18 Haziran 2009 Perşembe

(Namaz Zamanı) "...Kaybolup gitmiş yusuf,Ken'an iline geri gelir,üzülme!Bu hüzünler evi,gün olur yine gül bahçesine döner,üzülme..." hayırlı cumalar gönül dostlarım baki selam sevgi ve dua ile




Bencilliğe Karşı Dua Kardeşliği

 


Güzeller Güzeli (a.s.m.) bizi bu bencillikten kurtarmak için, bir dua kardeşliğine çağırıyor. Buyuruyor ki, "Günahsız ağızla dua ederseniz, Allah kabul eder."

Sahabe-i Kiram merak edip sormuşlar:

"Ey Allah'ın Elçisi! Kimin ağzı günahsızdır ki?

"Senin ağzın kardeşin için, kardeşinin ki de senin için günahsızdır."

Öyleyse, din kardeşleri birbirleri için dua ederek, kabul edilecek duayı bulacaklardır.

Bu hâl dualarda buluşmaktır.

Dua kardeşliğinde bir ve beraber olmaktır.

Bir başka deyişle, hayata bencillik penceresinden değil, kardeşlik penceresinden bakmaktır.

Bir insanın başkalarına ciddi olarak dua etmesi için, onları önemsemesi ve sevmesi gerekir. Başkasını önemseyen ve seven bir gönül, sevilecek kıvamda bir insan olmuş demektir.

Bu gerçek bize gösteriyor ki, bu hayatta verdiğimizi alırız.

Sunduğumuz bize sunulur.

Ektiğimizi biçeriz.

Öteki için dilediğimiz şey, gelir bulur bizi.

Hz. Mevlana der ki:

Dağ bile, sesine ses verir.

Ya insan…

Senin sesini, dileğini, duanı, sunduğun güzelliği sana yansıtmaz mı?

"Ben" diyenin bakış açısı dardır

Bu dünyada yapılmış olan ne iyilik kaybolur, ne de kötülük. İyilik de, kötülük de karşılığını mutlaka bulur. Bu yüzden atalarımız, "İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Halık (Yaratıcı) bilir" demişlerdir.

Yine bu yüzden, karşılığını bulamadığınız iyiliklerden dolayı da üzülmeyiniz. Çünkü, her şeyi görüp gözeten Yüceler Yücesi Rabbimiz, ne kadar küçük de olsa, yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını Kur'ân'da bildiriyor.

Yaptığınız iyilik, nerede, nasıl karşınıza çıkacaktır bilinmez.

Kurtulduğumuz tehlikelerden sonra söylenen şu cümle, bu açıdan çok anlamlıdır:

"Verilmiş sadakanız varmış…"

Ancak bu sadaka, sadece fakire verilen para değildir. İhtiyaç sahibine sunulan bilgidir, sevgidir, maddi ya da mânevî bir yardımdır.

Gündemine başkasanı alabilen, derdiyle dertlenebilen ve ona çözüm sunabilen bir yürek, sıkılmaz, üzülmez, mutsuz olmaz. Çünkü böyle bir yürek, geniştir, kocamandır.

Sadece "ben" diyenin bakış açısı dardır.

Çoğu zaman, kendi başınalığı, yalnızlığı ve kimsesizliği ile baş başa kalır.

Hatta, malı mülkü arttıkça yükü çoğalır, darlığı daha da daralır.

Bu sebeple dargınlaşır, kavgalaşır ve ruhça aşınır, nefisçe kalınlaşır. Yani üzüntünün kör kuyusuna düşer. Kurtuluşun yolu, hayata baktığımız pencereyi ve bakış açımızı değiştirmektir.
Vehbi VAKKASOĞLU


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
 


Kaybolup gitmiş yusuf,Ken'an iline geri gelir,üzülme!
Bu hüzünler evi,gün olur yine gül bahçesine döner,üzülme...
Ey gamlar çeken gönül dertlenme,hâlin düzene girer;
Bu perişan baş,yine bir hâle yola girer ,üzülme
Hele iki gün muradımızca dönmediyse,
Devran hep bir türlü dönmezse,üzülme...
Hele sağlık olsun,ömrünün baharı gitmezse,
Ecel gelmezse ,ey güzel nağmeli bülbül
Yine çemen tahtında gül şemsiyesini başında tutarsın,üzülme!
Gönül;yokluk seli,varlık kapısını kökünden yıkıp götürse bile,
Madem ki kaptanın NUH tur,üzülme!
Kendine gel,gayb sırlarını bilmezsin sen!
Ümidini kesme,elemlenme,perde ardında gizli oyunlar var,üzülme!
Kâbeye varmak iştiyakıyla yürürken çölde,ayağına dikenler batarsa üzülme
Konak pek korkulu,maksat da pek uzak ama
Hiçbir yol yoktur ki ;sonu olmasın,üzülme...
İnsanı hâlden hâle sokan ALLAH ,sevgilinin ayrılığındaki halimizi de bilir..
Rakibin verdiği zahmetleri de ,üzülme!
Hafız;yokluk bucağında,karanlık gecelerde
Virdin;Dua ve Kur'an oldukça gam yeme...''
Hâfız Divanı 

 

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 
 Ey oğul!
 

Besmelesiz yemek yeme.
Sırrın var ise sakın kimseye söyleme.
Cünüp iken yemek yeme.
Elbisenin söküğünü üstünde dikme.
İyi adını kötüye çıkaracak davranışlarda bulunma.
Kötüyle arkadaş olma, pişman olursun.
Daima ileri hedefin olsun, geriye takılıp kalma.
Harama tevessül etme.
Kimsenin payına/hakkına göz dikme.
Bir şey koymadığın yere el uzatma.
İki kişi konuşurken dinleme.
Ekmek ve tuz hakkını gözet.
Namahreme bakıp ihanet etme.
Davetsiz bir yere gitme. Gidersen emin olduğun yere, namuslu kimseye git.
Sır sakla.
Her mecliste duyduğun şeyleri/sözleri aklında tut.
Evden eve söz taşıma.
Kötülemekten, fenalıktan uzak ol.
Ahlaklı ol.
Herkesle iyi geçin.
İnat ve kötü sözlü olma.
Senden büyüklerin önünden gitme.
İhtiyarlara hürmet et.
Daima temiz ol.
Haram ve yasak edilen şeylere yaklaşma.
Beş vakit namaza devam edip iyi hâl ile tanınarak, ilim ve faziletle meşgul ol.
Her zaman geniş kalpli ve hoş meşrep ol.
Beraber olduğun, tanıştığın kişilerden asla bir şey isteme. Buna riayet etmezsen seni küçük görürler, itibarını kaybedersin.
Rıza lokmasıyla yetin.
Elindeki imkânları israf etme.
Kanaatkâr ol. Çünkü kanaat tükenmez bir hazinedir. (Evliya Çelebi)

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 


Minik yüreklerdeki Allah sevgisi





ÇOCUKLARIMIZ... CİĞERPARELERİMİZ.... Gece üstlerini örtmek için kalktığımız, birkaç kez öksürüp biraz ateşlenseler içimizin daraldığı yavrularımız... İlahi rahmetten bir zerrenin, yüreğimizi onlara karşı nasıl bir merhametle doldurduğuna şahit olduğumuz küçük misafirlerimiz... Onlar için her şeyin en iyisini, en güzelini hayal ettiğimiz, dünya hayatında en güzel mevkilerde, en başarılı çalışmalarda görmek istediğimiz can parçalarımız...

Peki onlar için ebedî alemin hangi mevki ve makamlarını hayal ediyoruz? Firdevs cennetini mi, Adn bahçelerini mi, Kevser Kıyısı'nı mı? Onlara bir türlü yakıştıramadığımız ölüm anında nasıl bir "karşılama töreni" yaşasınlar isteriz? Meleklerin mübarek ayetlerde tasvir edilen "selâm, selâm" nidalarıyla ruhlarını teslim alışlarının hayalini hiç kurduk mu? Kıyamadığımız yavrularımız, hem bu dünyanın hem de ebedî âlemin saadetini tatsınlar diye neler yapıyoruz? Her şeyden önce, onları ve bizi yaratan, âlemlerin Rabbi'yle tanıştılar mı? Bizim sözlerimize şüphesiz inanan, bu tertemiz yüreklere nasıl bir Rab'den bahsettik? Seven, koruyup kollayan, affeden mi, yoksa cezalandıran, öfkelenen, affetmeyen miydi onları Yaratan?

Sorular, sanıldığından da çok şey anlatır. Hatta çoğu vakit, soruların içinde gizlidir cevaplar. Doğru cevaplar almak için, doğru sorular sormak gerekir. Yukarıda bir dizi halinde sunduğumuz sorular, doğru cevabı bulmak için elbette: Çocuklarımıza Allah(cc)'ı anlatmak ve böylece dini hayata adım atmalarını sağlamak adına bize düşen sorumluluğu vurgulamak maksadıyla.

Yapılan araştırmalar, çocukluk çağında dini konulara karşı yüksek ilgi olmasına rağmen, yaş ilerledikçe bu ilginin azaldığı yönünde olmuştur. Özellikle doğru bir biçimde yönlendirilmediği takdirde, ergenlerin dini hayata ilişkin vecibeleri küçümsediği ve tamamen uzaklaştığı gözlenmiştir. O nedenle, özellikle okul öncesi çağ olmak üzere, ergenlik öncesinde sistemli bir dinî eğitim gerekmektedir. Ninni ve ilahilerle, sık kullandığımız "inşaallah, maaşallah" kelimeleriyle, Kur'an sesleriyle, cemaat namazlarıyla "Allah" lafzını duyan yavrularımız, iki yaşından itibaren bizi taklit etmeye başlayacak, üç-dört yaşından itibaren Allah ile ilgili sorular soracaktır. Beş yaşındaki çocuğumuz insana benzettiği bir Allah tasavvuru ile karşımıza gelip, "Allah'ın evinin nerede olduğunun" cevabını arayacaktır. Genellikle anne-babayı telaşa düşüren bu sualler, aslında çocuğumuzun yaşı gereği sorduğu ve alacağı net ve kısa cevaplarla tatmin olacağı sorulardır. Dikkat edilecek hususlardan biri ve belki de en önemlisi, doğru cevaplar vermektir. Onun anlamayacağını veya bizim anlatamayacağımızı düşünerek yanlış cevap vermek, yavrumuza karşı çok büyük bir haksızlık olacaktır. Yapmamız gereken onların anlayacağı biçimde Kur'an'a uygun kısa cevaplar vermek ve eğer cevabı nasıl sunacağımızı bilmiyorsak, daha sonra cevaplamak üzere çocuğumuzdan izin istemek olacaktır.

Çocuklar, Rabbimizin fıtratlarına yerleştirdiği bir temayülle sorular sorarlar. Özellikle ergenlik öncesinde sorulan her soru, inanmak içindir. Sevilen ve sevmeyi öğrenen bir çocuk için, Allah ve Peygamber sevgine ulaşmak hiç te zor değildir. Çocuklar, kuvvetli bir sevgiyle bağlı oldukları, her ihtiyaçları için başvurdukları anne-babalarının da muhtaç olduğu bir Yaratıcı'nın varlığını, yaşanılan birçok olayla fark edeceklerdir. Yüce bir kudrete bağlanma ihtiyacı duyan çocuklar, hem anne-babalarını hem de kendilerini seven, koruyan Allah'a böylece yönelmiş olurlar.

Sevgi, sabır ve hoşgörüyle, Yaratıcı'nın sevgisini kazanmak için yapılması gereken her davranış, zaman içinde küçük adımlarla çocuklara talim ettirilmelidir. Her güzel davranış sonunda, takdir edilmek, zaman zaman ödüllendirilmek çocuğumuzu daha da şevkli kılacaktır.

Unutulmaması gereken önemli bir nokta ise, tıpkı bizler gibi yavrularımızın da, Allah'ı anmaktan, O'na inanıp güvenmekten ve O'na olan yakınlıklarını artırmaktan büyük bir lezzet duyduklarıdır. Allahu Teala'yı doğru bir biçimde tanıyan ve O'nun her daim yanında olduğuna inanan bir çocuk, hayatı daha anlamlı bulacak; ve özellikle ergenlik döneminde yaşayacağı, hayata ilişkin derin sorgulamaları daha kolay aşacaktır. Ve nihayetinde bir ömür boyu devam edecek bir iman ve iman ettikleri Rabbin sevgisini kazanmak için adanmış bir hayat... Şüphesiz hidayet Hâdi olan Allah (cc)'ın elindedir.

Derya Güney

 
 
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Âhirete îmanın meyveleri



Aziz ve muhterem Müslümanlar!

Hem dünya, hem de âhiret saadetimizin temeli olan îmanın 6 şartından biri de âhirete îmandır.

Bugünkü hutbemizde âhirete îmanın dünya saadetimize, şahsî ve içtimaî hayatımıza bakan yüzlerce faide ve meyvelerinden birkaçım ar-zetmek istiyoruz.

Evvelâ, en kıymetli ve şerefli mahlûk olan insan, ebed için yaratılmıştır ve ebede gidecektir.

İnsan diğer canlılara muhalif olarak kendi eviyle alâkadar olduğu gibi dünyayla da alâkadardır. Akrabalarıyla münasebet içinde olduğu gibi, bütün insanlarla da ciddî ve fıtrî münasebettardır.

Dünyada muvakkat bekasım arzuladığı gibi, âhirette sonsuz bir hayat yaşamayı aşk derecesinde arzuluyor.

Midesinin gıda ihtiyacım temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları akıl, kalp, ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtratan mecburdur, çabalıyor.

Ve insanın öyle arzulan ve istekleri var ki, ebedî saadetten başka hiçbirşey onlan tatmin etmiyor.

Hatta bir milyon sene ömürle dünya saltanatı insana teklif edilse, fakat "Sonunda yok olacaksın, hiç olup gideceksin! Bunu mu istersin? Yoksa bakî fakat âdî ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dense, aklı başmda her insan geçici hayatı değil, cehennem de olsa bakî ve sonsuz hayatı tercih edecektir.

Çünkü insan ebediyyetle fıtraten alâkadardır. Sonsuz bir hayata namzettir. Bu dünyaya ebedî hayatı kazanmak için gönderilmiştir.

Pekçok arzusu ve emeli olduğu halde ömrü kısa, hayatı kısa, sermayesi az bir misafirdir.

Bu yaradılışa sahip bir insana âhirete îman ne derece kuvvetli ve tükenmez bir hazine, bir medar-ı saadet ve lezzet, bir medar-ı istimdad, bir merci' ve dünyanın hadsiz gam, keder ve dertlerine karşı bir medar-ı teselli olduğu öyle bir meyve ve faidedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur.

Nefis ve malını Allah'a satmakla cennet gibi bir fiyat alacağından, kâr içinde kâr etmiş olacaktır.

imanlı kardeşlerim!

Her insanın her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o idamhâneye girme keyfiyetidir. Bir tek dostu için ruhunu feda eden o bîçâre insanın binler, belki milyonlar, milyarlar dostlarının kabir darağacına çıkıp idam olduklarını düşünmek cehennem azabından daha beter bir elemdir, azaptır.

İşte âhirete îman imdada gelip mü'minlere der ki: "Sizlere müjde! Mevt îdam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil... Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saâdet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde 99 ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır."

Sevdiklerinden ayrılan, bundan dolayı üzülen mü'minlere "Ve hüve hayyü'l-lâ yemût" kelimesi de şöyle müjde verir, der ki: "Sizlere müjde! Mahbuplannızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbûb-ı Bâkî'niz var. Madem O var ve Bâkî'dir, başkaları ne olursa olsun, merak çekmeyiniz. Madem O var, herşey var!" Ahiret var, cennet var, dostlarınızla ebediyyen görüşmek var.

Âhirete îman gençlere, ihtiyarlara, her sınıf insana bir tesellî kaynağıdır, imanlı bir genç şöyle düşünür: "Gerçi hükümet hafiyeleri (gizi polisler) beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim, fakat cehennem gibi bir zindanı bulunan bir padişah-ı zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydedip yazıyorlar. Ben başıboş değilim, vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım!" der, şefkat ve merhametle muamele yapmaya muvaffak olur.

Gençlere bu güzel düşünce ve güzel ahlâkı kazandıracak ancak îmandır. Her türlü kötülükten alıkoyacak, cehennem fikridir. Allah'ı tanımayan, âhirete îmanı olmayan, herşeyden mahrumdur.

Dünya ve âhirette saadet ve huzur isteyen, îmanını kuvvetlendirmeli; kurtarmaya çalışmalı ve başkalarının îmanlarını kuvvetlendirecek hizmetlerde bulunmalıdır.

Dünyada maddeten herşeyi olan fertler, milletler, devletler vardır fakat huzursuzdurlar; buhranlar, bunalımlar, intiharlar hayatı azaba çevirmiştir. Zira onların birşeyleri yoktun îmanları... Makbul ve sağlam îmanları yok! Bu ispat eder ki, kâinatta en yüksek hakikat îmandır, en büyük kuvvet, en büyük servet, en yüce devlet îmandır.

İki dünya saadetinin anahtarı yalnız îmandır.

Sorularlaİslamiyet.com
  


" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
 





Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur.

Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak

Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: