10 Ekim 2008 Cuma

(Namaz Zamanı) Engelli Anne Baba Olmak

            Engelli Anne Baba Olmak
 
      Engellilerin her zaman yardıma muhtaç olduğunu, kendi ihtiyaçlarını
 
      kendilerinin karşılayamadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Onlar;
 
      işitme, görme ve bedensel engelli; ama hepsi birer anne…Çocukları da
 
      kendilerinin aksine sağlıklı. Hiç merak ettiniz mi bir engelli anne
 
      bebeğini nasıl büyütür, hayata nasıl hazırlar? Onlar, engellerine rağmen
 
      engelleri aşan anneler.
 
      Geceleri uyuyamayan minik bebekler anne babalar arasında hep şikâyet
 
      konusudur. Uykunun en tatlı yerini bölen bir bebek hıçkırığı özellikle de
 
      annelerin kâbusudur aslında. Hele bir de her gece defalarca
 
      tekrarlanıyorsa… Bebeklerin zamanlı zamansız ağlaması genelde ebeveynleri
 
      rahatsız eder. Tabii ki geceleri bölünen her uyku, bir zaman sonra büyük
 
      bir eziyete dönüştüğü için… Haklı olarak; ne var bunda diyebilirsiniz.
 
      Peki, her gece onlarca kez de olsa bebek sesiyle uyanmanın büyük bir nimet
 
      olduğunu düşündünüz mü hiç? Şimdiye kadar aklınıza gelmediyse işitme veya
 
      görme engelli, felçli annelerin hikâyelerini okuyunca bunun şükredilmesi
 
      gereken büyük bir nimet olduğunu anlayacaksınız. Hem de yüreğinizde
 
      hissederek…
 
      Şüphesiz annelik bütün dünyanın kabul ettiği sayılı ortak değerler
 
      arasında. Kadının hayatını değiştiren, onu şefkat, merhamet ve fedakârlık
 
      abidesi haline getiren bir haslet. Beşikten mezara kadar elinden tuttuğu
 
      yavrusunun varlığını hiçbir mutluluğa, sevgiye, huzura değişmeyen bir anne
 
      için hayat, bebeğini kucağına aldığı andan itibaren bir başka anlam
 
      kazanır. Onunla yatar, onunla kalkar; onunla yer, onunla içer… "Annelik
 
      zor zanaat" diye boşuna dememişler. Çünkü yaşananlar meşakkatli, zor bir
 
      süreçtir…
 
      Benim dünyam çok sessiz
 
      Her kadın, fıtratının bir gereği olarak annelik duygusunu tatmayı,
 
      yavrusunu kucağına alıp okşamayı ister. Aynı hülyalar engelli bayanlar
 
      için de geçerlidir. Onlar da sağlıklı çocuklar dünyaya getirmeyi,
 
      yavrularını sevgiyle büyütmeyi hayal eder. Zira bir ev çocuksuz olmuyor.
 
      Gözler görmese de, kulaklar işitmese de, el ele çayırda çimende
 
      koşturulmasa da her evli çift "anneciğim, babacığım" hitabını duymak
 
      istiyor. Bir anne düşünün ki gözleri görmüyor. Bir başkası duymuyor ya da
 
      tekerlekli sandalyesinde yavrusunun isteklerine cevap vermeye çalışıyor.
 
      Hayatta "ben de varım" diyen bu insanlar da anne; ve çocuklarının geleceği
 
      için onlar da pembe hayaller kuruyor... Hem de hayatın önlerine çıkardığı
 
      bütün engellere inat…
 
      Çoğu görme, işitme, bedensel engelli çiftin çocuğu, anne-babalarının
 
      aksine sağlıklı dünyaya geliyor. Bu sonuç aileleri mutlu ederken birçok
 
      sorunu da beraberinde getiriyor. Örneğin, işitme engelli annelerin en
 
      büyük sorunu, bebeklerinin ağlamasını duyamamaları. Bu durum ilk etapta
 
      zihinlerde duygusal çağrışımlar yapsa da aslında işitme engelli ebeveynler
 
      için ciddi bir problem. Çünkü gece karnı acıkıp anne kokusunu özlediğinde
 
      ağlayan bebek, çığlıklarına muhatap bulamıyor. Ya da yaramazlık yaparken
 
      eli kapıya sıkışsa, başından aşağıya kaynar su dökülse yan odadaki
 
      annesinin haberi olmuyor.
 
      Hemen o kadar karamsar olmayın. Çocuklar her ailenin kendince bulduğu
 
      çözümlerle büyüyor. Bu zorlu sınavda da birbirinden farklı hayat
 
      hikâyeleri çıkıyor. Bir bakıma onlarınki "iç konuşması" bol bir yaşam
 
      aslında.
 
      Hamdiye Ayanoğlu () yedi yaşında geçirdiği menenjit hastalığından sonra
 
      işitme duyusunu ve hafızasını kaybeder. Anne-babası işitme engellilerin
 
      kullandığı işaret dilini bilmediği için zor günler geçirir. Ailesiyle
 
      hiçbir zaman tam bir diyalog kuramaz. Kendi çabasıyla okuma-yazmayı, dudak
 
      okumayı öğrenir. 15 yaşında işitme ve konuşma engelli devlet memuru Tuğran
 
      Ayanoğlu ile hayatını birleştirir. Artık daha 'sesli' bir dünyanın kapısı
 
      aralanır kendisine.
 
      Ayanoğlu çifti, "Acaba çocuğumuz da engelli olur mu?" düşüncesine hiç
 
      kapılmadan çocuk sahibi olmak ister. İlk çocukları bir erkektir. Muzaffer
 
      adını verdikleri oğulları gayet sağlıklıdır da. Hayatları renklenmiştir;
 
      ama kısa sürede bir gerçeği fark ederler. Minik Muzaffer'in ağlamalarını
 
      duymuyorlardır. Kendilerince bir formül bulurlar. Muzaffer bebek sürekli
 
      annesinin kollarında uyur. En ufak bir kıpırdama Hamdiye Hanım'a süt
 
      vaktinin geldiğini gösteriyordur çünkü;
 
      Fedakâr anne üç çocuğunu da büyütürken bir gece olsun derin ve aralıksız
 
      uyumaz. Yardıma gelen anneanne, kızının az da olsa rahatça uyuyabilmesi
 
      için kendi kolundan kızının koluna uzanan bir ip bağlar. Bebek ağladığında
 
      anneanne uyanır, aradaki ip birkaç kez çekilir ve anne uyanıp bebeğe
 
      bakar. Bir gün büyük oğlu Muzaffer, gündüz saatinde etraftaki komşuların
 
      bile duyacağı kadar ağlar; ama Hamdiye Hanım çığlıklardan habersizdir.
 
      İçindeki sesi dinleyerek aniden odaya gelir ve neredeyse ağlamaktan
 
      morarıp nefesi kesilen bebeğini muhtemel bir ölümden kurtarır. Şimdi 31
 
      yaşında olan küçük kızı Ebru da bir gün beşiğinden aşağı yüzüstü düşer,
 
      nefessiz kalır. Ebru'yu ölümden bu kez de büyük kardeş Muzaffer kurtarır.
 
      Hislerini işaret diliyle anlatmaya çalışan Hamdiye Hanım, yaşadıklarından
 
      yola çıkarak engelli annelerin çocuk büyütürken engelsiz annelere göre
 
      daha dikkatli olması gerektiğini söylüyor: "Yemek pişirirken, temizlik
 
      yaparken her 15 dakikada bir çocuklara bakardım. İş yaparken değil, arada
 
      gidip gelmekten yorulurdum. Eğer engelli olduğum için çocuklarıma zarar
 
      gelseydi kendimi affetmezdim. Ne yapayım, benim dünyam çok sessiz."
 
      Peki; engelsiz çocuklar anne-babalarının hayatına ne katıyor?
 
      Çocuk küçük yaştan itibaren anne-babanın dış dünyayla kurduğu köprü
 
      oluyor. Görmüyorsa gören gözü; işitmiyorsa duyan kulağı; bedensel
 
      engelliyse sağlıklı bedeni oluyor. Engeliyle barışmış olan bireylerin
 
      yaşam enerjisi yüksektir. Çocukları bu enerjiyi daha da artırıyor.
 
      Engeller yüzünden yarım kalmış hayaller çocuklar üzerinden tamamlanıyor.
 
      Bu da anne-babayı yaşama dair motive ediyor.
 
      __________________
 
Baba akşama gelirken bacaklarımı getirir misin?
 
      Baba akşama gelirken bacaklarımı getirir misin? Engelliler
 
      Günü...(özürlüler değil...) Engelliler Gününde ne yapılır? Bir iki
 
      toplantı...panel...bir iki kuru laf...ve ertesi gün herşey unutulur..Gelin
 
      bu yıl ki Engelliler Gününde EMPATİ yapalım ve birgünlüğüne kendimizi bir
 
      engellinin yerine koyalım ve onları anlamak için çaba harcayalım..çünkü
 
      bizlerin ve yakınlarımızın başına böyle üzücü şeyler gelmediği sürece
 
      hiçbir şey yapmıyoruz...bu üzücü durumlar bize çok uzak gibi geliyor ve
 
      Allah Korusun deyip geçiştiriyoruz...Ama unutmayın ki sağlıklı bile olsak
 
      her an bizlerde birer engelli olabiliriz...Türkiye de 8.5 Milyon Engelli
 
      vatandaşımızın olduğunu biliyor musunuz? Çok büyük bir rakam değil mi? Bu
 
      kadar çok oldukları halde onları çok sık göremiyoruz çünkü çok büyük bir
 
      çoğunluğu evlerinden çıkamıyor ve çıkmak istemiyor...Engelli olmaları
 
      onların değil bizim suçumuz..Sadece para kazanmak için yapılan bozuk ve
 
      plansız yollarda meydana gelen kazalar...Yeterli emniyet tedbirleri
 
      olmayan pahalı ama içi boş arabalar...İş güvenliği tam olarak sağlanmayan
 
      çalışma koşulları...Kısa sürede ehliyet alarak trafiğe salınan trafik
 
      canavarları...Töre ve "oy uğruna" yapılan akraba evlilikleri...daha fazla
 
      para için bilinçli olarak hormonla büyütülmüş besinler...bilinçsizce
 
      geçirilen hamilelik dönemleri...hain terör örgütünün acı sonuçlarından
 
      biri ; GAZİLİK...ve tüm bu üzücü sonuçları denetlemek ve en aza indirmek
 
      elinde olan ama İHMAL eden devlet adamları...8.5 Milyon kişi çok büyük bir
 
      rakam ve biz onlar için hiçbir şey yapmadık...40-50 tane tekerlekli
 
      sandalye dağıtmak bu milyonlar içinde çok az bir sayı ve bunların dağıtımı
 
      sırasında televizyondan izlerken bir şeyler yapıldığını sanıyoruz ama
 
      engelli vatandaşlarımızın sayısı hızla artıyor...LÜTFEN 1(bir) gün de olsa
 
      şunları yapmaya çalışın ya da düşününüz...Gözleri görmeyen bir kadında
 
      makyaj yapmak istemez mi?onun da beğenilmeye hakkı yok mu?....Ayakları
 
      olmayan bir adamın bir mağazanın ayakkabı reyonuna bakarken neler
 
      düşündüğünü biliyor musunuz? Duyma engelli olan bir erkeğin sevdiği
 
      kadının o güzel sesini duyamamasının ne olduğunu bilir misiniz? Tek
 
      bacaklı bir kız çocuğunun OKS sınavı için tercih yapmadan önce okulları
 
      gezerken "daha az basamaklı" okulları tercih listesine almak için
 
      basamakları saydığını biliyor musunuz? Konuşma engelli olan çalışkan
 
      yavrularımızın okullarda çok bildiği sorularda bile elini kaldırmadan
 
      beklediğini ve cevap vermek zorunda kaldıklarında kolay söyleyebildikleri
 
      harfleri kullanmak için nasıl büyük bir çaba harcadığını biliyor musunuz?
 
      Güneydoğuda bacağını ya da kolunu bizler için veren GAZİLERİMİZİN büyük
 
      çoğunluğunun eş,sevgili veya nişanlıları tarafından ilk 1 yıl içinde terk
 
      edildiğini biliyor musunuz? Bir engelli ailesi olmanın ne olduğunu biliyor
 
      musunuz? Engelli çocuğunuzun geleceği için endişe etmekten geceleri
 
      uyuyamamanın ne olduğunu bilir misiniz? Bacakları olmayan ve yürüyemeyen
 
      kız çocuğunun rüyalarında özgürce koşup oynarken nasıl mutlu olduğunu ve
 
      gülümsediğini bilir misiniz? Aynı kız çocuğunun babasına şu soruyu
 
      sorduğunda o babanın nasıl kahrolduğunu düşünebiliyor musunuz? : "baba biz
 
      cennete gittiğimizde benim iki bacağım olacak değil mi?"..Bazı soruları
 
      hiç sevdiklerinize sordunuz mu? Ve GERÇEKTEN asil bir cevap aldınız mı?
 
      Örneğin sevdiğiniz biri ile evlendiniz...akşam çok güzel bir düğün
 
      yaptınız..ve düğün dönüşü bir kaza sonucu gelin ya da damat iki bacağını
 
      kaybetti ve hayatının sonuna kadar yatağa mahkum oldu..bu durumda hayatın
 
      bazı güzelliklerinden mahrum olarak,büyük bir sadakat ile o yatağa mahkum
 
      eşi için canını dişine takıp o durumda bile onunla hayatı paylaşmak
 
      isteyecek ve ASLA pişman olmayacak kaç kişi tanıyorsunuz?( Böyle üzücü bir
 
      durumda bile asla ayrılmayı düşünmeyen,aldatmayan ve hayatı paylaşmaktan
 
      mutlu olmak demek= GERÇEK SEVGİ...)..isterseniz bu mesajı okuduktan sonra
 
      sizinle hayatı paylaşan ya da paylaşmak isteyen sevdiklerinize bir sorun
 
      bakalım...aldığınız "gerçekçi yanıtlar" sizin ne kadar şanslı olduğunuzun
 
      ve sevildiğinizin bir işaretidir...Ama bu kadar şanslı olmayan ve hayata
 
      küsen o kadar çok engelli insanımız var ki...Sevgiyi ve aşkı sütun gibi
 
      bir bacakta ya da pürüzsüz bir ciltte arayan bir toplumda engelli olarak
 
      hayatı paylaşacak birilerini aramak ne acı...neden bir görme engelli başka
 
      bir görme engelli ile evlenmek zorunda..ya da neden böyle insanlarımızı
 
      bir araya getirip evlendirmek isteriz? kalbin engelli olur mu? Gittikçe
 
      BENCİLLEŞEN bir toplumda engelli olmak çok zor...Lütfen tüm bunları bir
 
      günde olsa düşünelim...örneğin evde olduğunuz bir gün sabahtan akşama
 
      kadar tüm işlerinizi gözünüzde siyah bir bantla yapın ve sabah
 
      bağladığınız bantı hiç çıkarmadan geçirdiğiniz o bir günde görme engelli
 
      olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlayın...ya da sabah bir kolunuzu bir
 
      iple arkadan bağlayın ve tüm günü tek kolla geçirmeye çalışın...o
 
      vatandaşlarımızı anlamak demek onlar için gerekeni yapacak bilince ulaşmak
 
      demektir..ve bu ÇOK önemli...Neden 550 milletvekilimiz arasında çok az
 
      sayıda engelli vatandaşımız var? Ülke yönetmek için kol ve bacak mı
 
      gerekir? Kolları ve bacakları tam olanların yaptıkları rezillikler ortada!
 
      Neden engelliler için kurulan derneklerde çoğunlukla engelli
 
      vatandaşlarımız çalışır? Duyarlı olmak için bir organımızı kaybetmek mi
 
      gerekir? Geçen gün dünya engelliler futbol turnuvası yapıldı ve bir çok
 
      ülkeden bacakları olmayan koltuk değnekli insanlar MÜCADELE verdi..bu
 
      karşılaşmaları izleyenler hayrete düştü...çünkü bu güzel insanlar o çok
 
      övündüğümüz futbol takımımızda oynayan futbolcularımızdan! çok daha hızlı
 
      koştular ve daha ataktılar (gerçektir...izleyenler görmüştür..)..ve asla
 
      yılmadılar...sonuçta devletimiz bu yılmadan mücadele eden futbolcularımıza
 
      5 milyar gibi bir rakam ödül verirken kulübede oturup sakız çiğneyenlere
 
      100 milyarlarca lira verdi...Lütfen şunu hiç unutmayalım; ENGELLİ
 
      VATANDAŞLARIMIZ normal ve sağlıklı olan bizlerden çok daha AZİMLİDİR..ve
 
      onların hayata katılmaları için elimizden gelen küçük ya da büyük herşeyi
 
      yapalım...Bu İNSAN olmamızın en BÜYÜK işaretidir...HİÇ BİRŞEY yapmak
 
      istemeyenler; lütfen, en azından şunu yapın : ONLARA ACIYARAK
 
      BAKMAYIN...Küçük kız o kadar şekerdir ki yüzüne bakmaya
 
      doyamazsınız..doğuştan iki bacağı yoktur ve 4 yaşında olduğu için hala
 
      içinde bulunduğu durumu anlayamaz...televizyonda gördüğü çocukların iki
 
      bacağı olduğunu gördüğünde anne ve babasına hangi soruyu sorması
 
      gerektiğini bile bilemez...Bayramlık hiç kırmızı ve parlak ayakkabısı
 
      olmamıştır....ilk emekleyip adımlar attığını gören yoktur...ama o kadar
 
      tatlı,güzel ve masumdur ki...Bir gün babası işe giderken güzel kızına
 
      sorar : Kızım sana akşama gelirken ne getireyim? Babası 4 yaşındaki güzel
 
      kızının şeker ya da bebek demesini beklerken o güzel kız çok masum ve
 
      yürekten şunu ister:"Baba akşama gelirken bacaklarımı getirir misin? Dini
 
      kullanıp BİZLERİ bu durumlara sokan ve geleceğimiz için endişe içinde
 
      bırakan AHLAK ÖZÜRLÜ sorumuluların YOK OLDUĞU bir TÜRKİYE de ENGELLİ
 
      VATANDAŞLARIMIZIN daha iyi şartlarda yaşaması dileklerimle
 
Derleyen
 
Hakan Kılıç
 
(buseliğe Dokunuş)
 
(Engelli Platformu)
 
 
 

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: