Senin kalbine dayanıklılık ve ferahlık vermek için
Göğsünü açıp genişletmedik mi?
Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?
Senin dünya ve ahirette şanını yüceltmedik mi?
Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Öyleyse bir işi bitirince hemen diğerine koyul.
Ve her işinde ancak Rabbine rağbet et, yönel ve yalvar!
amin.. amin.. amin..
--------------------------------------------------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Her An, son An kadar degerlidir...!
Tüm Hayat bir An gibidir...
Bazilarimiza göre, Hayat karanlik bir Kuyu...!
Son derece agir bir Yük...!
Her gün, her şey biraz daha kotüleşiyor...!
Nokta kadar bir Umut Işigi bile yok...!
Böyle dü$ünüyorsaniz bilin ki bu "Müslümanca" bir Bakiş acisi degil...
Hz. Adem böyle düşünseydi Havva'sina, daha sonra da
Cennet'ine kavuşamazdi...
Hz. Yusuf böyle düşünseydi, Kardeşleri tarafindan itildigi karanlik Kuyudan dişari cikamazdi...
Hz. Yunus böyle düşünseydi, Baligin Karninda kalirdi...
Hz. Ibrahim Nemrud'un Ateşinde yanardi...
Peygamberlerimiz en zor Anlara bile teslim olmadilar; iclerindeki Imana ve Iman kaynakli Umuda tutunup,kurtuldular.
Böylece her şart altinda Umut Işiklarinin varligini ispatladilar.
Bilin ki, Umut I$iklari hicbir zaman tümüyle sönmez: Cünkü her Halimizi goren ve bilen Biri var...
Öyleyse umutlanalim:
Hz. Yusuf'u karanlik Kuyuda bulup kurtaran, bizi de Güclüklerden kurtarabilir...
Hz. Yunus'u baligin karnindan kurtaran, bizi de ic karanligimizdan kurtarabilir...
Hz. Ibrahim'i Nemrut AteŞinden kurtaran, bizi de şeytan Ateşinden kurtarabilir...
şu halde "Caresizlik" yoktur...
Sadece kendini öyle hissetmek vardir!
Hayat dikkat ister...!
Cünkü bir kere yaşanir.
"Deneme-yanilma" Metodu uygulama şansimiz yoktur.
Iskaladiginiz Anlari geriye dönüp yeniden yaşayamazsiniz.
Tekrar tekrar başlayamazsiniz.
Bu bakimdan her An, son An kadar degerlidir.
Yavuz Bahadiroglu
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Olan Evdekilere Olur!
Öğretmen moralimizi bozar… Gelip eve kardeşimizi paylarız…
İşyerimizde moralimiz bozulur… Gelip evdeki çocuklara bağırırız…
Arkadaşlarımızla işler yolunda gitmez… Gelip evde annemize çatarız…
Gücümüz yetmeyip birileri tarafından tartaklanırız… Gelip evde ablamıza kızarız…
Ofiste elemanlarımıza kızarız… Gelip evde babamıza surat asarız…
Dışarıda bir şey olur… Ama olan hep evdekilere olur…!
…
Oysa en yakınımızdaki, en yanımızdaki, en içimizdeki, hep en iyi anlamaz mı bizi?
Neden dışarıdaki insanlara karşı nazik ve kibar oluyoruz da, ailemizdeki insanlara aynı kibarlığı gösteremiyoruz?
Bu konu hep ilgimi çekmiştir. Psikolojideki tipik örnek… patron elemanını azarlar… eleman eve gelir, eşini azarlar… eş bozulur, çocuğu azarlar… çocuk üzülür, kardeşini döver… kardeş kötü hisseder sokağa çıkar, kediyi tekmeler…
Neden…??
…
Hadi hep birlikte bir hayal oyunu oynayalım… İnsanlarda belirli bir miktar anlayış enerjisi olduğunu hayal edelim. Her sabah uyandığımızda bize verilmiş olan belirli bir miktar anlayış enerjimizi, akşama kadar kullanma şansımız olsun.
Eğer bizler, her sabah bize verilen enerjinin, anlayışın, sempatinin tümünü, evimizin dışında tüketirsek, ev halkına ne kalacak??
Sıfır… yazıyla sıfır ya da rakamla 0… ama kocaman bir sıfır…
Aslına bakarsanız sevgiyi, saygıyı, anlayışı en fazla bize en yakın olan insanlar hak eder. Çünkü onlar bizim birer parçamızdır. Çünkü onlar hayatımızın anlamıdır. Çünkü onlar yaşamımızın destekleyicileridir.
Onların olmadığı bir hayat, aile bireylerimizin olmadığı bir yaşam hepimizi zorlar. En kötü anlarımızda onlar yanımızdadır. En mutlu anlarımız, belki de çocuklarımızın dünyaya geldiği anlardır.
Yaşam değişir… insanlar değişir… biz değişiriz… ama onların bizim birer parçamız olduğu gerçeği değişmez…
…
Hani şu biraz önce başlatmış olduğumuz anlayış enerjisi vardı ya… İşte o enerjiyi en fazla aile bireylerimizin hak ettiğini düşünüyorum.
Öyle düşünüyorum… çünkü insan en çok, en yakınındaki kişiye karşı kibar olmalıdır. Kırk yılda bir gördüğümüz insanlara gösterdiğimiz nezaket ve anlayışın, kırkta birini ev halkımıza göstersek, sanırım aile içi geçimsizlik diye bir şey kalmaz.
Çünkü bireysel destek çalışmalarımdan biliyorum; iş hayatında son derece kibar, konuşkan, anlayışlı olan bir beyefendi; evinde eşine, annesine-babasına, çocuklarına karşı son derece kaba davranabiliyor.
Niye böyle davrandığını sorsanız cevap çok net:
"Akşama kadar kaç kişiyle uğraşıyorum, herkese laf anlatıyorum… Hal mi kalıyor bende…"
…anlatmayın… anlatmayın… akşama kadar kırk kişiye laf anlatmayın… eve gelip çocuklarınızı bu şekilde hırpalayacaksanız; yemeğinizi pişiren, çocuklarınızı büyüten, sizi tertemiz giydiren eşinize hakaretler savuracaksanız; yanınızda yaşlanan anne/babanıza çok ağır gelecek tavırlar sergileyecekseniz… anlatmayın… birine verilen bir şey, diğerinden esirgenecekse… yani birilerine karşı kibar davranmak, diğerlerine karşı kaba davranmanızı gerektirecekse… o zaman lütfen dışarıdakilere anlatmayın… onlardan esirgediğinizi ailenizle paylaşın…?? evladınıza göstermediğiniz sevgiyi, eşinize vermediğiniz merhameti, dışarıda başkalarına da vermeyin zaten…! demek geliyor içimden… SÖYLEYEMİYORUM
…
Çözüm ne…?
Hadi yine hayali bir oyun oynayalım…
Herkes evine geldiğinde sanki yukarda gizli bir kamera varmış ve kendilerini çekiyormuş gibi düşünse…? Eski yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır… biz her şeyi elalem için yapıyorduk ya… dışarıdakiler bizim hakkımızda olumsuz şeyler düşünmesinler diye dikkatli davranıyoruz ya…
İşte o kamerayla davranışlarımızın kaydedildiğini ve gece uyumadan önce bize izletildiğini hayal etsek…? uyumadan önce, gün boyu kendimizi ve yaptıklarımızı izlesek…? beğenmediğimiz davranışlarımızı ertesi güne taşımasak…?
…
Suya atılan taş misali… önce bize en yakın olan kişilerden başlasak anlayışlı ve nazik davranmaya.
Ne olur hiç kimse, "Amannn canım… onlar benim ailem… onlar anlamayacak da beni kim anlayacak…?" diye düşünmesin.
Çünkü insanlar değerli olduklarını hissettiklerinde mutlu olurlar. Değerli hissetmeleri için, onlara değerli olduklarını hissettiren tavır ve davranışlarla yaklaşmalıyız.
…
Kızıp bağırarak, azarlayarak, konuşmayarak, ters davranarak, "Sen benim için çok değerlisin" mesajını verebiliyorsak, devam edelim zaten ailedeki incitici davranışlarımıza…
Sevgiyle Kalın…
Mehtap Kayaoğlu
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Dil ve Afetleri
Aziz ve muhterem Müslümanlar!
Hutbemiz dilimizin fayda ve zararları hakkındadır.
Rahman, Rahîm, Rezzak ve Hakîm olan Rabbimizin bizlere ihsan ettiği en büyük ve en kıymetli nimetlerinden biri de tad alma duyumuz olan dilimizdir.
Fâtır-ı Hakîm dilimizi çok güzel yaratmış, izni dairesinde istimal etmemizi şart koşarak ağzımızın en münasip yerine emaneten takmıştır.
Mü'min bu kıymetli âletle Allah'ı zikreder, Kur'ân okur, duâ ve niyazda bulunur, hamd u sena, teşbih ve tekbir eder. Dilini emr-i bilma'ruf, nehy-i anilmünker hizmetinde kullanır.
Dilin vazifesi, Rezzâk-ı Kerîm'in verdiği helâl rızıktan tatmak, rızkı verene şükretmektir. Nimetleri tatmak, vereni tanımak içindir. Allah'ı tanımak, O'nu sevmek ve itaat etmek içindir.
Dilimiz Rabbimizin güzel isimlerini okumak için bize ikram edilmiş İlahî bir hediyedir. Kullanmasını bilenlere cennet kapılarını açar, cehennem kapılarını kapatır. Muhabbet, uhuvvet, adalet kapılarını açar; adavet, zulüm ve zarar kapılarını kapatır. Allah namına çalışan, konuşan bir dil kalpleri fetheder. Yıkılanları yapar, dargınları barıştırır, îmanları kurtarır, insanları birleştirir.
Tatlı bir dil yılanı deliğinden çıkarır. Baldan tatlı, şekerden lezzetlidir. Hakikatları söyleyen bir dil, kılıçtan keskin fakat meyvesi şifalı bir kavl-i leyyindir.
îman ve Kur'ân'ın hakikatlarını insanlara duyurmak, Hakk'a ve hakikata davet etmek dilimizin en önemli vazifesidir. Hadîs-i şerifteki ifadesiyle, "İnsan, dilinin altında gizlidir."
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Dilimizi nefis hesabına çalıştırdığımız zaman dünya ve âhiretimiz için büyük zararlara yol açmış oluruz. Onlardan biri yalan söylemektir.
Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruyor :
"Ey mü'minler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin!"
Anlaşılıyor ki bir insan için en büyük âfet, en dehşetli felâket yalan söylemektir. Herşeyden evvel bize lâzım olan doğruluktur.
Sıdk, sadakat, ihlâs, sebat, tesanüd... Bunlar maddî ve manevî hayatımızın temel taşlarıdır. Çünkü küfrün mahiyeti yalandır.
Yalan bir lafz-ı kâfirdir. Kâfir en büyük yalancıdır. Bütün dinsizler, imansızlar, maddeperestler yalancı ve aldatıcıdırlar.
Menfaat üzerine dönen siyasetin de çoğu yalancılıktan ibarettir. Bütün bunlardan Allah'a sığınmalı, îmana ve doğruluğa sarılmalıyız. Zira îmanın mahiyeti doğruluktur.
Hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır. Fertleri arasında doğruluk ve dayanışma olmayan cemiyetler yıkılmaya mahkûmdur.
Ağzına gelen her sözü söyleyen; yalan mı, doğru mu, ölçüye vurmadan konuşan insan, dilini aleyhine çalıştırmış sayılır. Nefis ve şeytanın avukatlığım yapmış olur.
Yalan, gıybet, iftira gibi günah çamurlarına batar. Yılan gibi zehirlemekten zevk alır. Emanete hıyanet etmiş olur. Her iki dünyada dilinin belâsını çeker.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bakınız ne buyuruyor:
"Doğruluk iyiliğe, iyilikse cennete götürür. İhsan sadakatiyle Allah yanında sıddıklardan yazılır. Yalancılık kötülüğe, kötülükse cehenneme götürür. Kişi yalan söyledikçe Allah katında yalancılardan sayılır."
Ashâb-ı Kiram'dan birisi dedi:
"Yâ Resûlallah! Bana öyle birşeyden haber ver ki, onunla kendimi cehennem ateşinden koruyayım!"
Ferman etti: "Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!"
"Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" diye sorduğunda mübarek dillerini tutarak, "İşte budur, işte budur!" buyurdular.
Muhterem Müslümanlar!
Bu hakikatlarm ışığında anlıyoruz ki:
Dilimiz hem faydalı, hem de zararlı bir âlettir. Allah'ın izni ve rızası dairesinde kullanırsak inciler saçar, kapalı kapıları açar, konuştukça etrafımıza ilim, irfan ve hakikat nurları neşrederiz.
Gerçek Müslümanın elinden ve dilinden kimse zarar görmez! Aksi takdirde yalan, iftira, dedikodular, türküler, şarkılar her iki hayatımızı zehirlemektedir. Diline, eline ve nefsine hâkim olmayanlar sonunda mahkûm ve mutlaka pişman olacaklardır.
Âlemlerin Efendisi buyuruyor:
"Dilini muhafaza et, lüzumsuz şeyler söyleme! Dilini koruyan kimsenin Allah kusurlarını örter. Kişinin imam müstakim olmaz, dili doğrulmadıkça... İnsanın hatalarının çoğu dilindendir."
Şu ölçülere dikkat edelim: "Her söylediğin hak olmalı, fakat her hakkı söylemek senin hakkın değildir. Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir." Allah (cc) cümlemizi sâdık, sıddık ve müstakim kullarından eylesin, âmin...
" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak
Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...
Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder