30 Haziran 2009 Salı

(Namaz Zamanı) Din Farklılığının Evliliğe Etkisi

"Din Farkının Evliliğe Etkisi" isimli konferansı yazıya aktararak istifadenize sundum. Karakter bozukluğu ihtimaline karşı yazıyı ekte gönderiyorum. Ayrıca konferansı dinlemek isteyenler için yazının altına link eklenmiştir.

Allah tealaya emanet olunuz.
M.Güngören  

 

 

 

DİN FARKLILIĞININ EVLİLİĞE ETKİSİ

 

Müslüman eşlerden biri dinden çıkarsa veya müslüman olmayan eşlerden biri İslam'ı kabul ederse nikahın durumu  ne olacaktır? Bu konu oldukça önemlidir. Çünkü günümüzde gayrı müslimlerden İslam'ı kabul eden çok insan var. Fıkıh kitaplarına bakarsanız bunların aileleri bozulur. Dolayısıyla Müslüman olan kadın ise kocasından, erkek ise hanımından ayrılmak zorundadır. Bu uygulama dolaylı olarak; "eğer aileni bozmak istemiyorsan Müslüman olma" anlamına gelir. Bu bir baskı değil mi? Halbuki Allah teala şöyle buyuruyor:

 

2. Bakara 256:

Din konusunda hiçbir baskı olmaz

 

Aynı şekilde mezheplere göre Müslüman eşlerden biri din değiştirirse aile otomatik olarak yıkılıyor. Bu da insanları münafık olmaya zorluyor. Çünkü kafir olan bir kişi ailesinin yıkılmasını istemezse bu kararını açıklamaz, kalpten kafir olduğu halde Müslüman gibi görünmeye devam eder. Bu da dinde zorlamadır. Şu anda mezhepler hukuku yürürlükte değil ama eğer yürürlükte olsaydı eşlerden biri kafir olunca derhal ayrılmaları gerekir. Fıkıh yürürlükte olmasa bile günümüzde bu konuda fetva sorulacak olsa, mezheplerin tamamında eşlerden birinin kafir olması durumunda nikahın düşeceği, birlikte yaşamanın mümkün olmayacağı söylenir. Bunu Mumtehine suresi 10. ayete dayanarak söylerler.

 

Burada yeri gelmişken İslam aleminin en büyük hatasına da değinelim. Bu hata, ayetleri açıklamada takip edilen metotla ilgilidir. Yüce Allah Kur'an'ın yine Kur'an tarafından açıklandığını bildirmiştir. Kur'an'ı açıklama da metot budur. Bu metot ayetlerde ayrıntılı olarak anlatılmış ama bu başka bir dersin konusu olduğu için şimdilik sadece bu metodun özeti olan 1-2 ayeti okuyalım.

 

11. Hud 1:

Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.

 

Allah teala, açıklamayı bizzat kendisi yapacağını bildirmiştir. Allah, ayetleri açıklamayı kimseye bırakmamıştır. Cenab-ı Hak açıklamayı neden kendi üzerine almış? Cevabı ayetin devamında veriliyor.

 

11. Hud 2:

Allah'tan başkasına kul olmayasınız diye. Ben de sizin için, Allah tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

 

Çünkü herhangi bir kişi Allah adına açıklama yaparsa, insanlar o kişinin sözlerini Allah'ın sözü gibi sayabilirler. O zaman o kişi Allah'ın yerine konmuş olur. Ona itaat da Allah'tan başkasına kul olmak olur. Kur'an'ı yine Kur'an açıklar peygamberimiz de bu açıklamaları bize anlatır ve örnek olur. Yani Kur'an'ı peygamberimiz bile açıklamaz. Allah'ın açıklamalarını bize anlatır. Bunu bir yerde söyleyince bir kişi itiraz etti ve peygamberimizin Kur'an'ı açıklama yetkisi olduğunu söyleyerek şu ayeti okudu.

  

16. Nahl 44:

Sana da bu zikri indirdik ki insanlara ne indirildiğini beyan edesin.

 

Gelenekte bu ayetteki "beyan edesin" kelimesi "açıklayasın" olarak anlaşılmış. Ama Kur'an'ı Kur'an'la anlama metoduna göre hareket edilseydi böyle anlaşılmazdı. Çünkü Allah teala bu kelimeyi başka bir ayette kullanarak bu kelimenin anlamını vermiştir.

 

3. Al-i İmran 187:

Onu insanlar için beyan edeceksiniz, gizlemeyeceksiniz….

 

Yani beyan etmek; gizlememek, ifşa etmek, açığa çıkarmak, göstermek, ortaya koymak anlamına geliyor. Hatta Türkçemiz de bile bu anlamda kullanılır. Mal beyanı (bildirimi) deriz. Yani Allah ne indirmişse onu göstereceksiniz, gizlemeyeceksiniz demektir.

 

O zaman peygamberimizin bize gösterdiği, kendi açıklamaları değil Kur'an'daki açıklamalardır. Çünkü Allah açıklamayı kendisinin yapacağını çeşitli ayetlerde açıkça bildirmiştir. Peygamberimizin örnekliği bize sünnet olarak geliyor. Ama o sünnetlerin hepsi Kur'an'daki geçen hükümlerdir.

 

Peki Kur'an'daki açıklamalara nasıl ulaşılır. Bu çok uzun ve ayrı bir ders konusu ama kısaca değinelim: Kur'an-ı Kerim, mesani (ikili) sistem üzere inmiştir. Yani bir ayeti açıklayan başka bir ayet mutlaka vardır. Bu açıklamalar ayetler arası benzerliklerden yola çıkılarak yapılır. Buna teşabuh denir. Böyle benzeşen ayetlere de müteşabih ayetler denir. Ayetler arası bu teşabühten ayrıntı açıklamalara ulaşılır. Bu da ancak ekip çalışmasıyla yapılabilir.

 

Alimin işi Kur'an'ı açıklamaya çalışmak değildir. Alimlerin işi, Allah tealanın açıklamalarını Kur'an'dan bulup ortaya çıkarmaktır. Yani dağın içerisindeki madeni bulmak gibi bir şey. O madeni bulanlar madeni oraya koymuş değillerdir. Onlar sadece madeni bulurlar. Kur'an'da ki bu bilgilere ulaşmaya hikmet denir. Yüce Alllah, peygamberlere kitabı ve hikmeti verdiğini söylüyor. Aynı şekilde bize de kitap ve hikmeti indirdiğini söylüyor.

2. Bakara 231:

Size indirdiği kitap ve hikmetle size öğüt veriyor.

Arapça bilenler kolayca görürler ki ayette "bihi" diyor, "bihima" demiyor. Yani bunun anlamı şu: Kitap ve hikmetten bahsettikten sonra bu ikisine atıfta bulunurken "o ikisi" demiyor da "o" diyor. Yani kitap ve hikmet birbirinden ayrı şeyler değildir. Bunlardan kitap; Kur'an-ı Kerim'dir. Hikmet de; Kur'an'daki bilgilerdir.

 

Peygamberlere Allah'ın kitapta yaptığı açıklamalarını bulma gücü verilmiştir. Peygamberimizin hadisleri ve uygulamaları Kur'an-ı Kerim'deki hikmetlerdir. Bu metoda uyan insanlar da hikmete ulaşabilir. Nitekim sahabeler döneminde bunun örneği çoktur.

Kur'an-ı Kerim'deki bu mükemmel yöntem terk edilince Allah'ın "ben açıklarım" dediği Kur'an'ı, tarihte insanlar açıklamaya kalkmışlardır. Bir ayetten yola çıkarak ayetin konusuyla alakası olmayan hükümler verilmiştir. Kur'an'dan bir ayetten yola çıkarak hüküm verilmez. Çünkü sistem bozulmuş olur. Allah, Kur'an'ın ikili (mesani) olarak indirildiğini bildiriyor. Doğru bilgilere ancak ayetler arası ilişkiler göz önünde tutulduğunda ulaşılabilir. Kur'an'daki ayetler arası ilişkilerden yola çıkarak doğru bilgilere ulaşmaya hikmet dendiğini söylemiştik. Hikmeti elde etmeyi çorba yapmaya benzetebiliriz. Çorba yapan kişi biraz yağ, biraz tuz, biraz su biraz un vs.. kullanır. Bunları doğru ve dengeli kullanırsa ancak lezzetli bir çorba ortaya çıkabilir. Ama çorbayı sadece sudan yapmaya kalkarsa bu çorba olmaz. İşte tarihte böyle yapılmış. Sadece bir ayet alınmış, ayetler arası ilişkiler göz ardı edilmiş ve bir hüküm ortaya konmaya çalışılmış. Bu ortaya konan hüküm de haliyle eksik olacağı için eksiklikler çeşitli şekillerde kapatılmaya çalışılmış. Halbuki Allah bir ayeti diğeriyle, onu da başka ayetlerle açıklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de ikili sistem vardır. Bu sistemle inebildiğin kadar ayrıntıya inebilirsin. İşte o ikili sisteme uyulmadığı için her konuda olduğu gibi burada da hatalar ortaya çıkmıştır.

 

DİN FARKININ NİKAHI SONA ERDİRDİĞİ KONUSUNDA DELİL ALINAN AYET

 

Mezhepler din farklılığı evliliği sona erdirir derken şu ayete dayanmışlardır:

 

60. Mumtehine 10:

 Ey Müminler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihandan geçirin. Onların imanlarını en iyi Allah bilir. Eğer mümin olduklarını öğrenirseniz, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bunlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar. Kocalarının bu kadınlar için harcadıkları masrafları verin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur. Kâfir kadınların ismetlerine yapışmayın; onlara harcadığınızı isteyin. Onlar da kendi harcadıklarını istesinler. Bu Allah'ın size hükmüdür; aranızda o hükmeder. Allah bilir, doğru karar verir.

 

Bu ayet kadının erkekten ayrılmasıyla ilgili bir örnektir ve Bakara suresi 229. ayetle birlikte anlaşılmalıdır. Bunu önceki derslerimizde işlediğimiz için ayrıntıya girmeden kısaca geçelim. Bakara 229. ayet kadına boşama hakkı vermiştir. Bu ayette kadına boşama hakkı verilirken "iftedet" fiili kullanıldığı için kadının boşama yetkisine iftida denir. Kadın erkekten herhangi bir sebeple ayrılmak isteyebilir. Bu ayrılma isteğini bir yetkiliye bildirir ve kocasından aldığı malları kocasına geri vererek ayrılır. İftida kısaca böyle özetlenebilir.  Mumtehine suresinin 10. ayetinde ise bu iftidaya bir örnek gösterilmektedir. Mekke'den bazı kadınlar peygamberimize gelirler. Ayet bu kadınlarla ilgili hükümleri içerir. Ayete göre kadınların malları olmadığı için peygamberimiz o kadınların boşanma bedellerini (fidyelerini) kocalarına verecekti. O kadınlar geri döndürülmeyecekti. (Çünkü iftida yapıldığı için nikah geçersiz olmuştur) Aynı şekilde Müslüman kocalarından ayrılmak isteyen müşrik kadınlarla ilgili de düzenlemelerde bulunmuştur. Buna göre Müslüman erkek kafir karısına karşı koruma görevini (ismet) göstererek onu alıkoyamayacaktır. Yani ayrılmak isteyen müşrik kadın kocasından ayrılabilecektir. Kadın kendi isteğiyle ayrıldığı için de erkek ondan malını isteyecektir. (iftida bedeli) Ayetin bağlamı kısaca böyledir.

Gelenekte bu ayet Bakara 229 ile birlikte düşünülmediği için bu ayete dayanarak yanlış ve çelişkili hükümler ortaya konmuştur. Tek bir ayete dayanarak hüküm konmayacağını Kur'an'ın ikili bir sisteme sahip olduğunu yukarıda belirtmiştik.

 

Mezhepler din farklılığının nikaha engel olduğu hükmüne ayetin şu kısmından yola çıkarak varmışlardır. Ayetin "vela tümsiku bi asamil kevafir" kısmına şöyle bir anlam vermişlerdir: "Kafir kadınları nikahınızda tutmayın" Halbuki ayette nikahınızda tutmayın diye bir ifade yok ki! Ayetin meali: "Kafir kadınların ismetlerine yapışmayın" Yani ayet; "onlar sizin korumanız altında o korumayı öne çıkararak 'gidemezsin' demeyin", demektir. Mezheplerin hepsi "Kadın kendisi giderse ondan bir şey istenmez" diyorlar. Halbuki ayetin devamında "Bu kadınlara harcadığınızı isteyin diyor" Bazı alimler de "böyle bir durumda erkek kadını boşamak zorundadır" diyor. Halbuki ayette "boşadığınız kadınlardan hiçbir şey almanız size helal değildir" diye hüküm var. Böyle yapılarak çelişkili, ayetlere aykırı ve peygamberimizin uygulamalarının aksine hükümler ortaya konmuştur. Yani az önce söylediğimiz gibi tek bir maddeden çorba yapmaya kalkınca bu çorba yenmiyor. İşler tamamen birbirine karışıyor. Sonra birisi de çıkıp diyor ki "bu Allah'ın hükmüdür uymazsan kafir olursun" Meseleyi bilmeyen kişi de kafir olmamak için hükmü kabul ediyor. Yani suyu çorba niyetine içiyor. Müslüman olan birisi kafir eşinden ayrılıyor yani dini bir baskı oluşturuluyor. "Allah'ın emri böyle kardeşim ayrılmazsanız zina etmiş olursunuz" deniyor.

 

EHL-İ KİTAP VE MÜŞRİKLERLE EVLİLİK

 

5. Maide 5:

Bugün temiz şeyler size helal kılınmıştır. Kitap verilenlerin yiyecekleri size helal sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Müminlerden namuslu olan kadınlar ve kendilerine kitap verilmiş olanların namuslu olan kadınları da, sizin de namuslu olmanız, suyu boşa akıtmak amacında olmamanız (yani gönül eğlendirmek amacında olmamanız), gizli dostlar da edinmemeniz ve mehirlerini vermeniz şartıyla size helal kılındı.   

 

EVLİLİĞİN OLMAZSA OLMAZ ŞARTI: NAMUS

 

Evlenmede olmazsa olmaz şart kadının da erkeğin de namuslu olmasıdır.

 

24 Nur 3:

Zina eden erkek zina etmiş bir kadından veya müşrik bir kadından başkasıyla evlenemez. Zina eden kadın da zina eden erkek veya müşrikten başkasıyla evlenemez. Bunlar mü'minlere haram kılınmıştır.

 

Peki bir erkek zina ettiği zaman kafir olur mu? Elbette olmaz. Peki kafir olmazsa bu günahkar müslüman müşrik kadınla evlenecek? Hani müşrik kadınlarla evlenilmezdi?

Kur'an'da evlenmeyle ilgili tüm ayetlerde "namuslu olmak" olmazsa olmaz şarttır. Çok ilginçtir ki Allah'ın olmazsa olmaz dediği "namuslu olmak" şartı bizim mezheplerde unutulmuş bir şarttır. Ama Allah'ın koymadığı şartlar konmuştur.

 

Yahudi ve Hıristiyanlar da müşriktir

 

Bizim bütün mezhepler Müslüman erkeğin Yahudi veya Hıristiyan kadınla evlenebileceğini kabul ederler. Ama müşrik kadınla evlenilmez derler. Halbuki Yahudi ve Hıristiyanlar da müşriktir. Çünkü Kur'an, "Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler kesinlikle kafir olmuşlardır" buyurur. Zaten Tevbe 31. ayette Yahudi'nin de Hıristiyan'ın da müşrik olduğu çok açık bir şekilde söyleniyor. Onların içinde müşrik olmayan çok az bir grup vardır.   

 

 

9 Tevbe 31:

Din adamlarını ve bilim adamlarını tanrılar edindiler. (Yani onların sözünü Allah'ın sözünden önceliyorlar) Meryem oğlu Mesih'i de öyle yaptılar. Bir tek ilaha kul olmalarından başka kendilerine verilen bir emir yoktu. Ondan başka ilah yoktur. Allah, onların şirklerinden uzaktır.

 

Bakın ayette "onların şirki" diyor. Demek ki bunlar müşrik. Bunlar müşrik olduğu halde Allah bunlarla evlenmeyi haram kılmıyor. Ama asla tavsiye de etmiyor.

Mezhepler sadece Maide 5. ayete dayanarak diyorlar ki: "Müslüman erkek, ehl-i kitaptan bir kadınla evlenebilir. Ama Müslüman kadının, ehl-i kitaptan bir erkekle evlenmesi asla caiz değildir". Sadece bu ayete dayanırsanız böyle dersiniz ama bir de Bakara 221. ayete bakın:

 

2. Bakara 221:

Müşrik kadınları mü'min oluncaya kadar nikâhınıza almayın. Müslüman esir bir kadın (cariye), hoşunuza giden müşrik hür bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere iman edinceye kadar kız vermeyin. Mü'min bir köle (esir) hoşunuza gitse bile bir müşrikten elbette daha hayırlıdır. Bunlar sizi ateşe çağırırlar. Allah ise sizi bildirdiği şeylerle sizi cennete ve bağışlamasına çağırır. Allah ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki belki akıllarını (bilgilerini, tecrübelerini) kullanırlar.

 

Bakın tevbe suresi 31. ayete göre ehl-i kitap da müşrik. Allah onlarla evliliği haram kılmıyor ama asla tavsiye de etmiyor. "Nikahınıza almayın" diyor. Bu ayette de Müslüman bir cariye hür bir müşrikten daha hayırlıdır buyuruluyor. Daha hayırlı demek, diğeri de olabilir ama bu daha iyidir demektir. Yani biri şerli biri hayırlı için bu ifade kullanılmaz. Haram olsa "daha hayırlıdır" denir mi? "İkisi de helal ama bu daha hayırlıdır" demektir. Yani "haram kılmadım ama onlarla evlenmeyin" demektir.

Şimdi  de aynı şeyi anlatan bir başka ayete bakalım. Bu ayette bir önceki sayfada ve 24. ayette Allah teala evlenilmesi haram olanları sayıyor. 25. ayette ise şöyle buyuruyor:

 

 

4. Nisa 25:

Namuslu hür mü'min kadınlarla evlenmeye gücünüz yetmezse, elinizin altındaki mü'min cariyelerinizle evlenin. İmanlarınızı Allah bilir. Siz birbirinizdensiniz. Onları ailelerinin izniyle nikahlayın. Belli ölçülerde de onların mehirlerini kendilerine verin. Ama o cariyeler de namuslu olacak ve gizli dostlar edinmeyecekler. Eğer evlendikten sonra zina ederlerse, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilecek (50 celde). Bu esir kadınlarla evlenme ruhsatı içinizde sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir. Ama sabretmeniz daha iyidir. Allah gafur ve rahimdir.

 

Mü'min namuslu bir kadınla evlenmeyen kişinin ikinci seçeneği mü'min bir cariyeyle evlenmesidir. Ama Allah "sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır" buyurarak bunu tavsiye etmemektedir. Mü'min bir cariyeyle de evlenmezse üçüncü seçenek olarak ehl-i kitabın namuslu kadınları kalmaktadır. Bu ayetten mümin hür bir kadınla evlenmenin ehl-i kitaptan olan bir kadınla evlenmekten daha hayırlı olduğu anlaşılmıyor mu? Zaten Bakara 221. ayette onu anlatıyor. Ama Bakara 221. ayet erkeği de katıyor. Yani ister ehl-i kitabın erkekleri olsun ister kadınları olsun evlenilebilir ama Allah bunu asla tavsiye etmiyor.

 

Allah'ın kesin haram kıldığı zinadır. Yani zina eden bir kadınla namuslu bir erkek evlenemez. Bu haram kılınmıştır. Peki namuslu bir kadın namuslu bir erkekle evlendikten sonra zina ederse ne olacak? Bu durumda aile bozulur mu? Bunun cevabını yine Allah tealadan alacağız.

 

24 Nur 6:

Kendinden başka şahidi olmadığı halde eşlerine zina isnadında bulunan erkekler…

Bu ayette; erkeğin gözüyle zina ettiğini gördüğü kadın hakkında Allah teala "eş" diye bahsediyor. Yani evlilikten sonra yapılan zina "eş"liğe yani nikaha zarar getirmez. Ayetin devamında bu durumda yapılması gereken yargı usulü anlatılıyor. Burada erkek isterse evliliği devam ettirebilir. İsterse ayrılabilirler.

 

 

 

Müşrikle Olan evliliğe Kur'an da Örnekler var mı?

 

 

 

Müşrik bir kadınla mü'min bir erkeğin evli olmalarına örnek:

66. Tahrim 10:

Kafirler için Allah, Nuh'un karısını ve Lut'un karısını örnek veriyor. Kullarımızdan iki salih kulun nikahı altındaydılar. Bunlar hainlik yaptılar. Ama kocalarının mü'min olması bunlara Allah katında bir şey kazandırmamıştır. Onlara "diğerleriyle beraber siz de cehenneme girin" denecektir.

 

Müslüman bir kadınla müşrik bir erkeğin evliliğine örnek:

66. Tahrim 11:

Allah iman edenler için de Firavun'un karısını örnek verdi. Firavunun karısı Allah'a şöyle yalvardı: Ya rabbi; cennette senin katında bana bir ev yap. Beni Firavundan ve onun işlerinden kurtar. Bu zalimler topluluğundan da beni kurtar.

 

PEYGAMBERİMİZİN UYGULAMASI

 

Peygamberimiz bir konuda bir uygulama yapıyorsa mutlaka Kur'an-ı Kerim'e dayanıyordur. Konuyu peygamberimizin uygulamalarıyla bitirelim.  

 

Peygamberimiz Müslüman olan hiçbir kadına "kocan da Müslüman oldu mu?" diye sormamıştır. Müslüman olan hiçbir erkeğe de "hanımın da Müslüman oldu mu?" diye sormamıştır. Hiçbir karı-kocayı da birbirinden bu sebeple ayırmamıştır. Böyle bir uygulama yok. Peygamberimiz bize her konuda en güzel örnek olduğu gibi bu konuda da en güzel örnek olmuştur.

 

1. Örnek:

En büyük kızı Zeynep radıyallahu anha Müslüman oluyor. Ama kocası Eb'ul As b. er-Rebi' Müslüman değil. Peygamberimiz bunları birbirinden ayırmıyor. Peygamberimiz Medine'ye hicret ediyor, kızı ve damadı Mekke'de kalıyor. Ebul As Hatice annemizin yeğenidir. Yani Zeynep ile teyze çocukları oluyorlar. Ebul As bedir savaşına müşriklerin safında katılıyor ve esir alınıyor. Esirler konusunda İslam'ın hükmü Muhammed suresi 4. ayetinde "ya fidye karşılığında veya karşılıksız serbest bırakılması" şeklinde düzenlenmiştir. Peygamberimiz esirlerin bir kısmını fidyesiz serbest bırakmış, bir kısmını fidye karşılığında serbest bırakmış, bir kısmını da fidye bedeli olarak çocuklara okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakmıştır. Peygamberimizin damadı olan Ebul As da zenginlerden biri. Zeynep kocasını kurtarmak için Medine'ye bir kısım mallar gönderiyor. O mallar içinde annesi Hatice'nin düğün sırasında taktığı bir gerdanlık da varmış. Peygamberimiz o gerdanlığı görünce duygulanmış, Ebul As'ı malları almadan (fidyesiz) göndermiş ve ona: "Ben seni gönderiyorum sen de bana kızımı gönder" demiş. Ebul As Mekke'ye varınca eşi hamile olmasına ve eşini çok sevmesine rağmen onu Medine'ye gönderiyor. Ebul As Zeynep'i o kadar çok severmiş ki zengin, itibarlı olmasına rağmen altı sene hiç evlenmeden bekliyor. Niçin evlenmediğini soranlara da "dünyanın bütün kadınları bir yana Zeynep bir yana" diye cevap verirmiş. Zeynep de kocasını çok seviyor. Ebul As hicretin altıncı yılında bir kervanla Suriye'den gelirken kervanı Müslümanların eline geçiyor –bu konuda farklı rivayetler var- kendi de gece gizlice Medine'de eşi Zeynep'in evine gidiyor. Sabahleyin herkes sabah namazındayken Zeynep yüksek sesle "Ey Müslümanlar Ebul As benim korumam altımdadır" diye ilan ediyor. Peygamberimiz namazdan sonra; "Müslümanların verdiği emana (güvenceye) uyulması gerekir" diyerek Ebul As'a dokunulmamasını istemiştir. Kızı Zeynep'e de "Misafirine iyi bak" diye tembih ediyor. Ebul As'a da Müslüman olmasını teklif ediyor ama Ebul As kabul etmiyor. Peygamberimiz sahabelere, Ebul As'ın mallarını geri vermeleri halinde memnun olacağını bildirince sahabeler Ebul As'ın mallarını geri veriyorlar. Ebul As Mekke'ye gidip borçlarını ödüyor ve üç ay sonra Medine'ye gelip Müslüman oluyor. Peygamberimiz nikah veya başka hiçbir işlem yapmadan Zeynep ile Ebul As'ın evliliklerini devam ettiriyor.

 

Eğer birisinin Müslüman olması veya kafir olması nikahı ortadan kaldıracak olsa, peygamberimizin kızı Zeynep'e bu kadar yıl içerisinde bir talipli çıkmaz mıydı? Hangi fıkıh kitabının açarsanız açın kadın veya erkekten biri kafir veya Müslüman olunca otomatik olarak nikah düşer. Bu durumda kadın, Malikilere göre üç adet döneminden sonra diğer mezheplere göre de bir adet döneminden sonra istediği erkekle evlenebilir. Eğer bu söylenenler doğru olsaydı peygamberimizin kızı Zeynep'e bu kadar yıl içerisinde bir talipli çıkmaz mıydı? Hiçbir talip çıkmamıştı, çünkü herkes biliyordu ki Zeynep nikahlıdır. Eğer onların nikahları düşmüş olsaydı Peygamberimiz onları hiçbir işlem yapmadan nikahsız birleştirebilir miydi? Bu uygulama Peygamberimizin hayatında çok açık bir delil değil mi?

 

Diyorlar ki; bu başlangıçta böyleydi ama Hudeybiye antlaşması sırasında gelen ayetle nesholdu (değişti) diyorlar. (Bununla yukarıda işlenen Mumtehine suresi 10. ayeti kastediyorlar) Hudeybiye antlaşması hicretin altıncı yılında olmuştu. Bu anlattığımız olay da altıncı yılda hatta bazı rivayetlerde yedinci yılda olmuştu. Sekizinci yılda ise iki farklı örnek vardır:

 

2. Örnek:

Hicretin 8. yılında Mekke fethediliyor. Mekke'nin fethi sırasında Saffan b. Ümeyye'nin hanımı Müslüman oldu. Saffan, Mekke'nin silah deposunu elinde bulunduran silah taciri zengin bir kişiydi. Saffan'ın hanımı Müslüman oluyor ama kendisi kaçıyor. Peygamberimiz onun amcasının oğlu Vehb b. Umeyr'i kendi ridasıyla beraber arkasından gönderiyor. Amcasının oğlu Vehb'in peygamberin ridasıyla beraber kendisine geldiğini ve peygamberin kendisine iki ay süre verdiğini gören Saffan Mekke'ye geliyor. Peygamberimizle görüşüyor. Peygamberimiz ona verdiği iki ay süreyi dört aya çıkarıyor. Sonra peygamberimiz ondan Huneyn savaşı için silah istiyor. Saffan silahları vererek savaşa kendisi de katılıyor. Aradan iki ay geçtikten sonra Saffan Müslüman oluyor. Ama bu iki ay içerisinde hanımıyla beraber yaşamaya devam ediyor. Peygamberimiz hanımı Müslüman Saffan müşrik diye evliliklerine son vermiyor. Zaten ayetlere göre müdahele de bulunabilir mi?

 

3. Örnek:

Ebu Cehil'in oğlu İkrime de aynı şekilde Yemen'e kaçıyor. Fakat hanımı Ümmü Hakim Müslüman olmuştu. İkrime'nin hanımı kocası için peygamberimizden eman aldı ve kocasını bulmak için yola çıktı. Kocasını buldu, onu ikna etti ve Mekke'ye getirdi.  Eğer din farklılığı evliliği sona erdirseydi peygamberimiz İkrime'nin hanımının ona gitmesine izin verir miydi? Gerek Saffan olsun gerek İkrime olsun yeni nikah olmadan evliliklerine devam etişlerdir.

 

Ama nasıl olmuşsa olmuş din farklılığının evliliği sona erdirdiği görüşü mezheplere girmiştir. Kafir olan karı kocadan biri Müslüman olunca mezheplere göre iş bitmiş, nikah düşmüştür.

 

 

Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR

19 Mayıs 2009

İSTANBUL

 

 

 

 

SAHABE UYGULAMALARI

 

Ali radıyallahu anh, Müslüman olan Yahudi ve Hıristiyan kadınların kocası hakkında şöyle demiştir: Kocası ondan yararlanmaya daha çok hak sahibidir. Zira aralarında bir ahd vardır. (İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 18303)

 

Rivayet edildiğine gör Hani eş-Şeybani dört kadınla evli idi. Kendisi Hristiyan olmasına karşılık hanımlarının dördü de Müslüman oldu. Ömer radıyallahu anh, onlara kocalarının yanında kalabileceklerini yazdı. (İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 18306)

 

Hiyre halkından bir kadının Müslüman olması ve kocasının Müslüman olmaması üzerine Ömer, kadını muhayyer bırakmış, dilerse kocasından ayrılabileceğini, dilerse onun yanında kalabileceğini yazmıştır. (Abdurrezzak, Musannef, 10083)

 

SONUÇ

 

  1. Evlenmede arana olmazsa olmaz aranan şartlardan biri namuslu olmaktır.
  2. Zinakar birisi ancak zinakar başka biriyle veya müşrikle evlenebilir. Ancak tevbe edip durumunu düzeltirse namuslularla evlenebilir.
  3. Müslüman bir erkek veya kadın, Müslüman'la veya diğer dinlerden biriyle evlenebilir. Ama Allah Müslümanların Müslümanlarla evlenmelerini tavsiye etmiştir. Diğerlerini yasaklamamıştır.
  4. Evli çiftlerden biri din değiştirdiğinde nikah sona ermez. Mesela ikisi de kafir olan çiftlerden biri Müslüman olduğunda nikah devam eder. Veya ikisi de Müslüman olan çiftlerden biri kafir olduğunda nikah yine devam eder.
  5. Evlenmede Allah'ın tavsiye ettiği sıralama şöyledir: Namuslu Müslüman bir erkek öncelikle namuslu Müslüman bir kadınla evlenmelidir. Buna gücü yetmezse namuslu Müslüman bir esir kadınla evlenmelidir. Ancak bu durumu Allah tavsiye etmemekte, sabretmesinin daha hayırlı olduğunu söylemektedir. Bu da olmazsa başka dinlerden olan namuslu bir kadınla evlenebilir.
  6. Peygamberimiz "Müslüman olan hiçbir kadına kocan da Müslüman oldu mu?" Müslüman olan hiçbir erkeğe de "Karın da Müslüman oldu mu?" diye bir soru sormamış ve hiçbir çifti din farkından dolayı ayırmamıştır.
  7. Nuh ve Lut (onlara selam olsun) peygamber olmalarına rağmen hanımları müşrikti. Bundan dolayı da boşanmadılar.
  8. Bu delillere rağmen fıkıh kitaplarında geçen 'din farklılığı nikahı bozar' şeklindeki genel yargının yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır.
  9. Allah Kur'an'ı yine kendi açıklayacağını söylemiştir. Bunun için de Kur'an'ı mesani (ikili) sisteme göre indirmiştir. Bu ikili sistemin anlaşılmasının kolay olması için de teşabuh sistemini koymuştur.
  10. Kur'an ve hikmet ayrı ayrı şeyler değildir. Hikmet Kur'an'ın içindeki bilgi ve hükümlerdir. Peygamberlere hikmet verilmiştir. Yani Kur'an'da ki hüküm ve bilgileri bulma yeteneği verilmiştir. Peygamberler Kur'an'da ki hikmet ile örnek olurlar. Bu örnekliğe biz sünnet diyoruz. Kur'an'da gösterilen yönteme göre çalışan kişiler de hikmete ulaşır. Biz mü'minler Kur'an'ı açıklama alışkanlığını bırakmalı ve Allah'ın Kur'an'da yaptığı açıklamaları bulmaya çalışmalıyız.

 

 

 

Dersi Dinlemek İçin: http://www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/2009/din-farkliliginin-evlilige-etkisi.html



--
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

*Biz bu Kitab'ı sana indirdik ki; her şeyi açıklasın. Nahl suresi 89. ayet
*Onu (Kuran'ı) açıklamak bizim işimizdir. Kıyamet suresi 19. ayet

√ 15 Dilde Meal Dinle, Bilgisayarına İndir:
http://www.seslikuran.com

√ Online "KUR'AN SOHBETİ" İzleyebileceğiniz & Sohbetleri Ücretsiz İndirebileceğiniz Bir Site:
www.kurandersi.com

√ Çok Önemli Araştırma Yazıları Bulabileceğiniz ve FETVA Sorabileceğiniz Bir Site:
www.suleymaniyevakfi.org

√ Binlerce İslami Kitabı Bilgisayarınıza İndirebileceğiniz Bir Site:
www.darulkitap.com

√ "Kuran Dersleri" grubumuza üye olarak haftada bir kez önemli bir konuda mail alabilirsiniz. Üye olmak için butona e-mail adresinizi yazın ve posta kutunuza gelen mesajdan üyeliğinizi aktive edin: (Arkadaşlarınızın mail adresini yazarsanız onları da davet etmiş olursunuz.)
http://kurandersidinle.azbuz.com/index.jsp

                        *** D E S T E K   O L A L I M ***

Ayda 1'er lira bile olsa "bankamıza havale emri vererek" SEFALET, CEHALET ve FELAKETlerle yapılan mücadelelere destek olalım.

√ İNSANİ İhtiyaçları Karşılama Hizmetlerine Katkıda Bulunun:
http://www.ihh.org.tr/Hesap-Numaralari.127.0.html

√ İSLAMİ & İLMİ Çalışmalara Destek Olun:
http://www.kurandersi.com/iletisim/

√  ÜLKEMİZİN ÇÖL OLMAMASI İçin Tema Vakfına Bağışta Bulunun:
http://www.tema.org.tr/Sayfalar/BizeKatilin/YurticiBankaHesapNo.html

"Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." Bakara 195


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) Keydim Yorşlayn Projesi

Keydim Yorşlayn İsrailin Mescid-i Aksa üzerinde yapmak istediği değişiklikleri anlatan Proje adı.
Aşağıdaki pdf dosyasını bilgisayarınıza indirerek Resimli olarak israillilerin yapmak istediklerini, yapmak istedikleri için finansmanlarının hazır olduğunu, nerelerde neler yapmayı düşündüklerini ve resimli olarak çizimlerini yaptıklatrını, müslümanları yurtlarından çıkarma planlarını.... Göreceksiniz.
 
 
KEYDİM YORŞLAYN Projesini .PDF dosyası olarak indirmek için http://mirasimiz.org/keydim_yorslayn.php

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

(Namaz Zamanı) GAFLET

Gaflet Yazdır E-posta
Fethullah Gülen   
29.06.2009
Çeşitleri ve dereceleri de göz önünde bulundurulursa, "gaflet" ne demektir; gerçek gâfiller kimlerdir? "İnsanların hesap verme vakti yaklaştı ama onlar hâlâ koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler." (Enbiyâ, 21/1) mealindeki ayet-i kerime bize ne ifade etmektedir?
  • Gaflet; dalgınlık, şuursuzluk, kendinde olmama; gâfil de çevresinde olup bitenlerden habersiz, her zaman şaşkın ve hem Hak'la hem de halkla münasebetleri açısından dikkatsiz yaşayan demektir. Uyur-gezer gibidir gafil; yürür, fakat yürüdüğünün farkında değildir. Bir şeyler yapar ama, ne yaptığını tam kestiremez. Hedefsizdir, çok defa abesle iştigal eder; eder de hep yürüdüğü yollara ve içinde yaşadığı zamana yenik düşer. Doğrusu, onun davranışlarında bir gaye aramak da beyhudedir; zira o bakıp da görmeyen, işitip de anlamayan öyle bir şaşkın ve öyle bir dalgındır ki, bazen etrafında cereyan eden kızıl kıyamet hâdiselerden bile habersiz yaşar. (00.51)
  • "İnsanların hesap verme vakti yaklaştı ama onlar hâlâ koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler." (Enbiyâ, 21/1) mealindeki ayet-i kerimeyle, insanlar, Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkarılıp amellerinin hesabını verecekleri günün uzak olmadığı hususunda uyarılmaktadırlar. Zira, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in peygamber olarak gelişi insanlık tarihinin büyük bir bölümünün geride kaldığını göstermektedir. Allah Rasûlü, konu ile ilgili değişik hadis-i şeriflerde, kendisini gurub mesajcısı, kıyametin habercisi ve en büyük alâmeti olarak anlatmaktadır. (01.20)
  • Umumi manadaki kıyametin yanı sıra toplumlar ve tek tek insanlar için hususi kıyametler de söz konusudur. Bedir, Uhud, Hendek, Huneyn, Mekke'nin fethi... müşrikler için birer kıyametti. Evet, onlar her hezimette bir kıyamet yaşadılar; zamanın farklı dilimlerinde o "büyük son"u hatırlatan "son"larla karşılaştılar. (03.58)
  • Gafletin çeşitleri vardır: Mukadder âkıbeti düşünmeme, âhirete hazırlık yapmama ve öteler için hazırlanmama bir gaflet olduğu gibi, vazife ve sorumlulukları yerine getirme mevzuunda dikkatsiz ve dalgın davranma da bir gaflettir. Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz'in, "Allah Teâlâ, ne dediğini bilmeyen insanın gafilce ve ciddiyetsizce yaptığı duayı kabul etmez!" beyanı da bu hakikati vurgulamaktadır. (08.00)
  • Eşya ve mahlukâtı "ma hulika leh" çizgisinde, yani yaratılış hikmetine uygun şekilde kullanmama da bir gaflettir. (10.23)
  • Geceyi bütünüyle uykuda geçirme ayrı bir gaflettir. (12.04)
  • İslam âleminin ve Müslümanların şu andaki perişan halini görmeme ve ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) için dua etmeme çok büyük bir gaflettir. (14.07)
  • Her şeyi sebeplere bağlamak ve Müsebbibü'l-esbâb'ı hatırdan uzak tutmak da bir gaflettir. (17.09)
  • Gençlik ve sıhhat, en önde gelen iki gaflet sebebidir. Mali imkanların geniş olması, hâne tutkusu, ikbal arzusu, siyaset yolu, kazanma hırsı gibi, değişik alanlarla alâkalı pek çok gaflet sebebi vardır. (18.06)
  • Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in "Bazen kalbimin buğulandığı oluyor da Allah'a günde yüz defa istiğfâr ediyorum." sözünün manası... (22.45)
  • İnsanın içten içe kendini beğenmesi de bir gaflettir ve şefkat tokatıyla cezalandırılmasına sebeptir. "Andolsun Allah size birçok yerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti; ama o, hiçbir yarar sağlamamıştı. Derken bütün genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelivermişti.. nihayet bozularak arkanızı dönüp kaçmaya başlamıştınız. Sonra Allah, Rasûlü'nün ve mü'minlerin üzerine sekînesini (güven veren rahmetini) indirmiş ve sizin görmediğiniz askerler gönderip kâfirleri azaba çarptırmıştı (bozguna uğratmıştı)." (Tevbe, 9/25-26) mealindeki ilahî beyan, hem de Ashab-ı Kiram gibi güzide bir topluluk arasındaki bir kısım gençlerin bir anlık düşüncelerinden misal vererek, bu hususa dikkat çekmektedir. (26.56)
  • Huneyn'de, Müslümanların düşman karşısında bozguna uğradıkları bir hengâmede, etrafındaki birkaç yakın ashabıyla yapayalnız kalan Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), "Ben peygamberim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in torunuyum, yalan yok. Allah'ım bize yardım gönder." diyerek öne atılmış; Allah'ın inayeti, üzerlerine inen "sekine" desteği ve meleklerin te'yidi ile hezimeti zafere çevirmişti. (30.00)
  • İnsanın kendini ve yaptıklarını beğenmesi, iç çöküntüsünün emaresidir; bu bozukluk istiğfar ile tamir edilmezse tehlikeli bir kopuşa sebebiyet verir. (31.03)


Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

29 Haziran 2009 Pazartesi

(Namaz Zamanı) FW: "Ey insanlar sizler çok ilginç kullarsınız,sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur,ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz.

~~{{{ Dua  dilencisi }}}~~
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~      
  

"Ey insanlar sizler çok ilginç kullarsınız,sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur,ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz.
''Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyorlar!..'' (GOETHE
)
 
 
 

 
Bir anda uykudan kalktım. Çok ilginç bir ışık gördüm ama odanın ışığı kapalıydı... Bir baktım saat 03:30 gece  fecir vakti peki gördüğüm bu kadar ışık nerden gelmekteydi?...
-----
Birden şaşırıp kaldım... Baktım ki elimin yarısı duvarın içinde hemen elimi çıkardım korku içinde oturup elime bakıyordum...
Tekrar elimi duvara doğru uzattım yine elim duvarın içine giriyordu!!!!!!!!
--
Bir gülümseme sesi duydum..Yüzümü kardeşime doğru çevirdim, yatıyordu... Korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi uyandırmaya gittim,ama cevap vermedi. Annemin odasına doğru gittim,babamı uyandırmaya çalıştım,
birilerinin bana cevap vermesini istiyorum ama kimse cevap vermiyordu... Annemi uyandırmak üzereyken, baktım ki annem uykudan uyandı uykudan uyandı ama benimle konşmuyordu.
---
"Bismillahirrahmanirrahim" diyordu ve İslam sembolü olan bu mübarek kelimeyi tekrarlıyordu...Babamı uyandırdı, "kalk, kalk, bir bakalım çocuklara dedi" annem. "Şimdi zamanı mı bırak uyuyayim yarın ola hayr ola dedi" babam. Ama annemin ısrarı üzerine babam kalkıverdi şaşkınlık içerisinde beraber odamıza doğru geldiler.

---
Başladım bağırmağa, anne, baba ama hiç birisi cevap vermiyordu!!!
Annemin elbisesini çekiyor beni dinlemesini istiyordum ama annem beni hissetmiyordu!!! Başladım annemin arkasından yürümeye ta bizim odaya kadar.Odamıza girdi ve ışıkları açıverdi, ama benim için fark etmiyordu çünkü benim için her taraf ışıktı... T
am o sırada çok ilginç bir şeyle karşılaştım...
---
Kendi vücüdumu  gördim!!! E
vet kendi vücüdumu...Oturup kendi kendimi seyredıyordum, 2(iki) taneydim kendi kendime soruyordum kimdir bu acaba?.. Nasıl da bana benziyor!!! Başladım kendi kendimi uyandırmaya, bu kabustan kurtulayım diye,ama uyanamadım...
---
Babam "bak yatıyorlar işte hadi yerimize gidelim" dedi.  
Ama annem sakin olamadı ve benim uyuduğum yatağa doğru gelerek, beni uyandırmaya başladı "kalk Muhammed kalk bana cevap ver",ama cevap veremiyordu!!!
 
Bir kaç defa uğraştı ama yok. Birden baktım ki babamın gözlerinden yaşlar dökülüyor,o babam ki şimdiye kadar onun göz yaşlarını görememiştim bağırışmalar başladı oracık yerden .. kardeşim uyandı ve sordu ne oldu?... Annem ona bağırarak, "abin Muhammed olmüş.." Çok acıklı bir şekilde ağlıyordu

---
Bağırmalar fazlalaştı,anneme giderek, "anne ağlama ben burdayım bak bana!!.." Ama kimse bana cevap vermiyordu, neden? Oturup bağırmaya başladım, burdayım bakın işte. Ama kimse cevap vermiyordu. Başladım bağırmaya ya Rabbi, ya Rabbi ne olur beni bu rüyadan ve olduğum durumdan kurtar...

---
Uzaktan bir ses duydum ve geldikçe de yükseliyordu. Bu ses Allah u Tealanın bir ayeti idi. "Andolsun sen bundan gaflette idin, derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir."
Birden iki kişi beni tuttular, ama insan değillerdi. Çok korktum !!

Başladım bağırmaya, bırakın beni, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz?
"Kabire kadar senin muhafızınız." dediler.
----
"Ben ölmedim, daha yaşıyorum." dedim.Neden beni kabire götürüyorsunuz? Bırakın beni!! Ben hissediyorum, konuşuyorum ve görüyorum, ben ölmedim." Bana gülümseyerek cevap verdiler.

Dediler ki, "ey insanlar sizler çok ilginç kul ve yaratıksınız, sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur, ama bilmiyorsunuz ki asıl olan sizin yaşadığınız hayat bir rüyadan ibaret olup öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz. Beni kabire doğru çekiyorlardı hala...
Yoldayken baktım ki benim gibi insanlar ve yanlarında da aynı o iki yaratıktan var, kimi ağlayor kimi gülüyor ve kimi ise bağırıyordu...
Onlara sordum neden böyle yapıyorlar?
Dediler ki, "bu insanlar şaşkınlık içerisindeler, nereye gittiklerini biliyorlar, kimisi dalalettedir.."  Korku içinde sözlerini keserek sordum:
"Ateşe mi gidiyorlar  yani?" 
"Evet" dediler.
Konuşmalarına devam ederek, o gülenler ise cennete gidiyorlar.
Hemen sordum onlara, peki ben nereye gideceğim??
Dediler ki, sen bazen gidişatın iyi  idi, bazen de kötü..
Bazen tövbe edip ertesi gün günah işliyordun ve izlediğin yol tam olarak belli değildi... Ve hep öyle endişeli kalacaksın...Sözlerini korku içerisinde keserek sordum:
"Yani ben ateşe mi gidiyorum yoksa?"
 
Onlar da, "Allahın rahmeti geniştir ve yolculukta uzundur." dediler

---
Yüzümü çevirdim korku içerisinde baktım ailem, babam, amcam, kardeşlerim ve akrabalarım hepsi, uzun bir sandık içinde beni taşıyorlardı. Onlara koşarak gittim ve onlara dedim ki benim için dua edin lütfen. Ama kimse bana cevap vermiyordu. Kimi ağlıyordu kimi ise hüzünlüydü...
 
Kardeşime giderek, "dikkatli ol, dünyanın imtihan ve fitneleri seni kandırmasın." dedim. Beni duymasını çok isterdim.
O iki melek beni kabirdeki cesedimin üzerine bağladılar.

Baktım ki babam toprak atıyor üzerime. Kardeşlerim de topak atıyor.
Oradaki insanlar hepsi üzerime toprak atıyordu...

----
Dedim ki, "ahh keşke onların yerinde olsaydım, Allaha tevbe etseydim,
dün sabah namazımı kılsaydım."
 
Keşke her gün Rabbime dua etseydim...
Keşke her gün tevbemi yenileseydim...
Keşke kötülüklerden uzak dursaydım...
Başladım bağırmaya, ey insanlar dikkatli olun dünya hayatı sizleri kandırmasın. En azından birisinin beni duymasını çok isterdim
Peki sen beni duyuyor musun ???

----




Live.com'u deneyin - hızlı ve kişiselleştirilmiş giriş sayfanızla istediğiniz her şey tek bir yerde. tek bir yerde.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

27 Haziran 2009 Cumartesi

(Namaz Zamanı) Sünnetin sağlığımıza olan yararları


BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
 
• Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…
 
• Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…
 
• Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…
 
• Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..
 
• Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…
 
• Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..
 
• Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…
 
• Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: teheccüd namazı) vazodilatasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini…
 
• Bütün bunların, 1600 sene evvel Peygamberimiz (sav) in yaptığı ve ümmeti için de tavsiye ettiği sünnet-i seniyyeler olduğunu...
BİLİYOR MUYDUNUZ ?

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

26 Haziran 2009 Cuma

(Namaz Zamanı) KADININ BOŞAMA YETKİSİ (İFTİDA)

"Kadinin bosama yetkisi" baslikli konferansi yaziya cevirerek istifadenize sunuyorum. Konuyla yakindan iliskili oldugu icin "erkegin bosama hakki" isimli yaziyi da gonderiyorum. Okunamayan yazi problemine karsi dosyalar ektedir. Ayrica konferanslari izlemek isteyenler icin de yazinin altinda gerekli linkler verilmistir.
Allah'a emanet olun.
 
Mehmet Gungoren
 
 

KADININ BOŞANMA HAKKI

 

 

Ailede her iki tarafında birbirine gereken sevgi ve saygıyı göstermesi lazımdır. Evliliğin devamını sadece bir taraf ister diğer taraf istemezse o evlilik devam etmez. Evliliği erkek sona erdirirse buna "talak" denir. Kadın sona erdirirse buna da "iftida" denir. Erkeğin boşama şekliyle kadının boşama şekli birbiriyle aynı değildir. Çünkü evlenirken de erkeğin yükümlülüğüyle kadının yükümlülüğü birbirinden farklıdır. Erkeğin psikolojisiyle kadının psikolojisi de farklıdır. Gerek talakta gerekse iftidada Allah teala tarafları su-i istimal ve zararlardan korumuştur. Bu derste kadının evliliğe son verme hakkı olan iftidayı Ayetler ve hadisler ışığında işleyeceğiz. Ama iftidaya geçmeden önce erkeğin evliliğe son verme yetkisi olan talaktan kısaca bahsedelim.

 

ERKEĞİN BOŞAMA YETKİSİ: TALAK

 

Talak sistemi Talak suresinde anlatılmıştır.  

Erkeğin evliliğe son verebilmesi için Allah tealanın koyduğu bazı sınırlar vardır. Bunlar:

  1. Erkek kadını boşayacağı zaman kadın adetli olmayacak
  2. Erkek kadını ilişkiye girmediği bir temizlik döneminde boşayacak
  3. İki şahit olacak
  4. Erkek boşadıktan sonra karısını evden hemen kovmayacak, kadın da çıkıp gitmeyecek.
  5. Kadın ve erkek (barışma ihtimali için) aynı evde 3 temizlik dönemi (yaklaşık 3 ay) beraber kalacaklar ve bu sayıyı erkek takip edecek.
  6. Bu süre içinde barışırlarsa evliliğe devam edebilirler. Erkek ayrılmak da ısrarcı olursa süre dolunca güzellikle ayrılırlar.
  7. Ayrılırlarken erkek hanımına önceden verdiği malları ondan alamaz. (Haramdır)

Bu şartlara uygun olarak yapılan bir boşamaya 1 talak denir. Bu talaktan sonra kadın ve erkek güzellikle ayrılır. Kadın ve erkek ayrıldıktan sonra yeniden evlenmek isterlerse nikah yaparak yeniden evlenebilirler. Erkek aynı hanım üzerinde yukarıdaki boşama yetkisine iki kez sahiptir. Yani bu şartlara uygun olarak bir kadını iki kere boşayabilir. Üçüncü boşamada bekleme olmaz hemen ayrılırlar. Bu konu ayrıntılı olarak başka bir derste incelenmişti.

 

KADININ BOŞAMA YETKİSİ: İFTİDA

 

Allah kadına da boşama yetkisi tanımıştır. Bunu şu ayette bildirmiştir:

2. Bakara 229:

O talak iki keredir. (Yani talak suresinde anlatılan boşama sistemi) Ondan sonrası ya güzellikle tutmak ya da güzellikle serbest bırakmaktır. (Boşadığınız zaman) kadınlara verdiklerinizden hiçbir şeyi almanız size helal değildir. Ancak kadın ve erkek Allah'ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa o zaman alabilirsiniz. (Ey Müslümanlar) Bu karı-kocanın Allah'ın koyduğu sınırlarda duramayacağından siz de korkarsanız bilin ki, kadının fidye vererek kendisini kurtarmasında ikisine de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Onları aşmayın. Kim Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerdir

 

 

Bu ayette 'talak' fiilinin faili erkek, 'iftedet' fiilinin faili de kadındır. Bunun için talak erkeğin boşama yetkisi, 'iftida' da kadının boşama yetkisidir. Yani talakta kararı erkek verir, iftidada son kararı kadın verir.


Evliliğin yürümeyeceği endişesine kapılan kadın, durumu yetkililere bildirir. Yetkililer; hakemler, mahkeme, aile büyükleri gibi çeşitli etkin kişiler veya makamlar olabilir. Kadın bu yetkililere iftida için; 'kocamı sevmiyorum', 'kocam beni dövüyor', 'inanç farklılığımız var'… gibi herhangi bir nedenle başvurabilir. Bu durumda yetkililer, Nisa suresinin 35. ayetine göre davranmak zorundadırlar.

 

4. Nisa 35:

Eğer karı-kocanın aralarının ayrılmasından korkuyorsanız, bir tane erkeğin ailesinden, bir tane de kadının ailesinden hakem gönderin. Eğer bunlar arayı düzeltme iradesi gösterirlerse Allah onların aralarını uyuşturur.

 

Bu hakemler kadına iftidâ yetkisi verirler. Kadın, ayrılmaya karar verirse, kocasından aldığı mehir, hediye vb. gibi malları geri verir. Bunlardan ne kadarının geri verileceğine yetkililer karar verirler. Kocanın suçu yoksa tamamını geri vermesi gerekir. Kocanın suçu varsa kadın sembolik bir mal verir. (İftida yaptığı için)

 

Bazen erkek, karısından mal alabilmek için karısını iftidaya çeşitli yollarla mecbur bırakabilir. (İftira, psikolojik baskı vs.) Erkeğin böyle yapmak istemesinin nedeni talak yoluyla boşamada kadından mal alamayacak olmasıdır. Çünkü talakta erkek kesinlikle kadından mal alamaz. Bu Nisa suresinde kesin bir ifadeyle yasaklanmıştır: "Eşinizi bırakıp bir başkasıyla evlenmek istediğinizde ona kantar dolusu mal verseniz bile ondan hiçbir şey almayın. İftirada bulunarak ve büyük bir günaha girerek mi alacaksınız? Birbirinizle kaynaşmışken ve onlar sizden sağlam bir söz almışken bunu nasıl alacaksınız?" (4. Nisa 20-21) Böyle bir su-i istimal olmaması için Allah teala devreye yetkili kişilerin girmesini ister. Yetkili makam mahkemedir. Mahkemenin olmadığı yerde hakeme başvurulur. Mahkeme de işi hakeme havâle edebilir. Yetkililer erkeği suçlu görürler ve böyle bir su-i istimal tespit ederlerse yine ayrılmaya karar verirler ama kadının erkeğe mal vermesine mani olurlar. Böyle bir durumda boşanma talebi kadından geldiği için erkeğe sembolik bir mal verir. Mesela Hz. Osman iftida yapan bir kadını bir küpeyle kocasından ayırmıştır. Bu hüküm kocanın suçlu olduğu durumda böyledir. Mahkeme (veya hakemler) kocada bir suç bulamazlarsa kadın iftida yaptığı için önceden kocasından aldığı tüm malını (mehir, hediye vs.) geri verir.

 

 

PEYGAMBERİMİZ DÖNEMİNDE İFTİDA UYGULANDI MI?


Peygamberimizin döneminde: Ensar'dan Sehl'in kızı Habibe, Sabit b. Kays ile evliydi. Bir gün Peygamberimiz sabah namazına çıkmıştı. Habibe'yi, alaca karanlıkta kapısının önünde buldu. "Sen kimsin?" dedi. "Sehl'in kızı Habibe'yim" diye cevap verdi. "Neyin var?" dedi. "Sâbit ile birlikte olamayacağım" dedi. Kocası Sâbit gelince Peygamber ona: "İşte Habîbe! Allah ne vermişse söyledi." dedi. Habîbe dedi ki: "Ey Allah'ın Elçisi, onun bana verdiklerinin hepsi duruyor." Allah'ın Elçisi Sâbit'e dedi ki; "Al o malı ondan". O da aldı ve Habîbe ailesinin yanında oturdu. [el-Muvatta' Talak 11]

Konu ile ilgili farklı rivâyetler şöyledir:

"Sâbit b. Kays'ın eşi şöyle dedi: Onu ahlak ve din yönünden suçlamıyorum fakat müslüman olduktan sonra nankör olmak istemem. Elimde değil [Buhârî, Talâk 13] Ondan nefret etmekten kendini alamıyorum [İbn Mâce, Talak 22]. Allah korkusu olmasa yanıma geldiğinde yüzüne tükürürdüm. [İbn Mâce, Talâk 22]

"Habîbe Peygamberin komşusu idi. Sâbit onu dövmüştü. [Darimi, Talâk, 7] O, sert mizaçlı biri idi. [İbn Sa'd, VIII/326] O kocasından olabildiğince nefret ediyor ama kocası onu çok seviyordu. [Kurtubî, Tefsir, III/95]

"Allah'ın Elçisi; "Sana verdiği bahçeyi iade eder misin?" dediğinde Habibe, fazlasını dahi verebileceğini söyledi. Allah'ın Elçisi: "Fazlasına hayır. Fakat bahçesini verirsin" dedi. [Şevkânî , VI/277]

SAHABELER DÖNEMİNDE İFTİDA UYGULANDI MI?


Sahabe döneminde de şöyle bir olay oldu: Ömer b. el-Hattab'a kocasını şikâyet eden bir kadın geldi. Kadın, içerisinde saman (çer-çöp) bulunan bir eve kondu ve geceyi orada geçirdi. Sabah olduğunda Ömer gecesinin nasıl olduğunu sordu. Kadın "Böyle parlak bir gece geçirmedim" dedi. Bunun üzerine Ömer kocası hakkındaki düşüncesini öğrenmek istedi. Kadın onu övdü ve ardından "O yok mu o!? Fakat elimden başka bir şey gelmiyor!" dedi. Bunun üzerine Ömer iftidâ hususunda ona izin verdi. [Mâlik b. Enes, Müdevvene, II/341]

Ömer, kadının kocasıyla birlikte yaşayıp yaşayamayacağını anlamak istemişti.

Gerek Peygamberimiz gerekse Ömer radıyallahu anh, nefretin nedenini sormamıştır.

Böyle durumlarda yapılacak uygulama bu şekildedir. Eğer kadın boşanmak için yetkili merciye başvurmuşsa mahkeme bakar; eğer gerçekten beraber yaşayamayacaklarını anlarsa (Bakara 229. ayetin ifadesiyle 'Allah'ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkulursa) kadının iftida yapmasına izin verir. Ama son kararı yine kadın verir. Kadın kocasından aldığı malın tamamını veya bir kısmını (buna mahkeme/hakemler karar verir) kocasına verir ve ayrılırlar.

 

İFTİDADA İLE TALAKTAKİ ŞARTLAR AYNI MI?

 

Kadının boşamasında talaktaki şartlar yoktur. Yani boşamanın adet döneminde olmaması, ilişkiye girilmediği bir temizlik döneminde olması, kadının aynı evde iddet beklemesi, evden çıkmaması şeklindeki şartlar iftidada yoktur. İftidada, talakta olduğu gibi sayı şartı da yoktur. İftidada iddet bekleme şartı yoktur. Çünkü iddet, çocuk olup olmadığı anlaşılsın diye değil barışma ihtimali için beklenmesi gereken süredir. Bunun böyle olduğu talak suresinde açıkça belirtilmiştir. Zaten çocuk olup olmadığını anlamak için üç ay beklemeye gerek yoktur. Bu bir adet dönemi beklemede belli olur. İftidada üç aylık iddet beklemeye gerek görülmemiştir. Çünkü iftidada kararı veren kadındır. İftidada çocuk olup olmadığının tespiti bir tek adet ve temizlik süresi ile yapılabilir. Buna istibra denir. İftidâda gerekli olan da budur.

 

 

KUR'AN-I KERİM'DE İFTİDAYA ÖRNEK VAR MI?


Kur'an-ı Kerim'de bu iftidanın uygulamasına bir örnek vardır.

 

60. Mumtehine 10:

Ey Müminler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihandan geçirin. Onların imanlarını en iyi Allah bilir. Eğer mümin olduklarını öğrenirseniz, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bunlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar. Kocalarının bu kadınlar için harcadıkları masrafları verin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur. Kâfir kadınların ismetlerine yapışmayın; onlara harcadığınızı isteyin. Onlar da kendi harcadıklarını istesinler. Bu Allah'ın size hükmüdür; aranızda o hükmeder. Allah bilir, doğru karar verir.

 

Bu ayetlerin inmesine sebep olan şöyle bir olay var: Peygamberimizin Mekkeli müşriklerle yaptığı Hudeybiye antlaşmasının maddelerinden biri şöyleydi: "Senin dininden de olsa, bizden hangi adam sana gelirse bize geri göndereceksin" Bu anlaşmadan sonra bir erkek çıkageldi. Anlaşma gereği o Müslüman erkek Mekkelilere teslim edildi. O erkekten sonra bir grup Mekkeli Müslüman kadın çıka geldi. Mekkeliler o kadınları da istediler ama peygamberimiz onlara anlaşma maddesini göstererek o kadınları geri vermedi. Bunun üzerine yukarıdaki âyet indi. [Buhârî, Şürut, 15] Çünkü antlaşma şartında "adam" diye tercüme ettiğimiz (رجل = erkek) kelimesi vardı. Kadınlar o kapsama girmediğinden Peygamberimiz, Mumtehine suresinin 10 ayetindeki şartlara uyan o kadınlarla biat etti ve onları geri çevirmedi. [Safiyyurrahman el-Mubarekfûrî, er- Rahîk'ul-mahtûm, Beyrut – Lübnan, 1408/1988, s. 314]

 

Bu ayetten, gelen bu kadınların hepsinin evli olduğunu anlıyoruz. Bu gelen kadınlar kocalarını bırakıp kaçıp gelmişler. Onların bu tavırları, kocalarından ayrılmaya karar verdiklerini gösterir. Çünkü aynı günlerde Mekke'de kalan müslüman hanımlar da vardı. Onlar kocalarından ayrılma kararı vermedikleri için gelmemişlerdi.  O sırada Mekke'de evli müslüman kadınların olduğunu hudeybiye anlaşması sırasında inen Fetih suresi 25. ayetinden anlıyoruz: "Eğer onların arasında olan ve henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları ezmeniz ve ondan dolayı size leke sürülmesi ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi." (Fetih 25) Demek ki o sırada Mekke'de mü'min kadınlar da var ve bunlar kaçıp gelmemişler. Bunların kocaları müşrik veya mü'min olabilir. Aynı günlerde inen Mumtehine 10 ve Fetih 25. ayetleri dikkatle okursak mumtehine suresindeki haramlığın başka bir şey anlattığı görülür. Kısaca toparlayacak olursa ayette geçen 'bunlar onlara, onlar bunlara helal olmaz' cümlesi kadının kocasından ayrılmaya karar verdiğini gösterir. 'Kocalarının bu kadınlar için harcadıkları masrafları verin' ifadesi de iftida gereği kadının erkeğe malını vermesidir. Bu haramlık kocalarının müşrik olmalarıyla alakalı değildir. Çünkü eğer böyle bir yasak olsaydı o anda Mekke'deki kocaları müşrik olan diğer Müslüman kadınların da gelmeleri gerekirdi. Zaten böyle bir haram olsa peygamberimizin kızı Zeynep müşrik kocasıyla evliliği sürdüremez hemen ayrılmaları gerekirdi. Müşrik kadınlarla evlenilip evlenilemeyeceği konusu ilerde işlenecektir. Konuyu fazla dağıtmamak için burada ayrıntıya girmiyoruz.

 

Mumtehina 10. ayetteki anlatılan kadınlar Müslümanların yanına kaçarak geliyor ve inanç farkından dolayı kocalarından ayrılmak istediklerini söylüyorlar. Allah teala yetkililere (Müslümanlara) 'onların imanını imtihan edin' diye görev veriyor. Ayrılma isteklerinde samimi olup olmadıklarını anlamak için inanç yönünden imtihana tutuluyorlar ve samimi oldukları anlaşılıyor. Geriye sadece iftida parasını vermek kalıyor. Bu kadınlar kaçıp geldiklerinden yanlarında para olmayacağı belli. Bunu için bu para verme işini Allah teala 'Kocalarının bu kadınlar için harcadıkları masrafları verin' ayetiyle Müslümanlara yüklemiştir. Yani o kadınların kocalarına verecekleri para Müslümanlar tarafından karşılanacaktır. Böylece boşanma işlemi tamamlanmış oluyor. Kocasına da harcadığı paralar geri gönderilerek bu işlemin sonucundan haberdar olması sağlanıyor. Böylece kadın kocasından ayrılmış oluyor. Kocasından ayrıldığı için de bu kadın başkasıyla evlenebilir. Ayetin devamındaki "Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur." ifadesi de buna işaret ediyor.

 

Peki, Medine'deki Müslümanlardan bazılarının karısı müşrikti. Bu kadınlar, kendileri müşrik kocaları Müslüman olduğu için rahatsız oluyorlardı. Bunlara ne olacaktı? Mekke'de yaşayan Müslüman kadınların inanç farklılığından doğan rahatsızlıklarından dolayı onlara boşanma hakkı veriliyorsa aynı hakkın aynı durumdaki müşrik kadınlar için de verilmesi gerekmez mi? İşte ayetin devamı bunu düzenliyor.  "Kâfir kadınların ismetlerine yapışmayın; onlara harcadığınızı isteyin. Onlar da kendi harcadıklarını istesinler." Ismet Arapça'da engelleme ve koruma anlamlarına gelir. "İnkarcı kadınların ismetlerine yapışmayın" emri, bu kadınlara engel çıkarmayın, anlamına gelir. Konunun devleti ilgilendiren tarafı da olduğu için âyet, "o kadınların ülkeyi terk etmesine engel olmayın" anlamına da gelebilir. Nitekim Ömer radıyallahu anh, bu âyetin indiği gün, iki müşrik karısını serbest bırakmıştı. Onlar Mekke'ye gitti ve biri Ebû Süfyan ile diğeri de Safvân b. Umeyye ile evlendi. [Buhârî, Şürut 15] Ebû Süfyan Mekke'nin fethi sırasında, Safvân b. Umeyye ise Huneyn savaşından sonra müslüman oldu.

                  

Kafir kadının müslüman koca ile yaşamak istememesi bir iftidâ talebidir. Bu müşrik kadın iftida yapacaksa mehrini kocasına vermesi lazım. Ayetin "kadınlara yaptığınız masrafı isteyin" kısmı bunu göstermektedir.

 

Peki Müslümanların eşlerinden biri inanç farklılığı sebebine dayanarak müşriklere kaçarsa ve iftida parasını da vermezse ne olacak? O da ayetin devamında bildiriliyor.

 

60. Mumtehine 11:

Eşlerinizden biri kâfirlere kaçar, sonra onlardan karşılığınızı alacağınız konuma gelirseniz ganimetten, eşleri kaçıp gitmiş olanlara, harcadıkları kadar ödeme yapın.

 

Yani bu şekilde iftida parasını vermeden kaçan kadınların iftida parasını o kadının eşine devlet verir.

Böylece Kur'an'da tam bir mütekabiliyet örneği gösterilmiştir.

 

İşte bakın Kur'an-ı Kerim'de kadının boşamasına da örnek varmış. Hem de çok ayrıntılı şekilde örneklendiriliyor. Fakat bu ayetleri doğru anlayabilmek için önce Bakara suresi 229. ayeti iyi anlamak gerekiyor.

 

Her konuyu bize en geniş anlatan kitap Kur'an-ı Kerim'dir. Ama Kur'an'ı anlamanın bir üslubu vardır. O da ayetler arası ilişkiyi çok iyi kurmaktır. Bu da bir ekiple yapılmalıdır. Bunlar hep Kur'an'ın bize yüklediği görevlerdir. Ama konumuz bu olmadığı için ayrıntıya girmiyoruz.

 

KUR'AN KADINA BOŞAMA HAKKI VERMİŞ, PEYGAMBERİMİZ VE SAHABELER DE BUNU UYGULAMIŞLAR,

PEKİ MEZHEPLER KADINA BOŞAMA HAKKI VERMİŞLER Mİ?


 Kadının boşama hakkı konusu Kur'an-ı Kerim'de var, peygamberimizin ve sahabenin uygulamasında var fakat mezheplerin hiç birinde yoktur. Mesela bu ayetleri tefsirlerden okursanız hiçbir şey anlaşılmaz. Çünkü ayetler arası ilişkiler kurulmadığı ve peygamberimizin örnekliğinden yeteri kadar yararlanılamadığı için doğru manalar ortaya konamamıştır. Bu ayetlere dayanarak din değiştirmenin nikahı bitirdiği sonucuna varılmıştır. Halbuki ayetler arası ilişkiler kurulduğu zaman bu sonuca varmak mümkün değildir. Nitekim peygamberimizin hayatında da bunun tam aksini bildiren çok sayıda örnek vardır. İnanç farklılığı boşama sebebi olabilir. Ama inanç değişikliği otomatik olarak boşanmayı sağlamaz. Eğer eşler inanç değişikliğine rağmen evliliği devam ettirmek isterlerse buna mani yoktur. Din değiştirmenin nikahı bitirmediği konusunu başka bir derste ayrıntılı işleyeceğiz.

 

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır

 

 

 

Aşağıda Abdülaziz Bayındır'ın farklı derslerde bu konuyla ilgili anlattıklarının kısa bir özeti sunulmuştur:

 

Mezhepler iftidadan bahsetmezler. Bunun yerine hul (muhalaa) denilen bir uygulamadan bahsederler. Bu uygulamada kadın sadece boşanmayı teklif edebilir. Kabul edip etmeme erkeğin insafına kalmıştır. Yani son söz yine erkektedir. Erkek boşanmayı kabul ederse kadın ondan aldıklarını verir ve ayrılırlar. Ama erkek boşanmak istemezse kadın asla boşanamaz. Dolayısıyla bu uygulamaya kadının boşama hakkı denemez. Ama Kur'an'ın ortaya koyduğu ve peygamberimizin uyguladığı iftida sisteminde kadın boşanmak istediğini erkeğe söylemesine bile gerek yoktur. Kadın boşanmak istediğini yetkililere (mahkeme veya hakemlere) bildirir. Yetkililer durumu değerlendirirler uygun görürlerse boşanmaya onay verirler kadın da kocasından iftida bedelini vererek ayrılır. Bu sistem Allah tealanın koyduğu sistem olduğu için; fıtrata, akla, kadının ve erkeğin haklarına, toplumun düzenine ve tüm çağlara en uygun sistemdir. Fakat mezheplerin görüşleri insan mamülü olduğu için evrensel değildir. (belki kendi zamanlarında kısmi uygulama sahası bulmuş olabilir)

 

Mezhepler bir de tefviz-i talaktan bahsederler. Bu nikah sırasında erkeğin 3 talak hakkından birini veya ikisini kadına verme işine denir. Halbuki bu usulsüzlüktür. Çünkü Allah teala talak hakkını erkeğe vermiştir. Kadına da iftida hakkını vermiştir. Talakta fail erkektir, iftidada fail kadındır. Erkek hiç boşanmak istemese bile kadın yine iftida yaparak boşanabilir. Bunda erkeğin söz hakkı yoktur. Talakta da kadın boşanmak istemezse bile erkek onu boşayabilir. Dolayısıyla mezhepler kadının kendi hakkı olan iftidayı ona vermedikleri için kurdukları sistemdeki bu eksikliği erkeğin hakkını erkekten alarak kadına verme yoluyla gidermeye çalışmışlardır. Bu da bir usulsüzlüktür. Mezheplerin icat ettiği bu garip uygulamayı her kadın kullanamaz. Mezheplere göre kadın, nikah sırasında kocasının talak haklarından birini almayı unutmuşsa! o kadın kocasından asla boşanamaz. Kocası boşarsa ancak boşanabilir.

 

Bu konu çok önemlidir. Çünkü kadına Allah'ın verdiği hakkı vermediğiniz zaman kadının ezilme ihtimali  vardır ve bunun örnekleri pek çoktur. Çünkü insanların hepsi adaletli ve insaflı değildir. Mesela bir zaman Almanya'da yaşayan bir kadın bir hocaya sormuş: "Ben kocamdan nefret ediyorum ve ayrılmak istiyorum. Ama bunu dinimizin emrettiği şekilde yapmak istiyorum. Ne yapmam lazım?" demiş. Hoca da mezheplerin fetvalarına göre "Kocanla konuşup onun seni boşamasına razı etmelisin" demiş. Kadın da: "Bunu denedim beni kesinlikle boşamayacağını söyledi, ama benim onunla yaşamaya tahammülüm yok" demiş. Hoca bunun başka bir yolu olmadığını son sözün kocaya ait olduğunu söylemiş. O kadıncağız da kurtuluşu intiharda aramış ve kendini öldürmüştür. Bu sadece münferit bir olay değil, mükemmel çözümler sunan fıtrat sistemi olan İslam dininin nasıl çıkılmaz bir hale getirildiğinin de bir resmidir.

 

Günümüzde çok yaşanan sorunlardan biri de şöyledir: Erkekle kadın nişanlandıktan sonra nikahı da yapıyorlar. Sonra kız tarafı düğünden vazgeçiyor. Fakat erkek kızı boşamıyor. Bu ve buna benzer durumlarda mezheplerde çıkış yolu yoktur. Erkek istese o kadını ömür boyu mağdur edebilir. Çünkü mezhepler Allah tealanın kadına verdiği boşanma hakkını kadının elinden almışlardır.

 

 

 

 

KADININ BOSAMA YETKISI (IFTIDA): http://www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/2009/kadinin-bosama-yetkisi.html

ERKEGIN BOSAMA YETKISI (TALAK): http://www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/2009/talak.html

 

 
 
 
 

--
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

*Biz bu Kitab'ı sana indirdik ki; her şeyi açıklasın. Nahl suresi 89. ayet
*Onu (Kuran'ı) açıklamak bizim işimizdir. Kıyamet suresi 19. ayet

√ 15 Dilde Meal Dinle, Bilgisayarına İndir:
http://www.seslikuran.com

√ Online "KUR'AN SOHBETİ" İzleyebileceğiniz & Sohbetleri Ücretsiz İndirebileceğiniz Bir Site:
www.kurandersi.com

√ Çok Önemli Araştırma Yazıları Bulabileceğiniz ve FETVA Sorabileceğiniz Bir Site:
www.suleymaniyevakfi.org

√ Binlerce İslami Kitabı Bilgisayarınıza İndirebileceğiniz Bir Site:
www.darulkitap.com

√ "Kuran Dersleri" grubumuza üye olarak haftada bir kez önemli bir konuda mail alabilirsiniz. Üye olmak için butona e-mail adresinizi yazın ve posta kutunuza gelen mesajdan üyeliğinizi aktive edin: (Arkadaşlarınızın mail adresini yazarsanız onları da davet etmiş olursunuz.)
http://kurandersidinle.azbuz.com/index.jsp

                        *** D E S T E K   O L A L I M ***

Ayda 1'er lira bile olsa "bankamıza havale emri vererek" SEFALET, CEHALET ve FELAKETlerle yapılan mücadelelere destek olalım.

√ İNSANİ İhtiyaçları Karşılama Hizmetlerine Katkıda Bulunun:
http://www.ihh.org.tr/Hesap-Numaralari.127.0.html

√ İSLAMİ & İLMİ Çalışmalara Destek Olun:
http://www.kurandersi.com/iletisim/

√  ÜLKEMİZİN ÇÖL OLMAMASI İçin Tema Vakfına Bağışta Bulunun:
http://www.tema.org.tr/Sayfalar/BizeKatilin/YurticiBankaHesapNo.html

"Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." Bakara 195


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz... Tüm namaz gönüllüleriyle www.namazzamani.net 'te buluşalım. Her zaman fikrinize ve desteğinize ihtiyacımız var... Bu sitedeki mailler: http://namazzamani-grubu.blogspot.com adresinde yayınlanır...

Bu mesajı Google Grupları "Namaz Zamanı" gruba üye olduğunuz için aldınız.

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/namazzamani?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---