Bir Hasret Yolculuğu İlk Umre
Bir rüya... Ama herhangi birinin rüyası değil, Allah Rasulü s.a.v.'in rüyası. Müminler, rüyada korkmadan çekinmeden Mescid-i Haram'a giriyorlar. Saçlarını tıraş etmişler, bir kısmı da kısaltmış...
Hicretin altıncı yılında Efendimiz s.a.v., gördüğü rüyayı Medine mescidinde anlatınca, Sahabe-i Kiram'ın gözleri parladı. Efendimiz s.a.v.'i dinlerken sanki özlemiyle yanıp tutuştukları Kâbe'ye giriyorlardı. Heyecanlandılar, duygulandılar. O günden sonra her an Allah Rasulü'nden gelecek yola çıkma emrini beklemeye başladılar.
Yola Çıkma Vakti
Sonra bir gün beklenti gerçekleşti. Efendimiz s.a.v. umre için hazırlık yapmalarını emir buyurdu. Sevinç ve heyecan içinde hazırlanıp, Allah Rasulü s.a.v.'le birlikte yola çıktılar. Medine-i Münevvere'nin sekiz kilometre dışında bulunan Zülhuleyfe'den ihrama girdiler. Sayıları bin beş yüz civarındaydı. Kurban etmek üzere de yetmiş deve seçmişlerdi.
Bu yolculuk bir ibadet yolculuğu idi. İnananların kıblesi ve Allah'ın evi olan Kâbe'yi ziyaret edecekler, Safa ile Merve Tepeleri arasında sa'y yapacaklardı. Bunun için yanlarına yolcu silahı olan kılıçtan başka bir silah almamışlardı.
Kafile Mekke-i Mükerreme'ye doğru yol alıyordu. Herkes bir duygu yoğunluğu yaşıyordu. Kâbe-i Muazzama'ya, Allah'ın evini ziyaret için yola çıkmanın Allah'a misafir olmak anlamına geldiğini en iyi onlar biliyordu. İçlerinde Mekkeli olanların ise bir de vatan hasreti vardı.
Düşman Pusuda
Mekke-i Mükerreme'ye seksen kilometre uzaklıkta bulunan Usfan'a geldiklerinde mola verdiler. Bu esnada Mekke'den haber geldi; müşrikler ne pahasına olursa olsun onları Mekke'ye sokmayacaktı. Hatta savaş için hazırlanmışlar, Mekke ile Usfan arasında birliklerini toplamaya başlamışlardı. O zamanlar henüz müslüman olmayan Halid b. Velid komutasında bir hücum birliğini de müslümanların üzerine yollamışlardı.
Rasul-i Ekrem s.a.v. bu haberi alınca, tenha yolları kullanarak Cidde yönünde Mekke'ye on yedi kilometre mesafede bulunan Hudeybiye'ye ulaştı. Hudeybiye, hem Harem'in mikat sınırı (hacıların ihrama girdiği yer), hem arka tarafı dağ, Mekke'ye bakan tarafı geniş düzlük olan bir yerdi. Allah Rasulü s.a.v. Mekke müşriklerine buradan haber gönderdi. Niyetlerinin sadece Kâbe ziyareti ve ibadet olduğunu bildirdi. İhramlı olduklarını ve kurban etmek üzere develer getirdiklerini iletti.
Fakat müşrikler inatlarından vazgeçmiyordu. Nihayet Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz Hz. Osman r.a.'ı elçi olarak gönderdi. Müşrikler önce Hz. Osman r.a.'a yumuşak davrandılar. Hatta dilerse Kâbe'yi tavaf edip ibadetini tamamlayabileceğini bile söylediler. Ancak Hz. Osman r.a., Rasulullah s.a.v. ziyaret etmedikçe Kâbe'yi ziyaret etmeyeceğini söyleyince müşrikler öfkelendiler ve Hz. Osman r.a.'ı hapsettiler.
Hz. Osman r.a.'ın gecikmesi çeşitli söylentilere sebep oldu. Hatta şehit edildiği haberleri yayıldı.
Savaş İçin Biat
Hudeybiye'de bir ağaç vardı, bir semure ağacı. Efendimiz s.a.v. o ağacın altına oturdu ve orada bulunan ashabının her birinden biat aldı. Bu canı üzerine bir söz vermeydi. Her bir sahabi geliyor, elini Efendimiz s.a.v.'e uzatıyor ve Allah adına söz veriyordu. Rasul-i Ekrem s.a.v., Hz. Osman adına da biat aldı. Sol elini Hz. Osman adına sağ eline uzatarak...
O ağacın altında biat edenlerden Yüce Mevlâ razı olduğunu bir ayet ile Efendimiz s.a.v.'e bildirdi. (Fetih, 19)
"Rıdvan Biatı" adını alan bu sözleşmeyi duyan Mekke müşrikleri telaşa kapıldı. Hz. Osman r.a.'ı serbest bırakmanın yanında anlaşma yollarını aramaya koyuldular. Sonunda Hudeybiye anlaşması diye bilinen meşhur anlaşma ortaya çıktı. İlk bakışta müslümanların aleyhinde gibi gözüken, ama Hudeybiye'den Medine'ye dönerken Fetih suresinde Yüce Mevlâ tarafından "apaçık bir fetih" olarak adlandırılan büyük bir zafer idi Hudeybiye.
Hudeybiye Anlaşması
Hudeybiye anlaşması esnasında bütün müslümanları çok duygulandıran birkaç olay gerçekleşti. Anlaşma maddelerinden birisi; "Kureyş'ten biri Medine'ye gelirse, o kişi Mekke'ye geri gönderilecek. Peygamberimizin etrafından bir kişi Kureyş'e dönerse onlar onu iade etmeyecek." şeklindeydi. Tam anlaşmanın imzalanacağı esnada müşriklerin temsilcisi olan Süheyb b. Amr'ın oğlu Ebu Cendel, çıkageldi.
Ebu Cendel r.a. daha önce müslüman olmuş, ama babası tarafından Mekke'de hapsedilmişti. O da bir yolunu bulup kaçmış ve üzerinde işkence izleri belli bir halde Hudeybiye'ye kadar gelmişti. Efendimiz s.a.v.'den kendisini babasına teslim etmemesini istiyordu. Babası Süheyb de anlaşma gereği oğlunu teslim etmeleri gerektiğini, aksi takdirde anlaşmanın bozulacağını söylüyordu. Efendimiz s.a.v. başta olmak üzere bütün müslümanların içi parçalanıyordu. Sonunda içi yana yana Efendimiz s.a.v. Ebu Cendel'i işkence yapılmayacağı sözünü alarak babasına teslim etti.
Anlaşma imzalandı. Mekke müşrikleri gitti. Anlaşma gereği müslümanlar Hudeybiye'den geri dönecekti.Ama hiç kimse buna inanamıyordu. Hâlâ Mekke'ye girebilecekleri ümidini taşıyorlardı. Efendimiz s.a.v. "haydi kurbanlarınızı kesin!" buyurmasına rağmen, hiç kimsenin eli kolu kalkmıyordu. Efendimiz s.a.v. emrini tekrar etmesine rağmen, yerinden kalkıp kurbanını kesecek güç bulamadı kimse kendinde.
Ashab-ı Kiram'ın Üzüntüsü
Efendimiz s.a.v. çadırına girdi. Çok üzgündü. Ne zaman bir emir buyursa sözü biter bitmez yerine gelirdi. Ümmü Seleme r.a. annemiz Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e kurbanını kesip tıraş olmasını önerdi. Kendisinden sonra bütün sahabilerin de öyle yapacağını söyledi.
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz kurbanını kesince, Sahabe-i Kiram r.a.'ın hepsinin kurbanlarını kesmeye başladığını gördü. Üzgündüler ama Efendimiz s.a.v.'e olan bağlılıkları onlara bu olayda nice hikmetin olduğunu bildiriyordu.
Hudeybiye anlaşması gereği geri verilen Ebu Cendel r.a. ve Ebu Basir r.a. gibi genç sahabiler Mekke ile Medine arasında bir dağa yerleşti. Mekke kervanlarını vurmaya başladılar. Müşrikler onlardan o kadar rahatsız oldular ki ilgili maddenin kaldırılıp bu gençlerin Medine'ye kabul edilmelerini bizzat kendileri istediler.
Hudeybiye anlaşmasından iki sene sonra müşrikler anlaşmaya aykırı davrandılar ve Rasul-i Ekrem s.a.v., büyük bir ordu ile Mekke'yi fethetti.
Hudeybiye ile meydana gelen fütühatı, Yüce Mevlâ'nın bize de nasip etmesini dilemeliyiz. Ebu Cendel sadakatine sahip olmayı istemeliyiz. Rıdvan biatını yapanlarla bir olup onların ellerinin arasından elimizi Efendimiz s.a.v.'e uzatarak biat ettiğimizi düşünmeliyiz. Ne olursa olsun ümitsizliğe asla düşmememiz gerektiğini onlardan öğrenmeliyiz.
Yüce Mevlâ bizi onlardan ayırmasın.
Hicretin altıncı yılında Efendimiz s.a.v., gördüğü rüyayı Medine mescidinde anlatınca, Sahabe-i Kiram'ın gözleri parladı. Efendimiz s.a.v.'i dinlerken sanki özlemiyle yanıp tutuştukları Kâbe'ye giriyorlardı. Heyecanlandılar, duygulandılar. O günden sonra her an Allah Rasulü'nden gelecek yola çıkma emrini beklemeye başladılar.
Yola Çıkma Vakti
Sonra bir gün beklenti gerçekleşti. Efendimiz s.a.v. umre için hazırlık yapmalarını emir buyurdu. Sevinç ve heyecan içinde hazırlanıp, Allah Rasulü s.a.v.'le birlikte yola çıktılar. Medine-i Münevvere'nin sekiz kilometre dışında bulunan Zülhuleyfe'den ihrama girdiler. Sayıları bin beş yüz civarındaydı. Kurban etmek üzere de yetmiş deve seçmişlerdi.
Bu yolculuk bir ibadet yolculuğu idi. İnananların kıblesi ve Allah'ın evi olan Kâbe'yi ziyaret edecekler, Safa ile Merve Tepeleri arasında sa'y yapacaklardı. Bunun için yanlarına yolcu silahı olan kılıçtan başka bir silah almamışlardı.
Kafile Mekke-i Mükerreme'ye doğru yol alıyordu. Herkes bir duygu yoğunluğu yaşıyordu. Kâbe-i Muazzama'ya, Allah'ın evini ziyaret için yola çıkmanın Allah'a misafir olmak anlamına geldiğini en iyi onlar biliyordu. İçlerinde Mekkeli olanların ise bir de vatan hasreti vardı.
Düşman Pusuda
Mekke-i Mükerreme'ye seksen kilometre uzaklıkta bulunan Usfan'a geldiklerinde mola verdiler. Bu esnada Mekke'den haber geldi; müşrikler ne pahasına olursa olsun onları Mekke'ye sokmayacaktı. Hatta savaş için hazırlanmışlar, Mekke ile Usfan arasında birliklerini toplamaya başlamışlardı. O zamanlar henüz müslüman olmayan Halid b. Velid komutasında bir hücum birliğini de müslümanların üzerine yollamışlardı.
Rasul-i Ekrem s.a.v. bu haberi alınca, tenha yolları kullanarak Cidde yönünde Mekke'ye on yedi kilometre mesafede bulunan Hudeybiye'ye ulaştı. Hudeybiye, hem Harem'in mikat sınırı (hacıların ihrama girdiği yer), hem arka tarafı dağ, Mekke'ye bakan tarafı geniş düzlük olan bir yerdi. Allah Rasulü s.a.v. Mekke müşriklerine buradan haber gönderdi. Niyetlerinin sadece Kâbe ziyareti ve ibadet olduğunu bildirdi. İhramlı olduklarını ve kurban etmek üzere develer getirdiklerini iletti.
Fakat müşrikler inatlarından vazgeçmiyordu. Nihayet Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz Hz. Osman r.a.'ı elçi olarak gönderdi. Müşrikler önce Hz. Osman r.a.'a yumuşak davrandılar. Hatta dilerse Kâbe'yi tavaf edip ibadetini tamamlayabileceğini bile söylediler. Ancak Hz. Osman r.a., Rasulullah s.a.v. ziyaret etmedikçe Kâbe'yi ziyaret etmeyeceğini söyleyince müşrikler öfkelendiler ve Hz. Osman r.a.'ı hapsettiler.
Hz. Osman r.a.'ın gecikmesi çeşitli söylentilere sebep oldu. Hatta şehit edildiği haberleri yayıldı.
Savaş İçin Biat
Hudeybiye'de bir ağaç vardı, bir semure ağacı. Efendimiz s.a.v. o ağacın altına oturdu ve orada bulunan ashabının her birinden biat aldı. Bu canı üzerine bir söz vermeydi. Her bir sahabi geliyor, elini Efendimiz s.a.v.'e uzatıyor ve Allah adına söz veriyordu. Rasul-i Ekrem s.a.v., Hz. Osman adına da biat aldı. Sol elini Hz. Osman adına sağ eline uzatarak...
O ağacın altında biat edenlerden Yüce Mevlâ razı olduğunu bir ayet ile Efendimiz s.a.v.'e bildirdi. (Fetih, 19)
"Rıdvan Biatı" adını alan bu sözleşmeyi duyan Mekke müşrikleri telaşa kapıldı. Hz. Osman r.a.'ı serbest bırakmanın yanında anlaşma yollarını aramaya koyuldular. Sonunda Hudeybiye anlaşması diye bilinen meşhur anlaşma ortaya çıktı. İlk bakışta müslümanların aleyhinde gibi gözüken, ama Hudeybiye'den Medine'ye dönerken Fetih suresinde Yüce Mevlâ tarafından "apaçık bir fetih" olarak adlandırılan büyük bir zafer idi Hudeybiye.
Hudeybiye Anlaşması
Hudeybiye anlaşması esnasında bütün müslümanları çok duygulandıran birkaç olay gerçekleşti. Anlaşma maddelerinden birisi; "Kureyş'ten biri Medine'ye gelirse, o kişi Mekke'ye geri gönderilecek. Peygamberimizin etrafından bir kişi Kureyş'e dönerse onlar onu iade etmeyecek." şeklindeydi. Tam anlaşmanın imzalanacağı esnada müşriklerin temsilcisi olan Süheyb b. Amr'ın oğlu Ebu Cendel, çıkageldi.
Ebu Cendel r.a. daha önce müslüman olmuş, ama babası tarafından Mekke'de hapsedilmişti. O da bir yolunu bulup kaçmış ve üzerinde işkence izleri belli bir halde Hudeybiye'ye kadar gelmişti. Efendimiz s.a.v.'den kendisini babasına teslim etmemesini istiyordu. Babası Süheyb de anlaşma gereği oğlunu teslim etmeleri gerektiğini, aksi takdirde anlaşmanın bozulacağını söylüyordu. Efendimiz s.a.v. başta olmak üzere bütün müslümanların içi parçalanıyordu. Sonunda içi yana yana Efendimiz s.a.v. Ebu Cendel'i işkence yapılmayacağı sözünü alarak babasına teslim etti.
Anlaşma imzalandı. Mekke müşrikleri gitti. Anlaşma gereği müslümanlar Hudeybiye'den geri dönecekti.Ama hiç kimse buna inanamıyordu. Hâlâ Mekke'ye girebilecekleri ümidini taşıyorlardı. Efendimiz s.a.v. "haydi kurbanlarınızı kesin!" buyurmasına rağmen, hiç kimsenin eli kolu kalkmıyordu. Efendimiz s.a.v. emrini tekrar etmesine rağmen, yerinden kalkıp kurbanını kesecek güç bulamadı kimse kendinde.
Ashab-ı Kiram'ın Üzüntüsü
Efendimiz s.a.v. çadırına girdi. Çok üzgündü. Ne zaman bir emir buyursa sözü biter bitmez yerine gelirdi. Ümmü Seleme r.a. annemiz Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e kurbanını kesip tıraş olmasını önerdi. Kendisinden sonra bütün sahabilerin de öyle yapacağını söyledi.
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz kurbanını kesince, Sahabe-i Kiram r.a.'ın hepsinin kurbanlarını kesmeye başladığını gördü. Üzgündüler ama Efendimiz s.a.v.'e olan bağlılıkları onlara bu olayda nice hikmetin olduğunu bildiriyordu.
Hudeybiye anlaşması gereği geri verilen Ebu Cendel r.a. ve Ebu Basir r.a. gibi genç sahabiler Mekke ile Medine arasında bir dağa yerleşti. Mekke kervanlarını vurmaya başladılar. Müşrikler onlardan o kadar rahatsız oldular ki ilgili maddenin kaldırılıp bu gençlerin Medine'ye kabul edilmelerini bizzat kendileri istediler.
Hudeybiye anlaşmasından iki sene sonra müşrikler anlaşmaya aykırı davrandılar ve Rasul-i Ekrem s.a.v., büyük bir ordu ile Mekke'yi fethetti.
Hudeybiye ile meydana gelen fütühatı, Yüce Mevlâ'nın bize de nasip etmesini dilemeliyiz. Ebu Cendel sadakatine sahip olmayı istemeliyiz. Rıdvan biatını yapanlarla bir olup onların ellerinin arasından elimizi Efendimiz s.a.v.'e uzatarak biat ettiğimizi düşünmeliyiz. Ne olursa olsun ümitsizliğe asla düşmememiz gerektiğini onlardan öğrenmeliyiz.
Yüce Mevlâ bizi onlardan ayırmasın.
O Günlerin Anısına
Şimdilerde Hudeybiye, eski Cidde yolu üzerinde "Şemsiye" isminde küçük bir yerleşim birimi. Hacca veya umreye giden müslümanların oradan ihrama girerek bir umre daha yaptıkları bir mikat yeri. Efendimiz s.a.v.'in biat yapmış olduğu ağacın yerine Osmanlı dedelerimiz küçük bir mescit yaptırmıştı. O mescidin kalıntıları hâlâ orada.
Hudeybiye'ye gidemeyenler gönül ayağıyla, gidenler ise dünya gözüyle oradan ihrama girerek şöyle niyet etmeli:
"Ey Rabbim! Rasulü'nün o zaman tamamlayamadığı umresini ben manevi olarak O'nun peşinde giderek yapmak istiyorum. Bana kolaylaştır ve benden kabul buyur."
Semerkand Dergisi
Windows Live: Arkadaşlarınızın Facebook'ta yaptıklarınızı kolayca görmesini sağlayın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...
Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder