21 Kasım 2008 Cuma

(Namaz Zamanı) esselam...hayırlı cumalar...hoşça bakın zatınıza...duada buluşalım inşallah...






 
Ya İlahi, bu yürek Sen'in için Sana yanmak ister..
Öyle yanayım ki..

Ya İlahi..
Sevdan geceleri uykumu bölsün, günün aydınlığında gafleti silsin..
Her hâl'de Sen'i arayım, her hâl'imle Sen'i bulayım..
Her kapının anahtarı Sen'de Ya İlahi...


Sana gelen tüm kapıları arala, sessizce süzülüp geleyim yanına..
Sana gelen yollarda beni nefs eline bırakma,
Dostlarını yoldaş eyle yolculuğumda!
Sen tut ki.. yüreğimin elinden, ayağıma çakıl ve taş deydiğinde, düşmeyim sendelemeyim..
Sana çıkacak yollarda, Sen tut yüreğimin ellerinden!

Emanetini sağlam ulaştırmayı nasip eyle..
Doğduğum gün verdiğin o tertemiz kalbi, aynı temizlikte emanet etmeyi nasip eyle..
Kirlerden pak eyle bu kalbimi, parçalamaya meyl eden faniliklerden uzak eyle!
Sen'in verdiğin gönül de, Sen'in ile geleyim Ya İlahi..
Yalan tutsaklıklara esir etme bedenimi,
Üzerimde yalan ve yanlış hiç bir sevdanın izini bırakma,
Gönlüme her gireni, bana Sen'i getirdiği için seveyim,
Sana gelebilmek için sevileyim!
Gözeten Sen'sin her halimi.. Sen koru benliğimi..
Sana emanet ettim yüreğimi.. her halimi!
Dünya kuyusunda Yusuf(AS)'ın teslimiyetini ihsan eyle bu bedene,
Yakup(AS)'ın, Yusuf(AS)'a hasreti gözyaşı oldu ömrüne, gözlerinden etti hasreti..
Sabır ile duâsı ile kavuşturdun hem Yusuf'una hem gören gözlerine..
Sen'in için akan gözyaşına talibim Ya İlahi..

Öyle yanayım ki..
Yüreğimi aşkına kurban eyle!
Gözümün yaşı ile sabredenler gibi kavuşmak nasip eyle!
Sana kavuşmanın adı ise ölüm.. ölümü sevdir bana,
Soğuk deymesin şu dilime, en sıcak kelime olsun.. vuslatın adı..

Öyle yanayım ki..
Ya İlahi..
Ölümü özleyen bir beden de ben olayım!
Ölümlerin en güzeline talibim,
Faniliğe rağbet ettirme,
Ömrüme ömür bereketi ver ki..
Ellerim boş gelmeyim o en güzel kavuşma anına..
Ömrümü tükettiğim yerlerin adını, malımı harcadığım yerlerin adını güzel eyle..
Bedenimi yıprattığım yolları hayır eyle,
Hesabımı kolay, amelimi bol ve güzel eyle..

Öyle Yanayım ki.. Ya İlahi..
Sen'in için yaşayıp.. Sen'in için öleyim..
Öyle bir iman ver ki Ya İlahi..
Yalnızca Sen'in için yanayım..

Amin Amin Amin

 
cumamız hayırlara vesile olsun inşallah...Selam ve dua ile...


İnsanlar Kirletmese Her Yer Tertemiz!



YAĞMUR yağıyor, önce havayı temizliyor... Havada savrulan tozlar, biriken gazlar yere iniyor... Pırıl pırıl oluyor atmosfer... Sonra yere düşüyor damlalar, bütün kiri söküp çıkartıyor... Ardından akışa geçiyor, küçük derecikler oluşturuyor... Önüne gelen süprüntüleri alıp ırmaklara götürüyor... Irmaklar da denizlere taşıyor yükünü... Bu maddeler denizdeki canlılara rızık oluyor... Yeryüzünde kullanılan suyun temizlenmesi gerek... Nasıl olacak bu iş? Bizi aşar... Bu da gerçekleşiyor... Yeryüzünün buhar kazanları olan denizler, göller, su birikintileri buhar olup göklere çıkıyor... Her gün milyarlarca metre küp su... Bir pompalama işi var yerden göğe... Akıllara hayret veren bir biçimde çalışıyor bu pompalar... Göğe yükselen buhar, bulut oluyor... Sonra yağmur olup suluyor yerin yüzünü... Üstelik karalara geliyor bu bulutlar... Rüzgâr adlı başka bir görevli işini o kadar güzel yapıyor ki... Koyunlarını güden bir çoban gibi güdüyor bulutları, taşıyor karaların üstüne... Sonra damlalara dönüşüyor buhar kümeleri... Temiz, damıtılmış bir su iniyor yerin yüzüne... Her adımında mucizeler gerçekleşiyor... Bu yağmur dağları yıkıyor, ovaları, tepeleri, vadileri, ağaçları, hayvanları, yerleşim birimlerini temizliyor... Rüzgâr da temizlik görevlisi... O da üfleyerek temizliyor her yerin tozunu... Şehirlerde kullanılıp kirlenen havayı alıp götürüyor, yerine temiz hava getiriyor... İnsanın kirli elleri kirletmemişse her yer tertemiz... Nerde insan varsa orda kir var, pislik var... Yalnız gökte ve yerde mi bu temizlik? Denizlere bak, orada deniz canlılarının cenazelerini temizleyen görevliler var... İçindekileri et yiyici hayvanlar temizliyor, üste çıkanları da martılar ve benzerleri... Ve daha bir sürü temizlik erleri... Deniz de parlıyor insanı âşık edercesine... Karaların kartalları, akbabaları, karıncaları, bakterileri de birer temizlik memuru... Nerde bir hayvan cenazesi olsa gidip yiyor, çevreyi kirletmesine engel oluyorlar...

Şimdi uzaya bak... Sürekli yıldızlar ölüyor, dev gibi küreler yıkılıyor... Ama feza da tertemiz... En uzak yıldızları bile teleskoplarla görmek mümkün... Gök cisimleri tesadüflerle hareket etmiyor, hepsi bir düzenin esiri... Aksi halde dünyayı harap edecekti, senin de o güzel başına taşlar inecekti...

Temizlik işleri bu kadar mı? Hayır, bitmedi... Çünkü her yeri kaplayan bir iş, bir eylem var... Tüm varlıkları kapsayan bir fiil... Allahın "Kuddus" isminin varlık aynalarında yansımasından söz ediyoruz... Evet, temizlik fiilinin öznesidir, Allah... Bu iş için de nice varlıklar yaratmış... Yerleri, gökleri, denizleri, uzayı temizletir, kendini temizlik diliyle de tanıtır tanımak isteyenlere...

Şimdi sen kendini incele... Göz kapakların nasıl da temizliyor gözlerini... Gözyaşında eritici bir özellik var, gözüne giren tozu yok ediyor... Sen de görebiliyorsun... Her an kanın temizleniyor... Minnacık askerler, alyuvarlar ve akyuvarlar her an hizmette... Havanın zerreleri de boş durmuyor, kanı temizliyor... Hepsi düzenli, uyumlu, hikmetli...

Bu işler hiç tesadüf eseri olur mu? Görünmez bir el öyle bir düzen kurmuş, öyle güzel işletiyor ki, her yer temiz oluyor. Elbette temizlik fiili de bir özne ister... Bir küçük ev bir ay temizlenmese içinde durulmaz... Bir fabrika da süprüntüler temizlenmese içinde çalışılmaz... İnsan bir ay kendini temizlemese yüzüne bakılmaz, kokusundan yanına yaklaşılmaz... Peki, bir fabrikaya, bir otele, bir büyük eve benzeyen şu görkemli evreni, şu güzel dünyayı kim temizliyor... Bütün varlıkların içini, dışını...

Bir de manevi kirler var... Şüpheler, kuşkular, kuruntular... Ve günahlar... Bunlar da kalbin, ruhun kirleri... İnsanı iç sıkıntısına iten paslar... Bunalıma sürükleyen karanlıklar... Onları temizleyen de, Allah... Yeter ki arınmak istesin insan, pişman olsun, tevbe etsin... Kuddus ismi orada da tecelli ediyor, beliriyor, görünüyor... Bize maddi yağmurlar gerek temizlenmek için... Ve manevi yağmurlar, kalbimizin kirlerini silecek...

 

Ömer Sevinçgül

www.zaferdergisi.com


 

 

'Aşk olsun'



İLK ÇOCUKLUK yıllarından gençliğe ve ihtiyarlığa kadar uzanan bir çizgide, neredeyse bir ömür boyu insanın peşini bırakmaz sevgiler, ilgiler ve aşklar. Gün olur muhatabın, ihtiyacın ve yaşın durumuna göre bu duygular da şiddetlenir. Gönül denizinin dalgaları içimizdeki sınırları zorlar, kıyıları döver âdeta. Biz miydik o sakin, o ilgisiz insan? Halimize şaşarız. Şimdi bize ne olmuştur da kaptansız bir kayık misali yalpalamaya başlamışızdır? Kalbimiz söz dinlemez. Sesimiz ulaşmaz ona. Çaresiz, ardından sürüklenir gideriz. Akıl onu dengelemeden, kalp sevgisine karşılık aramaya çıkmıştır bir kere. Aradığı bir işaret taşı da olsa, yine de değerlidir. Ömründe hiç tatmadığı hazzı tadar, hiç duymadığı coşkuyu duyarsa kim insanın kalbini yolundan çevirebilir, ona engel olabilir? Sevgi engel tanımaz, aşk ne varsa aşar. O kalp, sevdiği için her çılgınlığı yapar da, yaşadığı onca acı ve kederden sonra durgunlaşır, durulması gereken noktaya gelir, sakinleşir. Ne güzel diyor şair Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu: "Nerede bir bardaktaki sakin duruşun, Nerede sahildeki o azgın vuruşun."

Kalp kararında ise herşey kararındadır. Değilse, dünyamız da kararmış demektir. Aşkın gözü karadır çünkü.

Aşktan söz açacaksak, onun arka planını da görmek gerekir. Aşkın, sevginin gücüne inananlardanım. Ama bu beslenmenin, bu coşkunun kaynaklarına da inanırım. Temiz bir kaynaktan beslenmeyen bir havuz temiz olmayacaktır elbette. Günün akışı içinde, moda tabirle, bir günlük bir gecelik aşklar zaten konumuzun dışında. Aşk bir haldir, ölüm gibi, geldi mi götürür. Aşk geldiğinde, seni bütün benliğinle alır, senden uzaklara taşır. Geriye seni hatırlatan bir iz bile kalmaz. Kumsalda, dalgaların ayak izlerini silmesi gibi... Aşk dalgaları seni gerçek bir ummana ulaştırır. Sen gibi bir damlayı denize katar. Aşkın gücü de burada olmalı. Bir günde bitiyorsa sevgiler, olmaz olsun. Hesaba kitaba, yarın kaygısına dayanan tüccar kafaların, tüccar kalplerin işi olan aşklar girmesin dünyamıza. Böyle aşkların peşinden koşanlar, kendilerine âşıktırlar aslında. "Aşkın pazarında canlar satılır/Satarım canımı alan bulunmaz" diyor, bir dertli. Kalbini paraya pula satanlar bu pazarda çok ucuza gitmişlerdir. Kalbinin hazinelerinden habersiz yaşayanları sahip oldukları hangi şey zengin edebilir?

 

Aşk, bu açıdan bakılınca, tarifini de bulmuş oluyor bir ölçüde. Hani Mecnun'a, "Vazgeç şu Leyla'nın aşkından" dediklerinde, o, halini anlamayanlara sitem eder. Sanki o bıraktıkları yerde mi kalmıştır? "Aşkın aldı benden beni" diyen Yunus habercisi olur âdeta ve der ki: "Leyla diye diye buldum Mevla'yı/Ben neyleyeyim şimdi Leyla'yı." İşte bu kadar. Gemi yolcusunu almış, tehlikelere rağmen her engeli aşmış ve taşıdığı yolcuyu güvenilir sahile ulaştırmıştır. Geriye dönüp baktığımızda, geçen onca yıla rağmen, unutulmayan hatıraların baş köşesinde hep aşkı görmemiz boşuna değil.

Delicesine severler de bazıları, aşkın ateşi sönmesin diye midir, sevdiklerinden uzak durmayı yeğlerler. Bir bildikleri vardır elbet, herşeyin sınavı olur da aşkın sınavı olmaz mı? Belki de yerince bir tedbirdir bu. Romeo ve Juliet'te, rahibin Romeo'ya fısıldadığı sahneyi hatırlayın. Yüreğini yakan aşkın ateşini gencin gözlerinde okuyan rahip, " Ölçülü sev ki, sevgin uzun sürsün" dememiş miydi? Ölçü girdi mi, aklın yardımıyla karar perdesinde dolaştı mı duygular, en çılgın aşklarda bile mutluluğa yakın durur insan kalbi.

Ömründe bir defa olsun bu çarpıntıyı duymamış, aşkı derinden hissetmemiş kimse var mıdır acaba? Herkes bir yürek yangını yaşamıştır, ama en acı veren aşklar ömür boyu bir sır gibi gizlenen aşklar olmalı. Müjdelerin en güzelini, bazı kaynaklarda hadis olarak rivayet edilen şu söz veriyor: "Bir genç, bir kızı sever de bu sevgisini gizler söyleyemez ve kalbinde bu aşk ile ölürse, o kişi şehit olarak ölmüş olur."

Hayatın bir gayesi olur da aşkın olmaz mı? Sonunda yanmamak ve yakmamak için aşkın izini ve adresini iyi sürmek gerekir.

Aşkın da, birçok duygu için sözkonusu olduğu gibi, iki yönü var: biri aşk-ı hakikî, yani gerçek aşk, diğeri ise mecazî, yani geçici aşk. Bediüzzaman, Mektubat'ta bunu şöyle dile getirir: "Aşk şiddetli bir muhabbettir. Fani mahbublara müteveccih olduğu zaman ya sahibini daimi bir azap içerisinde bırakır veyahut o mahbub o muhabbetin fiyatına değmediği için baki bir mahbubu arattırır. O zaman aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılab eder [dönüşür]."

İnsan birisini delicesine sevse de, sevdiğiyle, sevgilisiyle buluşup ona kavuştuktan sonra aşkı yavaş yavaş sönmeye başlar. Geçici aşkların külleri er-geç savrulacaktır. Yine de, o geçici aşk âşığın varlığını erittiği için, "Mecazî aşk gerçek aşkın köprüsüdür" demişler, onu da bir bakıma hoş görmüşlerdir.

Gerçek aşk, Yaratana karşı duyulan aşktır. Bu dünya gölgeler dünyasıdır. Aynalardaki tecelliye, görüntülere takılmayıp o aynalarda kendini gösteren güzelliğin kaynağına, gerçeğine ulaşmak gerekir. Bu aşk güzele değil güzelliğe, tek bir kişiye değil herşeye, Allah'ın güzel isimlerinin her bir zerrede görünen sanatına, sıfatına, kudretine, hikmetine, kemaline, lütfuna, hatta kahrına gönülden bir bağlanıştır.

Evet, bu kâinatın yapısında, mayasında muhabbet vardır. Bu çekim alanının içine kalp taşıyan herşey girer. Onun cazibesine kapılır, kâinat aşkla durur aşkla yürür. Ve aşkla döner, bir mevlevî gibi.

Allah'ın sonsuz güzellikteki yaratışı, Kendisini bildirmeye olan münezzeh sevgisinden doğmuştur. Onun için, eskiden, bir yere gelene "Hoşgeldin" mânâsına, birşey yiyenlere içenlere yine "Afiyet olsun" yerine, "Aşk olsun" derlermiş. Muhatap, bu söz karşısında ya "Eyvallah" ya da "Aşkın cemal olsun" dermiş.

Biz de şöyle bağlayalım yazımızı:

"Aşk olsun" dedi.

"Aşkın cemal olsun" dediler.

"Cemalin nur olsun" dedi.

"Nurun alâ nur olsun" dediler.

Ne diyelim, gönülden bir aminden başka...

Selim Gündüzalp

selam ve dua ile





 
!


Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: