EN BÜYÜK KAMU
Düşünün...
Bir insan çıkıyor ve "Allah benimle konuşuyor. Size şunları yapmanızı emrediyor. Bunun için bana itaat edin" diyor.
"Herkese" ait olanı arkasına alıyor. "Tüm" evrenin sahibi, "bütün" her şeyi kuşatan adına ortaya çıkıyor. Eğer insanları buna bir inandırırsa yapamayacağı şey yok. Çünkü böyle bir "karizmayı" başka hiçbir yerde bulamaz ve düşündüklerini kendi başına asla yapamaz. Çok kuvvetli, herkese ait, genelin saygı duyduğu bir şey adına konuşuyor olması lazım ki herkes dinlesin.
İşte din davası bunun için gelmiş geçmiş en büyük kamu davasıdır.
Fakat bu iki ucu keskin bıçak sırtı bir iddiadır aynı zamanda.
Ya yalan söylüyorsa, ya aldatıyorsa?
Elimizde bunu test edecek bir ölçü, bir kriter olmalı değil mi?
İşte bu ölçü "Sizden hiçbir ücret (karşılık/çıkar) istemiyorum" dur. (Yunus; 70, En'am; 90, Hud; 51, Yusuf; 104, Furkan; 57, Şuara; 109, 127, 145, 164, 180, Sebe;47, Yasin; 21, Sad; 86, Şura; 23, Tur; 40)
Bunun için, Peygamberimize, gelmiş geçmiş en büyük kamu davasına daha başlarken "Servet yığma hayallerine kapılma" (Müddesir; 6) denmiştir.
Öyle ya, bakalım özel hayatına...
"Kamu"dan elde ettiği ne var?
Zimmetinde, özelinde ne var?
Hiçbir şey!
"Geride bir kaç kap ve Kitap"; başka hiçbir şey yok!
Şu halde başta din ve devlet olmak üzere bütün "kamu"lar için ezeli ve ebedi örnek bu olmak icap eder.
***
"Kamu" bir millet veya ülke hayatında ise "devlette" tecelli eder.
Çünkü devlet, herkese ait olanı ifade eder. Onun için kamudur.
Hiçbir "özel" (kişi, kurum, kesim, aile, hanedan, mahalle vs.) kamudan menfaat devşiremez, servet yığamaz, zimmetine mal ve para geçiremez. Geçirirse o bir simsardır.
Keza hiç bir özel (kişi, kurum, kesim, gurup, aile, hanedan, mahalle vs.) kamuyu kendi tekeline alamaz. "Öteki" olarak gördüğünü kamudan dışlayamaz. "Burası benim/bizim" diyemez. Derse o bir barondur.
Bu nedenle herkese ait olanda (kamuda) yalnızca "ortak iyinin iktidarı" geçerli olmak icap eder. Bu ise simsar hortumlarının ve baron tekellerinin "ortak alandan" temizlenmesi manasına gelir. Esasında siyaset bunun için vardır.
Kamu görevine başlayan herkesin, bu nedenle "çeketi ile gelip çeketi ile gitmeye" razı olması gerekir.
Yaptıklarının karşılığında "Hiçbir ücret istemiyorum" demesi gerekir. Çünkü aldığı geçimlik maaş dışında hiçbir hakkı yoktur, olamaz. Alırsa herkese ait olandan (kamudan) çalan bir hırsız olur. İyi giyimli, düzgün görünümlü, kravatlı bir hırsız...
Bunun için kamu yetkisini kullandığı için rüşvet alan da, kamu da işini yürütmek için rüşvet veren de mel'undur.
***
Demek ki kamu davasına atılanın mal beyanında bulunması boşuna değil.
Aynı şey en büyük kamu olan Allah davasına atılanlar için yüz misli boşuna değil.
Onların da mal beyanında bulunması gerekir.
Malum, Hz. Peygember ölümüne yakın;
"Bilmiyorum, belki çıkamam bir daha buraya
İşte sırtım; hakkı olan gelsin olmaya" demişti...
Bu ne demek?
"Mal beyanında bulunuyorum!" demek...
Yani: İşte geldim, gidiyorum... 23 yıl en büyük kamu (Allah) adına konuştum. Onun adına işler yaptım. Siz, ne Allah'ı, ne de Cebrail'i görmediniz. Fakat bana inandınız. İnancınızı test etmenize imkan veriyorum. İşte sırtım; hakkı olan gelsin almaya! Varsa bir hak yediğimi, zimmetime para geçirdiğimi, simsarlık veya baronluk yaptığımı iddia eden, gelsin, ispatlasın! Allah'tan vahiy alma, onları size iletme ve nasıl yaşanacağını gösterme sürem (kamu görevim) bitti. İşin sonuna geldik. İşte sırtım, işte evim, işte özelim... Hakkı olan, bu işten rant elde ettiğimi, "Allah" diye diye kişisel servet yığdığımı, kendime yonttuğumu düşünen varsa gelsin...
Yok!
"Geride bir kaç kap ve bir Kitap"dan başka hiçbir şey yok!
Kimsenin geri isteyeceği bir şey yok.
Geride yerine tayin ettiği birisi bile yok; ne veliahdı var, ne sülalesi, ne hanedanı, hiçbir şey yok!
"Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu" olmaktan ve "el-emin" (dürüstlük abidesi) olarak anılmaktan başka bir sermayesi yok. Başlarken böyleydi, giderken de öyle...
"Kim gitti derse vurun!" diye ayağa fırlayanlardan, "Hayyu layemuttur yaşayan, yerinize oturun!" diye teskin edenlerden ve hıçkırıklardan başka ortalıkta hiç bir ses yok!
Ne mal var, ne miras, ne veliahd...
Yaptığı peygamberlikten kaynaklanan hiçbir kişisel malvarlığı yok! Halbuki Karun'u bine, onbine katlayabilecek fırsat ve imkanlar önünde seriliydi.
Lekesiz bir ömür, erdemli ve dürüst bir hayat, şerefli bir yaşam, geride bir kaç kap ve bir Kitap'dan başka hiçbir şey yok!
***
Böyle yapmakla ne büyük mesajlar verdiğini ah bir görebilsek, ah!
Bıraktığı o büyük mesajın ruhundan habersiz olanlar bunu anlayamaz.
Bunu anlayacak idraki din ve devlet bezirganlarında bulamazsınız. Çünkü onlara göre "Karşılık (ecr/ücret) istemiyorum" demek haybeye kürek çekmektir, dahası enayiliktir.
Oysa "En büyük kamu" adına söylem ve icraatta bulunmanın "ne demeye geldiğinin" gösterildiğinden habersizdirler.
Kamu işlerinde "çeketi ile gelip çeketi ile gitmenin" ne demek olduğunu havsalaları almaz.
"En büyük kamunun" bütün kamulara esin kaynağı olduğunu düşünemezler.
Dünyanın direğinin bu olduğunu göremezler.
İnsanlıkta, "adalet" diye tutuşan her devrim ateşinin, kıvılcımını buradan aldığını nereden bilecekler?
Recep İhsan Eliaçık / Gerçek Hayat Dergisi
Yoksulkul 2009
İletişim için : yoksulkul@gmail.com
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...
Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder