Bir Nefeslik Mola Ver!
Yavaşla...
Yükünü omuzlarından indir..
Gaflet gözlüklerini çıkar...
Günah terlerini tevbe mendiliyle sil..
Sunulan iman şerbetlerinden iç.. iç.. iç..
Bir nefeslik mola ver.
Tekrar düşün!
Nereden geliyorsun?
Nereye gidiyorsun?
Necisin?
Cevabı bul, bil, YAŞA!
Ebedi NAR olma!
Ebedi NUR ol!
Bir düşün…
Çok değil sadece birkaç dakika…
Şöyle sıyrıl şu günlük ve gündelik işlerden, şu gölgeler ve sahteler dünyasından.
Sonra düşün bir an…
Adam gibi düşün, ama 'düşünen adam' gibi değil.
İnsanca, mü'mince düşün…
Şimdi seni sevenler var ya…
Şu seni seviyorum diyenler…
Rüzgâr gibi peşinden koşturanlar var ya…
Onlar neredeydi bir zamanlar?
Bir düşün…
Onlar seni, ancak sen var olduktan, yani sen yaratıldıktan sonra bildiler ve çok sonra sevdiler. Öyle değil mi?
Seni seviyorum diyenler için; önce senin ve sonra da sevgi denen şeyin var olması gerekliydi. Öyle değil mi?
Eğer sen olmasaydın ve yaratılmasaydın kim bilecekti seni? Kim haberdar olacaktı senden?
Nasıl sevebilir, nasıl "Seni seviyorum" diyebilirdi, şimdi çevrende dönüp duran insanlar.
Seni, yani henüz olmayanı, yok olanı kim bilebilir, kim sevebilirdi ki?
Hatırlamaya çalış!
Sınırlı da olsa, hayal ve hafızanın izini sür. Seni götürebildiği yere kadar git.
Hatırlamaya çalış!
Bir yerde durman gerekir ama işte tam orada dur:
Sen yoktun, dünya da yoktu, hiçbir şey yoktu bir zamanlar. Ama her şeyi bir Bilen, seni bir Bilen vardı. O bir olan Allah'tı (cc). Ve sadece O vardı.
O en sevgili, O en şefkatli ve O en merhametli Rabbin vardı. O'ndan başka hiçbir şey yoktu.
İşte O bütün Âlemlerin Rabbi'dir. Kur'ân bize O'nu şöyle tanıtır:
"O, göklerin, yerin ve bunlar arasındaki her şeyin Rabbi'dir." (Şuarâ Sûresi, 24)
O'nun rahmeti ve sevgisi her şeyin önündedir ve üstündedir.
Evet, seni sevenler de yoktu bir zamanlar. Ne annen, ne baban ve ne de en yakınların. Hiçbir şey yoktu. Ve sen bu uzun yolculuğun hiçbirinin farkında bile değilken, sadece Rabbin için yok, yoktu. Dilediği vakit, saat geldiğinde seni yokluktan varlığa, karanlıktan aydınlığa çıkardı.
Rabbin seni, sen yokken de biliyordu ve O'nun sonsuz ilminde hep vardın. Seni sen yokken sadece O biliyor, O seviyordu. Ve sevdiği için de seni var etti. O'nu bilmen ve O'nu tanıyıp sevmen için seni bu dünyaya gönderdi. Başkaları seni var olduğun için sevdiler. Anlayacağın onlar seni şartlı sevdiler.
Oysa Yüce Rabbin seni şartsız sevdi. Hatta seni sevmesi için var olman bile gerekmezdi. O seni yaratınca bilmedi. Yaratmadan önce de biliyordu. O sonsuz ilmiyle ve sonsuz kudretiyle seni yaratmayı diledi ve var etti. Unutma, sen O'nun, o sonsuz ilminde hep vardın…
Seni yaratmakla, kendini sana bildirdi, seni senden ve kendi varlığından haberdar etti.
Bu müthiş ânı kaçırma hayatından. Çıkarma hiç aklından. Hatırla zaman zaman.
Hatırla ki, yanlışlara düşmekten ve korkulara kapılmaktan kurtulasın.
Seni O'ndan başka hiç kimse böyle güzel sevmedi; sevemez de. Sevemezdi de, sevemeyecek de.
O'nun sevgisi hep en başta ve hep en önde…
Sevenler, "Seni seviyorum" diyenler, hepsi bir bir çekip gidecekler bir gün. Sadece O'nun sevgisi kalacak seninle…
Onun için dinleme içi boş sözleri, gerçek sevgiden nasipsizleri dinleme. Dinleme o palavra şarkıları, o bomboş lâfları. Dinleme...
"Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar" diyenlere. Sen, "Sevemez kimse beni, Rabbimin sevdiği kadar" de…
Gerçek sevginin yolunu bil ve bul. Bulamayanlara da göster.
Ben bir aynayım. "Aynayı değil, siz aynadaki görüntünün, o tecellînin, o bir anlık cilvenin kaynağını sevin asıl," de ve doğru adresi göster onlara… Bir ayna tut yüzlerine. Bir ışık ol karanlık bakışlara, sevgide adresi şaşırmışlara.
Rabbimin o en güzel isimlerini gör ve göster bir bir. Biteni, söneni, gideni, geçeni değil, bitmeyeni gör, batmayanı gör… Gitmeyeni, geçmeyeni ebediyen ölmeyeni, sönmeyeni bil ve bildir.
Kim sevebilir seni O'ndan başka, kim bilebilir seni O'ndan başka. Gerçek sevginin yolunu kaybedenlere, ışık parmağınla doğru adresi göster: Ve konuş: Parmağım güneşi gösterirken, parmağıma değil, güneşe bakın. Bana takılmayın.
Yanılmayın, bir zerrede, bir tecellîde boğulup aldanmayın.
Bu makamda söz senin; konuş, sözün yettiği kadar. Konuş konuşabildiğin kadar.
Melekler bile bu şahitliğine hayran kalsınlar. Ve de ki; "Sevemez kimse beni 'Senin' sevdiğin kadar Allah'ım!"
Sevemezler, sevseler de yalan severler. Yok öyle kimseler. Sende seni sevenler, hakikati halde seni değil kendilerini seviyorlar. Aldanma, inanma, yanma. Bir tek senin sevgindir bu dünyada gerçek olan Canım Allah'ım.
Bir tek Senin sevgin…
O sevginin bir katresi, bir zerresi bile yeter bize…
Bunu da anlamayanlara "Sözler"i aç, nurlardan şu cümleyi oku:
"…Her bir isminde mânevî çok hazine-i ihsan ve kerem bulunan bir Mahbub-u Ezelinin,
elbette bir zerre muhabbeti, kâinata bedel olabilir. Kâinat, O'nun bir cüz'î tecelli-i muhabbetine bedel olamaz."
(Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 24. Söz, s.
360)
Selim GÜNDÜZALP
----------------------------------------------------------------------------------------
Erkek Erkektir, Kadın da Kadın
İslâm âlimi Fezarî'nin kızı Esma, kızını evlendirirken ona şu öğütleri verir:
"Kızım, bulunduğun yuvadan çıkıyor, bilmediğin bir yuvaya ve tanımadığın bir arkadaşa gidiyorsun. Sen o arkadaşına yer ol ki, o sana gök olsun; seni himayesine alsın. Sen, ona döşek ol ki, o sana direk olsun. Sen ona cariye ol ki, o sana sultan olsun…"
Yer ve gök dahil olmak üzere, her şeyin çift çift yaratıldığı şu âlemde, insan da ayrı, ama birbirini tamamlayan şekilde kadın ve erkek olarak var ediliyor. Her şeyin kendi özellikleriyle mükemmelliğe ulaşması beklenen dünyada, kadının kadın, erkeğin de erkek olarak kâmil insan olmaya yönelmesinin hikmetin gereği olduğunu anlıyoruz.
Kadın, cemalin aynasıdır. Ruhu, yüzü, endamı ilâhî cemale işarettir. Okunası, bilinesi, âyet kılınası bir güzellik mazharıdır. İçi, Vedûd ve Rahîm'i haykırır. Duygusallığı ve şefkati onu lâtif cins yapan şeylerdir. Yükselişi Rahîm'e, Cemîl'edir. Kulluğu, aynasında yansıyan kısmeti hissetmektir.
Kadın, kadındır. Zayıflığı zayıflık değil, güç kaynağıdır. Nazikliği, ezilmeye değil sevilmeye adaydır. Hazinesi örtülü ve gizlidir; umuma sergilendiğinde değerini yitirir.
Kadın yer gibidir, toprak gibidir. Mütevazi, edilgen, sessiz; ama doğurgan, verimli. Bire bin veren münbit toprak gibidir kadın; duyguları birer tohum gibi sümbüllendiren, kullukta yükselmeye vesile olan verimli toprak gibi…
Erkek celâlin aynasıdır. Dışı ilâhî celâli gösterir. Şefkatle terbiye edilmişse içi Rahmân'ı dile getirir. Gök gibidir erkek. Yere bakan, onu kuşatan gök gibi. Yere âşık göğün yağmur olup merhametle yağması gibi, erkek varoluşunu bütünleyen kadına şefkatle yaklaşır.
Erkek erkektir. Gücü üstünlük değil görev vesilesidir. Üstünse eğer, bu kendinden değil, ilâhî takdir iledir. Keyfince kullanabileceği bir şey değildir güç. Heybeti, haşinliği ezmek değil, adaleti gözetmek içindir.
Yer ve göğün aşkla birleşmesinden sayısız meyveler ve çiçekler filizlenir. Kadın ve erkek birleşmesinin meyveleri ise çocuklardır. Kadın anne, erkek baba olur. Anne-baba o ana kadar varoluşu ve Varedeni tanımaya yönelmiş iken, artık yavrularının varoluşu ve Yaratıcısını tanımasındaki ilk ve en önemli öğretmenleri olurlar. İlk yaşlarda öğrenilen tutum ve bilgiler, taşa kazınan yazılar gibidir. Bu eğitim, çoğunlukla hal ve hareketlerle, tavır ve tutumlarla gerçekleşir.
Çocuk annesinden Rabbinin cemal ve rahimiyetini; babasından celâl ve rahmaniyetini ders alır. Annenin şefkati, Rabbin rahimiyetinin ve sonsuz şefkatinin bir yansıması; babanın şefkat ve terbiye ediciliği ise rahmaniyetin yansımasıdır. Birbirini tamamlayan bu özellikler anne-babanın kendi yaratılış özelliklerini koruyabildikleri ölçüde çocuğa yansır ve çocuk da Yaratıcısını o ölçüde sağlıklı tanır. Anne ve baba birer kanat olup çocuklarının marifetullahta yükselmesine vesile olurlar.
Deneme-yanılmaya değil, ilâhî ilkelere dayanan ve peygamberî sünnet ile somutlaşan Kur'an ahlâkı, erkek ve kadına ilişkin sosyal ve ailevî rolleri öngörürken, yukarıda anlatmaya çalıştığımız yaratılış ve hikmet hakikatlerini tefsir eder. Kadın ve erkeği, sonsuza uzanan hayat yolculuğunu ve marifetullah ve kulluğun merkezi olan aileyi esas alarak tanımlar.
Bugün, kadın ve erkeğin tanımı ve rolleri konusunda Kur'ân ahlâkı dışarıdan ve içeriden saldırıya maruz kalıyorsa, yapılması gereken savunmacı ve özür dileyici bir üslûp olmamalı. Bilmeliyiz ki, özgüvenimiz ilâhî ve nebevî ölçülere güvenimiz ölçüsünde tezahür eder ve dışarıdan gelen tenkitlere karşı o ölçüde sağlam durabiliriz.
Çok değil birkaç zaman öncesine kadar kadının "insan" olmadığına hükmeden, hatta "cadı avı"yla cinsiyet ayrımcılığını zirveye taşıyan; suçluluk duygusuyla mı bilinmez, modern dönemde "adalet eşitliktir" zihniyetiyle cinsler arasındaki dengeyi bir kez daha bozan Batı'nın çürük, ama cazibeli tanımlarına karşı dikkatli olmak zorundayız.
Günümüzde, sadece Batı'da değil İslâm toplumlarında da serbestiyet, özgürlük, vs. gibi sloganlarla kadın yuvasından kopartılıp sosyal hayata girmeye âdeta mecbur ediliyor. Kadın bedeni hem cinsel, hem de ticarî bir nesne olarak pazara sürülüyor. Diğer taraftan, erkek rollerini çalmaya özendirilen kadınlar, ne yazık ki, bu iktidar savaşında öz kimliklerini kaybeden taraf olmaya devam ediyor.
Deneme-yanılma ve el yordamıyla ilerleyen ve o yüzden de bir aşırı uçtan diğer aşırı uça gelip-giden Batı tecrübesi, belki bir zaman sonra, kadını erkekleştirirken ve erkeği kadınlaştırırken hata yaptığını anlayacak. Ama iş işten geçmiş olacak. Peki ezelî hakikatlerden haberdar olanlar aynı hataya düşerse, daha yazık olmaz mı?
Murat Çiftkaya
----------------------------------------------------------------------------------------------
Ramazan gitti ama dinî hayat bitmedi...
Ramazan-ı Şerif'te dinî şuur kazanmış bir insan, Müslümanlığını elbette Ramazan ayı ile sınırlamaz, | |
Ramazan'dan sonra gömlek çıkarır gibi dinî hayatı çıkarıp da eski gaflet gömleğini giymeye yönelemez. Belki Ramazan'da kazandığı ibadet alışkanlıklarını iyice benimser, Ramazan sonrasında da aynen devam ettirme sadakati gösterir, bir ihmal ve ilgisizlik yanlışına düşmez. Zira Rabb'imizin emrettiği Müslümanlık günlük aylık değil ömür boyu devam eden Müslümanlıktır. Nitekim ibadetin son nefese kadar sürmesi gerektiğini emreden Rabb'imiz, Hıcır Sûresi'nin son ayetinde böyle buyurmaktadır: "Sana ölüm gelinceye kadar ibadetine devam et!" Onun için Müslüman 'Ramazan gitti, dinî hayat bitti' demez. Ramazan gider; ama dinî hayat ömür boyu sürer, son nefese kadar devam eder. Kimse Ramazan Müslüman'ı durumuna düşmek istemez. Diyelim ki, bir insan Ramazan boyu beş vaktine beş daha ilâve etmiş, sabahlara kadar namaz kılmış, akşamlara kadar da oruç tutmuş. Elinden tesbihini, başından takkesini düşürmeyen bir sofu insan hâline gelmiş, ama bu titizlik ve dikkat, sadece Ramazan ayına mahsus kalmış, Ramazan'dan sonra tesbihler, takkeler sandığa, dinî görevler gelecek Ramazan'a bırakılmış. İşte bu, Allah yanında makbul olan hal değildir. Allah'ın insanlara ihsan ettiği el, ayak, göz, kulak gibi eşsiz nimetleri nasıl sadece Ramazan ayına mahsus kalmıyor, ömür boyu kullanıyorsak, O'nun emirlerine olan itaatimiz de Ramazan ayına mahsus kalmamalı, ömür boyu devam ettirmeli, son nefese kadar sürdürmeliyiz. O kadar ki, nasıl havasız, susuz yaşayamazsak, ibadetlerimizi de yerine getirmeden yaşayamaz hâle gelmeliyiz. Ramazan ayı bize bu aşkı şevki vermeli, bu alışkanlığı kazandırmış olmalıdır. Bu sebeple, bayramda bu konuyu kendi vicdanımızda değerlendirmeli, Ramazan'da kazandığımız iyilik ve ibadet alışkanlıklarımızı Ramazan'dan sonra da devam ettirme kararı almış olmalıyız. Bu karar bize, Ramazan'ı tam değerlendirenlerden olduğumuzu da ifade etmiş olur. Çünkü aldığımız bu karar, dinî hayatımızı firesiz devam ettirme kararıdır. Hayatımızı değerlendirme adına bundan daha mühim bir karar olamaz bayramlarda. Ramazan Müslümanlığı konusunda, 1960'larda görev yaptığım Süleymaniye Camii'nin baş imamı Sadık efendinin bir sohbetini hep hatırlarım. Bayram namazından sonra kendisinden helallik isteyen cemaatten biri şöyle der: - Hocam, Ramazan boyunca bize vaaz ettin, namaz kıldırdın hakkın geçti, helal et, gelecek Ramazan'da yine görüşmek üzere haydi Allah'a ısmarladık, kalın sağlıcakla!. Merhum şöyle devam ettirirdi bu sohbetini: - Bayram namazında camiden böyle helalleşerek ayrılan bu Ramazan Müslüman'ı başında takkesi, elinde tesbihiyle evinin yolunu tutar. Kapıya gelince hanıma seslenir: -Hanım aç kapıyı da al şu takkeyi, tesbihi sandığın en emin yerine sakla. Gelecek Ramazan'da yine lazım olacak. O zaman tekrar isteyeceğim bunları senden.. İşte bu tip aylık Müslümanlık Allah'ın ve Resul'ünün istediği Müslümanlık değildir. Hadis bu yanlış anlayışı şöyle tashih etmektedir: -"Efdal'ül amali edvemü-ha!" Amellerin efdali, devamlı olanıdır. Ramazan'dan sonra bırakılanı değil.. Bu itibarla, gönlümüzün istediği, Ramazan'da kazandığımız ibadet aşk ve şevkimizi Ramazan'dan sonra da sürdürüp ömür boyu devam ettirmektir. Rabb'imiz muvaffak kılsın cümlemizi, ibadetlerimizi ara vermeden devam ettirme aşk ve azmimizi de!. |
AHMED ŞAHİN
-----------------------------------------------------------------------
Omuzlarında koskoca bir yük vardı. Bu ağırlığı görmemek için nefes almayı bırakmalıydı insan. Birçok örtüyü yıkıp geçmiş bir hali vardı. Birçok sözü silip atmışlığı yazıyordu gözbebeğinde. Gözünde kalbini teğet geçmiş aşklar gizliydi. Gerisi bu hikayede olsa olsa antre.
Yürürken sanki gizli sadece onun duyduğu bir keman çalıyormuş edasıyla geçerdi sokağımızı boylu boyunca. Ayakları çalımından memnun düşük omuzları dışında hiçbir ayrıntı cakasına ters düşmüyordu. Ama bir şeyler yarım… Sanki baktığı dünyaya büyük geliyordu gözleri çıkarıp yenisini giyiyordu: yeni acılar yeni aşklar yeni yenilgiler yeni Şiirler yeni bir gökyüzü dışında akla ne geliyorsa artık… Düşük cümle saltanatında hüküm giymiş bir kızdı Hafsa…
Hep susarken görürdük onu hep gizli kapaklı ağlarken. Ağlamak için yağmurlu günleri seçer yüzünü yağmur tanelerine diker ve sıkardı gözlerini. Kimseler görmezdi görmezlikten gelinirdi en çokta. Beni de görmezden gelirdi büyük bir kızgınlıkla.
***
Aşk doğmak üzereyken dünyaya bir meleğin zikri yansıyormuş gibiydi mahlûkata. Bir gün sebepsizce uyandım. Rızkımı dünyaya saçtım. Cebimdeki hoyrat aşkı başıboş bir ivmeye terk ettim. Sebepsizce doğruldum günümü ziyan edercesine… Korkak bir erkek gibi "olmayacak yapamayacağım!" dedim…
Ürkek bir telaşı vardı sözlerimden sonra Hafsa'nın. Ellerinde yitik bir ümitle çıkıp gitti kapımdan. Kaçtım… Yanıma sadece bozuk bir nişane alarak kaçtım…
***
Her gün iş dönüşü siyaha boyadığı dış görünüşü ile gelir ve hızla ve başını bir kez bile kaldırmadan gelir geçerdi kapımdan. Ve her sabah camını açar ciğerlerine kadar çekerdi sabah ezanının havaya kattığı temiz nefesi. Yutkunurdum… Yutkunur ağlar ses edemezdim. Unutmuştu beni çoktan aklında kalan tek şeydi kırıp bıraktığım akdim.
Gelir geçerdi hüzün önümden yıpranırdı bir sala her akşam farklı bir renk katardı kitreme.
***
Bir gün toplayıp cesaretimi kesiverdim önünü… Kafasını kaldırmadan önümde dikiliyor sanki "canımı al da git yeter artık!" diyordu.
Ona cümleler cümleler cümleler boyu yalvardım. Dinliyordu. Devam ettim… Mevsimler mevsimler mevsimler dolusu pişmanlıklarımı dile getirdim. Dinliyordu. Susmadım. Yağmurlar yağmurlar ve yağmurlar boyu aşktan bahsettim. Kafasını kaldırdı yüzünde sahibi belli olmayan bir aşk vardı. Baktı ürkütücü bir vurdumduymazlığı vardı. Elini çantasına attı bir şeyler aradı…
Bir ufak yaprak bıraktı avuçlarıma…
" Allah gözlerin hain bakışını da bilir gönüllerin gizlediğini de…" *
*mü'min-19
Bir daha kapımı yoklamadı hazan.
Asude Zeynep TOPRAK
" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.
Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu ay sponsorumuz http://www.carpetrium.com 'dur. Lütfen sponsorumuzu ziyaret ediniz...
Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder