23 Şubat 2009 Pazartesi

(Namaz Zamanı) Hz. Âişe-i Sıddıka

Hz. Âişe-i Sıddıka

 

Hz. Âişe (radıyallahü teâlâ anha), Peygamber efendimizin mübarek hanımlarındandır. Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan Hz. Ebu Bekri Sıddıkın kızıdır. Sıddıka lakabıyla meşhurdur. Ümm-ül-Müminin olarak da bilinir.

 

Küçük yaştayken okumayı öğrenmiş olan Âişe-i Sıddıka çok akıllı, zeki, âlime, edibe ve afife ve saliha idi. Öğrendiği ve ezberlediği bir hususu katiyen unutmazdı. Bu sebeple Eshab-ı kiram birçok şeyleri ondan sorup öğrenirdi. Bütün İslam ilimlerine vakıf müctehid, edip, zühd ve vera sahibiydi. Resul-i ekrem efendimizden 2210 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Kendisinden de Eshab-ı kiram ve Tabiin'den bir çokları hadis-i şerif nakletmişlerdir. Âyet-i kerime ile methedildi.

 

Peygamber efendimiz Hz. Hatice'nin vefatından sonra Hz. Âişe ile evlendi. Nikahı, Allahü teâlânın emri ile yapıldı. Resulullah tarafından çok sevilir ve övülürdü. Mescid-i Nebi inşa edilirken, yanına Hz. Âişe için de bir oda yapıldı. Peygamber efendimiz, Âişe validemizin odasında vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir.

 

Hz. Âişe, Resulullahtan en çok hadis-i şerif rivayet edenlerin ilk altısı içine girmektedir. Fıkıh ilminin kurucularındandır. Kadınlara ait dini hükümlerin çoğunu o bildirmiştir.

 

Peygamber efendimizin vefatından sonra da Eshab-ı kiram, Hz. Âişe validemize Ümm-ül-Müminin, yani müminlerin annesi olarak çok hürmet gösterdiler.

 

Hz. Ebu Bekir'in ve Hz. Ömer'in halifeliği zamanında Müslümanlara nasihate devam eden Hz. Âişe, Hz. Ömer'e Resulullahın kabr-i şerifi yanında kendisi için ayırmış olduğu yeri verdi. Hz. Ömer vefat edince buraya defnedildi.

 

İctihadı Hz. Ali'ye uymadığı için, Rafiziler kendisine çok iftira ediyor, Hz.Ali'yi sevmezdi diyorlar. Halbuki (Ali'yi sevmek imandandır) hadis-i şerifini, Hz. Âişe haber verdi. Böylece, onu sevdiğini ve herkesin de sevmesi lazım geldiğini bildirdi.

 

Ehl-i Sünnet âlimleri ilimde ve ictihadda Hz. Âişe'nin, diğer kadınlardan üstün olduğunu bildirmişlerdir. Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri, Hz. Âişe daha üstündür buyuruyor. (Gunye)

 

İmam-ı Rabbani hazretleri ise; "İlimde ve ictihadda Hz. Âişe, zühd ve dünyadan kesilmekte Hz. Fatıma daha ileridir. Bunun içindir ki, Hz.Fatıma'ya Betül yani çok temiz demişlerdir. Hz. Âişe Eshab-ı kirama şeriati öğretirdi. Eshab-ı kiram, müşkillerini, ondan sorup öğrenirdi" buyurmuştur. (c. 2, m.67)

 

Âişe-i Sıddıka'nın faziletleri, üstünlükleri, sayılamayacak kadar çoktur. Eshab-ı kiramın fıkıh âlimlerindendi. Çok fasih ve beliğ konuşurdu. Eshab-ı kirama fetva verirdi. Fıkıh bilgilerinin dörtte birini Hz. Âişe haber vermiştir. Hadis-i şerifte, (Dininizin dörtte birini Hümeyra'dan öğreniniz!) buyuruldu. (Kurret-ül-ayneyn) [Resulullah, Hz. Âişe'yi çok sevdiği için, Ona (Hümeyra) derdi.]

 

Ürvetübni Zübeyr hazretleri buyuruyor ki:

Kur'an-ı kerimin manalarını ve helal ve haramları ve Arab şiirlerini ve nesep ilmini, Hz. Âişe'den daha çok bilen kimse yoktu.

 

Hz. Âişe'nin şan ve şereflerinden birisi de Resulullahın, Onu çok sevmesidir. Resulullaha, en çok kimi seviyorsun denilince, (Âişe'yi) buyurdu. Erkeklerden kimi diye sorulunca, (Âişe'nin babasını) buyurdu. (Buhari)

{Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Erkeklerden vezirim Zübeyr bin Avvam, kadınlardan ise Âişe'dir.) [Deylemi]}

 

Hz. Âişe'ye sordular ki, Resulullah en çok kimi severdi? Fatıma'yı severdi, dedi. Erkeklerden en çok kimi severdi dediler. Fatıma'nın zevcini buyurdu.

Bundan anlaşılıyor ki, zevceleri arasında, Hz. Âişe'yi, çocukları arasında, Hz. Fatıma'yı, Ehl-i beyti arasında, Hz. Ali'yi, Eshabı arasında ise, Hz. Ebu Bekir'i en çok severdi. (Mektubat-ı Rabbani)

 

Hz. Âişe buyuruyor ki:

(Bir gün Resulullah mübarek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik eğiriyordum. Mübarek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nur saçıyordu. Gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru baktı, (Sana ne oldu ki, böyle dalgın duruyorsun?) buyurdu. Ya Resulallah! Mübarek yüzünüzdeki nurların parlaklığına ve mübarek alnınızdaki ter tanelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim, dedim. Resulullah kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin arasını öptü ve (Ya Âişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin kadar, ben seni sevindiremedim) buyurdu. Hz. Âişe'nin mübarek gözlerinin arasını öpmesi, Resulullahı severek, Onun cemalini anlayarak gördüğü için aferin ve takdir olmaktadır.

 

Hz. Âişe, kendisinin, ezvac-ı tahiratın hepsinden daha üstün olduğunu söyler, Allahü teâlânın nimetlerini sayar, (Resulullah benimle evlenmeden önce, Cebrail aleyhisselam, benim resmimi Resulullaha gösterip "Bu senin zevcendir" demişti) derdi. O zaman canlı resmi yapmak haram olmamıştı ve resmi, insan da yapmamıştı. Resulullah, Âişe validemize buyurdu ki:

(Seni üç gece rüyada gördüm. Melek, beyaz ipek üzerindeki resmini bana gösterdi. Bu senin zevcendir, dedi. Rüyada, meleğin gösterdiği resmini unutmadım.) [Buhari, Müslim]

 

Resulullaha, Hz. Âişe'den başka, hiçbir zevcesinin yatağında (vahiy) gelmedi. Bu da, Hz. Âişe'nin Allahü teâlâ indinde kıymetinin pek çok olduğunu göstermektedir. Ümm-i Seleme validemiz Hz. Âişe için bir şey söyleyince, Resulullah, (Âişe için beni incitme. Bana vahiy, yalnız Âişe'nin yatağında iken gelmektedir) buyurmuş ve Ümm-i Seleme validemiz de tövbe etmişti.

 

Hz. Âişe, (Bana karşı yapılan iftiranın yalan olduğu Allahü teâlâ tarafından bildirildi) diyerek öğünürdü. Allahü teâlâ, Nur suresindeki 17 âyeti göndererek, Hz. Âişe'ye iftira edenlerin Cehenneme gideceklerini bildirdi. Hz. Âişe'nin izzeti ve şerefinin yüksekliği bu âyet-i kerimelerle de anlaşıldı. (Mearicünnübüvve)

 

Münafıkların yaptığı iftira

Münafıklar Hz. Âişe validemize iftira edince, Resulullah, arkadaşlarından bazılarını çağırdı. Bunlardan Hz. Ömer'e ne düşündüğünü sordu. O da dedi ki:
(Ya Resulallah! İyi biliyorum ki, münafıklar yalan söylüyorlar. Allahü teâlâ, senin üzerine sinek kondurmuyor. Bir mırdar yere konup da, sonra senin üstünü kirletmesin diye muhafaza ediyor. Seni az bir pislikten saklayan Allah, pisliklerin en kötüsünden elbet saklar)
 
Hz. Ömer'in bu sözü Resulullahın hoşuna gitti. Mübarek yüzü güldü.
Sonra, Hz. Osman'ı çağırdı. Ona da sordu. (Bu sözü münafıkların yaydığından ve yalan olduğundan şüphem yoktur. Hepsi iftiradır. Allahü teâlâ, senin gölgeni yere düşürmüyor. Mübarek gölgenin bile pis bir yere düşmesini, yahut habis bir kişinin, O gölgeye basmasını önlüyor. Mübarek evine pislik sokmasını hoş görür mü?) dedi. Bu sözden de, mübarek kalbi ferahladı.

 

Sonra Hz. Ali'yi çağırıp sordu. O da, (Bu sözler yalandır, iftiradır. Münafıkların uydurmasıdır. Sizinle namaz kılıyorduk. Siz namaz içinde iken mübarek nalınınızı çıkardınız. Size uyarak biz de çıkardık. (Nalınlarınızı niçin çıkardınız?) dediniz. Size uymak için dedik. Siz de, (Cebrail aleyhisselam geldi. Nalında necaset bulaşığı olduğunu bana haber verdi. Onun için çıkardım) buyurmuştunuz. Namaz içinde bile vahiy ederek seni pislikten koruyan Allah, mübarek zevcelerine böyle pislik yapılmasına izin verir mi? Böyle bir şey olsaydı, bunu da hemen haber verirdi. Mübarek kalbin üzülmesin. Allahü teâlâ, vahiy edip, mübarek zevcenizin pak olduğunu elbette size bildirir) dedi. Bu söz de, Resulullahı sevindirdi.

 

Hz. Ali, (Onu cariyesi olan Büreyde'den de sorun!) dedi. Ona soruldu. O da, (Allah'a yemin ederim ki, çok zaman Onun yanında bulundum. Onda hiçbir ayıp görmedim. Ağızlarda dolaşanlar doğru olsaydı, Allahü teâlâ, Onu sana bildirirdi) dedi.

 

Hz. Üsame de, (Ya Resulallah, biz senin zevceni iffetli biliriz) dedi.

Bu sözlerin hepsine sevinen Resulullah kalkıp Hz. Ebu Bekir'in evine teşrif buyurdu.

 
Hz. Âişe validemiz anlatıyor: 
O gün ben durmadan ağlıyordum. Ensardan bir hanım gelmiş, o da ağlıyordu. Annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Ansızın Resulullah gelip selam verdi. Yanımda oturdu. O zamandan beri yanıma hiç gelmemişti. Bir ay geçmişti. Hiç vahiy inmemişti. Resulullah oturunca, Allahü teâlâya hamd-ü sena eyledi. Şehadet kelimesini okudu. Bana dönüp, (Ey Âişe! Senin için bana bazı şeyler söylediler: Eğer sen, dedikleri gibi değil isen, Allahü teâlâ, yakında senin doğru olduğunu bildirir. Eğer bir günah hasıl oldu ise, tövbe istiğfar eyle! Allahü teâlâ, günahına tövbe edenlerin tövbesini kabul eder) buyurdu. Resulullahın mübarek sesini işitince, ağlamaktan vazgeçtim.
 
Babama dönüp, cevap vermesini söyledim. (Vallahi bilmem ki, Resulullaha ne cevap vereyim. Cahiliyet zamanında bile hiç kimse bizim kadınlarımıza böyle bir şey söyleyemezdi) dedi. Sonra anneme döndüm. Sen cevap ver, dedim. O da, (Ben şaşırdım kaldım. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Sen söyle) dedi. Sonra, ben söze başladım. Dedim ki: Allah'a yemin ederim ki, bu lafların hepsi yalandır. Allahü teâlâ biliyor ki, benim bir şeyden haberim yoktur. Yapmadığım bir şeye evet dersem, kendime iftira etmiş olurum. Vallahi başka diyeceğim yoktur. Yalnız Yusuf aleyhisselamın dediğini derim ki, (Sabretmek iyidir. Onların söyledikleri şey için, Allah'tan yardım beklerim.)
 
Şaşkınlığımdan, Yakub diyeceğim yerde, Yusuf dedim. Sonra yüzümü çevirip dayandım. Rabbimin beni temize çıkaracağını, Allah hakkı için hep bekliyordum. Çünkü suçum yoktu. Fakat, Allahü teâlânın benim için âyet-i kerime göndereceğini sanmıyor, hiç ümit etmiyordum. Kıyamete kadar her yerde, benim için âyet-i kerime okunacağını aklıma sığdıramıyordum. Yalnız günahsız olduğumu, kalbimin temizliğini Peygamberine rüyada bildirir veya kalb-i şerifine ilham eder, diyordum. Allah hakkı için doğru söylüyorum ki, Resulullah oturduğu yerden daha kalkmamıştı ve kimse odadan dışarı çıkmamıştı. Mübarek yüzünde vahiy alametleri göründü. Oturanların hepsi, vahiy geldiğini anladı. Babam bu hâli görünce, deriden bir yastık vardı. Yastığı Resulullahın mübarek başının altına koydu. Bir yemeni çarşaf ile üzerini örttü. Vahiy gelmesi bitince, mübarek yüzünden örtüyü kaldırdı. Gül gibi kırmızı yüzünden, inci gibi parlayan terleri, mübarek elleri ile sildi. Gülümseyerek, (Müjdeler olsun sana ey Âişe! Allahü teâlâ, senin temiz olduğunu bildirdi. Senin pak olduğuna şahit oldu) buyurdu. Babam hemen (Kalk ya kızım! Resulullaha çabuk teşekkür et!) dedi. Ben de, vallahi kalkmam, Allahü teâlâdan başkasına şükür etmem! Çünkü, Rabbim benim için âyet-i kerime indirdi, dedim. Sonra Resulullah, Nur suresinin onbirinci âyetinden başlayarak, on âyet-i kerime okudu. Babam hemen kalkıp başımı öptü.

 

Hz. Âişe hakkında bu âyet-i kerime gelmeden önce, Ebu Eyyub Halid'in zevcesi, (Âişe için ağızlarda dolaşan sözlere ne dersin?) diyerek, Hz. Halid'den sormuş. Hz. Halid de, (Allah için, bu sözler yalandır. Sen bana karşı böyle kötülük yapar mısın?) demiş. (Haşa yapmam) deyince, Hz. Halid de, (Âişe, dini bizden daha bütün iken, Allah resulüne karşı böyle şey yapmış olabilir mi? Bu sözler büyük iftiradır) demiş. Hak teâlâ da, Hz. Halid'in tam bu sözü gibi âyet-i kerime göndermiştir.

 

Resulullah, hemen Eshabını mescide topladı. Gelen âyet-i kerimeleri okudu. Olayın iftira olduğu anlaşıldı, Allahü teâlâ Âişe validemizin temiz olduğunu bildirdi. Böylece bazı kimselerin kalblerindeki şüpheler kalktı. Hz. Âişe'nin temiz olduğunu bildiren âyet-i kerimeler gelince, Resulullah, bu sözleri söyleyenlere, Kazf haddi vurulmasını emir buyurdu. Dört kişiye seksen değnek vurdular. Birisi de kadın idi. (Mearicünnübüvve)

 

İftira ile ilgili âyetlerin tefsiri 

Hz. Âişe için gelen Nur suresindeki 17 âyet-i kerimeden birincisinin tefsirini (Mevakib tefsiri) şöyle bildiriyor:

(Âişe'ye iftira edenler, sizden birkaç kişidir. Siz bu iftirayı kendiniz için kötülük sanmayın! Bu sizin için hayırlıdır. [Bu iftira sebebi ile çok sevap kazandınız. Onların yalanı meydana çıktığından, sizin şanınız, şerefiniz arttı. Âyet-i kerime, sizin temiz olduğunuzu bildirdi.] O iftira edenlerden her biri için kazandıkları günah kadar cezaları vardır. Büyük iftira yaparak, çok çirkin şeyi söyleyenlere dünyada ve ahirette büyük azap vardır.)

 

Bunlara had vurulduktan sonra, Abdullah bin Ebi, hakir, zelil oldu. Hassan'ın gözleri kör, Mistah'ın eli çolak oldu. 12. âyet-i kerimede (Bu iftirayı işitince, mümin erkek ve kadınlar, kendi ailelerine iyi gözle bakmalı. Bu, meydanda bir yalan ve iftiradır, demelidirler) ve 19. âyet-i kerimede (Müminlerin kötü olarak anılmasını sevenlere, dünyada ve ahirette acı azaplar vardır) ve 26. âyet-i kerimede (Habis söz söylemek, habis adamlara layıktır. Habis adamlara, habis kelam yakışır) buyurulmuştur.

 

Hasais-ul habib kitabında diyor ki:

Resulullahın mübarek zevcelerinden birini kötüleyenin kâfir olduğuna Abdullah ibni Abbas hazretleri fetva vermiştir. Hele, Hz. Âişe'yi kötülemek, Kur'an-ı kerimi inkâr etmek olur. Bunun küfür olduğu icma ile sabittir. (Mirat-i kâinat)

 

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Hz. Âişe-i Sıddıka, Allahü teâlânın sevgilisinin sevgilisi idi. Peygamberimiz vefat edinceye kadar, onu çok sever ve yanından ayırmazdı. Onun odasında, onun yatağında ve mübarek başı onun kucağında iken can vermişti. Onun misk kokulu odasında defnedilmiş, kalmıştır. Bütün bu üstünlüklerden ve kıymetlerden ayrı olarak kendisi büyük âlim ve müctehid idi. Peygamber efendimiz, dinin yarısının bildirilmesini ona bırakmıştı. Eshab-ı kiram sıkıştıkları zaman, ona gelip, ona sorup öğrenirlerdi.

 

Müctehid olan böyle bir Sıddıkaya, Hz. Ali'ye uymadı diye, dil uzatıp, ona yakışmayan çirkin iftiraları söylemek Müslüman olana yakışmaz. İmanı olan kimsenin ağzından böyle sözler çıkmaz. Miskinleri doyurduğum zaman, Ehl-i beytin ruhlarına niyet ederdim. Yani Resulullah ile birlikte, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in ruhlarına da gönderirdim. Bir gece rüyada, Fahr-i alemi görüp selam verdim. Selamımı almadı ve mübarek yüzünü döndürüp (Ben yemeği Âişe'nin evinde yerdim. Bana yemek göndermek isteyenler, Âişe'nin evine gönderirlerdi) buyurdu. Bundan anladım ki, rüyada yüzünü çevirmesinin sebebi, yemek dağıtırken, niyette Hz. Âişe'yi ortak etmediğim içinmiş. Ondan sonra Hz. Âişe'yi de hatta zevce-i mutahharaların hepsini niyette ortak eyledim. Ehl-i beytin hepsini araya koyarak dua eder oldum. Çünkü, bunlar da, Ehl-i beyttendir. O halde Resulullaha Hz. Âişe-i Sıddıka yolu ile gelen eziyet, Hz. Ali yolundan gelen eziyet ve cefadan daha çoktur. Aklı ve insafı olan, bunu pek iyi bilir. Bu sözlerimiz, Hz. Ali ve Peygamber efendimizi sevenler ve sayanlar içindir. (Eshab-ı kiram)

 

Hz. Âişe, Peygamber efendimizin hanımı olmakla ve müminlerin annesi olmakla şereflenmiştir. Bir âyet-i kerime meali:

(Resulullahın zevceleri müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]

Resulullahla akraba olmak şerefi çok büyüktür. İmanlı olan her akrabası muhakkak cennetliktir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]

(Kızlarımı evlendireceğim kimselerle, evleneceğim kadınların Cennetlik olmasını Rabbimden istedim. Rabbim de kabul etti.) [Şirazi]

(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemi, İ.Neccar]

 



Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: