24 Mayıs 2008 Cumartesi

(Namaz Zamanı) duanın dinimizdeki yeri ve önemi

DUANIN DINIMIZDEKI YERI ve ONEMI

 

Dua Nedir?

 

Dua, kulun Allah'a siginma ve yakarisini, Allah'in yuceligi karsisinda kulun gucsuzlugunu itiraf etmesini, sevgi ve saygi duygulari icerisinde lutfunu, yardimini ve affini dilemesini ifade eder. Insan; ihtiyaci olan herhangi bir seyi elde etmeye istekli olmasina ragmen ona ulasmada âciz, gucsuz ve yetersiz oldugunu, Rabbinin ise duasini isitecegini ve isterse ihtiyacini giderecegini bilir. Cunku insan; fâni, sinirli, zayif, arzu ve ihtiyaclarla kusatilmis bir varlik olarak yaratilmistir. Allah ise; yaraticidir, gucu sonsuz, rahmeti genis ve iyilikleri boldur. "Ey insanlar! Allah'a muhtac olan sizsiniz. Zengin ve ovulmeye lâyik olan ise yalnizca O'dur." (Fâtir, 35/15) meâlindeki âyetin de isaret ettigi gibi dua; insanin Allah karsisinda kendi kucuklugunun ve caresizliginin bilincinde olarak O'ndan bir seyler istemesidir.

 

'Dua'da asil hedef kulun kendi durumunu Allah'a arz etmesi (sunmasi) olduguna gore; bu, kul ile Allah arasindaki bir iliskidir. Bu iliskide kul, kendini yaratan ve rizik veren Rabbine halini arz eder, acizligini, gucsuzlugunu dile getirir, hatalarini ve eksikliklerini iletir; bunun karsisinda o Yuce Makam'dan yardim, af ve merhamet, guc ve destek ister. Bu durum, kulun Allah'a bagliligi ve teslimiyetidir.

 

Dua, ibadetin en buyugudur. Nitekim hadiste de Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Dua ibadetin tâ kendisidir." veya "Dua ibadetin ozudur, iligidir." buyurmaktadir. Bu acidan dua ederken, sanki namaz kiliyor gibi tam bir baglilik ile kendimizi vererek dua etmeliyiz. Zaten su ayet de bu duruma isaret etmektedir: "Rabbinize icin icin yalvararak, baska nazarlardan uzak, gizlice dua edin." (A'raf, 7/55)

 

Evet dua, ibadetin ozu, kullugun bir parcasidir. Duasi olmayan kimsenin Allah nazarinda degeri yoktur. Cunku ayet-i kerimede, dua etmeye tenezzul etmeyen kâfirlere hitaben, mu'minlerin onlar gibi olmamasi istenerek acikca soyle buyurulmaktadir: "De ki: "Duaniz olmazsa Rabbim size ne diye deger versin ki?" (Furkan, 25/77)

 

Burada dikkat cekilen husus, dua etmeyenlerin degersizlikleri ve Allah katinda onlarin onemsenecek bir taraflarinin olmadigidir. Ister insan olsun ister hayvan, butun varliklar, kendilerine has bir dille dua ederler. Ancak hal dili ile dua etmek ve fitrat diliyle Allah'i anmak, daha cok hayvanlara ve dilinden anlamadigimiz diger varliklara aittir. Bildigimiz ve anladigimiz bir dille dua etmek ise sadece insanlara ve cinlere mahsustur.

 

Bu yuzden ozellikle, insan hayatinda duanin onemli bir yeri vardir. Insan bilerek veya bilmeyerek, gunun her saatinde, hatta her aninda, azalari ve organlarinin diliyle dua etmektedir. Bilincli olarak, kasten yapilan dua ise, bir ibadet olmasinin yani sira birtakim rahatsizliklardan da kurtulmaya vesile olmaktadir.

 

Duada esas olan, kulun Allah'a muhtac oldugunu, O'ndan baska caresi olmadigini bilmesidir. Zaten en cok kabul edilmeye yakin olan da, bu tur dualardir. Yani cok zor bir durumda, adeta denizin ortasinda kalmis da her seyin bittigi anda Allah'a yalvariyor gibi yalvarmak dualarin en makbuludur.

 

Duanin Mahiyeti Nedir?

 

'Dua' mu'minler icin bir ibadettir. Allah'i Rab bilip O'nun onunde secdeye kapananlar, ihtiyaclarini Allah'a bildirirler ve O'ndan yardim dilerler. Nitekim Fatiha sûresinde surekli "Yalniz Sana ibadet eder, yalniz Senden medet umariz." derler.

 

Dua etmeyi onemsemeyenler, ibadeti onemsemeyenlerdir. Bu gibi kimseler, kibirli kisilerdir. Ancak kibirliler, yani kendilerini ustun makamda gorenler, Allah'tan bir sey istemeye tenezzul etmezler. Boyle bir anlayis suphesiz ki sapikligin ve azginligin ta kendisidir.

 

Esasen insan gucsuz oldugu icin baskasinin yardimina muhtactir. Sikistigi zaman birilerinden yardim ister. Ancak insanin oyle ihtiyaclari olur ki, baskalarinin onu karsilamasi mumkun degildir. Iste boyle bir noktada Allah'a inanmayan inkârcilar ve O'na ortak kosan musrikler bile ortak kostuklari tanrilarini bir tarafa atar ve Âlemlerin Rabbi Allah'tan yardim isterler:

 

"Insan bir sikintiya mâruz kalinca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarip yakarir. Fakat Biz sikintisini giderdik mi, sanki ugradigi dertten dolayi Bize yalvaran kendisi degilmis gibi eski haline gecip gider. Iste (hayat sermayelerini bosuna harcayip) haddini asanlara, yaptiklari isler, kendilerine boyle suslenmis, hoslarina gitmistir." (Yunus, 10/12)

 

Ilk insandan gunumuze kadar butun insanlarin hayatinda ibadet ve dua surekli gundemdedir. Her insan hak veya batil mutlaka bir dine inanir. Allah'a inananlar Allah'in, Allah'i unutanlar ise ilâh diye inandigi bir seyin onunde ibadet eder, ona siginir, ondan yardim ister, ya da ondan korkar. Dua etmek de bu tapinmanin bir parcasidir. Ister Musluman olsun, ister gayrimuslim olsun; kimileri rahata kavusunca, kendini guclu hissedince dua etmekten kacinir. Bu gibilerin hayatinda duanin yer almamasi isin aslini degistirmez. Onlar da dara dusunce siginilacak ve yardim istenecek bir kucak ararlar.

 

Duanin Hakikati Nedir?

 

Duanin hakikati, kulun Rabbinden yardim dilemesidir. Istenilen varlik, her zaman isteyenden ustundur. Kul, isteyen makaminda oldugu icin, âcizligini, fakirligini ve perisanligini Allah'a arz etmeli ve dua ederken bu makamda oldugunu unutmamalidir. Muhtac oldugunu sevgi ve saygiyla Allah'a sunmalidir.

 

Insan, yeryuzunde surdurdugu hayatinda hangi konumda olursa olsun, -zengin, fakir; yuksek makamlarin sahibi, makamsiz; cevresi genis veya kimsesiz- her an duaya muhtac bir varliktir. Bu, her yonumuzle sinirli ve zayif bir yaratik olmamizin sonucudur. Butun insanlar, duaya ayni oranda muhtactir. Ama herkes icin dualarin ve isteklerin mâhiyeti farkli olabilir. Biz, fakir kimselerin zenginlerden daha cok duaya muhtac olduklarini zannedebiliriz. Ayni sekilde cevresi kalabalik, adamlari cok olan kimselerin, yalniz insanlardan daha az duaya ihtiyac duyabileceklerini de sanabiliriz. Eger biz boyle dusunuyorsak, duayi anlamamis sayiliriz.

 

Mesela; fakir bir insan dusunun. Ellerini acmis, Allah'in "Rezzâk-Bol bol rizik veren" ismini anarak rizkinin genisletilmesini istiyor. Bu noktada zengin insanin dua etmesine gerek yok diyebiliriz. Halbuki bu noktada, zengin insan da ellerini acip "Ya Rabbi, beni, zenginliginden dolayi Sana isyân eden ve sonra da helâk olan Kârûn gibi simartma. Bana vermis oldugun nimetlerin sukrunu edâ etmeyi nasip eyle." diye dua etmelidir. Goruldugu gibi, her ikisi de duaya muhtactir. Hatta bize duaya daha az ihtiyaci var gibi gozuken zenginlerin, belki de fakirlerden daha cok ihtiyaci vardir. Cunku varlikla imtihan edilmek, yoklukla sinanmaktan daha zor ve tehlikelidir. Cunku;

 

"Hayir! Rabbinin bunca nimetlerine ragmen kâfir insan kendisini ihtiyacsiz zannetti diye azar." (Alak, 96/6-7)

 

"Ey insanlar! Siz hepiniz Allah'a muhtacsiniz. Hicbir seye ihtiyaci olmayan, her turlu ovgulere ve hamdlere lâyik olan ise ancak Allah'tir." (Fâtir, 35/15) âyetleri, herkesin Allah'a muhtac oldugunu ve zengin insanlarin da azmamasi icin duaya ihtiyaclarinin oldugunu gosteriyor.

 

Resûlullah Efendimiz (s.a.s.) soyle buyurmustur: "Yuce Allah buyurdu ki: 'Ey kullarim! Hepiniz acsiniz; ancak Benim yedirdiklerim hâric, onlar toktur. O halde sizi yedirmemi isteyin ki, yedireyim. Ey kullarim! Benim giydirdiklerim disinda hepiniz ciplaksiniz; o halde sizi giydirmemi isteyin ki, giydireyim. Ey kullarim! Sizin oncekileriniz ve sonrakileriniz, cinleriniz ve insanlariniz, yuksek bir yerde toplansalar da hepsi Benden (ayri ayri seyler) isteseler, Ben onlardan her birine istegini versem; bu, Benim yanimdaki (hazine)lerden ancak denize daldirilan bir ignenin (sudan) eksilttigi kadar eksiltebilir."

 

Demek ki insan ne kadar guclu ve zengin olursa olsun, Allah karsisinda kendini yoksul gormeli. Zaten insan, kendini yoksul gormezse Allah'tan istemenin bir anlami olmaz.

 

Dua'nin Hedefi Nedir?

 

Islâm'a gore duanin ibadet olarak apayri bir yeri vardir. Islâm'a gore dua, bir psikolojik rahatlama araci degildir. Hele hele bazilarinin zannettigi gibi isleri, gorunmeyen bir Ilâh'a havale etmek hic degildir. Dua, bir korkunun, bir endisenin, bir urpertinin sonucunda bir siginma, o urpertiden kurtulus arzusu da sayilamaz. Eski dinlerde oldugu gibi kizginligindan ve kotulugunden kurtulmak uzere ilâhlara el acmak da degildir.

 

Dua bir iman, bir aksiyon, bir caba ve uyanistir. Allah'i ve O'na ait hâkimiyeti, ilâhligi tanima, itiraf etmedir. Hayatin gayesini idrak etme, yasayisi programa koyma, ilerisi icin hazirlik yapma, din icin calismaya azmetme, toparlanma ve eksikliklerini gidermedir.

 

Dua, Allah'tan surekli bir istemedir. Bu isteme mu'min icin inanc, Musluman olmanin bir isareti, bir hayat hedefidir. O, Allah'in bitmez-tukenmez hazinelerini, iyi bir mu'min olma ugruna ister, onlarin yeryuzune inmesini niyaz eder.

 

Duanin ana hedefi insanin Allah'a halini arz etmesi ve O'na niyazda bulunmasi olduguna gore dua kul ile Allah arasinda bir diyalog anlami tasir. Bunun gerceklesmesi icin once Allah insani kendi varligindan haberdar etmis, insan da varligini benimsedigi bu yuce kudret karsisinda duydugu saygi ve umit hisleri sebebiyle kendisinden daha ustun olanla irtibat ihtiyacini duymustur. Dua boyle bir irtibat neticesinde insanin bir taraftan kendi ihtiyac ve eksiklerinin telâfisini, diger taraftan daha mukemmele ulasmasini hedefleyen bir diyalog vasitasidir. Bir baska soyleyisle dua sinirli, sonlu ve âciz olan varligin sinirsiz ve sonsuz kudret sahibi ile kurdugu bir koprudur. Bu sebeple insan, tarihin hicbir doneminde duadan uzak kalmamistir.

 

Dua, Allah'in Emri midir?

 

Insan, karanlik gecelerde, aydinlik gunduzlerde, yazda-kista, dagda-ovada, koyde-sehirde, her nerede ve ne zaman olursa olsun daima kendisiyle beraber olan âlemlerin Rabbi'ne muhtactir. Bundan dolayi mu'min, yalvarilacak ve kendisine siginilacak olarak yalniz Allah'i bilir, O'nu tanir ve O'ndan baskasina boyun egmeyi O'na vefasizlik sayar. O bilir ki,

 

"Rabbinize icin icin yalvararak, baska nazarlardan uzak, gizlice dua edin. Gercekten O, haddi asanlari hic sevmez. Duzeltilmis olan ulkeyi ifsat etmeyin, karistirip bozmayin. Hem endise, hem de umit ile O'na yalvarin. Muhakkak ki Allah'in rahmeti iyi kimselere yakindir." (A'raf, 7/55-56),

 

"En guzel isimler Allah'indir. O halde O'na onlarla (o guzel isimlerle) dua edin" (A'raf, 7/180),

 

"Kâfirlerin hosuna gitmese de siz, dini yalniz Allah'a halis kilarak O'na yalvarin." (Mu'min, 40/14),

 

".. Bana dua edin, size icabet edeyim (duaniza cevap vereyim)." (Mu'min, 40/60) buyurarak kendisine dua edilmesini emreden Allah (c.c), kapisina gelip kullugunu ilan eden ve kendisine el acip yalvaranlari huzurundan bos cevirmeyecektir.

 

Duanin Onemi Nedir?

 

Her konuda Rabbine muhtac, âciz ve gucsuz olan kula dusen gorev, gucsuzlugunu bilerek Rabbine dua etmesidir. Mu'minlerin Allah'a dua etmelerini emreden bizzat Rabbimizdir. Kur'ân soyle diyor: "Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin ki size karsilik vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, asagilanmis ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir." (Mu'min, 40/60)

 

Kur'ân dua ile baslayip, dua ile son bulur. Fâtiha sûresi kisa ve ozet bir duadir. Insan-Allah iliskisinin butun boyutlari bu kisa sûrede ozetlenmistir. Bu yuzden Fâtiha sûresi, namaz ibadetinin temel gereklerinden biri olarak her rekatta okundugu gibi, namaz disinda da en cok okunan dua olmustur. Fâtiha sûresinin fazîletiyle ilgili Peygamber Efendimiz'in pek cok hadisi vardir. Ayni sekilde Kur'ân'in son iki sûresi de birer dua olup, namazlarda ve namaz disinda okunmasi Sevgili Peygamberimiz tarafindan tavsiye edilmistir.

 

Bazi insanlar kendilerinin Allah'a muhtac olmadiklarini dusunurler. Onlar, kendilerini guclu sanan kibirli kimselerdir. Boyle kimseler Allah'a dua etmeyi luzumsuz sayarlar, buna ihtiyaclari olmadigini sanirlar. Âyette, dua ile ibadet kavramlarinin beraber anilmasi da onemlidir. Buna gore dua, ibadetin bir parcasidir ve birbirlerini butunler.

 

Rabbimiz, kullarina yakin oldugunu, dua edenlerin dualarina karsilik verecegini, insanlarin O'nun cagrisina uymalari gerektigini haber veriyor.

 

Allah, kendisine ibadet ve dua eden kullarina yakindir. Bu yakinlik elbette mecazi olup, Allah'in kulun ibadet ve duasina onem verdigini, bunlari bosa cikarmayacagini, dua ve ibadette bulunan kulun derecesinin yuksekligini ifade eder. Allah (c.c.), dua eden, kendisinden isteyen, kendisine basvuran, âcizligini, yetmezligini idrak eden, bagislanma dileyen kulunu sevmektedir. Cunku dua etmek, bir anlamda Rabbe itaat ve boyun egmektir, O'nun yuceligine iman etmektir, O'nun her seye gucunun yettigini itiraf etmektir. Kulun bu sekilde davranmasi iman ve teslimiyettir. Dua etmeyen kullarin Allah katinda bir degeri yoktur: "De ki: Duaniz olmazsa Rabbim size ne diye deger versin ki?" (Furkan, 25/77)

 

Bir insanin Allah'a iman ettigini gosteren onemli alâmetlerden bir tanesi de duadir. Dua eden insan, kendisinin âciz ve zayif bir kul oldugunu, istediklerini kendi basina yerine getiremeyecegini ve bunlari ancak kendisine Allah'in verebilecegini kabul etmis olur. Dua, Allah'a kul olmanin en saf, en temiz, en samimi ifadelerindendir. Kuran'da da mu'minlerin temel vasiflarindan birinin "sabah aksam sabrederek Allah'a dua etmek" oldugu soyle haber verilir: "Rablerine, sirf O'nun rizasini ve cemaline kavusmayi umduklari icin, sabah aksam yalvaranlarla beraber, sikintilara karsi candan sabret." (Kehf, 18/28)

 

Islâm'da dua'nin onemine ve ibadet olarak faziletine dair bircok âyet ve hadis vardir. Bu âyet ve hadislerde dua etmenin onemi, ne zaman, nasil ve hangi yontemlerle dua edilecegi, kimlerin duasinin kabul olunacagi, hangi kelimelerle dua etmenin daha iyi olacagi, duanin kulun hayatina getirecegi suuru, rahatligi, dua ile Allah'in yapacagi bagislari gorebiliriz.

 

Her Zaman mi Dua Etmeli?

 

Insan kendini mustagnî gormeye, yani kendini kendine yeterli gormeye basladigi zaman, Allah'tan uzaklasmaya baslamis demektir. Cunku dua insanin kendi kendine yetmediginin gostergesidir.

 

Sosyal hayatimizda emir, tavsiye ve ricalarini pek yerine getirmedigimiz, bu konuda onem vermedigimiz bir kimseye gunun birinde isimiz dusse, kendisine gidip isimizi halletmesini rica etsek, o bize soyle demez mi? "Hangi yuzle geldin? Sen benim dediklerimi yerine getirdin mi ki, ben de seninkileri yerine getireyim?"

 

"Ey Iman edenler! Eger siz Allah'a (yani O'nun dinine) yardim ederseniz, Allah da size yardim eder. Ayaklarinizi sâbit tutar, kaydirmaz." (Muhammed, 47/7) Allah'a yardim etmek, O'nun dinine hizmet etmek ve isteklerini yerine getirmektir. Biz Allah'in dinini yasar ve hayatimizi O'na gore tanzim edersek, Islâm yolunda calisirsak Allah da bizi gozetir. Allah'in helâllerini helâl, haramlarini da haram kabul etmez ve hayatimizi rastgele surdurursek, dualarimizi hangi yuzle yapacagiz? Bu, hic samimiyetle bagdasir mi?

 

Dunya hayatinda, gunu geldigi halde borcumuzu odemedigimiz bir sahsin kapisinin onunden gecmeyiz. Hatta onun evine, dukkânina yakin yerlerde dahi dolasmayiz, kaciniriz, belki karsimiza cikar diye. Kulluk borcumuzu odemedigimiz ve isteklerini yerine getirmedigimiz bir zâtin mulkunde dolasirken de benzer duygular icinde mahcûbiyet duymali ve dua edip bazi isteklerde bulunmak icin O'nunla aramizi devamli sicak tutmaliyiz.

 

Yine cogu zaman yaptigimiz gibi, sadece sikisik anlarimizda ve caresiz kaldigimizda el acip 'Ya Rabbi!' diyoruz. Diger zamanlarda Allah'a ihtiyacimiz yok zannediyoruz. Hâlbuki insanin Allah'a muhtac olmadigi bir saniyesi bile yoktur. Nedense insan sanki sadece darda kaldigi anlarda Allah'a muhtac oldugunu zannederek dua eder. Oysa o her an muhtac oldugunun suurunda olmalidir. Iste bu noktada suuru yakalamis olmak, hayatin rahat zamanlarinda da dua etmeyi gerekli kilar. Zaten duanin ayni zamanda bir ibadet ve kulluk oldugunu soylemistik. Kulluk ise sureklidir. O halde dua da sadece dar zamanlarda yapilmamalidir. "Sana olum gelinceye kadar Rabbine kulluk et." (Hicr, 15/99) Rahat oldugumuz zamanlarda yapacagimiz dualar darda kaldigimiz zaman yapacagimiz dualarin kabul edilmesini kolaylastirir. Bir hadîs-i serifte soyle buyurulur: "Kim zor ve sikintili zamanlarinda dualarinin kabul edilmesini istiyorsa, rahat zamanlarinda cok dua yapsin."

 

Allah'in Dinine Hizmet Edenler de Dua Etmeli midir?

 

Allah'in dinini teblig eden, yani baskalarina anlatan bir kimsenin dua yani onemlidir. O kimse, sozlerinin tesirli olmasini ancak Cenâb-i Hak'tan bekler. Mulk sahibi O'dur. Kalbler O'nun kudret elindedir.

 

Evet, en guzel ve buyuleyici ifadelerin dahi tesir etmedigi nice insanlar vardir ki; onlar, yurekten ve candan yapilan dualarla hidayete ermisler, Musluman olmuslardir. Dua mu'minin silahi oldugu gibi, teblig adaminin da ilk ve son siginagidir. O, evvela kendilerine Islâm'i anlatacagi kisilere dua eder, sonra da soyleyeceklerini soyler. Boyle yapmasi, hicbir zaman onun akil ve mantik zemininden ayrilmasi anlamina gelmez. Aksine her ikisinin de yerini cok daha iyi anlama ve kavrama mânâsina gelir. Islâm'i anlatma ve tesirde duanin ne muthis bir tesiri oldugunu gosteren bir-iki misal:

 

Allah Resûlu (s.a.s.), insanlarin hidayeti icin dine uygun olan her yolu denemistir. Ama, duayi da hicbir zaman elden birakmamistir. Mesela O, Hz. Omer'in (r.a.) hidayeti icin daima dua edip durmus ve nihayet bir gun, hem de hic umit edilmeyen bir zamanda Allah (c.c.), Hz. Omer'e (r.a.) hidayet nasip etmistir. Buna, Allah Resûlu'nun (s.a.s.) duasinin bereketi denebilir.

 

Yine bir gun Ebu Hureyre (r.a.), Allah Resûlu'ne (s.a.s.) gelerek annesi icin dua talep etmistir. Cunku o gune kadar kadinin gonlune bir turlu Islâm yol bulup girememistir. Ebu Hureyre'nin istegi uzerine Allah Resulu (s.a.s.) ellerini acar ve: "Allah'im Ebu Hureyre'nin annesine hidayet et." diye dua eder. Ebu Hureyre sevinerek mescitten cikar ve kosarak eve gelir.. tam kapiyi acacagi sirada iceriden annesi Ebu Hureyre'ye, "Oldugun yerde kal, iceriye girme." der. Ebu Hureyre (r.a.) kapinin onunde beklerken kulagina bir su sesi gelir. O, ihtimâl annem yikaniyor diye dusunur. Biraz sonra da bu yasli kadin kapiyi acar ve disariya cikar, kelime-i sehadet getirir ve Musluman olur. Evet, Ebu Hureyre (r.a.) yanlis duymuyordu. Annesi kelime-i sehadet getiriyor ve Musluman oldugunu mujdeliyordu. O gune kadar hidayete ermesi icin onca ugrasilan bu kadina da Allah Resûlu'nun (s.a.s.) duasi yetivermisti.

 

Sadece Belâ ve Musibet Anlarinda mi Dua Etmelidir?

 

Bir Musluman'in, sadece belâ ve musibet anlarinda dua edip, daha sonra duayi terk etmesi dogru degildir. Cunku boyle bir durum, Kur'ân-i Kerim'de anlatilan kâfirlerin durumuna benzemektedir. Kâfirler, sikintiya dusunce yana yakila Allah'a kendilerini kurtarmasi icin dua ettikleri halde, sikinti gecince Allah'a duayi terk ettikleri gibi, O'na sirk kosmaya baslarlar. Bir Musluman olarak biz de ayni duruma dusmemeliyiz.

 

Allah'in izniyle biz gunluk duamizi okur ve devam edersek Kur'ân'da anlatilan kâfirlere benzememis oluruz. Onun icin bos kaldigimiz anlarda dudaklarimiz devamli dua ile kipirdamalidir.

 

Bu hususta Hz. Yunus'un hali bize ornek olmali. Yunus (a.s.), kavminin kendisine inanmamasi sonucu, gecmis kavimleri helak eden bir kisim bela emareleri zuhur edince, bulundugu beldeden, Allah'tan acik bir emir almadan ayrilmis ve yuklu bir gemiye binmisti. Geminin yuku fazla oldugundan gemi tasiyamamis, yolculardan birini denize atmak gerekmisti. Atilacak kisinin tespiti icin gemidekilerle kur'a cekti. Kur'ân'in ifâdesiyle "Kur'a cekti, (kur'a kendisine isabet ettigi icin) yenilenlerden oldu. Yunus (a.s.) yaptigindan oturu pisman bir vaziyette iken balik onu yutuverdi." (Sâffât, 37/141-142).

 

Hz. Yunus (a.s.), ic ice uc karanlik icinde Rabbine dua etti; deniz, gecenin karanligi ve baligin karni. Yunus(a.s.) duasinda; "Senden baska ilah yoktur. Sen butun eksiklerden uzaksin, yucesin, ben zâlimlerden oldum" (Enbiyâ, 21/87) diyerek yalvardi. Yuce Allah da; "Biz de onun duasini kabul ettik ve onu tasadan kurtardik. Iste biz, inananlari boyle kurtaririz" (Enbiyâ, 21/88) diyerek cevap verdi.

 

Daha sonra Cenâb-i Hak, Yunus(a.s.)'i kurtarmasinin sebebini onun rahatlik ve bolluk aninda da Allah'i cok zikretmesi oldugunu bildirdi: "Eger (rahatlik ve bolluk aninda da) tesbih edenlerden olmasaydi, (insanlarin) diriltilecekleri gune kadar onun (baligin) karninda kalirdi" (Sâffât, 37/143-144).

 

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), bir hadislerinde; "Kederli, huzunlu bir kimse, kardesim Yunus gibi dua ederse, Allah onun duasina cevap verir. O dua da لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنْ الظَّالِمِينَ duasidir." Oyleyse, "Sikintili aninda Allah'in, duasini kabul etmesi kimin hosuna gidiyorsa, rahatlik ve bolluk aninda Allah'a cok dua etsin."

 

Kisi bolluk ve mutluluk zamaninda Allah'a dua etmeye devam ederse, daha sonra basina siddetli belâ ve musîbetler geldiginde yine Rabbine dua ettigi zaman melekler; "Ya Rabbi! Bu ses, tanidik bir kuldan ve tanidik bir ses. Allah'im, onun duasini kabul et" derler. Bundan dolayi bazi buyuk kimseler soyle dua etmislerdir:

 

"Ya Rabbi! Bana dua etmem emredildi ve duama cevap verilecegi de vaat edildi. Senin emrettigin gibi sana dua ediyor ve senden istiyorum. Vaat ettigin gibi duama icâbet et."

 

Bu yazi Yeni Umit Dergisi internet sitesinden alinmistir.

 

http://www.yeniumit.com.tr    Sayi : 76 Nisan-Mayis-Haziran 2007

 

http://www.yeniumit.com.tr/konular.php?sayi_id=76&konu_id=808&yumit=bolum2

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: