Çağ Dile Gelsin
"Bir asr suresi okuyup dağılalım inşallah" diyerek sohbet toplantısı ritüeli haline getirdiğimiz o kısacık surede ne deniyor ve onu "okumak" acaba nasıl oluyor?
"Çağ dile gelsin!
İnsanoğlu kesinlikle hüsrandadır, kesinlikle!
Bu hüsrandan sadece iman edenler, iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanlar, hak ve adalet için omuz omuza verenler ve güçlüklere omuz omuza göğüs gerip acıları paylaşanlar kurtulmuştur." (Asr; 1-3)
"Çağa yemin olsun" diye çevrilen klâsik çeviri, aslında "Çağ dile gelsin" manasına gelen Kuran'ın kendini has edebi hitabet üslûbudur. Kuran sadece akıp giden zaman içindeki çağları değil, güneşi, ayı, yıldızları, yeri, göğü, dağları, tarihi, zamanı, mekânı, harap olmuş şehirleri, viran olmuş uygarlıkları, insanoğlunun bizzat ellerini, gözlerini, kulaklarını da dile gelip konuşmaya çağırır. Bu hitap tarzı aynı zamanda varlık ve oluşu "bölünmez bir bütün" (samed) olarak kavrayan tevhidi dünya görüşünün de yansıtılmasıdır.
"Çağ dile gelsin" ile denmek istenen sanki şudur: Yani yedinci, sekizince, onuncu, onsekizinci, yirminci vs. bütün çağlar, her biriniz teker teker dile gelin! Dile gelin de söyleyin: Bizzat kendi çağını yaşamayanlar hüsrandadır! Kendi çağı zulümle, kötülükle doluyken önceki veya sonraki çağlardan medet umanlar hüsrandadır! Bizzat kendi çağında, kendi zamanında, kendi ortamında iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmayanlar hüsrandadır! Bunları bir "değer" olarak görmeyenler hüsrandadır! Çağının zulümlerine karşı çıkmayanlar, hak ve adalet için bir araya gelmeyenler, zulüm ve kötülüklere direnmeyenler, dayanışma ve yardımlaşma içinde olmayanlar hüsrandadır!
Demek ki akıp giden zaman içinde insanlar dört şeyi yapmıyorlarsa ömürleri boşuna geçiyor demektir. Bunlardan bîhaber yaşayanların hayatları hüsrana uğramış, boşuna yaşamışlardır. Dağdaki otla onlar arasında hiçbir fark kalmamış demektir. Bunlar aynı zamanda "evrensel kurtuluşun" da dört şartıdır. Bunun dışında bir şekilde edinilmiş tarihsel kimlikler, nüfus cüzdanındaki din haneleri, kurtulmuş millet, seçilmiş kavim, şanlı tarih, mübarek soy avuntuları insanı kurtaramaz.
Bu dört şarttan ilki olan iman, insanoğlunu ontolojik yalnızlıktan kurtarır. Ona evrenin bir sahibi olduğu duygusunu verir. Bu duyguda olan bir insan özelikle iki şeyden artık korkmaz; ölüm ve açlık... İkinci şart iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmak (amel-salih), yaşadığı çağı yaşanabilir bir dünyaya çevirir... Üçüncü şart hak ve adalet için omuz omuza vermek (hakkı tavsiyeleşmek) yaşadığı çağı ve ortamı bir evrensel adalet ve barış yurdu haline getirir... Dördüncü şart olan her tür zorluğa ve zorbalığa direnip, bundan dolayı başına gelenlere katlanmak ve hayatın malum dertlerini elbirlik paylaşmak (sabrı tavsiyeleşmek) ise acıların ilacı olur.
Bunları yapan yeryüzünde yaşamanın anlamını kavrar. Korkularını yener, dertlerinin esiri olmaz. (ve la havfun aleyhim vela hum yehzenun).
Bugün için söyleyecek olursak bir toplantının sonunda "Asr suresini okuyup dağılmak" şu sorulara cevap bulmak demek olur: "İyiliği, güzelliği ve doğruluğu yaymak için ne yapabiliriz? Zulüm ve haksızlıkla dolmuş dünyada hak ve adaleti nasıl yükseltebiliriz? Bir çıkış yolu bulmamız lazım? Arkadaşlar, bir derdi olan varsa söylesin, çekinmesin. Allah'tan ve birbirimizden başka dostumuz yoktur. Ne yaparsak birlikte yapacağız. Elele, gönül gönüle, omuz omuza verirsek Allah'ın sevgi ve merhameti üzerimize yağacaktır. Hastası olan, borca batmış olan, başı belaya giren, düşen, kalkan kim varsa söylesin. Elinde olan olmayanla paylaşsın, olan olmayana versin... Bakın, boşanmalar çoğalıyor, aileler dağılıyor, fuhuş her yanı kapladı, uyuşturucu giderek yayılıyor, sahipsiz çocuklar sokaklarda yatıyor, ihtiyarlar yalnızlığa terk ediliyor, komşu komşuya selam vermiyor, verdiğimiz vergiler nereye gidiyor? Mahalledeki çöp neden toplanmıyor? vs. vs...
İşte "asır suresini okuyup dağılmak" bu ve benzeri sorulara cevaplar üretmek, paylaşmak ve öyle dağılmak demektir.
Yani bunları konuşup çözümler ve çareler üretmek, bunlar için elele vermek, elbirlik olmak, omuz omuza vermek (tavsiyeleşmek) demektir. Yoksa kafasında yığınla dert ve sorunu olan bir adamın yüzüne asr suresini okuyup el-fatiha demekle asr suresi okunmuş olmaz. Böylesi bir oturmadan, insanlar hala kafasındaki dert ve sorunlarını nasıl çözeceğini düşünerek çıkıyorsa, oturmadan çıktığında kendini hayatın içinde yapayalnız hissediyorsa, bilin ki, orada asr suresi okunmamıştır. Şu ayetleri elinizi vicdanınıza koyup bir okur musunuz? Çünkü "asr suresini okuyup dağılmanın" ne demeye geldiğini çok iyi tefsir ediyor;
"Biz insana iki göz vermedik mi?
Bir dili ve iki dudağı yok mu onun?
Ona yürüyeceği iki yol gösterdik.
Fakat o zor gelene yanaşmadı.
Bilir misin, nedir zor gelen?
Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak...
Zor zamanda vermek...
Öksüzün başını okşamak...
Düşmüşün elinden tutmak...
İman etmek, güçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak...
Sevgi ve merhamet yumağı olmak...
İşte erdemliler bunlardır.
Ayetlerimizi inkâr edenler ise şer odaklarıdır.
Onların ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak." (Beled; 90/8-20)
Recep İhsan Eliaçık / Gerçek Hayat Dergisinden Alıntıdır.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...
Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder