10 Temmuz 2008 Perşembe

(Namaz Zamanı) En Guzeli Sevmek

En Guzeli Sevmek

 

Deger verene, elbette deger verilecekti. Korumaya calisan, korunacakti. Seven, sevilecek; muhabbet duyana, muhabbet duyulacakti. Evet, Peygamber seni cok seviyordu. Cunku sen de O'nu cok seviyordun. O ve O'na ait her seye derin bir muhabbet besliyordun. Asirlar suren omrunce de bunu hemen her firsatta gostermistin.

 

Daha gencecik iken, O'nun getirdigi kitaba saygisizlik olur diyerek, butun bir gece, Kur'an'in bulundugu odada ayaklarini uzatip yatmamistin.

 

Tarih boyunca onlarca devletin, kapisina gelip gelip husran icinde geri dondugu Istanbul'u, sirf O'nun mujdesine ermek icin fethetmistin. Bu guzel beldeyi alinca, "Kendinize bir saray yaptirmayacak misiniz?" diye sorduklarinda, "O guzel Peygamberin mihmandarini bulup, ona bir turbe yaptirmadan kendime bir saray yaptirmaya haya ederim." demistin.

 

Senin fikrinde hep O, guzeller guzeli oldugu gibi, zikrinde de, faaliyetlerinde de hep O vardi. O'nun yuzyillar evvel verdigi mujdeyi gerceklestirme sevkiyle Istanbul'a yuklendiginde, Bogaz'i tutmak icin Rumeli yakasina bir kale insa etmen gerektiginde, kale duvarlarini, Kufi hatla Muhammed yazarak insa etmistin. Sen bu anlamli davranisinla, Diyar-i Rum denen topraklari, O mubarek isimle muhurleyerek Diyar-i Islâm haline getirmistin.

 

Ulkeyi yonetme vazifesi sana verildiginde, vazifenin bilincinde olarak ilk once Yuce Peygamber'in mihmandari Eba Eyyube'l-Ensari'nin huzuruna gitmis, ceddin Osman Bey'in kilicini O'nun huzurunda kusanmistin. Aslinda imkân olsa, sen ey guzel Osmanli, gider, o mubarek kilici Sevgililer Sevgilisi'nin huzurunda, Medine'de, Ravzayi Mutahhara'da kusanirdin; ama halkin selâmeti icin fedakârlik yapmaya, baskalari icin yasamaya mecburdun ve Istanbul'dan da ayrilamazdin. Bu sebepledir ki sen, Hicaz topraklarina hic gidemedin. Oralara hic yuz suremedin. Seni oralarda, hep ruyalarda, yakazalarda gorduler. Ve Sen hep oralarin hicraniyla yandin.

 

Sen: "Ben senin bastigin yerlerin hadimiyim." demistin. Bunu soylerken samimiyetini gosterme adina da, Kâbe'nin avlusunu supurttugun tavus tuylerinden birini tacina takmistin. Bununla da yetinmemis, O'nun mubarek ayak izini, "N'ola basimda tacim gibi tasisam daim.." diyerek, sorguc gibi tacinin uzerine koydurmustun.

 

Her isinde o guzel Rasûl'un isaretini beklemistin. Kibris fethedilip bunun sukrunu eda etme adina bir cami yaptirmak istediginde, camiyi insa edecegin yeri bile O soylemisti sana. Ama sen de O'na karsi son derece saygiliydin. Sultan Ahmet Camii'ne, altinci minareyi, O'nun mescidine yedincisini ekletmeden yaptirmayi saygisizlik addetmistin.

 

Misir'i fethettigin zaman, Kutsal Emanetler ile Hicaz Emiri sana bagliligini bildirdiginde, gozlere surme bu emanetlerin basinda, kesintisiz Kur'ân okumayi baslatmis, bu is icin otuz dokuz hafiz gorevlendirmis, kirkinci hafiz olarak da kendini vazifeli kilmistin.

 

O gozlere surme Sakal-i Serifleri, cam ampullere bir bir koydurarak, Guzeller Guzeli'nin bu mubarek hilyelerini her insan gorsun diyerek, dunyanin dort bir yanina dagitmistin.

 

Sadece mubarek sakallar mi? Sen O'na ait her seye duskundun. Hazreti Peygamber'in Kâb Bin Zuheyr'e hediye ettigi mubarek hirkasi, donup dolasip senin ulkene geldiginde, heyecanlanmis, onu muhafaza etmek icin hemen bir cami yaptirmistin. Hirka-i Serif'in adiyla anilacak bu camide korunacak olan Peygamber Hirkasi, bundan boyle halka buradan sergilenecek, sen muhafaza edecektin.

 

Sen O'nun adina da mustaktin. Bu nedenledir ki her yerde O'nun adini anmis, O'nun turkulerini soylemistin. Cocuklarini bile O'nun adiyla uyutmus, O'nun adiyla buyutmustun. Cocuklarina hep O'nun ve sevdiklerinin adlarini vermistin. Tarihte kac sulâle vardir senin kadar Peygamber adini nesillerine cok koyan. Sen cevreni Ahmetlerle, Mahmutlarla, Mehmetlerle suslemistin.

 

Topkapi Sarayi avlusunda, o Guzeller Guzeli'nin sancagini selâmlamadan hicbir sefere cikmamistin.

 

Avrupa'da O'nu alaya alan bir oyun sergilendiginde, hasta halinle bile kukremis ve: "Tiz o oyunu kaldirin, yoksa tum Âlem-i Islam'i aleyhinize ayaklandiririm." diyerek vefanin en guzel ornegini sergilemistin.

 

O'nun beldesinden demiryolu hatti gecirirken, bu mubarek topraklari gurultuye bogmamak icin, tren raylarina kece dosetmistin.

 

O'nun ummetidir diyerek, her sene Surre Alaylari ile, Hicaz bolgesinin halkina altin ve mucevher dagitmistin. Surre Alaylari'na o kadar cok onem veriyordun ki, kervanlarin Istanbul'dan ayrilma zamani geldiginde, butun islerini bir yana koyuyor, onlari ugurlamak icin bizzat yollara cikiyordun. Surre Alaylari'ni ugurlama vazifesinden seni en agir hastaliklar bile alikoyamiyordu. 1.Abdulhamid'in hastaliginin en agir doneminde, Surre Alayi'nin cikis gununu bir gun oncesine aldirarak onlari ugurlama torenine katildigini, toren bitiminde de daha Topkapi Sarayi avlusundan ayrilamadan bir koseye yigilarak Hakk'in rahmetine kavustugunu hatirliyor ve sendeki vazife suurunun hassasiyeti karsisinda hayretler icinde kaliyoruz.

 

Sen, O'nu sevdigin gibi; O'nun sevdiklerini de seviyordun. O neye duskunse, sen de ona duskundun. O, Âlemlerin Rahmeti, Medine'de yuzunu Kudus'e donup namaz kilarken; gonlunun asil kiblesi olan mekâni ozledigi gibi, buralari da ozlememesi dusunulemezdi. Sen de orayi ve orasiyla ilgili her seyi cok seviyordun. Her sene bu kutsal evin ortusunu Istanbul'da bizzat altin yaldizlarla hazirlatiyor, Surre Alaylari ile oralara gonderiyordun. Bir onceki ortuyu de, "Allah'in evine tam bir sene dokundu." diyerek, kutsal sayiyor, en deger verdigin mekânlarin baskosesine ozenle asiyordun. Bugun hangi Selâtin Camiine girsek, duvarlarinda senin eserin bir mubarek bez goruyor ve senin O'na muhabbetin karsisinda iki buklum oluyoruz, ey Osmanli!

 

Sadece ortu mu? Hayir degil. Sen oralarin tasina bile hayrandin. Kâbe'nin kosesinde duran Haceru'l-Esved'i, sirf Peygamber optu diye korumus, etrafini altinla kaplatmistin. Bu kaplama esnasinda tasin kucuk bir parcasi kirilmisti. Sen o tas parcasini eller uzerinde dualarla Istanbul'a kadar getirtmis, camilerinin ve turbelerinin kapilarina koydurmustun. Bugun Kanunî Sultan Suleyman'in Turbesi ve Sokullu Camii'nin kapisinin uzerine bakip da kara bir tasi, altin cerceveler icinde orada gorunce, hayran oldugun degerlere sahip cikamadigimizi goruyor ve utancimizdan yerin dibine geciyoruz.

 

O'na duydugun sevgiyle cosarak, O'nun cizdigi yoldan bir nebze olsun ayrilmadin. Medine'de diger din mensuplari ile diyalogu kollayan hosgoru Peygamberinin has bir ummeti olarak, sen de dinler arasi hosgorude tarihin sahit olmadigi manzaralari meydana getirmistin. Bugun, yaslilar icin yaptirdigin Daru'l-Aceze'de yan yana duran cami, kilise ve havrayi goruyor ve seni anlayamamis olmanin izdirabini duyuyoruz.

 

Evet, sen cok musfiktin, sen cok vefaliydin, sen o Guzeller Guzeli Peygamberimiz'i en iyi anlayanlardandin. Sen O'nu cok sevdin ve bu anlattiklarimiz gibi daha nice guzelligi O'nun adina sergiledin. Basta da soyledigimiz gibi, deger verene elbette deger verilecekti. Korumaya calisan, korunacakti. Seven, sevilecek; muhabbet duyana, muhabbet duyulacakti. Elbette ki, O da seni unutmadi, seni cok sevdi. Ve ne zaman ki sen O'nun o agizlara tat, guzel adini anarak O'nu cagirdin, O, hemen senin yaninda oldu.

 

Ornek mi istiyorsun, hani sen zorlu Istanbul surlarina tum gucunle yuklendiginde, Ulubatli'n surlarin en yuksegine tirmanmis ve burclara sancagi dikmisti. Kanlar icinde, gozlerini otelere acmak uzere iken; tebessum ediyordu. Sen, ona neden tebessum ettigini sormustun. O da sana, Peygamberimiz'i az once surlarda gezerken gordugunu soylemisti. O Guzeller Guzeli, o gun seni yalniz birakmamisti.

 

Misir seferine cikmistin. Yazin sicaginda, dunyada hemen hicbir canlinin goze alamayacagi bir seye girismistin. Kavurucu Sina colunu gecmek... Hem de dev bir ordu ile. Colun ortalarinda Peygamber'i onunde sana yol gosterirken gormustun. Oyle saygiliydin ki; hemen atindan inmis, kavurucu kumlari yuruyerek katetmeye baslamistin. Sen attan inersin de ordun durur mu, kalabalik ordunun tamami atindan inmis, ve seni takip etmisti. Bu, tarihin durup kulak verecegi bir sahne idi: O, seni oralarda da yalniz birakmamisti.

 

Ya Canakkale! O bambaska bir destan idi. Dunyaya alti yuz sene huzur ve adalet dagitmis iken, bir zaman sonra zaafa dusmustun. Hastalanmis ve elden ayaktan kesilmistin. Sen guclu iken, kose bucak saklanacak yer arayanlar, senin bu durumun karsisinda meydanlarda ileri geri konusmaya baslamisti. En buyuk arzulari da seni bitirmek ve dunyayi arzu ettikleri gibi paylasip tuketmekti. Ve onlar senin uzerine usustuler. Bu senin varlik ve yokluk savasindi. Dusmanin bu ustun gucleri kapina dayanmisti. Ya olecek, ya da oldurecektin. Canakkale sirtlarinda sikistigin bir anda yurekten bir haykirisla yardim istemistin O'ndan, "Yetis, Ya Muhammed! Kitabin gidiyor!" demistin. Sen cagirirdin da O hic durur muydu? Sen O'nun getirdigi din adina bu sirtlarda can verirken, O'nun gonlu hic razi olabilir miydi Medinelerde kalmaya? Zaten Ravzayi Mutahhara'nin turbedârina da oyle dememis miydi ruyasinda; "Ben simdi Medine'mde degilim, Canakkale'deyim... Cok zor durumda olan asker evlâtlarimi yalniz birakmaya gonlum razi olmadi. Simdi onlara yardim ediyorum."

 

Iste dinine yuzyillarca kol kanat gerdigin Yuce Rasûl'un sana duskunlugu.

 

Ne mutlu sana Ey Osmanli! Ne mutlu senin ahlâkî seciyeni anlayarak sana gercek torun olabilenlere. Ne mutlu sevdiklerini sevenlere, ve yine ne mutlu duskun olduklarina duskun olabilenlere.

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: