ŞEHİD SEYYİD KUTUP |
"Kalem sahipleri büyük işler başarabilirler, ancak yazdıklarını kanları ve canlarıyla beslemek şartıyla"
Kur'an'ı Hem Kalemiyle Hem Hayatıyla Tefsir Eden Bir Mücahid : Seyyid Kutub
Önder Bir Şahsiyet
Seyyid Kutub, 20. yüzyılın en büyük ve önemli düşünürlerinden biridir. O inancı uğruna tüm sıkıntı ve güçlüklere göğüs geren, hatta bu yolda canını vermekten dahi çekinmeyen düşünceleriyle, yaşantısıyla çevresine ışık saçan önder bir şahsiyettir.
Seyyid Kutub, Yüce Allah'ın: "Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söz e sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır" (Ahzab, 33/23) ayetinde sözü edilen kişilerden olduğuna inandığımız ve çağın yetiştirdiği müstesna insanlardan biridir.
Dindar ve Seçkin Bir Aileye Mensuptu
1906'da Mısır'ın Asyut kasabasında doğan Seyyid Kutub aslen Arabistanlıdır. Dedesi Şeyh Vakur, Arabistan'dan Mısır'a göç etmiş ve burada çiftçilikle uğraşmaya başlamıştır. Dedesi ilim, takva ve güzel ahlakıyla ünlüydü. Anne ve babası da çok dindar ve takva sahibi insanlardı. Kutub, kendisi annesine ithaf ettiği "Kur'an-ı Kerim'de Edebi Tasvir" adlı eserinde, onun dinine ne kadar bağlı bir kadın olduğundan söz eder.
Seyyid Kutub, annesinin yoğun istek ve teşvikiyle küçük yaşlarda Kur'an'ı ezberledi. Babası İbrahim Kutub'a ithaf ettiği "Kur'an'da Kıyamet Sahneleri" adlı eserinde şöyle der: "Babamın en çok dikkat ettiği şey, bizim ruhumuza ahiret duygusunu yerleştirmekti."
İlk eğitimini aile içinde aldıktan sonra, el-Ezher Üniversitesinde orta ve lise tahsilini yaptı. Daha sonra Daru'l-Ulum Fakültesi'ni bitirdi. 1933'te aynı fakültede edebiyat dalında öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. O dönemde "Yeni Fikir" adı altında bir dergi çıkardı. 1941'de sosyoloji doktorası yapmak üzere Maarif vekaleti tarafından Amerika'ya gönderildi. Yine aynı dönemlerde Müslüman Kardeşler cemaatiyle birtakım ilişkilere girmişti. 1945'te Amerika'dan döndükten bir süre sonra da, tamamen bu cemaate katıldı.
Cahiliyeden Hidayete
Seyyid Kutub'un hayatı, iki döneme ayrılır:
Birincisi, Allah'a olan inancını da koruyarak, sosyalizme yöneldiği ve daha çok edebi çalışmalara ağırlık verdiği dönemdir ki, kendisi bunu "cahiliye dönemi" olarak adlandırır. Bu dönemde "Dikenler", "Köyden Bir Çocuk" ve "Sihirli Şehir" adlı üç romanı yayınlanmıştır.
İkincisi, İslami fikir ve anlayışının derinleştiği ve olgunlaştığı ve Müslüman Kardeşler'e katıldığı dönemdir.
Zulüm ve İşkence
Seyyid Kutub, 1954'te tutuklanarak askeri hapishaneye kondu. Hapishane cellatları tarafından ağır işkencelere maruz kalması sonucunda mide ve bağırsak kanamasına maruz kaldı. Buna rağmen cellatlar eğitilmiş köpeklerle onu kovalıyor, hastalık ve yorgunluktan dolayı bir an bile koşamadığı zaman köpekler vücudunu parçalıyordu. Mahkemesini izlemek amacıyla Mısır'a gelen insan hakları temsilcisinin Seyyid Kutub'un vücudundaki işkence izlerini görmemesi için mahkemesi ertelendi. İnsan hakları temsilcisinin Mısır'dan ayrılmasından iki hafta sonra Kutub, mahkemeye çıkarılarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste on yıl kaldıktan sonra sıhhi sebeplerden dolayı serbest bırakıldı. Ama kendi evinde zorunlu ikamete tabi tutuldu.
1965'te "Yoldaki İşaretler" adlı eserinden dolayı tekrar tutuklanan Kutub, bu kez üç - dört hastalığa birden yakalanmış, yaşı da 60'a dayanmıştı. Cellatlar tam dört gün boyunca onu bağladılar, yiyecek ve içecekten de mahrum bıraktılar. Su istediğinde cellatlar suyu getiriyor ancak ona vermiyor, daha fazla eziyet çektirmek için getirilen suyu gözleri önünde yere döküyorlardı. (1) Yapılan bunca işkenceye rağmen onu davasından vazgeçiremeyince bu kez psikolojik işkence yapmaya başladılar. 25 yaşındaki mühendis yeğeni Rıfat Bekr eş-Şafii'yi getirerek gözleri önünde ona akıl almaz işkenceler yaptılar. İşkencelere dayanamayan Rıfat dayısının gözleri önünde şehit oldu. (2) Bu yolla da Kutub'u vazgeçiremeyince bu kez Azmi adındaki diğer yeğenini getirerek abisi Rıfat gibi şiddetli işkencelere tabi tuttular. Az daha o da abisi gibi şehit olacaktı. Cellatlar bununla da yetinmeyerek Şehit Rıfat'ın annesi Nefise Kutub ile Seyyid Kutub'un diğer kız kardeşi Emine Kutub'a da dehşet verici işkenceler yaptılar. Oğlu Rıfat şehit edildikten sonra Nefise hanım serbest bırakıldı. Kız kardeşi Emine Kutub'un tutukluluk hali ise devam etti. Daha sonra sözde mahkemeye çıkarılan Emine Kutub 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve bir bölümü askeri hapishanede diğer bölümü de Kanatir cezaevinde olmak üzere toplam altı yıl dört ay hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı. (3)
Seyyid Kutub, Müslüman Kardeşler'den Ayrılmamıştır
Seyyid Kutub'la ilgili önemli bir yanlış iddia da onun şehadetinden önce Müslüman Kardeşler cemaatiyle irtibatının kesildiği veya bu cemaatin onun yolunu terk ettiği, cemaatin içinde ona karşı anlayışların geliştiği iddiasıdır. Onun şehadetinden önce bu cemaati terk ettiğine dair hiçbir delil yoktur. Varlığı bilinen bir şeyin yok olduğunu ispat etmek için yok olduğunun delillere dayandırılması gerekir. Kaldı ki onun kardeşleri ve kendisini yakından tanıyanlar böyle bir şeyin olmadığını ifade etmişlerdir. Cemaat içinde de Seyyid Kutub geçmişte olduğu gibi sevilmekte, kitapları tavsiye edilmekte, tefsiri eğitim programlarında okutulmakta ve davasına her zaman olduğu gibi sahip çıkılmaktadır. Ben Müslüman Kardeşler cemaatinin ileri gelenlerinden ve taban kesiminden yüzlerce insanla görüştüm. Birçoklarına Seyyid Kutub'la ilgili iddiaları özellikle sordum. Seyyid Kutub'u reddeden, onu karşısına alan bir tek kişiye rastlamadım.
Seyyid Kutub'un kız kardeşi Hamide Kutub'un bildirdiğine göre, Üstad şehadetinden kısa bir süre önce ona şöyle demiştir: "Şayet Hasan Hudeybi'yi (İhvan'ın o zamanki genel mürşidi) görürsen benden ona selam söyle ve kendisine, onun zarar görmemesi için insanın tahammül edebileceği bütün zorluklara tahammül ettiğimi söyle." (12) Ayrıca yine hapishanede kendisine idam kararı haberi ulaşınca şöyle demişti: "Allah'a hamd olsun on beş yıldır şehadete ulaşmak için çalışıyorum. (O zaman İhvan'a katılmasının on beşinci yılıydı.) " (13) Yani o Müslüman Kardeşler cemaatinin saflarında verdiği mücadelenin tümünü bir bütün olarak değerlendirmiş ve bu dönemi şehadete ulaşmak için çalıştığı dönem olarak nitelemiştir. Cemaatten ayrıldığını ima edecek bir söz dahi sarf etmemiştir. Bütün bunlar da gösteriyor ki o, şehadetine kadar Müslüman Kardeşler içinde faaliyet göstermiştir.
Bu yöndeki iddiaların kaynağı Müslüman Kardeşler'e karşı olanların Seyyid Kutub'u onlardan görmek istememeleri dolayısıyla uydurdukları yalanlardır. Belirttiğimiz üzere Müslüman Kardeşler cemaati de, Seyyid Kutub'u sağlığında bağırlarına bastıkları gibi şehit edilmesinden sonra da onun fikirlerinin bayraktarlığını yapmış, asla onun düşüncelerinin yayılmasını önlemeyi amaçlayan bir tavır içine girmemişlerdir.
"Zalimlerden Özür Dilemem"
Caniler burada zikrettiğimiz ve zikredemediğimiz onca işkenceye rağmen Seyyid Kutub'u davasından vazgeçiremeyince diğer kız kardeşi Hamide Kutub vasıtasıyla kendisiyle pazarlık yapmaya başladılar. Caniler Hamide Kutub vasıtasıyla kendisine şu teklifte bulundular: "Şimdiye kadarki söz ve hareketlerinde yanıldığını beyan ederek Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır'dan özür dilediğin takdirde, idam hükmünü bozacak ve seni serbest bırakacaktır." Hamide Kutub, ağabeyinin affedilmesini ve yaşamasını çok istiyordu. Bu yüzden de teklifi kendisine iletti. Üstad Kutub'un cevabı gayet açık ve tavizsizdi: "Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer batılın zulmüne kurban gidiyorsam, batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam!.."
Bu sözleri onu ebedileştiren, tüm İslam aleminde örnek ve önder bir mücahit olarak tanınmasına vesile olan sözler olmuştur. Onun dünyevi bedeni idam yoluyla öldürülüp toprağa gömüldü, ama gösterdiği kararlılık fikirlerini kendisine yönelen inanç sahiplerinin önünü açan bir meşale kıldı.
Seyyid Kutub, eş-Şeyh Abdülfettah İsmail ve Muhammed Yusuf Havvaş'la birlikte idama mahkum edilmişti. İdam kararı 29 Ağustos 1966'da infaz edildi.
Çağdaş Firavun Nasır'ın mahkeme heyeti onu idama mahkum ettiğinde Üstad'ın ağzından şu sözler dökülmüştü: "Eğer Allah kanunu ile mahkum edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkum olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım.Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem.Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır"
ŞEHADETİN KUTLU OLSUN EY ŞEHİD!
Maillerime yanıtlarınızı lütfen ankebutxx@gmail.com adresine yollayınız...
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu ay sponsorumuz http://www.carpetrium.com 'dur. Lütfen sponsorumuzu ziyaret ediniz...
Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder