1 Mayıs 2009 Cuma

(Namaz Zamanı) “Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır..." hayırlı cumalar gönül dostlarım baki selam ve dua ile


 




Sıfır Almayalım, Sıfır Olalım




Yalnızca tebessüm ettirmeyen, derin ve ince manalar yüklü bir fıkra.
Fıkra şöyleydi; Büyük makamda bulunan birisi, yanındakiler arasında dalkavukluğu(yağcı, yalaka) meşhur birisine "sıfır nedir?" diye sormuş. Cevap bir dalkavuğa yakışır şekildedir "Sizin huzurunuzda ben" demiş. Bu fıkrayı okuyunca müthiş etkilendim, bir kul olarak söylemem, vicdanımda his etmem gereken bir söz, dalkavuğun ağzında yankılanmıştı. Mülkün Sahibinin "Ey insanlar! Sizler Allaha karşı fakirlersiniz"(Fatır,15) fermanını düşündüm. Evet, gerçekte sıfır bendim. Allahın huzurunda bir sıfırdım. Elimde ne varsa, elim de, her şeyim de, onundu, ondandı.

Elimdekileri alsa geriye ne kalırdı ki? Ben ise, askerin kullanması için, emaneten verilen silaha, benim silahım demesi gibi, benim elim, benim gözüm diyordum. Bu vehmi bir söyleyişti, çünkü herkes düşünse anlayacaktı ki, benim gözüm demek, bana emanet edilen göz demekti. Gözümün yapılmasında, şimdiki işleyişinde en ufak bir emeğim olmamıştı ve olmuyordu ki sahipleneyim. İşte emanet olduğunu unutanlar sahiplendiler, sahiplenince de başkasının(Allahın) malını rızasına ve yaratılış gayesine uygun olmayan şekilde kullanmaya başladılar. Bana ait olmayan bir elbiseyle nasıl böbürlenebilirdim ki, ama sıfırlığımı hatırlayamadım ve emanete hıyanetler işledim, işlemekteydim…

Sıfır üzerine değerlendirmelere devam edelim.

Binlerce sıfır bir araya gelse, bir artma, bir değişiklik olmaz. Hapisteki birinin, diğer mahkûmlardan beklentisinin olması ne kadar saçma ise, hepimiz de mahkûmlar gibi aciziz. Sıfırlardan, mahkûmlardan, yüz çevirip, her şeyin sahibine "İyyâke na'budu ve iyyâke nestaîn " ile yalvarıp, ondan yardım bekleyelim.

Bir mikrobun yere serdiği canlılar olarak acizliğini bilen, havanın, güneşin, rızıkların muhtaçlısı olarak, fakirliğini anlayan kullarından olduğumuzu ispat edelim. İddia ispat ister. İnsanın tam anlamıyla kendini unuttuğu, kendinden geçtiği, kendini sıfırladığı an ise secde idi. Bu bitiş yeri Âlemlerin sahibine en yakın olunan yerdi. "Sadakalar… fakirler içindir"(Tevbe,60) Ayeti, Allahın ikramlarının, kendini sıfır bilenlere, fakir bilenlere geldiğini ilan etmekteydi. Zengin olan, fakire yardım ettiği gibi, sonsuz "Gani" olan Allah ta, huzurunda kendini sıfır bilenlere burada da ötede verecekti.

Kendini, Âlemlerin sahibinin huzurunda sıfır bilen, her şeyini ona borçlu, hatta her şeyin onun olduğunu anlayan bir insan, artık çalımlı yürür mü, desinler arzusu taşır mı, diğer sıfırlara tepeden bakar mı? Kendini diğer varlıklardan üstün görme kanserine yakalanır mı?

Sıfırın zirvesinde oturan ve gerçek varlığa kendini sıfırlamakla ulaşılacağının dersini veren Peygamber Efendimiz den (s.a.s) ders alanlar, bize ibretlik sözler söylemişlerdir. Mesela: İmamı Rabbani bir hayvanı göstererek ben şu hayvan gibiyim derken bu inceliği dillendiriyordu. Bediüzzaman Said Nursi "Sözler'deki hakaik (gerçekler) ve kemalât (üstünlük, mükemmellik) benim değil Kur'ân'ındır. Ve Kur'ân'dan tereşşuh etmiştir (sızma). Risaleler kendi malım değil, Kur'ân'ın malı olarak Kur'ân'ın reşehat-ı meziyatına (Kur'ân'dan sızıntılar) mazhar olduklarını izhar etmeye (açıklamaya) mecburum. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri (özellikleri) kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim." derken bu anlayıştaydı ve Allah katında büyük olanlar, ellerindeki emanet olan, mallarını, mülklerini, ilimlerini, kısacası her şeylerini ondan bilmekle, onun bilmekle büyük olmuşlardı.

İlim dünyasında ve bilgisayar dilinde ki yazılar "nokta" ların bir araya gelmesiyle yazılır. Varlıkların aslı olan atom "nokta" dır. Ağacın özü olan çekirdek bir "nokta" dır. Allah'a en yakın yer ve an olan secdede "nokta" gibiyizdir. Nokta(.) ise eski yazı dilinde(arapça) sıfırdır. Yani her şey sıfırdan oluşur diyebiliriz. Kullandığımız yazı dilindeki sıfır(0) bile gururlu içi şişirilmiş bir sıfırdır. Hatta Kuran fatihada, fatiha besmelede, besmelede be harfinin noktasında gizlenmiştir. Nokta çekirdeğine ağacı sıkıştıran kudret, besmelenin be harfinin noktasına da Kuranı yerleştirebilir ve öyledir. Kendilerini sıfır bilenler ispatını da namazlarının secdeleriyle ilan ederler.

Nefsimizi ikna etmek için şöyle bir düşünelim, Televizyonlarda, gazetelerde, hemen her yerde ilanlar ile denilse ki "Falan şahıs, dünyanın en zenginidir" eğer O şahıs, her taraftaki bu ilanlara inansa ve var mı benden zengin kimse? dese, Ona demezler mi, cebine bir bak, sermayen nedir ki sen onlara inanıyorsun? Cebine baksa 5 lirası var, anlar ki gerçekte öyle zengin değilmiş, dünyadaki herkes sen zenginsin dese de, artık onu inandıramaz. "Bütün halk beni medh ü senâ etse, beni inandıramazlar ki iyiyim, sahib-i kemâlim." Said Nursi.

Bizde nefsimizin hilelerine, çevrenin övgülerine karşılık, cebimize baksak ki, sermayemiz acizlik, fakirlik, mikroba yenilebilen zayıflıkta fani bir varlığız, o zaman haddimizi bilir, sıfır olduğumuzu anlar, secde ile imzamızı atarız.

Eğer, boyumuz 1,5 metre ise, sandalyeye çıkmamız gerçekteki boyumuzu değiştirmeyecektir. Eğer, gerçekte hiç bir şeye sahip olmayan "emanetçiler" isek, makamlara çıkmamız, mal bekçiliklerimiz bizim "sıfır" lılığımızı değiştirmez. Biz kendimizi kandırsak da.

Ne mutlu kendini sıfır bilip, haddini bilenlere
Ne mutlu sıfırlaşıp, saflaşan ve sonsuz zatı bulanlara.

Turan Tekin

 
--------------------------------------------------------------------------------------------------------

Boğazdan giden can   
Can Boğazdan gelir derler ve devam ederler, yine boğazdan gider… Canın can olarak devam etmesi için yemek ve içmek kadar tabii bir şey yok; helalinden, temiz olanından, dikkatle ve tefekkürle yudumlamak, tezekkürle sonlandırmak; Şifa üstüne şifa, rızık üstüne rızık, beden can gibi, ruh canı da ilgilendiren yemek biçimi, içmek şekli…

Bismillah her hayrın başı, rızık hayattan sonra en sırlı hakikat; şükrün ve hamdin anahtarı, kulluğun kameti… Kâinattan süzülmüş yiyecekleri besmele ile başlamak en başta yapılması gereken; nimetten önce mün'imi düşünme, bütün sebepleri kesip atma ameliyesi, gafleti atma fiili…

Aklı, latifeleri, dili, gözü, nimetin tadını anlama, şükrü çeşitlendirmede kullanma; nimetin lezzetini geniş bir daireye taşır, kalbi de doyurur, ruhu da; yeryüzünü bir sofra-i Rahmana dönüştürür, ahireti daha geniş sonsuz sofra olarak açar… Bir yudum nimet ne kadar geniş daireler açtı, doyumsuz lezzetler sofrasına taşıdı…

Böylesi dirilikte yenen nimet, gaflet verir mi, hastalığa sebep olur mu, nefsi şımartır mı, şeytani desiselere açık kapı bırakır mı? Nasıl kazanırsanız öyle harcarsınızda olduğu gibi, yemek nasıl yenirse aynı şekilde harcanır; hamdle başlanıp, tefekkürle sürdürülen, şükürle sonlandırılan yemek, aynı şekilde hamd ve ibadetle harcanır, kulluk yolunda tüketilir…

Gafletle midenin şişkinliği, kalbi daraltır, ruhu karartır, latifeleri isyankâr kılar, hayatı hebaen mensur solutur, şeytanı yakın eder, zevklere daldırır… Zevklere daldıkça gaflet kalınlaşır, hakikat görünmez olur, hayatın hayrı kaçar, ibadetler ağır yük gibi gelir; gelinen nokta kör bir kuyu, doymak bilmez bir boğaz… Ne harpler yaşanır o boğazda; anlık zevklerde bekayı bulmak adına, her serabın bitişi başka bir serabın peşinden koşturur…

Koşa koşa yorulur, boğaz uğruna boğazdan olur, gün olur, can uçuverir ten kafesinden… Berzah boğazında, gafletle geçirilen ömrün ilk muhasebesi yapılmaya başlanır; ya çukura atılır veya bahçeye sevk edilir…

Bir nefes, bir lokmada, bin hikmeti görmek, hayatı bin dirilikte yaşamak, zamanı bin canlı geçirmek demek; Beden sağlıklı, ruh diri, kalp rahat, latifeler sakin, akıl duru, vicdan canlı… Tefekkür, tevekkül, tezekkür, takva ile harcanan enerji, sonsuzluk deposunu doldurur… Burada denen her elhamdülillah orada canlı nimete dönüşür, cana can olur; evet, can boğazdan gelir…

Kulağımıza küpe, ağzımıza ve midemize kilit olacak bir hakikat: " Ekser insanların aç kaldığı bu zamanda ve çok karışmış ve haram ve helal fark edilmeyecek bir tarzda gelmiş ve şüpheli mal hükmünde ve manen müşterek olan erzak-ı umumiyeden helal almak için miktar-ı zaruriyet derecesinde kanaat ediyorum diye bu mecburi belaya bir riyazet-, şer'iyye nazariyle bakmaktır"

Bu iki pencereden bakınca yemeden önce ne kadar düşünmeli değil mi?

Hüseyin Eren

 

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 


 

Akmayan bir mürekkebin derdini bilir misin hiç?
Akmak için çırpınan bir damla olsun kağıda değmek için yalvaran Meşk etmek meşk edipte yükselmek için Sema'ya durmadan Dua eden mürekkebi bilir misin ?

Bilmezsin..
Bilemezsin..
O mürekkep ki bir 'Vav' için dalga dalga kıvrılan
O mürekkep ki 'Elif' olabilmek için yalvaran..
Kalemi kendine Leyla bellemiş o mürekkebi anlayamazsın..

Abdest ile varmak ister Leyla'sı bellediği kaleme..
Temiz bir buluşma ister o mürekkep tertemiz..
Bu büyük buluşma için hazırlık ister mürekkep kaşları dimdik olsun ister
Böyle ister ki her kağıda dokunuşunda Leyla'ı ile o İlahi harfleri hakkı ile Meşk edebilsin...
Güzel kokular içinde buluşmak ister mürekkep kalem ile
O leyla bellediği kalem kendisine her dokunuşunda misk-i amber kokularına hasretini daha bir demlemek ister
Gözyaşı ister mürekkep Leyla' beklerken
O Leyla tutan ellerdeki gözleri bir Nur pınarı ister
Hiç bir söz olmaksızın buluşmak ister mürekkep Leylası ile
Herşeyi lal herşeyi hiç bellemek ister O an
Yalnız Leylası bellediği kalemi geldiğinde konuşmak ister o siyah Nuru ile
Onsuz tek harf konuşmaya dili varmaz

Ve o buluşma anında kendisini buluşturan o Vesile-i İnsan bu alemden
Kalem ile mürekkep arasından
Leyla ile Mecnun arasından çıksın ister

Mürekkep
Hasret kaldığı Leylasına kavuştuğunda dayanamaz ve her bir dokunuşda bir başka Meşk eder

Ve her meşkde o vesile-i İnsanı yok eder...

 

 

 

 
 
 
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Bir gün haber alırsın;
Arkadaşlarından biri evleniyordur..
Tüm iyi niyetinle belki de sadece latife olsun diye;
Seni de kaybettik dersin...

Ve o an fark edersin ki
Her kaybediş kötü değildir..!

Anlarsın "Her şey de bir hayır vardır" diyeni
Açıklığa kavuşur  
"Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır.

Sizler bunu bilmezsiniz" ilahi ifadesi....
Tabi ifade zaten açıktır da zihin kapalıdır...
İdrak için sebeplere ihtiyaç duyar bazen...

Sebeplerde yerini bulunca düşünürsün...
"
Düşün
" diyen Kitab-ı Mukaddes'ten başlayarak..
"Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için
ibretler vardır"(
HİCR-75)

Düşündükçe
sevinmeye başlarsın kaybettiklerin için
Kötü anılarını, ölümleri acıları, yanlışları eksikleri...
Hatırladıkça, iyi ki her zaman hatırlamıyorum.
İyi ki bazen
kaybediyorum
dersin..

Bazen bir dost neler hatırlatır insana..
Hem de
KAYBederken.!!


" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
 





Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!

Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!

Yeni nesil Windows Live Services'ı ücretsiz edinin. Buraya tıkla!

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: