgisayarda doktora yapan bir arkadaş vardı karşımda. Hoşbeşten sonra ona da asıl konuyu açtım.

"Bildiğime göre okulda asistan olarak çalışıyorsun. Saat ücretin kaç dolar?"

"15 dolar"

"Burada hayli yüksek ücret veren bir iş imkanı var. Başvurmayı düşünür müsün?"

"Neymiş bu?"

"Bilgisayarla alakalı bir iş."

"Kaç dolar verecekler."

"Hayli fazla ücret veriyorlar, ancak bir şartları var. Gece çalışacaksın."

"Ne kadar verecekler?"

"Saati 100 dolar"

"Deme ya, bu kadar yüksek ücret verdiklerine göre bir istedikleri vardır"

"İstedikleri şey projeyi kısa sürede bitirmek için gece boyunca çalışman. Düşünüyorsan sana iş ilanını göndereyim."

"Olur. Gönder bakalım."

"Uykusuz kalırsın."

"Önemli değil ya! Gündüz uyuruz, gece de çalışırız. Yeter ki, yapabileceğimiz bir iş olsun."

Konuşma bu minval üzere devam ederken, nefsime Bediüzzaman'ın şu sözlerini hatırlattım: "Şu mübarek şehr-i Ramazan, leyle-i Kadri ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i Kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-i bâkîdir… Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a'mâl(amellerin sevabı), bire bindir. Kur'ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü'l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır."

Kadir gecesini arama serüvenimin sonunda çok önemli bir hakikatı bulmuştum: Yazının başlığındaki soruda bir yanlışlık vardı. Kadir gecesinin kadrini biliyor muyuz? Diye sormak gerekir. Hem Kur'an'ın kendisi de böyle sormuyor muydu? Bu soruya cevap bulanlar aslında başlıktaki soruya da cevap bulmuş oluyordu. Çünkü Kadir Gecesini bilenler, onun kadrini bilenlerdir. Kaldı ki, bir Ramazan'da Kadir Gecesi'ni bilip, tamamıyla ihya etmek zor olabilir. Ancak, her Ramazan'da son on veya onbeş gecenin dört saatini ihya eden, üç senede bir kesin olarak bir Kadir Gecesi'ni tam olarak ihya etmiş olur. Ömründe altmış altı defa Ramazan ayına ulaşan biri toplam 22 defa Kadir Gecesi'ni ihya etmiş olur. Bu da, Kadir Süresi'nin verdiği müjdeye göre 22 bin ay, yani 1833 senelik ibadet sevabına denk gelir. O halde, vaadinden dönmesi muhal olan sonsuz rahmet sahibinin açtığı bu "semavi kampanya"yı kaçırmak akıl karı mıdır?

Dr. Furkan Aydıner

-----------------------------------------------------------------------------------------------------
 

Rahmet, âfete dönüşmeden önce

 
İnsan kâinatın meyvesidir. Her şey meyve için çalıştırılır: Daha güzel, daha olgun, daha leziz olsun diye...
 
İnsandan beklenen de etrafında olup biteni fark etmesi, manasını anlayıp, ona göre mukabele etmesidir: Takdir, teşekkür, temkin, teyakkuz, tedbir, müdahale, inşa ve dua gibi...


Ne zaman dua boyutuna dikkat çekilse birileri mutlaka çıkar, dikkati sebeplere çeker ve şöyle der: "Hadise bu kardeşim! Mistikleştirerek ne diye olayların üstünü örtüyorsunuz?"
 
Acı bir ahhh çekip geçiyorsunuz. Nasıl oluyor da bilim ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir zamanda... En muhteşem ve girift işletim sistemlerinin bir tek düğmeye bağlandığı bilindiği halde... Bir şalteri indirmekle bütün bir şehir elektriğini kesme imkânı varken, insanlar böyle düşünceden yoksun, çocukça tepkiler verebiliyorlar? Bunu bir de bilim adına yapıyorlar!.. Bilimi düşünceden kopartanlar taklitten başka ne yapabilir ki!
 
Bu antrparantez durumu geçip, biz konumuza devam edelim.


İnsan kâinatın meyvesidir ve meyvenin onu yaratan açısından en kayda değer yanlarından birisi de duadır. Kâinatın insan için yaratıldığının farkında, her yeni durumla kendisinin alakadarlığını bilen ve firasetle mukabelede bulunan insanın duası...
 
Şimdi sel baskınlarının acısıyla kıvranıyoruz. Gelen yeni yağmurların afata dönüşebileceğine dair hava tahminlerinin korkusuyla yaşıyoruz.
 
İşte bu Meteoroloji bilgileri tam da dua zamanını bildiriyor. Rahmetle firaset ve teyakkuz arasında, afetle de gaflet ve umursamazlık arasındaki sıkı ilişkiyi bilenlerin dua dua yakarma zamanının geldiğini haber veriyor.


Rahmetin afet olup başımızdan büyük bir azap gibi geçmemesi için insandan bir iradi hareket bekleniyor. O da bütün tedbirleri aldıktan sonra aldığı tedbirlerin hepsini yetersiz kılabilecek büyüklükte bir afetin gelebileceği ihtimalini de düşünerek kainatın sahibine bilgi, temkin ve iman ile yönelmek; halini bir de ona arz ederek, tedbirde kusur etmemek!..
 
Her konuda olduğu gibi bu hususta da neler yapılacağını Efendimiz fiilen yaparak bize rehberlik etmiş. Şimdi yağmur alametleri belirdiği andan itibaren Efendimiz'in hadiseleri nasıl takibe alıp, duaya dönüştürdüğünü takip edelim:
 
Yağmur bulutları toplanmaya başladığı zaman: Allah'ım! Bulutlarla gönderilenin şerrinden sana sığınırım. Allah'ım! Faydalı bol yağmur ver.
 
Yağmur başladığı zaman: Üç defa, Allah'ım! Faydalı bol yağmur ver...
 
Gök gürlemesini duyduğu zaman: Allah'ım! Bizi gazabınla öldürme, azabınla helak etme! Bundan önce bize afiyet ihsan eyle!.. Her türlü eksik ve noksandan tenzih ederek Rabb'imi tesbih ederim ki, gök gürültüsü O'nu hamd ile tesbih eder ve melekler titreyerek onu tesbih ederler.
 
Yağmur şiddetlenip, afete dönüşmesinden korkulduğu zaman: Allah'ım! Etrafımızdaki dağlara, tepelere, bayırlara, vadilere ve ağaçlıklara yağsın; üzerimize değil!..
 
Yağmursuzluk nasıl dua gerektiriyorsa, yağmur da dua zamanının geldiğini haber veriyor. Efendimiz, insanın varlık içindeki yerini, gözbebeği oluşunu kendi hayatında kare kare göstererek, ellerini açıp, Âlemlerin Rabb'ine ihtiyacını arz ettiği zaman neler olabileceğini bizzat göstermiş. İnanmayanlar için değil, inananlar için dua önemli. Ve inananların duasına çok ihtiyaç var.
Hamdullah Öztürk
 
--------------------------------------------------------------------
 


İnsan bir yolcudur...
Sabâvetten gençliğe,
gençlikten ihtiyarlığa,
ihtiyarlıktan kabre,
kabirden haşre,
haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder...



" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
 Can Ahmedims.a.v.sayfasına gitmek için tıklayınız  ahmeds sayfasına gitmek için tıklayınız





Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu ay sponsorumuz http://www.carpetrium.com 'dur. Lütfen sponsorumuzu ziyaret ediniz...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: