19 Mart 2008 Çarşamba

(Namaz Zamanı) Peygamber Efendimiz'in Bir Günü

Peygamber Efendimiz'in Bir Gunu

 

Yeryuzunde gunluk hayat sabah gun dogmadan baslar. Sebnemlerin olusmasindan, tomurcuklarin acilmasina; kuslarin otusunden, nesimin esmesine varincaya kadar hemen butun varlik kendilerine mahsus dilleriyle gun dogmadan kulli bir zikir halkasina otururlar.

 

Normal bir omur yasamis herhangi bir insanin hayatindan yirmi dort saatlik kisa bir dilimi, yani 'bir gun'u anlatmak, o kisiyi tanitma adina ciddi yetersizlikler tasir. Zira yasanan gunlerin hemen hic biri digeriyle ayni degildir. Hele o kisi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi,

 

-- gokler otesi âlemle surekli irtibat halinde,

-- manen surekli yukselen,

-- her biri ayri bir heyecan verici ve hayati yeniden insa edici vahiyler alan,

-- butun insanligin dertlerine derman olmakla gorevlendirilmis,

-- her yonu hikmet dolu bir aile reisligi yapan,

-- can dostlarinin yani sira azili dusmanlari da olan,

-- yuzu daha cok ahirete donuk,

-- engin bir ibadet hayati yasayan,

-- gecmis ve gelecek insanlar arasinda butun guzelliklerde zirveyi tutan,

 

mustesna bir zat ise ve konu kisa sayilabilecek bir makale cercevesinde ele alinacaksa, is daha da zorlasacaktir. Ancak Efendimiz'in hayati hemen her gunu ile tesbit edildiginden oturu bu zorluk kismen hafiflemektedir. Okuyucu O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) diger gunlerini de bildiginden oturu kolay bir sekilde irtibat kurabilir ve bir butunluk elde edebilir. Gunu belli dilimlere ayirarak, ayni gunde olmazsa bile, o zaman diliminde genellikle islenen fiilleri, sahih kaynaklar isiginda ele alarak konuyu islemeye gayret ettik.

 

Asr-i Saadet ve sonraki donemlerde gunler daha cok cami etrafinda ve namaz merkezli gectiginden, gunu namaz vakitlerinin sayisinca bese bolduk. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve o cizgide gidenlerin hayatinda gecenin ayri bir onemi oldugundan onu da ayri bir dilim olarak ekledik.

 

Sabah

 

Yeryuzunde gunluk hayat sabah gun dogmadan baslar. Sebnemlerin olusmasindan, tomurcuklarin acilmasina; kuslarin otusunden, nesimin esmesine varincaya kadar hemen butun varlik kendilerine mahsus dilleriyle gun dogmadan kulli bir zikir halkasina otururlar. Zira bu saatler baharin baslangicina, insanin rahm-i madere dustugu doneme, yer ve goklerin alti gunluk yaratilis serencamesinin birinci gunune benzer, onlari hatirlatir ve onlardaki suunât-i Ilahiyeyi ihtar eder. Insan da, diger varliklarin cibillî bir sekilde kurmus oldugu zikir halkasina, suurlu bir sekilde istirak eder ve basta namaz olmak uzere degisik zikir ve aktivitelerle gune baslar.

 

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de gune sabah namazi ile baslardi. Bilindigi gibi Medine'de cok sade ve mutevazi olan hane-i saadetleri mescidin avlusunun bir tarafini olusturuyordu.1 Âmâ bir sahabi olan Abdullah b. Ummi Mektum'un okudugu ezanla sabah namazinin vakti girer,2 Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) odasinda sunneti kilar ve farzi kildirmak uzere mescide cikardi. Mescide gelemeyecek kadar ciddi mazeretleri olanlar disinda, Medine'de bulunan butun Muslumanlar her farz namazi Efendimiz'in arkasinda kilmaya gayret ederlerdi.

 

Namazdan sonra her gun, gunes belli bir yukseklige cikincaya kadar once tesbihatini ve o vakte ait mutad evradini yapar, sonra yuzunu ashabina donerek bagdas kurar ve ashabiyla sohbet ederdi. Bu sohbetler sirasinda gundelik konulardan, tarihi hatiralara, ruya tabirlerinden, imana hizmet konularina, sorulara cevap vermekten, sikintisi olanlarin sikintisini gidermeye varincaya kadar beseriyetin geregi olan bircok mesele konusuluyordu. Yani ibadet halkasindan hemen sonra tam bir ilim ve irfan halkasi kuruluyordu.3

 

Bu ilim ve irfan halkasinin her gun kuruldugu su olaydan anlasilmaktadir: Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), onlari te'dip etme ve sonrakilere de bu konuda yapilmasi gerekeni ders verme adina, yaklasik bir ay hanimlariyla konusmama karari aldigi gunun sabah namazini kilar kilmaz, mutad olan sohbeti yapmadan hemen Mesrube adi verilen cumbaya cekilmisti. Basta Hz. Omer (r.a.) olmak uzere butun sahabe onemli bir sey oldugunu anlamislardi. Gercekten de bazi ayetlerin nazil olmasina sebebiyet veren Îlâ Hadisesi vuku bulmustu. Oyle anlasiliyor ki bundan once sabah sohbetleri hic terk edilmemisti. On yili askin bir sure, her gunun en verimli vaktinde ve en az bir saat suren "Peygamber Sohbeti" kisiye neler kazandirir, her halde onu ancak yasayanlar bilir.

 

Bazi rivayetler Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kusluk vaktine kadar mescitte oturmaya devam ettigi ve Kusluk Namazini kildiktan sonra ayrildigina isaret etmektedir. Nitekim bunu tavsiye eden bir hadisi serifte su ifadeler bulunmaktadir: "Kim sabah namazini kildiktan sonra yerinde bekler ve iki rekât kusluk namazi kilincaya kadar sadece hayirli seyler konusursa, denizin kopugu kadar hatalari olsa bile af olur."4

 

Bu sohbetler sirasinda bazen ashabin gordugu ruyalarin da tabir edildigine isaret etmistik. Efendimiz namazdan sonra "Mujdeleyici (ruya) goren var mi?" diye sorar ashap da gordukleri ruyalari anlatirlardi. Bu konuyu ve gordugu ruyayi Abdullah b. Omer (r.a.) soyle anlatiyor: "Hz. Peygamber'in sagliginda ashaptan birisi bir ruya gorunce, onu Hz. Peygamber'e anlatirdi. Ben de bir ruya gormeyi ve Allah Resulune anlatmayi cok arzu ederdim. O sirada gencecik bir delikanliydim ve mescitte uyurdum. Bir gun, soyle bir ruya gordum: Iki melek beni yakalayarak Cehenneme goturduler. Cehennem, kuyu duvari gibi tasla orulmus olarak gorunuyordu. Iki boynuz gibi iki yani vardi. Burada, kendilerini yakindan tanidigim kimseler de vardi. O anda "Cehennem'den Allah'a siginirim!" demeye basladim. Bu sirada yanimiza baska bir melek gelerek bana, "Korkma, sen buraya atilmayacaksin. Senin icin tasa ve endise yoktur." dedi.

 

Bu ruyayi goren, Hz. Omer'in oglu Abdullah'ti. O, her yonuyle babasiyla atbasi giden bir insandi. Dusunun ki, babasindan sonra onu, hem de o gunun insanlari, baslarinda halife gormek istiyorlardi. Eger Hz. Omer bizzat mani olup "Bir evden bir kurban yeter!" demeseydi, belki de ummet onu halife sececekti. O, hem bir ilim okyanusu hem de takva ve zuhdun zirvesinde bir insandi.

 

Abdullah (r.a.) soyle devam ediyor: "Bu ruyami Hz. Peygamber'in hanimi olan ablam Hafsa'ya anlattim. O da Efendimiz'e anlatinca soyle buyurmus: "Abdullah ne iyi insandir; keske gecenin bir kisminda kalkip da ibadet etmeyi âdet edinseydi!" Zira cehennem seklinde onun nazarina arz edilen, berzah azabina ait bir tablodur. O tabloyla gosterilen azaba maruz kalmamanin tek yolu ise, gecenin ibadetle aydinlatilmasidir. Abdullah'in kolesi Salim, "bu olaydan sonra Abdullah, az bir kismi haric, geceleri uyumazdi," der.5

 

Kusluk namazi kilindiktan sonra oradan bir yere gidilmeyecekse Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) eve doner ve evde yiyecek bir sey olup olmadigini sorardi. Sayet yiyecek bir sey varsa kahvalti yapar yoksa "oyle ise orucluyum"6 der o gunu oruclu gecirirdi. "Bir sey var" denildigi zamanlarda var olan sey genelde sut, hurma, bir kac dilim kuru arpa ekmegi vb. seylerdi. Yani evlerinde ne bulurlarsa onu yerler, yemekler arasinda ayirim yapmazlardi. O'nun yemeginden soz eden hanimlari ve arkadaslari su sozleri kullanirlar:

-- Medine'ye hicretinden vefatina kadar Allah Resulunun ailesi uc gun arka arkaya bugday ekmegi ile karnini doyurmadi.

 

-- Bazen acliktan karnina tas bagladigi olurdu.

-- Hane-i saadette en cok yenilen-icilen iki sey vardi:Hurma ve su.

-- "Ben Allah'in kolesiyim ve kole gibi yemek yerim" der dizleri ustune oturarak yerdi.7

-- Acikmadan yemez ve doymadan kalkardi.

 

Bu ve benzeri ifadelerden sunu anliyoruz: Efendimiz'in hayatinda yemek isi, gunumuzde oldugu gibi hayatin merkezinde yer almiyor, gundelik hayat yemek ogunlerine gore sekillenmiyor, yemek icin fazla zaman harcanmiyor, yemek olmadigi zaman problem yapilmiyor, mukellef sofralar kurulmuyor, sohbetlerde surekli yemek cesitlerinden soz edilmiyor, daha guzel bir yemek icin kilometrelerce yol kat' edilmiyordu. Durum boyle olunca da, gunumuzun tam aksine, diger onemli seylere daha cok vakit ve para ayriliyordu.

 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ogleden once bir sure dinlenirdi. Bilindigi gibi insanin biyolojik yapisi uykuya ihtiyac duyacak sekilde yaratilmistir. Durup dinlenmeden faaliyet gosteren beden, bir sure sonra enerjisini yitirip yipranmakta ve degisik hastaliklara davetiye cikarmaktadir. Onun icin kisinin geceleri uyuyup dinlenmesi vazgecilmez bir ihtiyactir. Ancak, gece ibadet ve benzeri faaliyetlerle ugrasildigi icin yeterince dinlenememek, is yogunlugu ve stresten oturu dikkatin dagilmasi ve bedenin yorulmasi ve sicak iklim sartlarindan oturu, bir de gunduz uyuyup dinlenme soz konusudur. Islamî, literaturde buna kaylûle denilmektedir. Turkcemizde buna ogle uykusu veya ogle oncesi uyku demek mumkundur.

 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu saatlerde bir sure dinlenmeyi tavsiye etmesinin yani sira, bir nevi âdet haline getirmis olmasindan oturu, kaylûle sunnet olarak kabul edilmistir. Ibn Abbas'in rivayet ettigi hadiste Allah Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem), "gunduz orucuna sahur yemegiyle, gece ibadetine ise ogle uykusuyla (kaylûle) yardimci olun!"8 derken, Enes b. Malik'in rivayet ettigi hadiste ise annesi Ummu Suleym'in, hemen her gun, evinde Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) icin bir sergi serdigi ve Efendimiz'in orada kaylûle yaptigi aktarilmaktadir.9

 

Gunluk hayatlarinda ogle uykusuna mutlaka yer veren sahabe-i kiram ise, cuma gunleri, cuma namazi kilindiktan sonra, diger gunlerde ise, ogleden once, dinlendiklerini ozellikle vurgulamaktadirlar.10 Diger bir hadiste ise kaylûlenin, fitrata uygun bir ahlak (aliskanlik) oldugu ifade edilmistir.11

 

Ogle

 

Ogle zamani, bir yilla kiyaslandiginda yaz mevsiminin ortasina, insan omruyle kiyaslandiginda gencligin kemaline, dunyanin omru ile kiyaslandiginda dunyada insanin yaradilis devrine benzer ve onlardaki rahmet tecellilerinin nimetlerini hatirlatir.

 

Ogle, gunduzun kemale erip zevale meylettigi, gunluk islerin belli bir seviyeye getirildigi, is yogunlugundan uzaklasarak kisa bir dinlenmege ihtiyac duyuldugu, fâni dunyanin gecici ve agir islerinin verdigi gaflet ve yorgunluktan ruhun teneffuse ihtiyac hissettigi bir andir. Insan ruhu, bu sikici atmosferden kurtulmak, Yuce Rabbinin huzuruna cikip el baglayarak nimetlerine sukur ve hamd edip yardim dilemek, celal ve azametine karsi rukû ve secde ile aczini ortaya koymak uzere ogle namazini kilmaya buyuk bir heves ve ihtiyac duyar. Hele bu namaz Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in arkasinda kilinacaksa...

 

Evet, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), buyuk bir istiyakla camiye kosan ashabina gun ortasinda ogle namazini kildirirdi. Eger o gun haftanin Cuma gunu ise bambaska bir cosku ile yani bayram havasinda namaza hazirlanilirdi. Tirnaklar kesilir, banyo yapilir, yeni elbiseler giyilir, kokular surulur, her gunden daha erken camiye gidilir, Efendimiz'in hutbesine kulak verilir ve ardindan da namaz kilinirdi. Ozellikle bu namaza cocuk ve kadinlar diger vakitlere nazaran daha cok istirak ederlerdi.

 

Kaynaklarimizda duzenli bir sekilde yenilen ogle yemeginden soz edilmemektedir. Fitir sadakasi veya bazi keffaretlerin miktari belirlenirken gunde iki ogun uzerinden hesaplanmasi gosteriyor ki, sabah ve aksam yemeklerine ek olarak ucuncu bir ogun bulanmamaktadir. Boylece, sabah kahvaltisini sahurda yiyen kisinin gunlerini ne kadar kolay bir sekilde oruclu gecirebilecegi de daha iyi anlasilmaktadir. Aslinda gunumuzde de iki ogunle yetinmek hem zaman kazanma, hem butce dengeleri, hem de saglik acisindan tavsiyeye sayan olmanin otesinde uyulmasi gereken bir sunnettir. Elbette seker hastaligi vb. durumlar bundan istisna edilir.

 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zaman zaman ashabina ziyaretlerde bulunur, gundelik mesgalelerini deruhte eder, devlet baskani olarak kamuyu ilgilendiren islere bakar, nazil olan ayetleri vahiy kâtiplerine yazdirir, hemen yerine getirilmesi gereken emirler varsa bunlari bir munadi vasitasiyla halka duyurur ve gelen misafirlerle ilgilenirdi. Mesela hicretin sekizinci yilindan itibaren yogun bir elciler ziyareti yasanmistir. Gunun bir bolumu bu elcileri karsilama, agirlama, soru ve isteklerine cevap verme ve ugurlama ile gecmekteydi.

 

Arabistan'in cesitli bolgelerinde yasayan kabileler, Musluman olmak veya Musluman olduklarini bildirmek ve kabul ettikleri Islâm Dini'nin esaslarini ogrenmek uzere, Peygamber Efendimiz'e heyetler gonderiyorlardi. Bunlarin sayisi 70'i asmaktadir. Ilk heyet, Hevâzin Kabilesi'nden Hicretin 8'inci yilinda gelmisti. Son heyet ise, Yemen'deki Neha' Kabilesi'nden, Hicretin 10'nuncu yili Sevval ayinda gelen heyettir. Soz konusu heyetlerin cogu, hicretin 9'uncu yilinda geldiginden bu yila "senetu'l-vufûd" (elciler yili) denilmistir.

 

Peygamber Efendimiz, kendisine gelen bu heyetlerle bizzat ilgilenir, onlara ikramda bulunur, her kabilenin hâline ve âdetlerine gore onlarla konusurdu. Ayrilirken de uygun hediyeler verir, Muslumanligi ogretmek uzere onlara ogretmenler, mursitler gonderirdi. O mursitlere: "Kolaylastirin, guclestirmeyin, mujdeleyin, korkutup nefret ettirmeyin"12 diye tenbihte bulunurdu. Necran Hiristiyanlari da gelen heyetlerden biriydi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara mescidinde ibadet etme imkâni vermis ve Islam'i kabul etmeyen bu heyetle bir antlasma yaparak geri gondermistir.

 

Ikindi

 

Ikindi vakti, yil icinde guz mevsimine, insan omrunde ihtiyarlik vaktine, peygamberlik silsilesinde son Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in saadet asrina benzer. Gunluk islerin sona ermeye basladigi, gun icinde mazhar oldugumuz saglik, selâmet ve hayirli hizmet gibi Ilahî nimetlerin meyvesinin alindigi zamandir. Gunesin batmaya yuz tutmasi ile de insan, dunyada bir misafir oldugunu, her seyin gecici oldugunu anlar. Iste bu zaman diliminde, ebediyet isteyen, ebed icin yaratilan ve ayriliktan aci duyan insan ruhu, ikindi namazini kilarak Allah'a munacât eder, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetine iltica eder, hesapsiz nimetlerine karsi sukur ve hamd eder.

 

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu namaza, Kur'ân'in isareti (Bakara, 2/238) ile adeta ayri bir deger verir ve Hz. Bilâl'in yanik sesiyle ashabini camiye davet ederdi. Ikindi vakti mu'mini koruma-kollama ile gorevli gece ve gunduz meleklerinin nobet devir anlarindan biri oldugu bilindigi icin de, namaz sonrasi tesbihat daha uzun tutulurdu. Nitekim bir hadis-i serifte konu su sekilde anlatilmaktadir: "Gece bir grup, gunduz de bir grup melek yaninizda olurlar. Bunlar sabah ve ikindi namazlari vaktinde bir araya gelir ve nobet degisimi yaparlar. Rableri namaz kilmis kullarinin hallerini en iyi bildigi halde, yine o meleklere: "Kullarimi ne halde biraktiniz?" diye sorar. Onlar da: 'Biz onlari namaz kilar halde biraktik ve yanlarina da namaz kilarken varmistik', derler."13

 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) cok mutevazi bir hayat yasiyordu. Evde pek hizmetci bulundurulmadigindan, ev halkindan biri olarak, yapilacak islerin hemen tamamina istirak ediyor ve hanimlarina yardimci oluyordu. Mesela: Herkes bir is gorurken, O da istirak ederek, onlarla beraber olmaya calisir; ayakkabilarini tamir eder, elbisesini yamar, koyun sagar, hayvanlara yem verir, ortaligi supurur, vs.14

 

Efendimiz'in pek terk etmedigi bir âdeti vardi: Her ikindi namazindan sonra hanimlarini dolasir, onlarin hal ve hatirlarini sorar, ihtiyaclarini tespit ederdi. Aksam da sira hangi haniminda ise, o haniminin odasinda diger butun hanimlari da toplanir, sohbet ederlerdi. Sonra da herkes kendi hucresine cekilirdi. Bu mutad ziyaretlerinde Evzâc-i Tâhiratin her biri yanlarinda bulunanlardan Efendimiz'e ikram ederlerdi.15

 

Aksam

 

Aksam vakti, guz mevsiminin sonunda pek cok canlinin olmesine benzer sekilde, hem insanin bir gun vefat edecegini, hem de kiyametin baslangicinda dunyanin harap olacagini ihtar eder. Boyle bir anda insan ruhu, su onemli isleri yapan Zat'in dergâhina durmayi, "Allahu Ekber" diyerek fani olan her seyden el cekip O'na hamd etmeyi, O'nu tesbih etmeyi, buyuklugunu bir daha haykirmayi siddetle arzu eder. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu arzu ile cogu zaman gunesin batmasindan once aksam namazini beklemeye baslar, ezan okunur okunmaz hemen Yuce Divan'a dururdu. Farz namazdan sonra "Evvâbin" adiyla bilinen 2-6 rekât namaz kilar ve bunu tavsiye ederdi.16

 

Yukarida isaret ettigimiz gibi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) aksam namazindan sonra o gun hangi haniminin yaninda kalacaksa diger ev halki oraya toplanir ve aile sohbeti baslardi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in aile yuvasi, hem sagliginda hem de ahirete intikal ettikten sonra ilmî faaliyetlerin hic duraksamadan devam ettigi bir ortam olmustur. Zira Efendimiz'in vefatindan sonra hanimlari bu ilim faaliyetini daha genis bir halkaya acarak devam ettirmisledir. Islam dininin genel olarak pek cok hukmunun yaninda, ozellikle kadinlarla ilgili bazi ozel hukumlerin ogrenilip aktarilmasinda ve ogretilmesinde Efendimiz'in aile hayatinin buyuk fonksiyonu olmustur. Ozellikle bu 'aksam sohbetleri'nin rolu kucumsenemez. Adeta bir mektep gibi isleyen aksam sohbetleri, Hz. Aise validemiz basta olmak uzere, bircok essiz âlimin yetismesine besiklik etmistir. Tabii sadece ilmî bahisler konusulmuyordu; farkli cevre, kultur ve karaktere sahip ev halki arasinda ciddi bir muhabbet olusuyor, birbirlerini daha iyi taniyor, risâlet gorevinin tatli agirligini Efendimiz'le beraber azaltmaya gayret ediyor, zaman zaman sakalasiyor.. kisacasi mutlu bir ailede olmasi gereken ortami sagliyorlardi.

 

Yatsi

 

Yatsi vaktinde karanlik her tarafi kaplar, gunduz gorunen seyler adeta yokluga gomulur, sanki vefat etmis insanin geriye kalan esyasi da arkasindan vefat edip unutulur. Imtihan icin verilen dunya hayatinin butunuyle sona erdiginin bir gostergesi gibidir. Adeta mutlak tasarruf sahibi olan Allah'in yuceligi, ulfet perdesine sik sik gomulen insanogluna bir daha gosterilmektedir. Cunku Allah (c.c.) gece ile gunduzu, kis ve yazi, dunya ve âhireti bir kitabin sayfalari gibi kolaylikla cevirir, yazar, bozar, degistirir. Iste aciz, zaif, muhtac ve gelecegi karanlik goren insan bu vakitte yatsi namazini kilarak, her seye gucu yeten ve gercek bir dost olan Allah'a yonelir, dayanir ve siginir. Onu unutan ve karanliga gomulen dunyayi, o da unutup, dertlerini dergâh-i rahmete doker. Ayrica ne olur ne olmaz, olume benzeyen uykuya dalmadan once son ibadetini yapip, gunluk hesap defterini guzelliklerle kapatmak ister.

 

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de ashabina yatsi namazini kildirir ve onemli bir durum olmazsa,17 kimseyle konusmadan dinlenmeye cekilirdi. Uyumaya gecmeden once dua ederdi. Bilindigi gibi O'nun hayatinda dua pek buyuk bir yere sahipti. Gunun her saatine dagilan dualari hakkinda ozel kitaplar yazilmistir. Zira dua Kur'ân'in ifadesiyle insanligin deger olcusudur. Hz. Aise validemiz, O'nun yatmadan once yaptigi dua ve uygulamayi su sekilde anlatmaktadir: "Allah Resulu her gece yatagina girdiginde iki elini birlestirir, onlara ufler, Ihlâs, Felak ve Nas sûrelerini okur, sonra da basindan baslayarak, vucudunda ulasabildigi he yere elini surer ve bunu uc defa tekrar ederdi."18 Elbette bu konuda baska tavsiye ve uygulamalari da bulunmaktadir. Mesela Hz. Ali (ra) sunu rivayet etmektedir: "Allah Resulu bana ve Fatima'ya su tavsiyede bulundu: Yataginiza girdiginizde 33 defa 'Allahu Ekber', 33 defa 'subhanellah', 33 defa (bir rivayette 34) 'elhamdulillah' deyin." Hz. Ali o gunden sonra bunu hic terk etmedigini soyleyince, bir zat "Siffin gunu de mi?" dedi, o "evet o gun bile..." cevabini verdi."19

 

Yine onemli bir is olmazsa gece pek disari cikmazdi. Ancak bazi gecelerde disari ciktigina dair rivayetler de bulunmaktadir. Bir misal vermekle yetiniyoruz:

 

Bir gece Hz. Ebû Bekir ve Hz. Omer'e ugrayan Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Ebû Bekir'in cok sessiz, Hz. Omer'in ise sesli Kur'an okuduklarini gormustu. Sabah onlarla karsilastiginda durumu aktararak Hz. Ebû Bekir'e sesini biraz yukseltmesini, Hz. Omer'e de biraz alcaltmasini soylemisti.

 

Ebû Davud'un meshur serhlerinden olan Bezlu'l-Mechud'da konu, tasavvufî bir edayla soyle izah edilmektedir: Hz. Ebû Bekir'e suhûd ve cemal hali galip oldugundan "duyurmak istedigim (Allah) duyuyor"; Hz. Omer'e celâl ve heybet hali galip oldugundan, "uykusu derinlesmemis olanlari uyandiriyor ve gaflet getiren vesvesesiyle birlikte Seytani kovuyorum," cevabini verdiler.

 

Hz. Ebû Bekir'in hali cem', Hz. Omer'in hali ise fark idi. Ama en mukemmel hal, Hz. Peygamber'in hali olan cem'u'l-cem'dir. Hazik bir ruh ve kalp doktoru, yuce mertebelere ulastirici sefkat ve merhamet timsali olan Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'e biraz sesini yukseltmesini emretti. Boylece, hem etrafta duyanlar yararlanmis olur, hem de ona galip olan ve masivayi yakip yok eden tevhid halinden cem' ve suhûd haline gecmis olur, boylece vahdet esyanin kesretini ortmemis, yaratiklar da yaratana perde olmamis olur. Bu Efendimiz'in, ulastirmakla gorevli oldugu evliya-yi izamin mertebesidir. Hz. Omer'e de biraz sesini azaltmasini emretti. Boylece namaz kilip Kur'an okuyan diger kimselerin dikkati dagilmamis olacagi gibi, ozurlerinden oturu uyuyanlar da rahatsiz edilmemis olur. Ayrica Hz. Peygamber bu ifadesiyle Hz. Omer'e, biraz sessiz okuyarak, erbabi nazarinda ibadetin tadi, itaatin ozu olan munacattan mahrum kalmamasini da emretmis ve mizacini ta'dil etmis oluyordu.20

 

Gece

 

Gece vakti ise, hem kisi, hem kabri, hem âlem-i berzahi hatirlatarak insan ruhunun Allah'in rahmetine ne kadar muhtac oldugunu hatirlatir. Dolayisiyla gece kilinacak teheccud namazi, kabir gecesinde ve berzah karanliginda onumuzu ve evimizi aydinlatacak vazgecilmez isik kaynagimiz olacaktir.

 

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gunun son dilimi olan gecelerini de engin bir ibadetle gecirmekteydi. Tafsilatini ilgili eserlere havale ederek Hz. Aise validemizin bir birini tamamlayan su musahedelerini nakletmek istiyoruz: "Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), gece ayaklari sisene kadar namaz kilardi. Kendisine, "Ey Allah'in Resulu! Allah, senin gecmis ve gelecek gunahlarini bagislamistir (Fetih, 48/2). Buna ragmen ibadet konusunda niye kendini bu kadar zorluyorsun?" denilince, "Ben Allah'in bu magfiretine karsi sukreden bir kul olmayayim mi?" cevabini verirdi."21

 

Tabiinin buyuklerinden Atâ b. Rebah bir gun Hz. Aise'ye, "Allah Resulu'nun sizi hayrette birakan bir halini bize anlatir misiniz?" diye istekte bulununca, Hz. Aise, "O'nun hangi hali hayrette birakmiyordu ki?" dedi ve ekledi: "Bir gece odama geldi. Benimle yatagima girdi. Sonra "Musade edersen Rabb'ime kulluk edeyim..." dedi. Kalkti, abdestini yeniledi ve namaza durdu. Kiyamda oyle agladi ki, gozyaslari gogsune damliyordu. Rukû'a varinca orada da uzun uzun agladi. Secdede bu hal devam etti. Aglamasi, sabah namazi icin haber vermeye gelen Hz. Bilal'in seslenmesine kadar surdu.

 

"Ya Resûlallah!" dedim, "Allah senin gecmis ve gelecek butun gunahlarini affettigi halde nicin bu kadar agliyorsun?" Soyle dedi: "Sukr eden bir kul olmayayim mi? Hem nasil aglamayayim ki, bu gece Allah bana su ayetleri inzal buyurdu: 'Goklerin ve yerin yaratilisinda, gecenin ve gunduzun gidip gelisinde elbette akl-i selim sahipleri icin ibret verici deliller vardir. Onlar ayakta, oturarak ve yanlari uzerine yatarken Allah'i anarlar, goklerin ve yerin yaratilisi uzerinde dusunurler: "Rabbimiz (derler), bunu bos yere yaratmadin, Sen yucesin, bizi ates azabindan koru! Rabbimiz, Sen birini atese attin mi, onu perisan etmissindir. Zalimlerin yardimcisi yoktur. Rabbimiz, biz "Rabbinize iman edin!" diye imana cagiran bir davetci isittik, hemen inandik. Rabbimiz, bizim gunahlarimizi bagisla, kotuluklerimizi ort, iyilerle beraber canimizi al! Rabbimiz bize, elcilerine vaat ettigini ver, kiyamet gunu bizi yuzustu birakip rezil etme. Zira Sen verdigin sozden caymazsin.' (Al-i Imran, 3/190-194) Sonra, 'Bu ayetleri okuyup da uzun uzun tefekkur etmeyenin vay haline,' dedi."22

 

Allah Resulu, Teheccud namazindan sonra bir sure dinlenir ve muezzinin nidasiyla sabah namazina kalkardi. Hz. Bilal imsakten once ezan okur ve halki hem sahur hem de teheccude kaldirirdi. Hz. Abdullah b. Ummi Mektum ise imsak vaktinin baslamasiyla ezan okur ve sabah namazinin girdigini bildirirdi.

 

Netice

 

Kâinatin Efendisinin gunluk hayati cok degisik yonleriyle ele alinabilir. Ancak ne sekilde ele alinirsa alinsin, her yonuyle butun insanliga isik olacak uygulama, tanzim ve sozlerle karsilasilacaktir. Gunluk hayatin adeta kâbusa donustugu bir donemde, Efendimiz'in gunluk hayatini tetkik eden ve kendisine dersler cikaranlara ne mutlu.

 

DIPNOTLAR

 

1. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kerpicten yapilmis, uzeri hurma dallariyla ortulmus basit, sade bir evde oturuyordu. Tabiînin buyuklerinden Hasan Basrî (110/728) demistir ki; "Resûlullah'in evi Emevî hukumdarlarindan Abdulmelik'in oglu Velid zamaninda onun emriyle yikilarak mescide ilhak edildi. Bu durumu goren insanlar aglamaya basladilar." O gun yine tabiînin buyuk âlimlerinden Saîd b. Museyyeb (94/713) soyle dedi: "Vallahi arzu ederdim ki Resûlullah'in evini oldugu hal uzere biraksalar da Medine ahalisi nesveyâb olsalar ve Medine disinda olanlar da gelip Resûlullah'in hayatinda ne ile iktifa buyurdugunu gorseler de zuhd dersi alsalardi." Bak. Elmalili, VI, 4453.

2. Buhârî, Ezân, 11, 13, Sehâdât, 11, Savm, 17; Muslim, Siyâm, 36-39; Nesâî, Ezan, 9, 10.

3. Muslim, Mesacid, 286; Ebu Davud, Salât, 301.

4. Tirmizi, Vitr, 15.

5. Buharî, Teheccud, 2, Fedailu's- Sahabe, 19; Ibn Mace, Ru'ya, 10.

6. Muslim, Siyam, 169.

7. Konuyla ilgili soyle bir olay anlatilir: "Medine'de agzi bozuk, suna buna catarak agir ve kaba lâflar soyleyen bir kadin vardi. Bu kadin bir gun Peygamber Efendimiz'in yanindan gecerken Allah Resulu (s.a.s.) bir seki uzerinde oturmus haslanmis et yiyordu. Kadin: "Su adama bakin. Bir kole gibi yere oturmus ve kolelerin yemek yiyisi gibi yemek yiyor" dedi. Peygamber Efendimiz: "Benden daha iyi bir kole var mi?" dedi. Kadin: "Kendisi yiyor da bana vermiyor" dedi. Peygamber Efendimiz: "Gel, sen de ye" buyurdu. Kadin: "Kendi elinle bana vermezsen yemem" dedi. Bunun uzerine Peygamber Efendimiz kendi eliyle kadina verdiyse de kadin bu sefer: "Agzindaki lokmayi cikarip bana vermezsen yemem" diyerek diretti. Peygamber Efendimiz de agzindaki lokmayi cikarip kadina uzatti. Kadin da hemen alip agzina atti. Kadin o gunden sonra cok hayâli oldu, hic kimseye kotu soz soylemedi, Medine'nin en iffetli ve hayâli kadinlarindan birisi oldu." Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 8 / 200, 231.

8. Ibn Mace, Siyam, 22.

9. Buharî, Isti'zan, 41.

10. Buharî, Isti'zan, 16; Muslim, Cuma, 30.

11. Maverdî, Edebu'd- Dunya Ve'd- Din, 343.

12. Buharî, Ilim, 12.

13. Buhari, Mevakitu's-Salât, 555.

14. Buharî, Isitzan, 15; Muslim, Selam, 15; Musned, VI, 256; Kadi Iyaz, Sifa, I, 131.

15. Muslim, Rada, 46; Aynî, Umdetu'l-Kâri, 20/244. Bu ikramlardan birinin meshur ila hadisesine sebep oldugu da bilinmektedir.

16. Ibn Kesîr, Tefsîr; V, 64, 65; es-Surunbulâlî, Merâkil-Felâh, s. 74.

17. O, onemli olaylardan biri su sekilde aktarilmaktadir: Evs b. Huzeyfe'nin bildirdigine gore, Hz. Peygamber, Medine'ye gelen bir heyete her gece yatsidan sonra sohbet ederdi. Fakat bir gece gecikti. Nedeni sorulunca, "Bugun Kur'ân'dan okuma itiyadinda oldugum hizbimi okumamistim. Onu bitirmeden gelmek istemedim" buyurmustu. Ebû Davut, Ramazan, 9; Ibn Mace, Ikame, 178; Ibn Kesir, el-Bidaye, V, 32.

18. Buharî, Fedailu'l-Kur'ân, 14, Tirmizî, Dua, 21.

19. Muslim, Zikir, 80.

20. Seharenfurî, Bezlu'l-Mechûd, VII, 89.

21. Buharî, Teheccud, 6; Muslim, Munafikîn, 78-79; Tirmizî, Salât, 187.

22. Ibn Hibban'in Sahih'inden naklen, Leknevî, Ikametu'l- Hucce, 112.

 

Bu yazi Yeni Umit Dergisinin ;

http://www.yeniumit.com.tr/konu.php?konu_id=445&yumit=bolum2

adresli internet sayfasindan alinmistir.

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok: